Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/833 E. 2021/104 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/833
KARAR NO: 2021/104
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 13/12/2019
NUMARASI: 2016/672 Esas – 2019/1180 Karar
DAVA: Pay Devri İptali- Yönetici Sorumluluğuna Dayalı Tazminat
Taraflar arasındaki, davacının davalı şirketteki hisse devrinin iptali ile pay miktarının tespiti, şirket yöneticilerinin sorumluluğu nedeniyle uğranılan zararın tahsili istemli davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davacının davalı şirkette pay sahibi olduğunun tespitine ve pay defterine işlenmesine, davalı şirket ve yöneticiler aleyhine açılan sorumluluk davasının ise zaman aşımından reddine dair verilen hükme karşı, süresi içinde bir kısım davalılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, 120.000 TL nominal sermayesi bulunan davalı şirkette 14.400 TL paya sahip olduğunu, yani %12 oranında hissedar olduğunu, aynı zamanda davalı şirkette yönetim kurulu üyeliğinde de bulunduğunu, 11.07.2006 tarihli olağan genel kurul toplantısına ait hazirun cetvelinde müvekkilinin hisselerinin davalılardan …, …, … ve …’nın miras bırakanı olduğu anlaşılan … adına gösterildiğini, 03.02.2016 tarihli olağan genel kurulda da söz konusu hisselerin adı geçen şahıslar adına kayıtlı olduğunun görüldüğünü, müvekkilinin sahip olduğu hisseleri herhangi bir şahsa devretmediğini, hisselerini kaybetmesini gerektirecek hiçbir hukuki işlemin söz konusu olmadığını, müvekkilinin hazirun cetvelinde hissedar olarak görüldüğü 25.05.2006 tarihli genel kurulda şirket yönetim kurulu üyeliğine seçilen davalılar …, … ve …’in hile ve desiseler yapmak sureti ile müvekkilinin hissesini kayden yok ettiğini, müvekkilinin şu anda davalı şirkette hissedar olarak görünmediğini, müvekkiline geçen süre zarfında şirkete ait hiçbir konuda bilgi, belge vs. gönderilmediğini, genel kurul toplantılarına davet edilmediğini, şirketin geçen süre boyunca kâr dağıtımı yapıp yapmadığı, yönetim kurulu üyelerinin iş ve işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığı, kendilerine ne gibi menfaatler temin ettikleri hususlarında bilgilerinin olmadığını, bilirkişi incelemesinde ortaya çıkacak tüm zararı tazmin ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL zararın şirket ve davalı yönetim kurulu üyelerinden tazminini, müvekkilinin paydaşlığının tespitini ve adına olması gereken 14.400 TL nominal değerli hisselerin müvekkili adına şirket pay defterine işlenmesine karar verilmesini talep ettiklerini, ileride telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kalmaması adına davalı şirket adına kayıtlı bulunan taşınmazların üçüncü şahıslara devir ve satışının engellenmesi için tedbir kararı verilmesi gerektiğini belirterek; müvekkilinin davalı şirketteki payının tespiti ile davalılardan …, …, … ve … adına kayıtlı bulunan payların iptali ile müvekkilinin paylarının pay defterine işlenmesine, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000 TL zararın işleyecek yasal faizi ile birlikte şirket ve yönetim kurulu üyelerinden tazminine, şirket adına Muğla ili, Bodrum ilçesinde kayıtlı bulunan taşınmazın müvekkilinin ileride telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kalmaması adına üçüncü şahıslara devir ve satışının engellenmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar …Şti., … ve … vekili savunmasında özetle; davacının yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayandığını, iddia edilen olayların 2006 yılında geçtiğini, o dönemde yürürlükte olan 6762 sayılı eTTK’da mesul olan kişilere karşı tazminat istemek için öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin 2011 yılı itibarıyla dolduğunu, davacının payının sözde gasp edildiği, silindiği ve genel kurul toplantılarının usulüne uygun yapılmadığı iddiaları ile haksız fiil hükümlerine dayanmakta olduğunu, o dönem yürürlükteki 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda zararı ve faili öğrenme tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi öngörüldüğünü, tescilin üçüncü şahıslar için dahi hüküm ifade ettiğini, davacının devri/ihtilaf konusu olayı bilebilecek durumda olduğunu, genel kurulun usulüne uygun toplanmadığı, davetiye gönderilmediği veya toplantıya katılmaya yetkili olmayan kişilerin katıldığı yönündeki iddiaların iptal sebebi oluşturduğunu, iptal davası için öngörülen hak düşürücü sürenin geçirildiğini, davacının sicil dosyalarından genel kurul toplantılarından ve …’dan haberdar olabileceğinin açık olduğunu, husumet itirazında bulunduklarını, hisse devrine ilişkin ihtilaflarda şirket adına işlem yapan kişilere husumet tevcih edilemeyeceğini, şirkete ve devralan/pay sahibi görünen şahıslara husumet tevcihinin yeterli olduğunu, diğer davalı yönetim kurulu üyelerinin kendilerine veya başkalarına haksız kazanç sağlamak amacıyla yaptıkları bir işlem yahut saik bulunmadığını, bu kişilerin devir öncesi itibariyle de çoğunluk hisseye sahip olduğunu, hisse kaybı dışındaki maddi zarar iddiasının soyut olup davanın niteliği ile de bağdaşmadığını, davacının neredeyse hiçbir genel kurul toplantısına icabet etmediğini, …’nın davacıya yabancı bir şahıs olmadığını, ihtilaf konusu işlemlerin yapıldığı dönemde anonim şirketlerin senede bağlanmamış esas sermaye paylarının devrinin herhangi bir şekle tabi olmadığını, … eliyle bizzat davacının yazılı-paraflı beyanının sunulması üzerine yönetim kurulu kararı ile hisse devrinin kabul edildiğini, hiçbir sebep yokken davacının adının silinip …’nın adının yazılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, somut olay açısından olsa olsa yönetim kurulunun … tarafından yanıltılmasının söz konusu olabileceğini savunarak; davanın reddine, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar …, …, …, … vekili savunmasında özetle; davacının şirket yönetim kurulu üyelerine karşı dava açabilmesi için öncelikle şirkette hissedar olması gerektiğini, davacının davayı açtığı anda şirkette paydaş olmadığını, 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesi gereğince mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkının davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağını, zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, davacının işbu davayı açmaya hakkı olmadığını, davacının isteklerinin ayrı davalara konu edilmesi gerektiğini, davacının öncelikle şirkette paydaş olduğunu ispat etmesi gerektiğini, şirket paylarının hamiline mi nama mı yazılı olduğunun dava dilekçesinden anlaşılamadığını, dava konusunun meydana geldiği zamandaki kurallara göre değerlendirilmesi gerektiğini, davalı şirketten mahkemeye pay devrine ilişkin bir belge, temlikname, tam ciro edilmiş hisse senedi ve pay defteri getirtilmediği için davacının müvekkillerinin murisine yaptığı devrin doğru olup olmadığının bilinemediğini, devir yasaya veya şirket ana sözleşmesine uygun yapılamamış ise devir sırasında görev yapan şirket yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu doğacağını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda davacının, davalı şirketin 25/05/2006 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısının hazirun cetvelinde 14.400 TL’lik 24 adet payın sahibi olarak gözükmektedir. Buna karşın, davalı şirketin 11/07/2006 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısının hazirun cetvelinde davacı … (…) pay sahibi olarak yer almamaktadır, yerine hazirun cetvelinin 6’ncı sırasında 14.400 TL’lik 24 adet pay ile … kayıtlıdır. Diğer hissedarlar ve sermayeleri, önceki hazirun cetveli ile aynıdır ve aynı sıradadır. Bu duruma göre 25/05/2006 ile 11/07/2006 tarihleri arasında davacı … (…)’in pay sahipliği sıfatının sona ererek …’nın pay sahibi sıfatını kazanmış olması gerekmektedir. Davacı devre ilişkin herhangi bir belge imzalamadığını beyan etmektedir. Bu nedenle davalı taraftan davacı ile … arasında imzalanan devir belgesinin aslı istenmiş ve sunulması üzerine