Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/739 E. 2023/443 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/739
KARAR NO: 2023/443
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/01/2020
NUMARASI: 2019/609 E. – 2020/59 K.
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacının davalı şirkette %17 oranında hissedar olduğunu, davalı şirketin 2018 yılı olağan genel kurul toplantısının 08.05.2019 tarihinde yapıldığını, 08.05.2019 tarihli genel kurulunun 6 ve 9 nolu kararlarının iptal edilmesi gerektiğini, 9.gündem maddesi ile yönetim kurulu üyelerine aylık 20.000,00 TL net huzur hakkı ödemesine karar verildiğini, 2017 yılı kar ile kapatan, 2018 yılında sermaye arttırımına rağmen 2018 yılında 27.770.613,00 TL zarar eden ve kötü yönetilen şirkette bu miktar huzur hakkı ödemesinin fahiş olduğunu, yönetici ortakların başka şirketlerde de yönetici ve ortak olduklarını, davacının da ortak olduğu bu şirketleri bildiğini, bu şirketlerden de huzur hakkı aldıklarını, yönetim kurulu üyesi …’nın İstanbul dışında yaşadığını, tüm mesaisini davalı şirkette harcamadığını, keza diğerlerinin de aynı durumda olduğunu, örtülü kar dağıtımı yapıldığı, gündemim 6.maddesinde ise denetçilerin ibra edilmesinin doğru olmadığını, denetçilerin yeni TTK’da ayrı bir statüye kavuşturulduğunu, organ olmaktan çıkarıldığını, görevinin sadece şirketi denetlemek değil şirketi korumak da olduğunu, TTK’nın 378.maddesine göre kendisine riskin erken saptanması ve yönetim komitesi kurulmasını isteme görevi verildiğini, denetçilerin riskin erken saptanması ve yönetim komitesi kurulmasını istemediğini, biden çok grup şirketi denetleyen denetçinin kardeş şirket … Paz. AŞ, diğer kardeş şirket … Otomotiv AŞ’de satış iskonto oranlarının farklı olması konusunda hiç bir görüş bildirmediğini, bunun denetçilik görevinin ifası olmadığını, bu nedenle denetim raporunun ibra edilmemesi gerektiğini ileri sürerek, 08/05/2019 tarihli genel kurul toplantısında huzur hakkı ödenmesi ve denetçinin ibra edilmesine ilişkin 6 ve 9 no’lu karararın iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının müvekkili şirkette % 17 oranında hissedar olmadığını, huzur hakkı ödemesinin TTK’nın 20.ve 394.maddesi uyarınca kanundan doğan bir hak olup şirketin kar elde etmesi şartına bağlı olmadığını, miktarın fahiş olmadığını, 2012 yılı genel kurul toplantısına davacının da asaleten katıldığını, yine 20.000,00 TL huzur hakkı ve ayrıca 200.000,00 TL huzur hakkı ödenmesine karar verildiğini, bu kararın da oy birliği ile alındığını, davacının bu karar bir itirazın olmadığını, davacı tarafından gündemin 3,4 ve 5.maddelerine karşı iptal talebinde bulunmadığını, yani faaliyet raporuna, bağımsız denetçi raporuna, finansal tabloların okunmasına muhalif olsa dahi iptaline ilişkin talebinin bulunmadığını, denetçinin ibrasına ilişkin iptal isteminin de bu sebeple yerinde olmadığını, ayrıca yönetim kurulunun ibrasına da iptal talebinde bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava TTK’nun 445 vd maddeleri gereğince açılan anonim şirket olağan genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkin olup, dava konusu uyuşmazlık davalı şirketin 08/05/2019 tarihinde yapılan 2018 yılı genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 6.maddesi ile huzur hakkına ilişkin 9.maddesinin kanun, ana sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı, bu maddelerin iptalinin gerekip gerekmediği hususlarındadır. Dava konusu uyuşmazlığın tespiti amacıyla davalı şirket ticari defter ve kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapılmasına karar verilmiştir.Mali müşavir … ile finans uzmanı Dr. … tarafından düzenlenen raporda, Denetçinin ibra edilmesine ilişkin gündemin 6. Maddesiyle alınan karar; davacının