Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/823 E. 2023/394 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/823
KARAR NO: 2023/394
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18.12.2019
NUMARASI: 2019/825 E. – 2019/1357 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında tekstil makinelerinin alış ve satışı hususunda ticari ilişki bulunduğunu, davalı tarafından davacıya satılan makinelerin bedelinin ödendiğini, davacının paraya ihtiyacı olması nedeniyle davalıdan 47.000-USD faiz karşılığında borç para aldığını, aldığı paraya karşılık davalı tarafından vadesi boş olarak düzenlenen 128.000-USD bedelli senedin kendisine imzalattırıldığını, müvekkilinin zor durumda olması nedeniyle bonoyu imzaladığını, ancak söz konusu bonodan dolayı davalı tarafa 61.000-USD borcu bulunmadığını iddia ederek, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası kapsamında başlatılan icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespitine ve %20 kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; taraflar arasında mevcut ticari ilişki kapsamında ödenmeyen borcun yapılandırılması sonucunda davacı tarafından kendisine 128.000 USD bedelli bononun düzenlenilerek verildiğini, bonoda yer alan imzanın inkâr edilmediğini, bu nedenlerle davanın haksız olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;”…Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davalı tarafından davacı aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyasına konu etmiş olduğu 31/01/2018 ödeme tarihli 128.000-USD bedelli bonodan dolayı davacı tarafın 61.000-USD üzerinden borçlu olmadığı hususunu kesin delille kanıtlayamadığı, senede karşı ileri sürülen iddiaların aynı mahiyette kesin delille ispatlanması gerektiği, davacı tarafın dava dilekçesinde delillerini hasrettiği ve bildirilen deliller arasında senedi hükümsüz kılacak nitelikte kesin delil bulunmadığından açılan menfi tespit davasının reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, sabit görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece delillerin tam olarak toplanmadığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, ispat haklarının kısıtlandığını, maddi vakıanın tespitinde hata yapıldığını, davaya konu senedin borç tasfiye sözleşmesinde açıkça niçin düzenlendiği belirtilen teminat senedi niteliğinde olduğunu, gerçek borç doğuran bir belge olmadığını, mahkemenin bunu gerçek borç doğuran bir belge olarak değerlendirdiğini, borç tasfiye sözleşmesinin yazılı delil olduğunu, yazılı delil başlangıcı olarak tanıkların dinlenmesi gerektiğini, özellikle belgede kefil olarak belirtilen … adlı tanıklarının dinlenmesi gerektiğini, borç tasfiye sözleşmesine göre 29.01.2018 tarihi itibari ile müvekkilinin davalıya olan borcunun 4 senet toplamı 420.000.00 TLve birde makbuz mükabili aldığı 47.000,00 USD borcu olduğunu, bunun haricinden müvekkilinin davalıya borcunun olmadığını, bunların yerine 26.600,00 Kg … marka ipliğin de verilebileceğinin belirtildiğini, alacağın güvencesi olarak 650.000,00 TL’lik ipotek kurulacağının belirtildiğini, bu rakamında toplam alacak miktarını doğruladığını, davalının haksız olarak kendi adını soyadını yazarak teminat senedini icraya koyarak suç işlediğini, resmi evrakta sahtekarlık yaptığını, bu sahtekarlıkla müvekkilinin makinelerini haciz ve muhafaza altına alıp sattığını, müvekkilini mağdur ettiğini, ticaret hayatını bitirdiğini, huzurdaki davanın davalının haksız tahsilat yapmasını ortadan kaldırmak için müvekkili tarafından açıldığını, davalının haksız olduğunu, mahkeme tarafından tanık deliline dayanmış olmalarına rağmen savunma haklarının kısıtlandığını, senet metninden görüleceği üzere …’un kefil olduğunu senedin tanzim tarihinin 29.01.2018 tarihi olduğunu ,ödeme tarihin ise 31.01.2018 tarihli olduğunu, sebep olarak nakten ödeme yazdığını, hiçbir tüccarın iki günlüğüne 500.000,00 TL’ nin üzerindeki bir senedi düzenletmeyeceğini, bu kadar kısa süre içeresinde büyük bir borcun altına girmeyeceğini, davalıya yapılan ödeme dekontları ve iade alınan senetlerin dosyaya sunulduğunu, buna göre 14 adet ödeme dekontlarından ve iade alınan senetlerden anlaşılacağı üzere müvekkilinin borç tasfiye sözleşmesine göre borcunu ödediğini, davalıya borcunun kalmadığını, müvekkilinin babası tarafından davalıya makinelerini geri iade ettiğini ve halen davalıdan alacaklı olduğunu, davalıdan müvekkilinin alacaklı olmasına rağmen senet alınarak borçlandırıldığını, davalının müvekkiline sattığı makinelerin paralarını tahsil ettiğini, ancak faturaların hiçbir zaman vermediğini, davalı tarafın yemin deliline dayandığını, müvekkilinin hem yemin etmeye hem de karşı tarafa yemin teklifi etmeye hazır olduğunu söylemesine rağmen mahkemece dikkate alınmadığını, ayrıca tarafların ticari defterleri üzerindeki bilirkişi incelemesi yapılmasının talep etmelerine rağmen bu hususun göz ardı edildiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 72. maddesi gereğince icra takibinden