Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/726 E. 2023/888 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/726
KARAR NO: 2023/888
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/11/2019
NUMARASI: 2019/307 E. – 2019/965 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; dava dışı … AŞ firmasının 10.10.1978 tarihinde müvekkili davacı tarafından kurulduğunu, kuruluştan 9 gün sonra 19.10.1978 tarihinde … mahallesinde çok değerli bir yalının satın alındığını, şirketin halen bu yalıya sahip olduğunu, dava dışı şirketin ortaklık yapısının %52 davalı adına, %48 ise davalının reşit olmayan oğlu …a ait olduğunu, tarafların 1992 yılında evlendiklerini, davalının bu şirkete, davacı … tarafından verilen hisseler sebebi ile sonradan ortak olduğunu, davalı ve oğlunun bu şirket hisselerine hiç bir bedel ödemeden sahip olduğu gibi yalının da sahibi olduğunu, davalının bu hisse devirleri sebebiyle davacı müvekkiline borçlandığını, taraflar arasında bu hisse devrine ilişkin borcun ne şekilde ödeneceğine dair ”…12/2010” tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşmede hisselerin toplam bedelinin 30.000.000,00 TL olduğunu, 15.300.000,00 TL’lik hisselerin davalıya, 14.400.00,00 TL’sinin dava dışı …a ait hisse bedeli olduğunun yazılı olduğu, diğer küçük hissedarların da hisselerini davalıya devrettiğini, davalının bu sözleşmede oğluna ait hisse bedelini ödemeyi de kayıtsız ve şartsız üstlendiğini, buna göre davalının 29.700.000,00 TL borçlu olduğunu, borcun sözleşmede belirlenen tarihlerde ödenmediğini, ancak davalının bu borcu ödemediğini, bunun üzerine İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun itirazı üzerine takibin durduğunu, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile davalının %20 oranında inkar tazminatına ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının takip ve dava açmakta hukuki yararı bulunmadığını, çünkü tarafların arasında İstanbul 17.Aile Mahkemesinin 2013/497 Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan boşanma ve mal tasfiye davasında da aynı sözleşmenin dayanak gösterildiğini, dolayısı ile o davanın konusu ile bu davanın konusunun aynı olduğunu, bu nedenle derdestlik itirazlarının bulunduğunu, davanın usulden reddi gerektiğini, İstanbul 17.Aile Mahkemesinin mal tasfiyesi dosyasına işbu dava konusu sözleşmenin yanı sıra aynı tarihte üç ayrı sözleşme daha sunulmuş olduğunu, müvekkilinin bütün bu sözleşmeler bakımından imza inkarında bulunduğunu, sunulan tüm sözleşmelerin yıllar öncesinde malik olunmuş varlıklara ilişkin olarak her nedense 04.12.2010 tarihinde toplu bir şekilde imza edildiğini, müvekkilinin söz konusu sözleşmeleri imzaladığını kesinlikle hatırlamadığını, taraflar arasında devam eden boşanma ve mal tasfiyesi sürecinde müvekkili tarafından bu durumu destekleyen vahim ve suç teşkil etmesi muhtemel hususlar tespit edildiğini, müvekkilinin kendisine ait olmayan imzaların tatik edilmesi suretiyle banka hesapları açıldığını hesaplardan paraların çekildiğini ve hatta noterlikler nezdinde dahi işlemler yapıldığın tespit edildiğini, müvekkilinin söz konusu sözleşmeden kaynaklanan her hangi bir borcunun bulunmadığını söz konusu hisse devri sözleşmelerinin 18.05.2011 tarihli ihtarnamenin ekinde yer alan mutabakatname ile uyumlu olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için sözleşmenin geçerli olduğu düşünülse dahi müvekkilinin borcu olmadığını tevsik eden belgeler bulunduğunu, müvekkilinin böyle bir borcu bulunmadığının tartışmasız olduğunu, sözleşmenin geçersiz olduğunu, davacının 18.05.2011 tarihinde keşide ettiği ihtarnamenin ekinde yer alan 2006 tarihli mutabakatname uyarınca müvekkilinin tüm hisselerin bedelini davacıya ödemiş olduğunu, Beyoğlu …Noterliğinin 26.02.1997 tarih ve … yevmiye sayılı devir sözleşmesinde de davacının hisse bedeli karşılığını tamamen