Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/744 E. 2020/1229 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/744
KARAR NO: 2020/1229
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/03/2019
NUMARASI: 2019/624 E. – 2019/231 K.
DAVANIN KONUSU: Kıymetli Evrak İptali (Çek İptali (Hasımsız)
Hasımsız açılan çek iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin çalışanı …’in 12.02.2019 günü el çantasını çaldırdığı, çalınan çantanın içinde davacı şirketin çek karnesi, şirketin imza sirküleri, vergi levhası ve bilançolarının bulunduğunu, …’in İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, çalınan çek karnesinde keşide edilmemiş boş 7 adet çek bulunduğunu, çeklerden … Kartal Şubesine ait … numaralı çekin 540.000,00 TL bedelli olarak doldurularak bankaya ibraz edildiğini, çekin sirkülerdeki imzanın taklit edilerek imzalandığını, bankanın tedbir kararına rağmen karşılıksız işlemi yaparak sorumluluk bedelini ödediğini ileri sürerek, boş olarak çalınan ve keşide edilen 1033516 nolu çeke ilişkin icra işlemlerinin durdurularak çekin iptaline, diğer çekler yönünden ödeme yasağı konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” Dava, kıymetli evrakın iptali davasıdır. Davacı, iptali talep edilen dava konusu 7 adet çekin keşidecesi konumundadır. Davacı vekili, çalınmış olduğu iddia edilen dava konusu çeklerin ilgilierce doldurularak bankaya ibraz edilmiş olduğunu, çekin arkasının yazılmış olduğunu beyan etmeiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açıdan) o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilmesi gerekmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı, pasif husumet ehliyeti). Örneğin, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada, davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddî hukuka göre belirlenir. Bu sebeple, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukuku bakımından önemi şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Mahkemenin sıfat (husumet) yokluğunu kendiliğinden (re’sen) gözetmesi gerekir. Çünkü, sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hâkim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan, yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen) gözetir. İşte bu sebeple, hâkim, sıfat yokluğunu kendiliğinden gözetir. Taraf sıfatı, usul hukukuna değil, maddî hukuka ilişkin bir sorundur; diğer bütün maddi hukuk sorunlarında olduğu gibi, dava şartı değildir. Taraf sıfatının (davacı bakımından, aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi, sıfat yokluğu da, ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir (Kuru/Arslan Yılmaz, s. 234- 237). Yapılan yargılamaya göre, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 757/1 maddesine göre kıymetli evrakın iptalini ancak evrak üzerinde hak sahibi olan lehtar veya yetkili hamilin isteyebileceği, davacının çek hamili sıfatının bulunmadığı, davacının keşideci sıfatı ile kıymetli evrakın iptali davası açtığı, keşideci olan davacının kıymetli evrakın iptali davasını açma ehliyeti bulunmadığı (Yargıtay 11. HD. ‘nin 02/10/2017 tarih ve 2016/2755 Esas – 2017/4927 Karar sayılı ilam) anlaşıldığından, davanın, davacının aktif husumet yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır. Davacının, çeki elinde bulunduran ve bankaya ibraz eden hamillere karşı menfi tespit davası açmak hususunda hukuki bir hakka sahip olduğu aşikardır. Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre, davacının aktif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Müvekkiline ait 7 adet boş çekin çalınarak bir adetinin tedavüle sokulduğunu, davada tedavüle sokulan çekin iptalinin talep edildiğini, diğer 6 adet çekin halen kayıp olduğunu, iptali talep edilen çekin müvekkilince keşide edilmeden boş olarak kaybedilmesi nedeniyle iptalini talep etmekte hukuki yararı bulunduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak dava konusu çekin iptaline karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, zayi nedeniyle çek iptaline ilişkin olup hasımsızdır. Talepte bulunulan çek keşidecisi olup, bu husus ihtilafsızdır. Dava dilekçesinde, davacıya ait, boş çek yapraklarının zayi olduğu, çalınan çeklerden bir tanesinin sahte imza ile keşide edilerek ibraz edildiği belirtilerek, ibraz edilen çekin iptaline, zayi olan çekler yönünden ödeme yasağı kararı verilmesi talep edilmiştir.
Kıymetli evrakta hakkın çeke bağlı olması nedeniyle, çekin zayi edildiği durumlarda, çeke bağlı hakkın çeksiz de ileri sürülebilmesi için TTK’nın 651. ve 652.maddelerinde hamiline iptal davası açma hakkı getirilmiştir. İptal kararı alan hamil hakkını çek olmadan ileri sürebilecek ya da borçludan yeni bir senet tanzim edilmesini isteyebilecektir. Bu davayı açma hakkı hamile aittir. Çek keşidecisinin (çek karnesi sahibinin) TTK’nın 757 ve 818/s.maddesi gereğince iptal davası açma hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle, eldeki davayı açmakta hukuki yararı yoktur. Açıklanan bu gerekçeyle, ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönünde kurduğu hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.19/11/2020
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.ç maddesi uyarınca, çekişmesiz yargı işi olması nedeniyle karar kesindir.