Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/769 E. 2020/641 K. 01.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/769
KARAR NO: 2020/641
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2017
NUMARASI: 2016/23 Esas – 2017/1202 Karar
DAVANIN KONUSU: Genel Kurul Kararının İptali
Taraflar arasında görülen genel kurul kararının iptali davasının, ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hükme karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin kuruluşundan sonra %51 hissesinin … Holding A.Ş.’ye satıldığını, bu satıştan sonra ortaklar arasında sorunlar başladığını, büyük hissedar … ve diğer yabancı ortakların kurucu ortaklardan …, … ve … ile birlikte hareket etmeye başladıklarını, müvekkillerinin bu grup tarafından planlı olarak yönetimden uzaklaştırılmaya çalışıldığını, farklı tarihlerde gönderilen e-maillerle müvekkiller üzerinde baskı kurulduğunu, müvekkillerinin şirket içindeki çalışmalarının diğer ortaklar tarafından engellendiğini, 2014 yılı Kasım ayı içinde müvekkillerinin ve sorumluluğundaki personelin şirket içinde kullanılan aktivite raporlama sistemine girişlerinin engellendiğini, … şirketini oluşturan … grubu olduğunu, yeni şifrelerin sadece … gruplarına verildiğini, müvekkillerinin oluşturulduğu … grubuna verilmediğini, ortak …’ın şirket harcamaları için kullanımına sunulan kredi kartının hiç haber verilmeden ve gerekçe gösterilmeden iptal edildiğini, müvekkillerinin 10/02/2015 tarihine kadar yönetim kurulu (YK) üyesi olmalarına rağmen yapılan ödemelerden, yapılan sözleşmelerden, satışlardan, kesilen faturalardan, toplanan gelirlerden 2014 yılı Mayıs ayından beri haberdar edilmediklerini, Olağanüstü Genel Kurulun (OGK) kendi gündem maddeleri ile 10/02/2015 tarihinde yapıldığını, bu OGK kararlarının iptali için İstanbul Anadolu 8. ATM’nin 2015/119 E. sayılı dosyası ile dava açılmış olup halen derdest olduğunu, şirketin diğer ortaklarının azınlık hisselerine sahip müvekkilleri aleyhine müşterilere kötüleme yapıldığını, muhasebe müdürü …’ ın finanstan sorumlu üye olan …’a bilgi ve belge vermesi gerekirken talep edilen hiçbir belge ve bilgiyi vermediğini, müvekkillerinin başında bulunduğu sap departmanı çalışanlarına mobbing uygulandığını, altısının işten çıkarıldığını, diğerlerinin istifaya zorlandığını ve sonuç olarak 26/11/2015 tarihli Genel Kurulda … departmanının kapatılmasına müvekkillerinin onay vermemesine rağmen oy çokluğu ile karar verildiğini, toplantı öncesinde detaylı mizan ve belge sunulmadığını, diğer ortakların bilgi, belge, defter, sözleşmeleri saklayıp müvekkillerine vermediğini, şirket adına alınan teminat mektuplarının nerelerde kullanıldığının ve çekilen kredilerin bilgisinin verilmediğini, 2013 yılı karı 890.000,00 TL iken 2014 yılı karının 160.000,00 TL’na düştüğünü, belirterek, 26/11/2015 tarihli genel kurulda alınan tüm kararların iptaline, ileride telafisi güç sorunlar doğurması ihtimali yüksek olması sebebiyle genel kurul kararlarının yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; bilgi teknolojileri sektöründe danışmanlık veren müvekkili şirketin 2009 yılında beş ortak tarafından kurulduğunu, şirketin %51 oranındaki hissesinin 12/03/2013 tarihinde … Holding A.Ş. tarafından devralındığını, bundan sonra altı ortaklı olarak faaliyetine devam ettiğini, davacıların ortak olmanın yanında müvekkili şirkette hizmet akdi sona erene kadar … sıfatıyla SGK’lı çalışan olarak görev yaptıklarını, davacıların en son tarihli genel kurula kadar şirketi temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıklarını, tüm ortaklarca imzalanan mutabakat tutanağı uyarınca davacıların şirkette beş yıl boyunca çalışmaya devam etmeyi taahhüt ettiklerini, yine dava konusu edilen bir önceki 10/02/2015 tarili olağanüstü genel kurul toplantısına kadar davacıların … yazılım hizmetleri sunan müvekkili şirketlerin kendilerinin sorumlu oldukları … tarafındaki müşterilerin neredeyse tamamını ayartmak, kendi kurdukları … firmasına yönlendirmek suretiyle şirkete büyük zararlar verdiklerini, şirketin yönetim kurulu üyesi olarak uymakla zorunlu oldukları sadakat yükümlülüklerine