aldığının yazılı olduğunu, davanın haksız olduğunu savunarak, davanın reddi ile kötü niyetli ve haksız davacının alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemesine hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde yapılan yargılama sonucunda; anılı mahkemenin 2014/195 esas, 2018/178 karar sayılı, 20/03/2018 tarihli kararı ile ‘ taraflar arasındaki çekişmenin …/12/2010 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı, bu sözleşmenin konusunu … Turizm Yatırım ve İşletmeciliği Anonim Şirketindeki Davacı …’a ait hisselerin 01.04.2013 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalıya ve reşit olmayan oğlu …’a devrinden kaynaklı borcun nasıl ve ne şekilde ödeneceğini düzenlediği, sözleşmeye göre reşit olmayan …’ın borcunu da davalının üstlendiği, sözleşmedeki imzanın davalıya ait olduğunun adli tıp raporu ile tespit edildiği, sözleşmede belirlenen hisse devri bedellerinin ödenmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesine’ karar verildiği görülmüştür. Dava; taraflar arasında akdedilen ve icra takibine dayanak hisse bedeli alacağı sözleşmesine istinaden alacağın tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali isteminden ibarettir. Davalı yan davanın reddini savunmuştur. Dava dışı … A.Ş ‘deki davacı … hissesinin davalıya ve dava dışı tarafların müşterek çocukları …’a devredildiği hususları yanlar arasında ihtilafsızdır. Yanlar arasındaki ihtilaf; huzurdaki davanın taraflar arasındaki mal tasfiyesini de içeren boşanma davası açısından derdestlik oluşturup oluşturmadığı, davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığı, şirketteki hisse devir bedeline ilişkin ..12.2010 tarihli sözleşmede davalıya atfen yer alan imzanın adı geçinin eli ürünü olup olmadığı, sözleşmenin geçerli olup olmadığı, anılı sözleşmeye dayalı olarak davalıdan alacak talebinde bulunulup bulunulamayacağı hususlarına ilişkindir.Davacının hukuki yararının bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; davacı yan sözleşmenin tarafı olmakla hukuki yararı bulunmakla bu yöndeki dava şartı itirazı yerinde görülmemiştir.Davalı yan; boşanma davası ve eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın huzurdaki dava açısından derdest olduğunu ve derdestlik nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini savunmuş ise de; huzurdaki ihtilaf; Medeni Kanun’da düzenlenen evlilik eşler arasındaki mal rejimi hükümlerinden ziyade Borçlar Kanunu ve maddi hukuk temeline dayalı şirket hissesi devir bedeline ilişkin alacak hakkının varlığı veya yokluğunun tespitine ilişkin olmakla; derdestlik itirazı yerinde görülmemiş, ayrıca bu anlamda mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava mahkememizce bekletici mesele yapılmamıştır. İstanbul 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin konuya ilişkin karar gerekçesinde de ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki ihtilafın; …/12/2010 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı, anılı sözleşmede … Anonim Şirketindeki davacı …’a ait hisselerin 01.04.2013 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalıya ve reşit olmayan oğlu …’a devrinden kaynaklı borcun nasıl ve ne şekilde ödeneceğinin düzenlendiği, davalıya devri gerçekleştirilen hisselerin devir bedelinin 15.300.000 TL, müşterek çocuk …’a devredilen hisselerin devir bedelinin 14.400.0000 TL olmak üzere toplam hisse bedelinin 29.700.000 TL olduğu, sözleşmeye göre reşit olmayan …’ın borcunu da davalının üstlendiği, sözleşmedeki imzanın davalıya ait olduğunun Adli Tıp Raporu ile tespit edildiği, sözleşmede belirlenen hisse devri bedellerinin ödenmediği anlaşılmıştır. Bu anlamda; davalı …’a devredilen hisse bedeline tekabül eden 15.300.000 TL’den sözleşme gereğince davalının sorumlu olduğu ancak ödenmediği sübuta ermekle bu kısım yönünden davacı talebi yerinde görülmüştür. Davacı