Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/740 E. 2023/774 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/740
KARAR NO: 2023/774
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/12/2019
NUMARASI: 2017/932 E – 2019/1424 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)|
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 3 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2018/1138
ESAS 2018/1217 KARAR SAYILI DOSYADA
DAVANIN KONUSU:Tazminat
Taraflar arasındaki menfi tespit ve tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı … ile birleşen davada davalı … tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı …, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin eski ortağı ve bir dönem müdürü olan …in şirket ortağı olduğu dönemde 28.12.2006 tarihli yönetim kurulu kararıyla 10 yıl süreyle şirket kaşesi ve unvanı altında atacağı imza ile şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür kılındığını, imza yetkisinin 28.12.2016 tarihinde sona erdiğini, imza yetkisinin sona ermesinin ardından …in diğer ortaklar … ve … ile ortaklığı sürdürmek istemediğini, ortaklıktan ayrılmak istediğini, tarafların ortak tanıdığı olan …nın aracılık etmesiyle ayrılmak istediğini beyan ettiğini, aracı konumundaki …nın aracılığı ile hisse devir sözleşmesi hazırlandığını, ortaklardan …in satın aldığı hisselere karşılık 230.000 USD’yi …e nakden, bakiye için 15.333 USD bedelli 15 çeki …e iletilmek üzere aracı …ya verdiğini, bugüne kadar …in hisse devrine ilişkin sözleşmeyi imzalı olarak teslim etmediğini ancak çekleri tahsil etmekte olduğunu, Bakırköy …Noterliğinin 21.02.2017 tarih ve … sayısı ile resmi olarak hisse devrine ilişkin sözleşme aktedildiğini, bu hisse devrinin 02.03.2017 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, noter huzurunda imzalanan sözleşme ile …in şirket ile bağı ve yetkisinin kalmadığını, …in ortaklıktan ayrıldıktan sonra icra dosyası ve dayanak senettten önce de müvekkile zarar vermek için bir çok fiil gerçekleştirdiğini, … tarafından müvekkil şirket adına 20.07.2016 düzenleme, 20.07.2017 vade tarihli, 250.000 USD bedelli, davalılardan … adına emre yazılı senet düzenlendiğini, senedin davalı … adına ciro edildiğini, senet nedeniyle müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, sahte senet nedeniyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/97686 soruşturma sayılı dosyası üzerinden suç duyurusunda bulunulduğunu, senet üzerindeki kaşenin sahte olduğunu, senedin muvazaalı olarak düzenlendiğini, davacı şirketin böyle bir borç kaydı, para hareketi bulunmadığını, takibe dayanak senet altındaki imzanın …e ait olup olmadığı ve senedin sonradan düzenlenip düzenlenmediğine, yazı yaşı ve mürekkep yaşına ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini ileri sürerek, müvekkilinin takip konusu senet yönünden borçlu olmaması sebebiyle Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibinin iptaline ve % 20 oranında tazminata ve %10 oranında para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Asıl davada davalılara dava dilekçesi tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunulmamıştır. Birleşen davada davacı …, dava dilekçesinde özetle; davalının, müdürlük görevi sırasında müvekkilinin borcu olmamasına rağmen kendisi için aldığı iddia edilen 250.000 USD için müvekkili şirketin borcuymuş gibi 20.07.2016 düzenleme, 20.07.2017 vade tarihli, 250.000 USD bedelli senet düzenlediğini, ancak bu senedin müvekkili şirket kayıtlarında hiç bir şekilde bulunmadığını, bu senet nedeniyle borcu bulunmadığını, müvekkili aleyhine işbu senetle ilgili Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, şirketin mallarına ve banka hesaplarına haciz konulduğunu, davalının böylece gerçekleştirdiği hukuka aykırı ve zararlandırıcı işlemleri sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını, 12.10.2018 tarihli Protokol uyarınca tahsil harcı düşülerek 1.030.000 TL’de anlaşma sağlandığını, bu miktarın nakit ve çek olarak ödendiğini, tahsil harcı olarak da 36.393,42 TL yatırıldığını, müvekkilinin haciz baskısı altında icra dosyasına toplam 1.066.393,42 TL ödediğini, davalının ödenen bu bedelden TTK’nın 553 ve 644.maddeleri uyarınca sorumlu olduğunu, davalının kusuru bulunmadığını ispatlamadıkça