sonra açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İlk derce mahkemesince ön inceleme duruşmasından sonraki duruşma olan 18.12.2019 tarihli duruşmada, davacı vekilinin beyan dilekçesini sunduğu, daha önce sunulmayan ve dayanılmayan delillerin gösterilmiş olduğunun belirtildiği ifade edilerek, davacı vekili ve duruşmada bulunan davacının beyanları alındıktan sonra, tahkikatın tamamlandığı belirtilerek sözlü yargılamaya geçilerek hüküm tesis edilmiştir.Dosya kapsamından, davanın sehven Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesine tevzi edildiği, mahkeme tarafından dilekçelerin dosyaya ibrazından sonra dava dilekçesinin Asliye Ticaret Mahkemesine hitaben yazıldığı tevziden yanlışlıkla mahkemeye gönderildiği belirtilerek, Bakırköy Asliye Ticaret mahkemesine tevzi edilmek üzere gönderme kararı verildiği 18.10.2019 tarihli karar sonrasında dosyanın mahkemeye tevzi edildiği, mahkemece 01.11.2019 tarihli tensip tutanağı düzenlendiği, tutanakta taraflara ön inceleme duruşma gününün tebliğine karar verildiği, davalıya tebligatın yapıldığı, tebligatta belirtilen 11.12.2019 tarihinde ise ön inceleme duruşmasının gerçekleştirildiği, davalının veya vekilinin duruşmada hazır olmadığı, mahkeme tarafından taraflara HMK’nın 140/5 maddesi gereğince ön inceleme duruşması sırasında belirlenen ihtilaf kapsamında delillerini sunmak üzere kendilerine bir haftalık kesin süre verilmesine karar verildiği, duruşmanın bir hafta sonraki gün olan 18.12.2019 tarihine bırakıldığı, duruşmada davalının hazır olmadığı, ara karar gereğince davalı tarafa HMK’nın 147/2.maddesi uyarınca tahkikata dair tebligata rastlanılmadığı, davacı vekili tarafından celse ara kararı gereğince dosyaya 17.12.2019 havale tarihli dilekçenin ibraz edildiği, dilekçenin davalıya tebliğ edilmediği, 18.12.2019 tarihli duruşmada ise HMK’nın 184. maddesi gereğince tahkikatın bitmiş olduğunun açıklanmış olmasına rağmen hüküm tarihi itibariyle henüz 7201 sayılı kanunla değiştirilmemiş haline göre HMK’nın 186. maddesi gereğince davetiye tebliği gerekirken herhangi bir davetiye tebliğ edilmediği, ayrıca delil listesinin de tebliğ edilmediği ve davalı tarafın beyanları alınmaksızın karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesinin karar verdiği tarih itibariyle dava yazılı yargılama usulüne tabidir. Davalı vekiline HMK’nın 186. maddesi gereğince meşruhatlı davetiye çıkartılması yönünde ara karar verilmemiş, davalı tarafın yokluğunda ve davacı vekilinin dilekçesi tebliğ edilmeksizin karar verilmiştir. Mahkeme tahkikatın tamamlandığı düşüncesinde ise, öncelikle HMK’nın 184. maddesi uyarınca, hazır bulunan taraflardan, tahkikatın tümü hakkındaki görüşlerini alır ve tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra sözlü yargılama aşaması başlar. Hüküm tarihine göre 7251 sayılı Kanun’la değiştirilmeden önceki hâliyle HMK’nın 186. maddesi uyarınca sözlü yargılama için ayrı bir duruşma gününün belirlenerek davalının davetiyeyle çağrılması gerekir. Bu usuli prosedür, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ve HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı ile ilgilidir. Usule ilişkin olarak duruşma yapılmadan karar verilebilecek haller HMK’nın 353/1.a maddesinde sayılmış olmakla birlikte, bu sayımın tahdidi olmadığını kabul etmek gerekir. Yasada belirtilmemiş olsa dahi burada sayılanlara eşdeğer ve aynı etkilere sahip diğer usuli hataların da mutlak istinaf sebebi olarak kabulü gerekir ( Doç.Dr.Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 305). Yargıtay tarafından geliştirilen mutlak temyiz sebepleri kavramından hareketle, temel yargılanma haklarının ihlali sonucunu doğuran usul hatalarının mutlak istinaf sebebi oluşturduğunun kabulü gerekir. İlk derece mahkemesinde bir tarafın hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmiş olması, mutlak bir istinaf sebebidir. Hukuki dinlenilme hakkı, yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gereken bir temel yargısal haktır. 03/10 2001 tarihli 4709 sayılı Yasa ile Anayasanın 36. maddesine eklenen ibare uyarınca, herkes âdil yargılanma hakkına sahiptir. Bu nedenle, ilk derece yargılamasında taraflardan birinin adil yargılanma hakkının ihlal edilmiş olması mutlak bir istinaf sebebidir (Dr.Cenk Akil, İstinaf Kavramı, Ankara 2010, s.362). Bu açıklamalara göre somut olayda, ilk derece mahkemesince, davanın sonuçlandırılması için gerekli yasal koşullar tamamlanmadan ve davalının hukuki dinlenilme hakları temin edilmeden karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, hukuki dinlenilme hakları sağlanarak davanın yeniden görülüp sonuçlandırılması gerekir. Açıklanan bu gerekçelerle, hukuki dinlenilme hakkını zedeleyen usul hatalarının giderilmesi, davanın sonuçlandırılması için gerekli koşulların tamamlanması için ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesi tarafından, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.09.03.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.