hiçbir şekilde riayet etmediklerini, davacıların haklı nedenle fesih ve tazminat davasına konu eylem ve işlemleri nedeniyle yönetim kurulu üyesi olarak sorumluluklarının doğabileceği çekincesi ile 10/02/2015 tarihli genel kurulda yönetim kurulu üyeliğine aday olmadıklarını, bu suretle yönetim kurulu üyeliklerinin son bulduğunu belirterek, davacıların huzurdaki davayı ikame etmekle kötü niyetli oldukları cihetle, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; dosya kapsamındaki tüm delillere ve alınan bilirkişi raporlarına göre, somut uyuşmazlığa konu davalı şirketin 2014 yılına ait olup 26/11/2015 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan; şirketin 2014 yılına ait bilançosunun onaylanmasına ilişkin 4 nolu, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 5 nolu ve kâr dağıtımına ilişkin 6 nolu kararlarının TTK’nın 445. maddesi uyarınca iptallerine, genel kurulda alınan diğer kararların iptali talebinin reddine karar vermiştir.Bu karara karşı, davalı şirket vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İlk derece mahkemenin, “peşinen muhalefete” ilişkin beyan ve cevaplarına itibar etmeyerek davacıların usul, yasa ve Yargıtay kararlarına açıkça aykırı muhalefet şerhlerinin uygun bulmasının tamamen hatalı olduğunu, karardaki kısmen kabule ilişkin kısımların kaldırılması gerektiğini, Davacıların tamamen kötü niyetli olarak, müzakerelere katılmadan, dinlemeden ve sorgulamadan zaten toplantıda ne karar alınırsa alınsın muhalefet etme amacıyla toplantıya katıldıklarını, bunun gözardı edilmesinin tamamen hatalı olduğunu, Dava konusu edilen genel kurulun 2014 dönemine ilişkin olduğunu, davacıların şubat 2014’e kadar şirketin birinci derecede imza yetkili yönetim kurulu üyeleri olduklarını, bu dönem için bilgi alma değil tam aksine bilgi verme yükümlülüğünde bulunduklarının tamamen gözardı edildiğini, davacıların 2014 yılı mali/finansal kayıtları açısından bilgi alma değil verme yükümlülüğünde olan kişiler olduğunu, Dağıtılmayan kârın, tam da dağıtılmama gerekçelerine uygun olarak sermayeye ilave edildiğini ve tüm ortakların kar payı üzerindeki hakları sermayeye dönüşerek her türlü haklarının korunmasının sağlandığını, davacıların şirketi en az 3 milyon TL zarara uğrattığını, haklarında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçuyla ilgili ceza ve bir çok tazminat davasının derdest olduğunu, böyle bir tabloda kâr dağıtılmamasının tüm ortakların ve şirketin menfaati olduğunu, Daha genel kurulun başında peşinen muhalefet eden davacıların, şirkete ilişkin ticari/mali/finansal bilgilere sahip olmadığını kabul etmenin somut deliller karsısında mümkün olmadığını, şirketin muhasebe sorumlusu … tarafından davacılardan …’a her türlü ticari bilgi ve belgenin gönderildiğini kanıtladığını, davacıların bilgi alma ve inceleme hakkı baştan beri yasaya uygun şekilde kullanabildiklerini, azınlık haklarının ihlalinin kesinlikle sözkonusu olmadığı gibi davacıların müvekkili şirketin haklarına ağır derece tecavüz ettiklerini, genel kurulun her türlü kurala uygun olarak gerçekleştirildiğini, zorunlu olmayan bakanlık temsilcisi ve bağımsız denetime dahi yer verildiğini, davacıların birici derecede imza yetkilisi yönetim kurulu üyesi olmaları nedeniyle zaten baştan beri her türlü bilgi ve belgeye sahip olduklarını, bu sayede kurdukları paravan şirkete her türlü haksız maddi çıkarları aktardıklarının sabit olduğunu, davacıların ibra edilmemelerinin de son derece doğru olduğunu, 24.03.2017 tarihinde gerçekleştirilen genel kurulda, şirketin sermayesi 1.084.350 TL’den 3.084.350 TL’ye çıkartıldığını, şirketin iyi yönetilmiş olup, faaliyetlerine devam etmiş ve elde edilen “kar” sermayeye ilave edilerek, dürüstlük kurallarına da tam olarak uygun hereket edildiğini, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/4809 soruşturma nolu soruşturma dosyasında düzenlenen iddianame uyarınca davacılar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 155/2. maddesi kapsamında görevi kötüye kallanmak suçlamasıyla İstanbul Anadolu 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/407 E. sayılı ceza davası açıldığını, Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümünün reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 445 vd. maddeleri uyarınca, davalı şirketin 26/11/2015 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı sadece davalı şirket vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davanın reddedilmiş olan bölümü yönünden davacıların bir istinafı bulunmamaktadır. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davalı şirket vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava dosyası, istinaf incelemesi için dairemize gelmiş ve 2018/607 Esas sayısını almıştır. Yapılan istinaf incelemesi sonucunda; genel kurulda usulüne uygun muhalefet şerhinin bulunması dava şartı olup, dava şartları kamu düzenini ilgilendirdiğinden ve HMK’nın115/1. maddesi uyarınca mahkemece resen gözetilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesince davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda, davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair 2018/607 E- 2019/95 K sayılı, 24.01.2019 tarihli hüküm verilmiştir. Bu hükmün davacılar vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 11. HD’nin 2019/1740 Esas – 2020/23 Karar sayılı, 06/01/2020 tarihli ilamıyla, mahkememizin anılan hükmü kısmen bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında: “…Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir. Dava konusu genel kurul kararlarının 5. maddesi yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nin 393/1 maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerinin kendileriyle alakalı ibra oylamasında müzakereye katılma ve oy kullanma imkanları bulunmamaktadır. Bu itibarla davacılar … ve … şahsi menfaatlerini ilgilendiren bir konuda oy kullanamayacaklarına göre kendileri hakkında alınan genel kurulun 5. maddesine ilişkin ibra edilmeme kararına karşı iptal davası açmak için muhalefet şerhi koymalarına da gerek bulunmamaktadır. Bu durumda bölge adliye mahkemesince, dava konusu genel kurul kararlarının 5. maddesi hakkında dava şartının mevcut olduğu dikkate alınarak işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde bu madde yönünden de dava şartı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu yönden bozulmasına…” karar verilmiştir. Bozma sonrası, HMK’nın 373.maddesi uyarınca duruşma açılarak taraf vekillerinin beyanları alınmış ve usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulmuştur. Davalı şirketin 26/11/2015 tarihli genel kurulunda alınan 5 nolu karar dışındaki tüm kararlar yönünden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair Mahkememizin 2018/607 Esas – 2019/95 Karar sayılı, 01/02/2019 tarihli hükmü bozma kapsamında kalıp kesinleştiğinden, bu kararlar hakkında yeniden değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Uyulan bozma ilamı doğrultusunda, genel kurulun 5 nolu gündem maddesiyle alınan kararın esası aşağıda incelenmiştir: Dava konusu 5 nolu gündem maddesi, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkindir. Davacıların yönetim kurulu üyelikleri, daha önce yapılan 10.02.2015 tarihli genel kurulda kaldırılmış ise de iş bu davaya konu genel kurulda 5 nolu gündem maddesiyle alınan ibra kararı, davacıların yönetim kurulu üyesi olduğu dönemi de kapsamaktadır. Bu nedenle Yargıtay bozma ilamı isabetlidir. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi kök raporunda, davacıların bilgi alma haklarının kullandırılmadığı iddiasının kanıtlanmadığı, ibra kararının bilançonun görüşülmesiyle ilgili olduğu gerekçesiyle 5 nolu kararın iptalinin gerektiği görüşü ortaya konulmuştur. Tarafların itirazı üzerine alınan 10.11.2017 tarihli ek raporda; davacıların bilgi alma haklarının ihlal edildiğinin açık olduğu, bu durumun kararın iptalini gerektirdiği, bilgi alma ve inceleme hakkının vazgeçilmez bir hak olduğu, bu nedenle, bilançonun onaylanmasına ilişkin 4 nolu kararın ve bununla bağlantılı olan 5 ve 6 nolu kararların iptali gerektiği görüşü ortaya konulmuştur. İlk derece mahkemesi, bu raporda varılan sonucu benimseyerek hüküm vermiştir. Bilirkişi kurulunun ve ilk derece mahkemesinin, TTK’nın 446.maddesindeki bilgi alma