sorumlu olduğunu ileri sürerek, müvekkilin ödediği 1.066.393,42 TL’nin ödeme tarihi olan 12/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini tahsilini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı …, savunmasında özetle; iddiaların gerçeğe aykırı ve kötüniyetli olduğunu, 27.11.2006 tarihinde müvekkilinin şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili kılındığını, aldığı yetkiyi dürüst ve basiretli bir tacir olmanın gereklerini yerine getirerek kullandığını, davacının senedi temsil yetkisi sona erdikten sonra düzenlenip kullandığı iddiasını yazılı delillerle ispat etmesinin gerektiğini, bu konuda sadece …ün ifadesine dayandığını, bu ifadenin gerçeği yansıtmadığını, bu ifadeyi onaylayıcı herhangi bir yazılı delil sunamadığını, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2017/97686 soruşturma nolu dosyasında yapılan soruşturmada müvekkilinin temsil yetkisi sona erdikten sonra bononun düzenlendiğine ilişkin tespit yapılmadığını, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, menfi tespit davası sona ermeden ödeme yapılmasının şirketin kendi sorumluluğunu gerektirdiğini, davacının dayandığı sulh sözleşmesinin kabul anlamına gelmemek üzere diğer davalılar tarafından da imzalandığını, bu sözleşmede alacaklı olan diğer iki davalının icra takibinden feragat edeceklerini beyan ettiklerini, buna rağmen davacının ödeme yapmasının anlaşılamadığını, alacaklıların alacaklarının olmadığı beyanını içeren sulh sözleşmesinin varlığına rağmen 12.10.2018 tarihli Protokolün imzalanarak alacağın şeklen ödendiğinin gösterilme çabasının da diğer davalılarla davacının kötüniyetle birlikte hareket ettiklerini gösterdiğini, Protokolde davacının borca karşılık verdiği ileri vadeli çekler tahsil edilmeden icra dosyasının alacaklı tarafından tahsil edilmiş gibi kapanmasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, … ve …ün de birlikte hareket ettiklerini, davanın haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Asıl davada dava kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit davası olup uyuşmazlığın ; davaya konu senedin şirket müdürü olarak görev yapan eski ortağı … tarafından şirketteki müdürlük görevi sona erdikten sonra muvazaalı olarak düzenlenip düzenlenmediği, düzenlenmiş ise davacının senetten kaynaklanın itiraz ve defilerinin davalılara karşı ileri sürüp süremeyeceği, davalıların senedin elde edilmesinde ağır kusuru veya kötü niyetli olup olmadıkları hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.Davacı tarafça Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasına konu 20/07/2016 tanzim, 20/07/2017 vade tarihli, 250.000 USD bedelli bononun şirketin eski ortağı …’in şirket yetkilisi olmadığı dönemde imzalandığı, senedin muvazaalı olarak düzenlendiği, taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığı, davalılara borçlarının olmadığı iddia edilmektedir. Bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Bonoda şekil şartları ,6102 sayılı TTK nın 778.maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” yada “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur.Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır.”Bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK’nun 12.4.1933 gün ve 1933/30-6 sayılı ilamı). Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Somut olayda bonodaki düzenleme sebebi nakden olarak yazılmış olduğundan, bono karşılığında nakit para alınmadığına yönelik iddianın davacı tarafından yazılı delille ispatı gerekir. Öte yandan, davacı taraf bonunun … tarafından şirketi temsile yetkili olmadığı dönemde imzalandığını iddia etmiştir. Davacı tarafın da kabulünde olduğu üzere …, 28/12/2006 tarihli yönetim kurulu kararıyla 10 yıl süreyle şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür olarak atanmış, 02/03/2017 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde …’in hisselerini devrettiği ve şirket müdürlüğünden ayrıldığı ilan edilmiştir. Bononun tanzim edildiği 20/07/2016 tarihi itibariyle … temsil ve ilzama yetkili müdür olup, senedin tanzim tarihinden sonra düzenlendiği iddiası yazılı delillerle ispatlanamamıştır. Davacı şirket kayıtlarında dava konusu senede ilişkin kayıt bulunmaması da sonuca etkili değildir. Zira, bono ödeme vaadi olup, bağımsız