denetçilerin yasanan emrettiği müdahaleleri yapmamaları nedeniyle ibra edilmemelerini talep ettiğinin görüldüğü, oysa gündemin önceki maddelerinde şirketin aldığı ortaklıklara borç verdiği, bu nedenle zarar durumunun doğduğunun belirtilmiş olduğunun görüldüğü, dolayısıyla davacıdan zararın gizlenmesi veya denetim yapılmaması suretiyle zararın kaynağının ortaya çıkarılmaması gibi bir denetim zaafiyetinin bulunmadığı, yine eski yönetim kurulu üyeleri olan …, … ve …’nın tekrar üç yıl süre ile seçildikleri, davacının bu seçim kararına itiraz etmediği, kararın oybirliği ile alındığı, şirketin uğrayacağı zararlardan dolayı öncelikle sorumluluğu bulunması gereken yönetim kurulu üyelerinin faaliyet raporlarının onaylanmasına ve ibra edilmelerine ilişkin kararlara karşı iptal davası açmayan ve aynı yönetim kurulu üyelerinin tekrar seçilmelerine onay veren davacının, sadece denetçinin ibra edilmemesine ilişkin kararın iptal edilmesini talep etmesinin iyi niyet kuralıyla da bağdaşmadığının kabulü gerektiği, bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiği, denetçinin ibra edilmesine ilişkin alınan kararların iptali şartlarının oluşmadığı, yönetim kurulu üyelerine aylık net 20.000 TL huzur hakkı ödenmesine ilişkin gündemin 9. Maddesiyle alınan genel kurul kararının, dosyadaki bilgi ve belgeleri incelendiğinde, 2012 yılının genel kurulan davacı …’nın asaleten katıldığı, genel kurulda aynı yönetim kurulu üyelerine, 20.000 TL tutarındaki huzur hakkı ve ayrıca 200.000 TL ikramiye verilmesine oybirliğiyle karar verildiği, aradan geçen yaklaşık 8 yıllık süreye rağmen aynı ücretin kabul edilmesi olması ve şirketin aktif büyüklüğü de dikkate alındığında, huzur hakkının tespitine ilişkin anılan maddenin de iptal şartlarının oluşmadığını belirtilerek dava konusu genel kurul kararlarının iptali şartlarının oluşmadığı belirtilmiştir. Bilirkişi raporu gerekçeli ve denetlemeye açık hazırlanmış olup, mahkememizce hükme esas alınmıştır.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 445. maddesinde; 446’ncı maddede belirtilen kişilerin, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilecekleri, aynı yasanın 446. maddesinde; toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu, kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 447. maddesinde; genel kurulun, özellikle; pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararlarının batıl olduğu, düzenlenmiştir.Davacı tarafça 08/05/2019 tarihli genel kurul toplantısı 6 ve 9.maddelerinin iptali talep edilmiş olup, 6.madde ile yönetim kurulu üyelerine ödenecek huzur hakkı bedelinin karar altına alındığı, 9.madde ile ise yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin ibra edildiği, davacı tarafın 9.maddenin iptaline ilişkin talebinin denetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kısım olduğu anlaşıldı. 6 no’lu kararın iptali talebi yönünden; Davacı taraf, 6102 Sayılı TTK ile denetçilerin basit bir tasdik organı vasfından çıkarıldığını, görevlerinin sadece şirketleri denetlemek değil, niteliği ve yeminleri gereği şirketi korumak olduğunu, yasanın emrettiği müdahaleleri yapmadıklarından bahisle ibra edilmelerine ilişkin kararın iptalini talep etmiştir. Alınan bilirkişi raporunda, şirketin bağlı ortaklıklara borç verdiği, bu nedenle zararın doğduğunun belirtildiğini, davacıdan zararın gizlenmesi ya da denetim yapılmaması suretiyle zararın kaynağının ortaya çıkarılamaması gibi bir zafiyetin bulunmadığı belirtilmiştir. İbra kararında mutlak butlan sebepleri bulunmayıp, kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı iptali gerektirir bir husus da bulunmamaktadır. Davacı tarafın, aynı maddede yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin karara yönelik iptal talebi bulunmadığı, şirketin