tarafça ;sözleşmeye göre reşit olmayan müşterek çocuk …’ın hisse devir bedeline ilişkin 14.400.000 TL borcunun da annesi davalının üstlendiğinden bahisle davalıdan tahsili talep edilmiş ise de; müşterek çocuk …’ın hisse edinimi esnasında ve davalı anne … tarafından adına borç üstlenmesi sırasında reşit olmadığı ve velayet altında bulunduğu, TMK 345. gereğince çocuk adına borçlandırıcı muameleler kayyumun iznine ve hakimin onayına tabi olmakla gerek davacı baba ile gerek borcun üstlenilmesi nedeniyle rucü ilişkisine istinaden anne ile müşterek çoçuk arasında borçlandırıcı muamele meydana geldiğinden ortaya çıkan menfaat uyuşmazlığı ve yasanın amir hükmü karşısında işlemlerin TMK 345. Maddesine uygun olarak yerine getirilmesi gerektiğinden; anılı hususun geçerlilik şartı olduğundan ve anılı hususa riayet edilmeksizin borcun varlığından söz edilemeyeceği gibi var olmayan borcun üstlenilmesine hukuken mümkün olmadığından davacı yanın 14.400.000 TL e reşit olmayan …’ın borcunun üstlenilmesine dayalı alacak talebi yerinde görülmemiştir.Davacı yanın işlemiş faize ilişkin talebi açısından; Davacı yan; sözleşmedeki vadeye ilişkin düzenlemenin kesin vadeye yönelik olduğunu ileri sürmüş ise de; sözleşmede belirlenen vadelerin alacaklı tarafından öne alınabileceği ve bu hakkın kullanımının bildirim şartına bağlı olduğu düzenlenmiştir. Kesin vadeli işlemlerde tıpkı belirli vadeli işlemlerde olduğu gibi taraflarca belli bir ifa tarihi veya belli bir ifa süresi tespit edilmektedir. Ancak yalnızca ifanın gerçekleşmesi gereken vade veya sürenin belirli oluşu kesin vadeyle belirli vadeyi birbirinden ayırmak için yeterli değildir. Bundan başka sözleşmede kararlaştırılan vadede gerçekleştirilmeyen ifanın daha sonra kabul edilmeyeceği hususunda açıkça yada örtülü olarak kararlaştırılması bir daha bu durumun edimin mahiyetinden anlaşılması gerekir. Böylece sonraki ifanın başlangıçta önlenmiş oluşu, kesin vadeli işlemlerin ayırt edici özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. Bu duruma dayanılarak kesilen vade için nitelikli belirle vade ifadesi kullanılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmede öne alma hakkı da tanındığına göre ortada kesin vadeden bahsedilemez ancak sözleşmedeki vade kesin vade olarak nitelendirilemese bile olmasa da belirli vade olarak nitelendirilmelidir. Belirli vade durumunda da kesin vadede olduğu gibi ihtara hacet kalmaksızın borçlu temerrüde düşer. Kesin vade ile belirli vade arasındaki fark kesin vadede alacaklının B.K. 106. maddesindeki seçimlik haklarını kullanırken ayrıca ihtara ihtiyac bulunmazken, belirli vadede borçluya ek süre verilmesi gerekir, lakin temerrüde düşmeyi engellemez. Dolayısıyla temerrüt gerçekleşmekle görevsiz mahkemede yapılan ve mahkememizce denetlenen faiz hesabı oranlanarak mahkememizce resen yapılmıştır. Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya münderecatından edinilen vicdani kanaat gereğince; davanın kısmen kabulü ile; İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 15.300.000,00 TL asıl alacak ve 2.519.783,37TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 17.819.783,37TL alacaklı olduğunun tespiti ile, bu miktara vaki itirazın iptaline, asıl alacak 15.300.000,00 TL’ye takipten itibaren değişen oranlarda yıllık %11,75’i geçmemek üzere reeskont avans faizi uygulanmak suretiyle birlikte takibin diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına, davalı borçlunun likit olan alacak nedeniyle % 20 icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir. …” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 15.300.000,00 TL asıl alacak ve 2.519.783,37TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 17.819.783,37TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki itirazın iptaline, asıl alacak 15.300.000,00 TL’ye takipten itibaren değişen oranlarda