davacının ıslak imza örnekleri alınmak suretiyle ve taraflarca sunulan davacının samimi imza örnekleriyle birlikte devir belgesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının tespiti için ilgili evraklar ATK Fizik İhtisas Dairesi’ne gönderilmiş, ilgili Dairenin Adli Belge İnceleme Şubesinde görevli üç uzman tarafından düzenlenen 10/09/2019 tarihli raporda ‘imzanın davacının eli ürünü olmadığı’ yönünde görüş bildirilmiştir. ATK Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi uzmanlarınca düzenlenen 10/09/2019 tarihli rapor dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve yeterli bulunmakla hükme esas alınmasına karar verilmiştir. Buna göre, 06/07/2006 tarihli ve davacının imzasını içeren ‘… A.Ş. firmasında sahibi olduğum 12 (oniki) adet hissemi tüm hak ve vecibeleri ile …’ya devrettim. Hiçbir alacağım kalmadığını beyan ederim.’ şeklindeki belgedeki imzanın davacıya ait olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu durumda, davalı şirket yönetim kurulunun ‘Şirketimiz ortaklarından … sahip olduğu 24 adet hissesinin tamamım …’ya devretmiştir. Hisse devri oy birliğiyle kabul edilmiştir.’ şeklindeki 06/07/2006 tarihli yönetim kurulu kararının davacı ile … arasında akdedilen herhangi bir pay devri sözleşmesine dayanmadan alındığı ve batıl olduğu kanaatine varılmıştır. Bu karara istinaden pay defterine yapılan kaydın da yolsuz bir kayıt olduğu sonucuna varılmaktadır. Kaldı ki, ortaklar pay defteri dava açıldıktan ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildikten sonra 24/10/2016 tarihinde tasdik ettirilmiş olduğundan usulüne uygun tutulmadığı ve lehe delil fonksiyonu bulunmadığı da sabittir.Yukarıda anılan Yargıtay 11.HD.’nin., 06.01.2014 tarih ve 2013/2480 E. 2014/72 K. Sayılı emsal kararında pay devrinin geçersizliğinin ileri sürülmesinin TMK m. 2 kapsamında dürüstlük kuralına aykırı olmadığı da göz önüne alındığında davacının, davalı şirkette 25/05/2006 tarihli genel kurul haziran cetveli uyarınca davalı şirketin 24 adet payının sahibi olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Bu taleple ilgili olarak, her ne kadar davalı taraf hak düşürücü süre içinde açılmadığını ileri sürmüş ise de, öncelikle belirtmek gerekir ki, davalı tarafın sunduğu ve sahte olduğu kanıtlanan belgede davacının 12 payının …’ya devredildiği yazılı olup, davacının şirketteki toplam payı 12 değil 24’tür. Yani davacının 12 payını devrettiğine ilişkin herhangi bir iddia olmadığından davacı zaten bu 12 pay yönüden zaten davalı şirketin hissedarıdır ve bu paylar yönünden davalı şirket yönetim kurulunun aldığı karar yok hükmündedir. Diğer 12 pay yönünden ise aynı şekilde, devre ilişkin belge sahte olduğundan yönetim kurulunun bu 12 pay yönünden aldığı karar da yok hükmündedir. Bu nedenle,13/12/2019 tarihli duruşmada davalı tarafın zamanaşımı definin reddine karar verilmiştir. Velev ki, bu talep yönünden zamanaşımı defi geçerli kabul edilse dahi, davalı taraf, devre ilişkin belge aslını dava açıldıktan sonra sunmuştur. Yine, hazirun cetveli ticaret sicili gazetesinde yayınlanmamıştır. Türkiye Ticaret sicili Gazetesinde yayınlanan genel kurul tutanaklarından davacının hissedar olmadığını görmesi mümkün değildir. Davalı tarafça 11.07.2006 tarihli toplantıdan ve hazirun cetvellerinden davacının haberdar olduğu kanıtlanamamış olup, dosyaya genel kurul toplantı çağrılarının davacıya bildirildiğine ilişkin herhangi bir delil sunulmamıştır. Bu duruma göre, davalı taraf, davacının hisse devrini davadan önce öğrendiğini kanıtlayamadığından, davanın niteliğine, zamanaşımı süresinin başlangıcına esas tarihi ve dava tarihine nazaran yerinde görülmeyen zamanaşımı defiinin reddine karar vermek gerektiği değerlendirilmiştir. 