uğrayacağı zararlardan öncelikle sorumlu kabul edilmesi gerekli yönetim kurulu üyelerinin faaliyet raporları ve ibra edilmelerine ilişkin kararlara karşı iptal davası açmayarak aynı yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçilmesine onay veren davacının sadece denetçilerin ibrasına ilişkin karara karşı iptal davası açmasının iyiniyet kuralı ile de bağdaşmadığı değerlendirilmekle bu maddeye yönelik iptal talebinin reddine karar verilmiştir.9 no’lu kararın iptaline yönelik talep yönünden; 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun “Yönetim kurulu üyelerinin mali hakları” başlıklı 394. maddesinde; “Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kardan pay ödenebilir” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Buna göre, aksine esas sözleşmede hüküm olmadığı takdirde yönetim kurulu üyelerine her toplantı günü için bir ücret verileceği, ücret miktarı esas sözleşmede tayin edilmemiş ise genel kurulca tayin olunacağı hükmü bağlanmıştır. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Huzur hakkı ve ücretin belirlenmesinde şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması dikkate alınarak tayin olunan ücretin yönetim kurulu üyelerinin bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır. Yönetici ve denetçiler için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken, şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulu ve denetçilerin harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kardan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir (Yargıtay 11. HD 03.12.2015 tarih, 2014/18093 E; 2015/12978 K ilamı).TTK 394. Maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı, ücret, ikramiyeye prim ve yıllık kardan pay ödenmesine karar alınabilir. Ancak, TTK 445. maddesine göre, bu konuda alınacak genel kurul kararlarının kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kuralına aykırı bulunmaması gerekir. Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda şirketin mali yapısı incelenmiştir. Bununla birlikte, 2012 yılında davalı şirket genel kuruluna davacının asaleten katıldığı, aynı genel kurulda aynı yönetim kurulu üyelerine 20.000 TL huzur hakkı ve 200.000 TL ikramiye ödenmesine karar verildiği, aradan geçen 8 yıllık süreye rağmen aynı ücretin kararlaştırılmış olması ve şirketin aktif büyüklüğü nazara alındığında huzur hakkının yapılan işle uyumlu olduğu, iptalini gerektirir bir husus bulunmadığı anlaşılmakla bu maddeye yönelik iptal talebinin de reddine karar verilerek aşağıda yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuştur” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ödenmesi kararlaştırılan ödenen huzur hakkı bedelinin kar dağıtımı niteliği taşımaması dürüstlük kuralını çiğnememesi, şirketin durumu ile uyumlu olması gerektiğini, şirket ve diğer şirketlerin 9-10 yıldır kar payı dağıtmadığını, huzur hakkı aldıklarını, oysa 2012 yılında sadece 2-3 yılıdır kar payı dağıtmadıklarını, yöneticilerin sadece birer şirketten huzur hakkı almakta olduklarını, oysa 2019 yılı itibariyle aynı yöneticilerin 7 şirketten huzur hakkı aldıklarını, bu yöntemle de hem kar transferi yapılmakta hem de kar dağıtımının yaratacağı vergi yükünden kurtulunduğunu, her davanın kendi dönemi itibariyle değerlendirilmesi gerektiğini,mahkemenin bu ilkeyi atladığını, şirket 2017 yılını 2.391.982,00 TL kar ile kapatmış iken sermaye artırımına rağmen 2018 yılını 27.470.613,00 TL zarar ile kapattığını, ödemelerin, 2018 yılı itibariyle 9-10 yıldır gizli kar dağıtımı amaçlı olduğu, ortaklar arasında adaletsizlik yarattığı dürüstlük kuralına uymadığını, bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmediğini, bu dosyaya çok benzeyen çok benzer dosyalar olan ve raporlarını da itirazla sunmuş olduklarını