yıllık %11,75’i geçmemek üzere reeskont avans faizi uygulanmak suretiyle birlikte takibin diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına, davalı borçlunun likit olan alacak nedeniyle % 20 icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına, alacağın %20’sine isabet eden 3.563.956,67TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı ve davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemenin “davanın kısmen reddine” ilişkin gerekçesinin usul ve yasaya uygun olmadığından, davanın kısmen reddedilen bölümünün kaldırılması gerektiğini, dava konusu hisselerin davalı ve müşterek çocuk adına geçmesinden dolayı davalının davacıya borçlandığını, taraflar arasında davaya konu …/12/2020 tarihli, kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren sözleşme akdedildiğini, sözleşmede görüldüğü üzere davalının müşterek çocuk …a devredilen %48 hissenin 14.400.000,00 TL bedelini de müvekkili davacıya ödemeyi kayıtsız şartsız borç ikrarı ile kabul ettiğini ve borcu üstlendiğini, yapılan işlemin yasaya uygun olduğunu, TMK’nın 345. maddesinin de, dava konusu olayda uygulanmasının mümkün olmadığını, davalının davaya konu sözleşmede, davalı yanın müşterek çocuğun borçlarını da üstlenmiş olmasının TBK’nın 196. maddesinde yerini bulan “borcun dış üstlenilmesi” işlemi olduğunu, bilindiği üzere borcun dış üstlenilmesi, bir borcun borç ilişkisi dışındaki üçüncü bir kişiye nakledilmesinin alacaklı ile borcu üstlenecek olan üçüncü kişi arasında yapılan sözleşme ile yapılması olduğunu, borcun dış üstlenilmesi sözleşmesinin akdedilmesi ile birlikte sözleşmeye konu borcun üçüncü kişiye geçtiğini, böylece alacaklının borca ilişkin bütün taleplerini yeni borçluya karşı ileri sürebilir hale geldiğini, aynı zamanda, önceki borçlunun da borçlu olmaktan çıktığını, dava konusu olayda da, davalının, müşterek çocuk …ın borcunu, müşterek çocuğu borçlu olmaktan çıkaracak şekilde, dava konusu sözleşme ile üstlendiğini, ancak davalının bu borcu da ödemediğini, yapılan bu işlemlerin davalı ile müşterek çocuk ve müvekkil ile müşterek çocuk arasında bir borçlandırmaya sebep olabilecek işlemler olmadığını, bunların yanı sıra, …ın herhangi bir menfaatinde, herhangi bir zedelenme olmadığını, TMK’nın 345. maddesinde açıkça yazılı olduğu üzere, bu maddenin çocuğun borç altına girdiği hallerde uygulanan bir hüküm olduğunu, dava konusu olayda müşterek çocuğun herhangi bir borç altına girmediğini, borç altına girenin davalı anne olduğunu, ayrıca davalı ile müşterek çocuk arasında da herhangi bir borçlanmanın hiçbir zaman ve şekilde söz konusu olmadığını, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın, davanın kısmen reddine ilişkin kısmının kaldırılarak bunun da kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bu davadaki ihtilafın çözümünde sadece sunulan düzmece sözleşmedeki imzaların davalıya ait olup olmadığı değil, düzmece sözleşmede borcun sebebi olarak gösterilen hususların doğru olup olmadığının, olayların gelişiminin, tarafların kimliklerinin, birbirleri arasındaki ilişkilerin, sunulan belgelerin sonradan düzenlenmiş olup olamayacağının, tarafların iddialarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, düzmece bu belgede müvekkilinin imzalarının taklit edilmesi, davalının sık sık yurtdışına gidiyor olmasından dolayı bankadan para çekilmesi ve dilekçeye ihtiyaç duyulması ihtimaline karşılık boş kağıda tek başına imza atarak çekmecesine koyduğu kağıtların, eşi davacı tarafından hile ile davalının rızası dışında ele geçirilmesi ve üzerleri gerçek bir sözleşme gibi doldurarak oluşturulduğunu, düzmece belgedeki her sayfadaki imzanın da davalıya ait olup olmadığının yanısıra, her sayfadaki davalıya ait olarak gösterilen imzaların, ikinci sayfadaki okudum yazısının aynı kalemle ve aynı tarihte atılıp atılmadığının, ikinci sayfadaki okudum yazısının davalının