2-ç)Yöneticinin sorumluluğuna dayalı maddi tazminat davası ile ilgili inceleme ve değerlendirme: Yönetim kurulunun, kendisine geçerli bir pay devri sözleşmesi ibraz edilmeden, dolayısıyla da pay devri sözleşmesine dayanmadan davacıya ait payların …’ya devrine karar vermesinin yönetim kurulu üyelerinin eski TTK m. 320 (yeni TTK m. 369) uyarınca özen borcunun ihlali sonucunu doğurduğu açıktır. Bu durumda yönetim kurulu üyeleri, eski TTK m. 336 vd. (yeni TTK m. 553 vd.) uyarınca davacının uğradığı zarardan sorumludurlar. Ancak davacı, dava dilekçesinde zararın tazmini talebinde bulunmasına karşın, ne tür bir zarara uğradığına bir açıklamada bulunamamıştır. Bilindiği üzere sorumluluk davalarında zararın ispatı davacıya aittir. Ancak, davacı vekili buna ilişkin herhangi bir delil sunmamış, bu konudaki delilleri davacı vekilinden sorulmuş, davacı vekili 27/11/2019 tarihli duruşmada maddi tazminat talebiyle ilgili başka delil sunmadığını beyan etmiştir. Ancak, davalı taraf bu dava ile ilgili de zamanaşımı defiinde bulunmuştur. Yönetim kurulu üyesini taşıyan davalıların zamanaşımı define ilişkin olarak ise TTK m. 560 (eski TTK m. 309) uyarınca yönetim kurulu aleyhine açılacak sorumluluk davası davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve herhalde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Mülga 6762 sayılı TTK’nun 340 ıncı maddesinde 336 ve 337 nci madde hükümleri gereğince şirket yöneticilerine yükletilen sorumluluk hakkında 309′ uncu madde hükmü uygulanır. 336 ve 337 nci maddelere yapılan atıf dolayısiyle ve metin açıklığı karşısında davalı şirketin yönetim kurulu başkan ve üyeleri aleyhinde açtığı bu sorumluluk davasında, özel hüküm niteliği taşıyan 309 uncu maddenin son fıkrasında(6102 s. TTK md.560) yazılı zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Buna göre, sorumlu olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumlu olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Ancak,6102 s. TTK’nin 560. Maddesinin 2. Cümlesinde fiil TCK’ya göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır hükmü bulunmaktadır. Diğer davalıların zamanaşımı define ilişkin olarak TBK m. 147/l-4(eski BK. 16/1-4) uyarınca bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar beş yıllık zamanaşımına tabidir. TBK m. 149 (eski BK. m. 28) uyarınca “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlt olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar”. Ancak, fiil ceza kanunlarında suç olarak kabul edildiği taktirde ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Buna göre, eylem suç olduğu taktirde TCK’nin 207. Maddesindeki özel belgede sahtecilik suçunu oluşturmakta olup, bu suçun cezası bir yıldan üç yıla kadar hapistir. Ancak, belgenin resmi belge olarak değerlendirilmesi halinde TCK’nin 204/1. Maddesinde yazılı resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmakta olup bu suçun cezası da iki yıldan beş yıla kadar hapistir. Her iki suçta da ceza zamanaşımı süresi TCK’nin 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıldır. Somut olayda herhangi bir pay devrine dayanmaksızın davacının paylarının …’ya devrine ilişkin yönetim kurulu karan, bir diğer ifadeyle hukuka aykın eylem 06/07/2006 tarihinde alınmıştır. İşbu dava ise 25/05/2016 tarihinde açılmıştır. Bu durumda, dava 8 yıllık uzamış zamanaşımı tarihinden sonra açıldığından davacının zararın tazmini talebinin zamanaşımına uğradığı ve tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır. 2-d)Sonuç: Sonuç olarak, yukarıda açıklanan nedenlere göre, davacının, davalı ….’de 24 paya sahip olduğunun tespitine, bu payın davalı şirketin pay defterine kaydına, davalılar …. ve …, … ve …’e karşı açılan maddi tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…” gerekçesiyle, davacının davalı şirkette pay sahibi olduğunun tespiti ve pay defterine kaydı talebine ilişkin davanın kabulü ile davacının, davalı ….’de 24 paya sahip olduğunun TESPİTİNE, bu payın davalı şirketin pay defterine KAYDINA, davalılar …. ve …, … ve …’e karşı açılan maddi tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı davalılar …, …, …, … vekili ve davalılar …Şti., … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar …, …, …, … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Cevap dilekçesinde, davacının öncelikle şirkete ortak olup olmadığı yönünde tespit davası açması gerektiğini, daha sonra hisse devrine ilişkin davanın zamanaşımına uğradığını belirttiklerini, ilk derece mahkemesinin, davacının hisse devrinin 06/07/2006 tarihinde yapıldığını, yapılan hisse devrinin ve aynı tarihte YK kararı ile …’nın şirket hissedarlığını kabul edip, yönetim kurulu üyelerine karşı açılan davayı zamanaşımı yönünden ret ederken, aynı tarihte yapılan hisse devrinin zamanaşımına uğradığını kabul etmemekle hukuki hata yaptığını, Davacının buradaki iddiasının ortakların birbirlerine karşı iddiası olduğunu, zira davacının kendi paylarının, müvekkillerinin murisine devir edildiğini kabul etmemekte, devrin yolsuz olduğunu ileri sürdüğünü, bu tür hakların yani şirket ortaklarının birbirlerine karşı hak ileri sürülmesi taleplerinin TBK’nın 147/4 eski BK’nın 126/4.maddeleri gereği beş yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, mahkemenin her ne şekilde devir edilirse edilsin ortaklar arasındaki bu davada beş yıllık zamanaşımının uygulamadığını, konuyla ilgili dosyaya sundukları içtihatların da bu yönde olduğunu, ilk derece mahkemesinin yönetim kurulu tarafından alınan …’nın pay sahipliği kararını da batıl kabul ettiğini, oysaki mahkemenin haksız fiilin 06/07/2006 tarihinde işlendiğini, zamanaşımının da beş yıl olduğunu kabul ettiğine göre bu zamanaşımının sadece yönetim kurulu kararı için değil, aynı zamanda hisse devri içinde geçerli olarak kabul edilmesi gerektiğini, zira davacı ile … arasında yapılan hisse devrinin aynı gün yapıldığını, akabinde şirket yönetim kurulunun bu devri onayladığını, ayrı ayrı işlemleri bir bütün olan, yani anonim şirketlerde pay devrinin birbirini tamamlayan iki aşaması olan işlemleri birbirinden ayrı kabul ederek birisi hakkında zamanaşımını kabul edip, diğeri hakkında zamanaşımını kabul etmemenin çelişkili olduğunu, 06/07/2006 tarihinde yapılan pay devrinden sonra geçen beş yıllık sürede iş bu dava açılmadığından payın tespit ve tesciline ilişkin davanın zamanaşımına uğradığını, ilk derece mahkemesinin zamanaşımı defini dikkate almamasının hukuka aykırı olduğunu, Yine mahkemenin hazirun cetvelinin ticaret sicili gazetesinde yayınlanmamış olması sebebiyle davacının hissedar olup olmadığını öğrenebilme konusundaki görüşünün de doğru olmadığını, davacı vekilinin 13/07/2016 tarihli dilekçesinde de belirtilip kabul edildiği ve uygulamada bu şekilde uygulandığı üzere, hazirun cetvelleri ticaret sicili gazetesinde yayınlanmadığını, Yine ilk derece mahkemesinin, davacının hisse devrini iş bu davadan önce öğrenemediğini, davalı tarafın bu öğrenmeyi ispat edemediğini kabul ettiğini, oysaki diğer davalılar ve şirket vekili tarafından davacının 19/06/2006 tarihinde iadeli taahhütlü mektup ile olağan genel kurul toplantısına çağrıldığına ilişkin belgeleri mahkemeye sunduklarını, davacının kendisine yapılan tebligattan sonra (davacı 19/06/2006 tarihli genel kurul çağrısının kendilerine yapılmadığına dair davacı tarafın bir iddiası da bulunmamaktadır), hisselerini …’ya devrettiğinden 11/07/2006 tarihli kongreye gelmediğini, aksinin kabulü halinde, yani hisselerin yolsuz devredildiği kabul edilse bile 19/06/2006 tarihli çağrıyı alan davacının bu tarihten sonra dahi hissedar olup olmadığını öğrenmesinin imkan dahilinde olduğunu, dolayısıyla mahkemenin davacının kongreden haber edilmediği, davalı tarafın bunu ispat edemediği yönündeki kabulünün doğru olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalılar …Şti., … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: 11.07.2006 tarihli genel kurul toplantısına davacının da davet edildiğine dair davete ilişkin PTT barkodları sunulduğu halde ilk derece mahkemesince PTT kayıtları ve bu çerçevede davacının iyi niyetle hareket edip etmediğini araştırmadığını, davacı şirket ortağının tacir olduğunu, yokluğunun tespiti istenen devir