hakkıyla davada ileri sürülen iddianın doğrudan bir ilgisinin olmamasına rağmen hukuki değerlendirme hatası yaptıkları anlaşılmaktadır. Anılan madde, genel kurul kararları aleyhine iptal davası açabilecek kişileri düzenlemektedir. Davacılar toplantıya katılmış olup 446. maddenin tartışılmasına gerek yoktur. Davacılar, finansal tabloları incelemelerine izin verilmediğini, bilgi alma haklarının böylece ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. TTK’nın 437. maddesi uyarınca finansal tablolar, konsolide finansal tablolar, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, denetleme raporları ve yönetim kurulunun kâr dağıtım önerisi, genel kurul toplantısından en az onbeş gün önce şirket merkez veya şubelerinde hazır bulundurulur. Her pay sahibi, bu belgelerin örneğinin kendisine verilmesini isteyebilir. TTK’nın 420. maddesi uyarınca finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konuların müzakeresi, sermayenin onda birine sahip ortakların talebiyle bir ay sonraya bırakılır. Somut olayda, iki davacının toplam hisse miktarları, bu oranı aşmaktadır. TTK’nın 424. maddesi uyarınca bilançonun onaylanmasına dair genel kurul kararı, kararda aksine açıklık bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üyesinin ibrası sonucunu doğurur. Somut olayda, yönetim kurulu üyelerinin ibrası, ayrı bir maddede (5.maddede) görüşülüp oylanmıştır. Yukarıdaki hukuki açıklamalar göre, ibra kararı finansal tabloların müzakeresiyle ilgi olduğu halde, davacıların şirket hisseleri toplamı yüzde onun üzerinde olmasına rağmen TTK’nın 420. maddesi uyarınca bu konunun müzakeresinin ertelenmesini talep hakları bulunduğu halde bu talep yapılmamıştır. Davacılar 4 nolu gündem maddesi görüşülürken bilgi alma haklarının engellendiğini söyledikleri halde bu konuların müzakeresinin ertelenmesini talep etmemişlerdir. Ayrıca, 4 nolu gündem maddesine usulüne uygun şekilde muhalefet şerhi de yazdırmamışlardır. Neticeten, TTK’nın 420. maddesinde kendilerine tanınan erteletme hakkını kullanmayan, genel kurulda bilgi talep etmeyen davacıların, ibra kararının iptalini talep haklarının bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan, bilgi alma hakkının ihlalinin genel kurul karar kararının iptali sebebi olabilmesi için, bu durumun genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunun da kanıtlanması gerekir. Somut olayda bu husus kanıtlanmış değildir. Açıklanan bu gerekçelerle, genel kurulun 5 nolu gündem maddesiyle alınan ibra kararının kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu kanıtlanmadığından, 5 nolu karar yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı şirketin 26/11/2015 tarihli genel kurulunda alınan 5 nolu karar dışındaki tüm kararlar yönünden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair Mahkememizin 2018/607 Esas – 2019/95 Karar sayılı, 01/02/2019 tarihli hükmü bozma kapsamında kalıp kesinleştiğinden, bu kararlar hakkında yeniden hüküm verilmesine yer olmadığına, 2-Davalı şirketin 26.11.2015 tarihli genel kurulunda 5 nolu gündem maddesiyle alınan kararın iptaline dair davanın reddine, 3-Alınması gerekli 54,40 TL maktu karar harcından, peşin olarak yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 25,20 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, 7-Davalı tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine,8-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a) Davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin Hazineye gelir kaydına, b)İstinaf kanun yoluna başvuran davalı vekili tarafından yatırılan peşin istinaf harcının talep halinde davalıya iadesine, c)Davalı vekili tarafından istinaf aşamasında sarfedilen 98,10 TL istinaf başvuru harcı ve 48,70 TL dosya gönderim ücreti toplamı olan 146,80 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, d)İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve tek duruşma icra edildiğinden, AAÜT uyarınca 1.700,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 10-Karar kesinleştikten sonra, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/07/2020
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.