borç ikrarını içermesi ve illetten mücerret olması, bonoyu düzenleyen …’in o tarihte tek başına şirketi temsile yetkili olması ve imza inkarının da bulunmaması karşısında bononun ticari kayıtlarda yer almaması bono nedeniyle alacaklılık borçluluk durumunu etkilemeyecektir. Senetetteki yetkili hamil …’in de kötüniyetli olduğu iddia ve ispat edilebilmiş olmayıp davanın sübut bulmadığından reddine karar verilmiştir. Birleşen dava, limited şirket yöneticisi hakkında açılan sorumluluk davası olup, uyuşmazlığın davacı şirket tarafından bu hususta alınmış genel kurul kararı olup olmadığı, şirket yöneticisi tarafından imzalanmış bono bedelinin davacı şirket tarafından ödenmesi nedeniyle şirketin zararının söz konusu olup olmadığı, zarar söz konusu ise miktarının tespiti hususlarında olduğu tespit edilmiştir.Birleşen dava dosyası yönünden dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nin 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nin 618/3-c maddesi ve 644. maddesi yollamasıyla 553. madde ve 408/1 ve 479/3-c maddelerindeki düzenlemeler karşısında limited şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gerekli olup, genel kurulda davalı şirket yöneticisi hakkında dava açılması yönünde karar alınmış ise ibrazı, yoksa davanın açılmasına izin veya icazet verilmesi hakkında hakkında yönetici olmayan diğer ortakların muvafakatlerinin alınması veya vekaletnamelerinin ibrazı için (Yargıtay 11. HD’nin 2016/1271 E., 2016/8111 K. sayılı kararı benzer niteliktedir) davacı tarafa HMK’nın 54. maddesi uyarınca gelecek celseye kadar süre verilmesine, verilen süre içerisinde kesin sürenin gereklerinin yerine getirilmemiş olması halinde birleşen davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği ihtar edilmiş olup, davacı tarafça süresi içerisine eksiklik ikmal edilmiştir.Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Limited şirketlere ilişkin TTK m.644 hükmünün yollamasıyla limited şirket müdürlerinin sorumluluğuna, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümler uygulanır. Kusur sorumluluğunun esasları, zarar, kusur, hukuka aykırılık ve illiyet bağıdır. Genel kusur sorumluluğundan farklı olarak TTK m.553 hükmü, kusursuzluğun ispatını yönetim kurulu üyelerine yüklemiştir. Kusursuz olduklarını ispat edememeleri, mutlaka sorumlu oldukları anlamına gelmeyecektir. Bunun için ortada bir zararın, hukuka aykırılığın ve zarar ile hukuka aykırılık arasında illiyet bağının bulunduğunun da ayrıca ispatlanması gerekecektir. Limited şirket müdürlerinin devredilemez görev ve yetkileri arasında “….Şirketin yönetimi için gerekli olduğu taktirde, muhasebenin, finansal denetimin ve finansal planlamanın oluşturulması…şirket finansal tablolarının, yıllık faaliyet raporunun ve gerekli olduğu taktirde topluluk finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi…” hususları da girmektedir. Bu görevler dikkate alındığında, uzun süreden beri şirket müdürü olan ve bu yetkisine dayanarak şirket adına bir takım işlemlerde bulunan davalının şirket kayıtlarının tutulmasından ya da en azından şirket adına almış olduğu ödemeleri şirketin ticari defter ve kayıtlarına işlenmesinden de sorumlu olması gerektiği açıktır. Şirketin bir yükümlülüğüne istinaden dava konusu senedi düzenlediğini iddia eden davalının bu yönde şirketin geçerli bir taahhüdünün bulunduğuna ilişkin delil sunamaması ve dava konusu senedin şirket ticari defterlerinde yer almaması nedeniyle şirketin uğradığı zararın …’den tazmini gerekmektedir. Davacı tarafça 12/10/2018 tarihinden itibaren işleyen faizi ile birlikte haksız olarak ödendiği belirtilen 1.066.393,42 TL’nin birleşen dosya davalısından tahsili talep edilmiş ise de, zarar miktarının ibraz edilen belgelere göre şirket tarafından ödendiği ve ticari kayıtlara geçirildiği tespit edilen 949.443,20 TL’den ibaret olduğu, davacı tarafça nakit olarak ödendiği belirtilen 70.000 TL tahsil harcı olarak ödendiği belirtilen 36.393,42 TL’nin şirket kayıtlarında yer almaması nedeniyle oluşmuş şirket zararı olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla birleşen davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 949.343,20 TL’nin 12/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte birleşen dosya davalısından tahsili ile birleşen dosya davacısına verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine …” gerekçesiyle, asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 949.343,20 TL’nin 12.10.