işlemini/ihtilaf konusu olayı bilebilecek durumda olduğunu, davaya kadar arada (2006 yılından itibaren) 10 yıllık bir zaman geçtiğini, ayrıca dosyada mevcut ticaret sicil dosyasında, davacının 1999 yılından itibaren aynı adrese davetine karşın neredeyse hiçbir genel kurul toplantısına icabet etmediğinin sabit olduğunu, davanın TMK’nın 2. maddesine açıkça aykırı olarak ikame edildiğini, buna rağmen dürüstlük kuralı açısından da inceleme yapılmadığını, davacının haksız fiil iddiasına konu olayları bildiği ve bilebilecek durumda olduğunun bu denli açık olması karşısında kötüniyetli oluşunun değerlendirilmemesinin, bu hususta delil toplanmamasının da istinaf sebebi olduğunu, Anonim şirket genel kurulunun, davacının iddiasında olduğu gibi, usulüne uygun toplanmadığı, davetiye gönderilmediği yahut toplantıya katılmaya yetkili olmayan kişilerin katıldığı gibi iddiaların, 6267 sayılı eTTK’nın 381.maddesi uyarınca iptal sebebi olduğunu, bunun ise üç aylık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, bu sürenin de geçirildiğini, davacının 11.07.2006 tarihli genel kurul hazirun cetveli ticaret sicil gazetesinde ilan edilmemiş olsa bile, diğer genel kurul toplantılarından ve …’dan haberdar olabilecek durumda olduğunu, daha sonraki yıllarda Ticaret Sicil Gazetesi’nde ortakların isim isim belirtilmesinden anlaşıldığını, Davalı yönetim kurulu üyesi … yönünden açılan tazminat davasının zamanaşımı yerine husumetten reddi gerekirken zamanaşımı yönünden reddi yönündeki gerekçenin hukuka aykırı olduğunu, Davanın özünde hisse iptal ve tescil davası olduğunu, tazminat talebinin buna bağlı bir talep olduğunu, bu davanın şirkete yöneltilmesi gerektiğini, yönetim kurulu üyelerine yöneltilemeyeceğini, ayrıca müvekkili yönetim kurulu üyesinin kendisine veya başkasına haksız kazanç sağlamak amacıyla yaptığı bir işlem yahut bunun için bir saiki bulunmadığını, bulunmasının da mümkün olmadığını, zira davalı yönetim kurulu üyesi müvekkilinin zaten devir öncesi tarih itibariyle de çoğunluk hissesine sahip olduğunu, sonuç olarak gerekçede, zaten ispatlanmamış ve somutlaştırdmamış tazminat talebi yönünden yönetim kurulu üyesi yönünden husumetten reddi ve şirkete karşı esastan reddi gerekirken zamanaşımı yönünden reddinin yerinde olmadığını, Gerekçeli kararda alacağın temliki yönünden oluşturulan gerekçenin de TBK’nın 184. maddesine aykırı olduğunu, yazılı şekilde yapılan temlik sözleşmesinde borç altına girenin yani alacağını devredenin imzasının gerekli ve yeterli olduğunu, karar gerekçesinin bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, Ticaret sicil dosyası ile sabit olan bir diğer hususun, davacının yabancı bir şahıs gibi tanıttığı yahut mahkemeye kim olduğundan hiç bahsetmediği …’nın davacıya yabancı bir şahıs olmadığını, diğer davalıların mirasbırakanı …’nın akrabalarından …’nın kurucu pay sahiplerinden olduğunu ve …’nın da eski hissedarlardan olduğunu, dosyadaki sicil kayıtlarının da bu ilişkileri doğruladığını, bahsedilen iki şahsın gerek kendileri gerekse yakınlarının şirket bünyesinde çeşitli görevler icra ettiklerini, bu olgularla ilgili davacının kötüniyetini ortaya koymak için tanık bildirildiği halde mahkemece dinlenmediğini, Mahkemece 2006 dönemi ve sonrasında davacı ile … arasında banka hesapları veya başka bir yoldan bir kazandırmanın olup olmadığının araştırılmamasının da başkaca bir eksik olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının davalı şirketteki hisse devrinin iptali ile pay miktarının tespiti ve pay defterine işlenmesi, şirket yöneticilerinin sorumluluğu nedeniyle uğranılan zararın davalı yöneticiler ve davalı şirketten tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davacının davalı şirkette pay sahibi olduğunun tespitine ve pay defterine işlenmesine, davalı şirket ve yöneticiler aleyhine açılan sorumluluk davasının ise zaman aşımından reddine karar verilmiş; bu karara karşı, bir kısım davalılar vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalılar …, …, …, … vekili istinaf başvurusunun incelenmesinde; Mahkemenin de gerekçesinde belirtildiği üzere ve emsal gösterdiği Yargıtay 11. HD’nin 06.01.2014 tarihli, 2013/2480 E.