ancak bunların nazara alınmadığını, uzun yıllar kar dağıtmayan şirket,huzur hakkı ödemesi adı altında bazı ortaklara örtülü olarak ve eşitliği çiğneyecek şekilde kaynak transfer ettiğini, TTK 394.maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi mümkün olduğunu ancak piyasa ortalamasına uygun ve fiili emek karşılığı olması, şirketin mali durumu, ekonomik yapısı ile uyumlu olması, kar dağıtımı niteliği taşımaması, şirketin finansal yapısını olumsuz etkilememesi gerektiğini ancak somut olayın bu şartları taşı şirketin zarar ettiğini, kötü yönetildiğini, yöneticilerin şehir dışında olduklarını, mesaisini veya mesaisinin büyük kısmını şirkette geçirmesi fiilen imkansız olduğunu, emek bulunmadığını, yöneticilerin merkezi Antakya’da bulunan ve başka yerde şubesi olmayan … Tic. AŞ’nin de yöneticileri olup ayrı ayrı net 10.000’er TL huzur hakkı aldıklarını, merkezi Antakya’da bulunan ve başka yerde şubesi olmayan … Sigorta AŞ’nin de yöneticileri olup ayrı ayrı net 10.000’er TL huzur hakkı alıklarını, merkezi İstanbul’da olan … AŞ’nin de yöneticileri olup ayrı ayrı net 10.000’er TL huzur hakkı aldıklarını, İstanbulda 3 noktada satış ve/veya servis hizmeti veren … bayisi … Ticaret AŞ’ninde yöneticileri olup ayrı ayrı net 20.000’er TL huzur hakkı aldıklarını, Hatay-Antakya’da … bayisi … Tic.AŞ’ninde yöneticileri olup ayrı ayrı net 20.000’er TL huzur hakkı almakta olduklarını, … AŞ’ninde yöneticileri olup ayrı ayrı net 10.000’er TL huzur hakkı aldıklarını, … turizm Ltd.Şti’ninde yöneticisi olup bu kadar çok şirkette çalışan üyelerin sadece davalı şirkette mesai harcamalarının imkansız olduğunu, bağımsız denetçinin, basit bir tasdik organı olmadığını, görevinin sadece kendisine sunulan defterleri denetlemek olmadığını, yemini gereği şirketi korumak görevi olduğunu, denetçinin şirketi koruma görevi, kanunun ruhu ile açıkça ortaya konulmuş olması yanında, TTK’nın 378. maddesinde yükletilmiş olan “riskin erken saptanması ve yönetimi komitesi kurulması isteme” görevi ile de somutlaştırıldığını, denetçinin tüm grup şirketlerini aynı denetçi denetlemek olduğunu, kardeş şirket … Pazarlama AŞ’de satış iskontoları %42.75 iken davalı şirkette %6.65, diğer kardeş şirket olan … Ticaret AŞ’de % 8 olmasına hiç görüş bildirmediğini, düz evrak memurluğu yaptığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 445 ve devamı maddeleri uyarınca, davalı şirketin 08.05.2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan 6 ve 9 numaralı kararların iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 445. maddesinde ”446. maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler” hükmüne yer verilmiştir. TTK’nın 446. maddesinde ise iptal davası açabilecek kişiler sayılmış ve toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Buna göre genel kurul kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi için iptali istenen karara olumsuz oy vermenin dışında TTK’nın 446. maddesi gereğince muhalefet şerhinin de tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Davacı, dava konusu olan 08.05.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 6 ve 9 numaralı kararların iptalini istemiştir.Davalı şirketin 6 ortağı bulunduğu, davacının %0,26 (64.196) oranında hissedar olduğu, 08.05.2019 tarihinde 2018 yılı olağan genel kurul toplantısına katıldığı, tüm ortakların toplantıya katıldığı, davacının toplantıya asaleten katıldığı, 6 ve 9 numaralı kararlardan sonra muhalefet şerhini tutanağa geçirttiği anlaşılmaktadır.Gündemin 6.maddesi ile; denetçilerin davacının ret oyuna karşılık oy çokluğu ile ibra edildiği görülmekte olup davacı, TTK ile denetçilerin basit bir tasdik organı vasfından çıkarıldığını, görevlerinin sadece şirketleri denetlemek değil, niteliği ve yeminleri gereği şirketi korumak olduğunu, yasanın emrettiği müdahaleleri yapmadıklarından bahisle ibra edilmelerine ilişkin kararın iptalini talep etmiştir.Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, şirketin bağlı ortaklıklara borç verdiği, bu nedenle zararın doğduğunun belirtildiği, davacıdan zararın gizlenmesi ya da denetim yapılmaması suretiyle zararın kaynağının ortaya çıkarılamaması gibi bir zafiyetin bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiş olup söz konusu genel kurul toplantısında eski yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçildiği, davacının bu seçime itiraz etmediği, kararın oy birliği ile alındığı, şirketin zararından öncelikle sorumluğu olan yönetim kurulu üyelerinin faaliyet raporlarını onaylayıp ibralarına karşı da iptal talebinde bulunmayan davacının ileri sürdüğü sebeplerin yasada yer alan iptal sebeplerinden olmadığı anlaşıldığından bu madde yönünden mahkemece davanın reddine karar verilmesi yerinde olmuştur. Öte yandan, ticaret sicil kayıtlarına göre, dava konusu genel kurul tarihinde davalı şirketin yönetim kurulunun …, …, …’den oluştuğu, dava konusu genel kurulda bu kişilerin ibra edilerek yeniden yönetim kurulu üyesi seçildiği görülmektedir. Gündemin 9 numaralı maddesi ile yönetim kurulu üyelerine 20.000,00 TL huzur hakkı ödenmesine oy çokluğu ile karar verildiği anlaşılmaktadır. TTK’nın 394. maddesi “Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kardan pay ödenebilir” hükmünü içerir. Buna göre, aksine esas sözleşmede hüküm olmadığı takdirde yönetim kurulu üyelerine her toplantı günü için bir ücret verileceği, ücret miktarı esas sözleşmede tayin edilmemiş ise genel kurulca tayin olunacağı hükmü bağlanmıştır. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Huzur hakkı ve ücretin belirlenmesinde şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması dikkate alınarak tayin olunan ücretin yönetim kurulu üyelerinin bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır. Yönetici ve denetçiler için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken, şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulu ve denetçilerin harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kardan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir. TTK 394.maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı, ücret, ikramiyeye prim ve yıllık kardan pay ödenmesine karar alınabilir. Ancak, TTK 445. maddesine göre, bu konuda alınacak genel kurul kararlarının kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kuralına aykırı bulunmaması gerekir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda şirketin mali yapısı da incelenmiş olup raporda da belirtildiği gibi 2012 yılında davalı şirket genel kuruluna davacının asaleten katıldığı, aynı genel kurulda aynı yönetim kurulu üyelerine 20.000,00 TL huzur hakkı ve 200.000,00 TL ikramiye ödenmesine karar verildiği, aradan geçen 8 yıllık süreye rağmen aynı ücretin kararlaştırılmış olması ve şirketin aktif büyüklüğü nazara alındığında huzur hakkının yapılan işle uyumlu olduğu, örtülü kar dağıtımı anlamına gelmeyeceği kanaatine varılmış olup mahkemece bu madde yönünden de davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmuştur. Her ne kadar davacı, yönetim kurulunun diğer grup şirketlerden de huzur hakkı aldığını bu nedenle eldeki davaya konu genel kurulda huzur hakkı kararı alınmasının yerinde olmadığını ileri sürmüş ise de her bir şirket ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olup yönetimi, kar zarar durumu, faaliyetin kapsamı ayrı olup yöneticilerin diğer şirketlerden huzur hakkı alması davalı şirketten de huzur hakkı almasına engel olmayacağından, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16.03.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.