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte birleşen dosya davalısından tahsili ile birleşen dosya davacısına verilmesine,fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı … ve birleşen davada davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davada davacı …, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; birleşen dava yönünden, müvekkili tarafından yapılan 70.000 TL ve 36.393,42 TL’lik ödemeler için bilirkişiden ek rapor alınması yönündeki itirazlarının karşılanmadığını, 12.10.2018 tarihli sözleşmenin 5. maddesine istinaden tarafların borcun 1.030.000-TL olması üzerinde anlaştıklarını, buna istinaden karşı tarafa ödemeler yapıldığını, sözleşme esnasında nakit ödenen 70.000 TL’nin bu rakamın içinde olduğunu, bu nedenle her halükarda karşı tarafa ödenen rakamın 1.030.000 TL olduğunun kabulü gerektiğini, bu rakama yalnızca tahsil harcı (36.39342-TL) dahil edilmediğini, bu sebeple müvekkilinin herhalde toplamödeme miktarı, ödemeler toplamı olan 1.066.393,42-TL kadar talepte bulunabileceğini, yani davanın tam kabulü gerektiğini, bu miktarların ödendiğini inkâr edenin bulunmadığını, 12.10.2018 tarihli protokolün 5. fıkrasında “protokolün İmzalanmasıyla alacaklıya 70.000-TL nakden ve defaten ödenmiştir” ibaresi bulunduğunu, ayrıca aynı tarihli …nın tezlir fişi de olduğunu, para elden ödendiğinden her ne kadar şirket kayıtlarında yok ise de, imzalı belgeler karşısında ödendiğine dair bir belge bulunmadığının iddia edilmesi ve bu rakamın hesaplamalara dâhil edilmemesinin hatalı olduğunu, şirketin kabul edilen davayla aynı sebeple, senet nedeniyle, bu parayı ödediğinin ortada olduğunu, 12.10.2018 tarihli sözleşmenin 5.maddesinde “tahsil harcı borçlu tarafından ödenecektir” ve 6.maddesinde ” #tahsil harcı borçlu tarafından ödenecektir” hükümleri uyarınca, 15.10.2018 tarihinde Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası için haricen tahsil harcı olarak ödenen 36.393,42-TL’nin de hesaba dâhil edilmemesinin hatalı olduğunu, haricen tahsil harcını yalnız dosya alacaklısının ödeyebilecek olması nedeniyle ödeyen her ne kadar dosya alacaklısı … yazmaktaysa da, dekontta işlem yapan kişinin borçlu adına hareketle Av. … olduğunu, ödemenin borçlu davacı müvekkili tarafından yapıldığını, asıl dosya yönünden; davalı lehdar …ün savcılıkta vermiş olduğu ifadesinde, dava konusu senedin davalılardan …in şahsi borcu için düzenlendiğini ve davacı şirketin kendisine herhangi bir borcunun bulunmadığını ifade ettiği, bu ikrar karşısında davanın da kabulüne karar verilmesi gerektiğini, hisse devir sözleşmesinin 6.maddesinde “… hisse devri konusu şirketlerle ilgili olarak şirketleri bı ak SENET, çek, kefalı iz manada hiçbir borçlandırıcı ve bağlayıcı işlem yapmadığını, imza atmadığını, böyle işlemler olmadığını geniş manada kabul ve taahhüt etmiştir.” hükmü bulunduğunu, yine haciz baskısıyla müvekkiline imzalatmaya çalıştıkları (fakat müvekkilin imzalamadığı) (tarihsiz) sulh sözleşmesinde, “Bu senet sebebi ile … Hiz. Tic. Ltd. Şti.’nin borçlandığını … beyan ve kabul eder.” hükmü bulunduğunu, bunu tüm davalıların imzaladığını, 12.10.18 tarihli protokolde de şirketin borçlu olmadığı yine davalı … tarafından imza altına alındığını, davalılardan hiçbirinin bu belgelerdeki imzalarını inkâr etmediğini, davalı …in müvekkili şirketin borçlu olduğuna dair bir senet imzalamadığına ve davalıların müvekkili şirketin dava konusu senet nedeniyle borçlu olmadığına dair net ve kesin delil niteliğindeki yazılı belgeler olmasına karşın, senetteki tanzim tarihinin 2016 olarak yazılmasının senedin sonradan tanzim edilip sahtecilik yapıldığının ve dolandırma kastının bir göstergesi ve işlenen suçun apaçık ikrarı olduğunu, davalı …ın ifadesinde işsiz olduğunu belirttiğini, işsiz genç yaştaki birisinin 250,000-USD’lik yüksek meblağdaki para verdiğini iddia etmesinin çelişki ortaya çıkardığını, dava konusu senette şüpheli …’in şirket kaşesi haricinde şahsi imzası da olduğundan, her alacaklının yapacağı gibi … hakkında da icra takibine girişmesi gerekirken bu kişinin takibe dâhil edilmemesinin