- 2014/72 K. sayılı karar içeriği de gözetildiğinde; anonim şirketlerde pay senedi çıkarılmamış hisselerin devri, alacağın temliki hükümlerine tabidir. Bu itibarla, pay devirlerinin yazılı olarak yapılması gerekmekte olup, somut uyuşmazlıkta davalı tarafın sunduğu ve ATK Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi raporu ile sahte olduğu kanıtlanan hisse devir belgesinde davacının 12 payının …’ya devredildiğinin yazılı olup, davacının şirketteki toplam payının ise 12 değil 24 pay olduğu, davacının 12 payını devrettiğine ilişkin herhangi bir iddia ve yazılı devir sözleşmesi olmadığından davacının zaten bu 12 pay yönüden davalı şirketin hissedarı olup, bu paylar yönünden davalı şirket yönetim kurulunun aldığı kararın yok hükmünde olacağı, diğer 12 pay yönünden ise, devre ilişkin belgenin sahte olduğu rapor ile anlaşıldığından, bu paylara ilişkin devrin ve yönetim kurulunun bu 12 pay yönünden aldığı kararın da yok hükmünde olacağı, geçersiz ve davacı imzasının sahte olduğu anlaşılan belgeye göre batıl bir işlem yönünden zaman aşımı ile devrin geçerlilik kazanamayacağı, buna göre davalıların zamanaşımı definin reddine karar verilmesi isabetli olup, davalılar vekilinin, davalı şirket yöneticilerinin sorumluluğu kapsamında açılmış olan davanın zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle kurulan hüküm kapsamında mahkeme kararının çelişki içerdiği, tazminat davası kapsamında yapılan zaman aşımı değerlendirmesi paralelinde hisse devir ve tespit davasının da zaman aşımından reddi gerekeceği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Şirket pay sahiplerinin çağrı üzerine genel kurula katılmaları gibi bir zorunluluk olmadığı da dikkate alındığında, davacının devir tarihinden önce 19/06/2006 tarihinde genel kurula çağrıldığı, buna ilişkin davet mektubu gönderilmesine rağmen genel kurula katılmamasının davacının devri bildiğini ve açtığı davada kötü niyetli olduğunu kanıtlamaya yeterli olmadığından, davalı vekilinin bu yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davalılar …Şti. ve … vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Mahkemece 6762 sayılı TTK’nun 336, 337 ve 340 maddesi atfıyla davalı şirketin yönetim kurulu başkan ve üyeleri aleyhinde açılan sorumluluk davasında uygulanması gereken TTK’nın 309. maddenin son fıkrasında (6102 s. TTK m.560) yazılı zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği, buna göre, sorumlu olan kimselere karşı tazminat istemek hakkının davacının zararı ve sorumlu olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı, ancak,6102 sayılı TTK’nin 560. maddesinin 2. cümlesine göre eylem TCK’ya göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa tazminat davasına da bu zamanaşımının uygulanacağının düzenlendiği, somut olayda herhangi bir pay devrine dayanmaksızın ve sahte belge ile davacının paylarının …’ya devrine ilişkin yönetim kurulu kararının 06/07/2006 tarihinde alındığı, eldeki davanın 25/05/2016 tarihinde açıldığı, bu durumda, TCK’nın 207 ve 204/1. maddeleri ile 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıllık uzamış zamanaşımı süresinden sonra açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı pay devrinin iptali ile birlikte, davalı yöneticilerden biri olan … aleyhine de yönetici sorumluluğuna dair tazminat davası açtığı dikkate alındığında, … vekilinin müvekkili yönünden davanın husumetten reddi gerekirken zaman aşımından ret kararı verilmesinin isabetsiz olduğu yönündeki istinaf nedeni yerinde değildir. Yine davacı tarafından davalı şirketteki hisselerinin devrinin iptali ile pay sahibi olduğunun tespiti istemli açılan davada, davalı şirket yasal hasım durumunda olup, davacının hisse devir sözleşmesindeki imzasının sahte olup, 12 adet hissenin devrine ilişkin ise yazılı devir