şüpbelilerin kasıtlı ve birlikte hareket ettiğinin göstergesi olduğunu, birleşen davanın kabulüne karar verilmesine rağmen, birleşen dava açısından yargılama giderlerine hükmedilmemesinin hatalı olduğunu, birleşme kararından sonra mahkemece tüm masrafların esas dosyaya yatırlan gider avanslarından karşılanmış ise de, bu yargılama giderlerinin hemen hepsi birleşen davayı da ilgilendirdiğini, örneğin, dosyada alınan bilirkişi raporu her iki davaya ilişkin de hükümler içerdiğini, bu nedenle birleşen davada da tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla, birleşen dosya davalısı aleyhine, birleşme kararından sonra yapılan tüm yargılama giderlerine de hükmedilmesi gerektiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Birleşen davada davalı …, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 02.01.2020 tarihli karar gerekçesinde, sunulan delillerin ne şekilde değerlendirilip hükme esas alındığı, uyuşmazlık konularında mahkemece hangi sonuca ulaşıldığı konusunda hiçbir belirleme yapılmadığı gibi iddia ve savunmadan hangisine, hangi nedenle itibar edildiğini gösteren yasal bir gerekçe de gösterilmediğini, dosya kapsamında tek ve hukuka aykırı olarak tanzim edilen bilirkişi heyet raporunda yer alan tespit ve değerlendirmelerin yerel mahkeme tarafından hükme esas alınmasının hukuka ve yerleşik Yargıtay içthatlarına aykırılık teşkil ettiğini, hiçbir şekilde davaya konu senedin ticari defter kayıtlarında yer almadığını kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir senedin defterde kayıtlı olmamasının o senedin karşılıksız olarak kabulüne yeterli olmadığını, bilirkişi raporunda yer alan tespit ve değerlendirmelerin kabul edilemez olduğunu, raporda salt davacı ticari defter kayıtları baz alınarak müvekkili aleyhine değerlendirmelerde bulunulduğunu, müvekkilinin davacı şirketin şirket ortaklarınca oy birliğiyle alınan ve dosyada mübrez kararla 27.11.2006 tarihinde münferit imza ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığını, müvekkilinin aldığı yetkiyi son derece dürüst ve basiretli bir tacir olmanın gereklerini yerine getirerek kullandığını, her zaman şirket menfaatini gözettiğini, dava konusu 20.07.2016 düzenleme tarihli senet ile kendi menfaatine bir işlem yaptığı iddiasının kendisinin ticari yaşamında hiçbir zaman karşılaşmadığı, itibarını zedeleyen ve manevi olarak da zarar veren bir durum olduğunu, TTK’nın 553.maddesindeki ispat yükünün müvekkilde olması sonucunu doğuracak “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça” ibaresinin 26.06.2012 tarihinde madde metninden çıkarıldığını, dolayısıyla davacının adaleti yanıltmak üzere kötüniyetle hareket ettiğinin rahatlıkla anlaşılabileceğini, mahkemece diğer davalılardan …ün savcılıkta vermiş olduğu beyana itibar edilerek davaya konu senedin müvekkilinin şahsi borcundan kaynaklı olduğunun kabulünün hukuk ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, davacı ile birlikte hareket ettikleri izahtan vareste olan diğer davalı …ün bu beyanları gerçeği yansıtmadığından ayrıca bu beyanları tevsik eder herhangi bir yazılı delil de sunulmadığından sırf bu hususa dayanılarak müvekkilin sorumluluğunun doğduğundan bahsetmenin mümkün olmadığını, müvekkiline ait hesaplar incelenmeksizin yalnızca davacının ticari defter kayıtları baz alınarak müvekkili aleyhine tespit ve değerlendirmelerde bulunulan bilirkişi heyet raporu doğrultusunda hüküm kurulmasının da doğru olmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, icra takibine dayanak bono nedeniyle borçlu olunmadığı iddiasına dayalı İİK’nın 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonraki menfi tespit istemine; birleşen dava, 6102 sayılı TTK’nın 644. maddesinin atfıyla uygulanması gereken TTK’nın 553.maddesi uyarınca limited şirket tarafından açılan limited şirket müdürünün sorumluluğu iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabul-kısmen reddine karar verilmiş; bu karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı … ve birleşen davada davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl davada davacı, Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının dayanağı olan, davalı … lehine keşide edilen, 20.07.2016 düzenleme tarihli, 20.07.2017 vade tarihli ve 250.000 USD bedelli bononun, şirket müdürü … tarafından yetkili olmadığı dönemde, ticari ilişki bulunmamasına rağmen sahte kaşe ile muvazaalı olarak düzenlendiğini ileri sürerek, takip ve bono sebebiyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, birleşen davada ise 26.11.2006 tarihinde 10 yıllığına şirketi münferiden temsile yetkili müdürü olarak seçilen davalının, 20.07.2016 düzenleme ve 20.07.2017 vade tarihli, 250.000 USD bedelli bonoyu temsil yetkisi sona erdikten sonra, ticari bir ilişki bulunmadan, sahte kaşe ile davacı şirket adına düzenlediğini, bono nedeniyle başlatılan icra takibinde borçlu olmadığı bir parayı icra dosyasına ödemek zorunda kaldığını, bu şekilde birleşen davalının şirketi zarara uğrattığını ileri sürerek, müvekkili şirketin uğradığı zararın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Asıl davadaki menfi tespit talebine konu Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasında; alacaklı … (asıl davada davalı) tarafından borçlu … Ltd. Şti. (asıl ve birleşen davada davacı) ve … (asıl davada davalı) aleyhine kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığı, takip dayanağının 20.07.2016 düzenleme tarihli, 20.07.2017 vade tarihli, 250.000 USD bedelli ve bono olduğu, bononun düzenleyeninin asıl ve birleşen davalarda davacı şirket, lehdarının ise asıl davada davalı … olduğu, bononun ciro yoluyla asıl davada davalı (alacaklı) …e ciro yoluyla devredildiği, bonoda ”nakden” kaydının bulunduğu anlaşılmaktadır. Asıl ve birleşen davada davacı tarafın, asıl ve birleşen davada davalılar hakkında, davalı …in şirketi temsil yetkisi sona erdikten sonra 20.07.2016 düzenleme tarihli, 20.07.2017 vade tarihli, 250.000 USD bedelli bonoyu taklit kaşe ile sahte olarak şirketi zarar uğratmak amacıyla diğer davalılarla işbirliği yapmak suretiyle düzenlediğini ileri sürerek şikayetçi olduğu, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/97686 soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında verilen takipsizlik kararına yapılan itiraz üzerine Bakırköy 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2019/472 D. İş sayılı dosyasında şüpheli …in sulh ve hisse devir sözleşmelerinde şirketi bağlayıcı çek, senet, kefalet gibi hiç bir borçlandırıcı bağlayıcı işlem yapmadığını belirtmesine karşı ifadesinde senedin ticari ilişkiye bağlı olduğunu belirterek senetle ilgili yeterli açıklama yapmadığı gerekçesiyle soruşturmanın açılması için yeni ve makul şüphe bulunduğu gerekçesiyle itirazın kabulüne karar verildiği, bu kararın sonrasında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/84276 soruşturma sayılı dosyası ile yeniden başlatılan soruşturma sonunda asıl dava konusu senedin lehdarı ve hamili olan davalılar …, … ile senedi düzenleyen davacı şirket yetkilisi davalı … hakkında dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçları sebebiyle ceza davası açıldığı, davanın Bakırköy 24.Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/481 Esas sayılı dosyası ile derdest olduğu anlaşılmıştır. Ceza mahkemesi kararlarının, hukuk mahkemesine etkisi, hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında, esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. Ancak, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşik içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, ceza mahkemesi kararlarında saptanan maddi olgular, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Bundan ayrı, hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder. Bu bilgilere göre somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, asıl dava menfi tespit istemine ilişkin olup davacı taraf senedin şirket yetkilisi tarafından temsil yetkisi sona erdikten sonra geçmiş tarihli ve sahte olarak düzenlendiğini ileri sürdüğünden ve aynı sebeplerle tüm davalılar hakkında ceza davası açıldığından mahkemece, bu ceza davasının sonucunun beklenmesi gerekirken, yazılı şekilde, eksik incelemeyle karar verilmesi doğru olmamıştır. Nitekim ceza davası kapsamında verilecek karar eldeki dava dosyası yönünden kesin delil olacak nitelikte olup verilecek kararı etkileyecektir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, taraf vekillerinin esas ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 03.05.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.