belgesi bulunmadığı gerekçesiyle davacının davalı şirkette 24 pay sahibi olduğunun tespiti yönünde kurulan hüküm isabetli bulunmakla, davalı şirket vekilinin müvekkili şirket yönünden de davanın husumetten reddi gerekeceği, ayrıca davacının TMK’nın 2. maddesi kapsamında davasının reddi gerekeceği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Ancak davacı yanca, dava dilekçesinde yöneticilerin sorumluluğu nedeniyle uğranılan zararın yönetici davalılar ile şirketten tazmininin talep edildiği, yöneticilerin sorumluluğu kapsamında açılan bu dava ve istem yönünden davalı şirketin husumetinin bulunmayacağı, şirket yönünden tazmin istemli açılan davanın husumetten reddi gerekirken, mahkemece kurulan hükmün 2 nolu bendinde davalı şirket yönünden de davanın zaman aşımından reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Davalı vekilinin bu yöndeki istinafı yerindedir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1-2. maddesi uyarınca, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalılar …, …, …, … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalılar …Şti. Ve … vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise …’in istinaf başvurusunun esastan reddine, …Şirteti yönünden istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilmek üzere kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A) Davalılar …, …, …, … vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, bu davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Bu davalılar tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Bu davalılar tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, B) Davalılar …Şti. ve … vekilinin istinaf başvurusu yönünden: HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca davalı …’in istinaf başvurusunun esastan reddine; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı …Şirketi yönünden istinaf başvurusunun kısmen kabulüyle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davacının davalı şirkette pay sahibi olduğunun tespiti ve pay defterine kaydı talebine ilişkin davanın KABULÜ ile davacının, davalı ….’de 24 paya sahip olduğunun TESPİTİNE, bu payın davalı şirketin pay defterine KAYDINA, 2-Davalılar…, … ve …’e karşı açılan maddi tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddine, 3-Davalı …. yönünden açılan maddi tazminat davasının pasif husumet yokluğundan reddine, 4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL harcın dava açılırken davacı tarafından yatırılan 170,78 TL peşin harçtan mahsubu ile artan 111,48 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 5-Davacı tarafından yatırılan harçtan tahsil edilen 44,40 TL harcın davalılar …, …, … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine, 6-Davacı tarafından sarf edilen 5.536,35 TL yargılama giderinin davalılar …, …, … ve …’dan dan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davalı … tarafından sarf edilen yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 8-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, …, … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine, 9-Davalılar … ve … kendisini vekille temsil ettirdiğinden ve davalılar yönünden dava ret sebepleri farklı olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca ayrı ayrı 4.080,00 TL ‘er TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar … ve ….’ne verilmesine, 10-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, 11-İstinaf giderleri yönünden; a-Bu davalılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; 54,40 TL istinaf peşin harcının talep halinde ve karar kesinleştiğinde iadesine, b-148,60 TL istinaf başvuru harç giderinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine, 5-Duruşma açılmadığından, istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 7-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 3531.b.1-2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 28.01.2021 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.