eli mahsulü olup olmadığının ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiğini, ATK raporunda imzaların davalının eli ürünü olduğu belirtilmiş ise de, sözleşmenin ilk sayfasında adı ve soyadı yazılı olmadığını, davalıya atfen atılı imzalar denilmekte ise de, ilk sayfada davalının adı yazılı olmadığından ATK tarafından ilk sayfadaki imzaların incelenip incelenmediği, bu sayfadaki hangi imzanın davalı tarafından atıldığı belirlenerek incelemeye esas alındığının açık olmadığı gibi, mukayese imza olarak esas alınan belgelerin ne olduğunun, bu belgelerdeki imzaların hangi unsurlarının benzerlik içerdiğinin karşılaştırmalı olarak raporda belirtilmediğinden raporun hükme esas alınması mümkün olmadığını, yeniden rapor alınmadan karar verilmesinin doğru olmadığını, şirketteki hisse devirleri ve sermayenin artış şekillerinin incelenmesi gerektiğini, borç sözleşmesi imzalanmasını gerektiren bir durum bulunmadığını, şirketler hukuku yönünde hiç bir inceleme yapılmadığını, sadece imza konusunda ihtilaf var gibi inceleme yapılmasının eksiklik olduğunu, taraflar arasında boşanma ve edinilmiş malların tasfiyesine yönelik davalar halen derdest bulunduğundan ve bu davaların sonuçlarının işbu davayı etkiler nitelikte bulunması sebebiyle bu davaların sonuçlarının beklenmesi gerekirken beklenmeden karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere icra inkar tazminatının, asıl alacak üzerinden hesaplaması gerekirken, işlemiş faizi de dahil edilerek tazminata hükmedilmesinin asıl alacağın 15.300.000,00 TL olduğunu, ancak mahkemece, Yargıtay ve HGK içtihatlarına aykırı olarak, icra inkar tazminatının 2.519.783,37TL işlemiş faiz de eklenerek 17.819.783,37TL üzerinden hesaplandığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, anonim şirket hisse devir bedelinin tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabul-kısmen reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalı vekillerince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamında bulunan İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı-alacaklı tarafından davalı takip borçlusu aleyhine 12.03.2014 tarihinde 29.700.000,00 TL asıl alacak ve 4.891.345,00 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 34.591.345,00 TL’nin tahsili için icra takibi başlatıldığı, takibin dayanağı olarak ” …/12/2010” tarihli sözleşmenin gösterildiği, ödeme emrinin 14.03.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından süresinde verilen itiraz dilekçesi ile borcun tamamına ve ferilerine itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu anlaşılmıştır. Davacı taraf; dava dışı … İşletmeciliği AŞ şirketindeki 15.300.000,00 TL değerindeki hissesini davalıya, 14.400.00,00 TL değerindeki hissesini ise dava dışı …a devrettiğini, dava dışı şirketin ortaklık yapısının %52 davalı adına, %48 ise davalı ile ortak çocukları …a ait olduğunu, davalı ve oğlunun bu şirket hisselerine hiç bir bedel ödemeden sahip olduğunu, bu hisse devrine ilişkin borcun ne şekilde ödeneceğine ilişkin davalıyla ”…12/2010” tarihli sözleşmenin imzalandığını, davalının bu sözleşme ile hem kendi hem de oğlunun hisse bedelini belirtilen tarihlerde ödemeyi taahhüt ettiğini, sözleşmeye göre toplam 29.700.000,00 TL borçlu olduğunu, borcun sözleşmede belirlenen tarihlerde ödenmediğini, bu nedenle icra takibi başlattığını, takibe yapılan itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Davalı ise; sözleşmeden kaynaklanan her hangi bir borcunun bulunmadığını, olduğunu, sözleşmenin geçersiz olduğunu, imzasına itiraz ettiğini, 2006 tarihli mutabakatname uyarınca tüm hisselerin bedelinin davacıya ödenmiş olduğunu, Beyoğlu …Noterliğinin 26.02.1997 tarih ve … yevmiye sayılı devir sözleşmesinden de davacının hisse bedeli karşılığını tamamen aldığının anlaşıldığını, davacı ile aralarında devam eden mal paylaşımı davası sonucunun beklenmesi gerektiğini, davanın haksız olduğunu savunmuştur.Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; Taraflar arasında imzalanan ”…/12/2010” tarihli sözleşmenin incelenmesinde; dava dışı … AŞ’nin hisse durumuna yer verildiği, sözleşmenin konusunun bu şirkete ait davalı ve oğlunun görünen hisse bedellerinin davalı …a nasıl ödeneceği olduğu, 2.ve 3.maddede davalının %51, dava dışı …ın %48 hissedar olduğu, diğer üç kişinin de hissedar olarak yer aldığı, davalının hisse bedelinin 15.300.000,00 TL, davalının oğlu …ın hisse bedelinin 14.400.00,00 TL olarak belirtildiği, sözleşmede, davalının kendisine ve reşit olmayan oğlu …a ait hisselerin toplam bedeli olan 29.700.000,00 TL’nin davacı … tarafından ödendiği, davalının oğlu adına olan 14.000.000,00 TL borcu kayıtsız ve şartsız herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, 4.maddede davalının davacıya 29.0700.000,00 TL borçlu olduğunun kayıtsız ve şartsız kabul edildiği, 01.01.2012 tarihinden itibaren belirlenen tarihlerde en son 01.09.2013 tarihine kadar bu borcun davalı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, sözleşmenin taraflarca imzalandığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında imzalanan ve adi yazılı şekilde düzenlenen ”…/12/2010” tarihli sözleşmenin imzasına davalı tarafından yapılan itiraz üzerine davalının tatbike medar imzaları alınmış, ilgili kamu kurumu ve bankalardan davalının imza asılları getirtilerek imza incelemesi yaptırılmıştır. Adli Tıp Kurumunun 22.12.2015 tarihli raporu ile dava konusu ”…/12/2010” tarihli sözleşmede yer alan davalı imzasının davalının eli ürünü olduğu tespit edilmiştir. Davacı eldeki davada ”…/12/2010” tarihli sözleşmeye dayanmış, davalı sözleşmedeki imzaya itirazı sonucu imzanın davalının eli ürünü olduğu anlaşılmış olup söz konusu sözleşme, imzası davalıya ait adi yazılı belge hükmündedir . Adi yazılı belgeler, resmî bir makam veya memurun katılması olmaksızın taraflarca düzenlenebilen belgelerdir. Davalının da takip dayanağı bu belgede borç kabulü ve taahhüdü söz konusudur. Davalı belgenin sonradan rızası hilafına doldurulduğunu iddia etmiş ise de davalı bu belge sebebiyle borçlu olmadığını ancak yazılı delille ispatla yükümlüdür. Dosya kapsamına göre ise davacı bu belge ile alacak iddiasını ispatlamış olup, borçlu olmadığını ispat yükü davalı taraftadır. Ancak davalının, buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edemediği görülmektedir. Her ne kadar davalı 2006 tarihli mutabakatname ve Beyoğlu …Noterliğinin 26.02.1997 tarih ve … yevmiye sayılı devir sözleşmelerinden hisse bedelinin davacıya ödendiğinin anlaşıldığını ileri sürmüş ise de, söz konusu belgelerin düzenlenme tarihinin 2006 ve 1997 yıllarına ait olduğu, davalının borç ikrarını içeren ”…/12/2010” tarihli sözleşmenin düzenleme yılından önceki yıllara ilişkin olduğu, bu durum karşısında söz konusu belgeler borcun bulunmadığına ilişkin yazılı bir delil olarak kabul edilemeyecektir. Bu nedenle mahkemece, davalının dava konusu sözleşme uyarınca 15.300.000,00 TL borçlu olduğunun kabulü yerinde olmuştur. Davalı taraf, boşanma davası ve eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın huzurdaki dava açısından derdest olduğunu, bu dosyaların bekletici mesele yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Eldeki davada uyuşmazlık, Türk Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu ve şirket hissesi devir bedeline ilişkin alacak hakkının tahsili talebine ilişkin olup, somut olayda boşanma ve mal rejimi davasının bekletici mesele yapılması uyuşmazlığın çözümü için gerekli olmadığından bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı vekili icra inkar tazminatının asıl alacak üzerinden hesaplanması gerektiğini de istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür. İİK’nın 67/2 maddesi uyarınca itirazın iptali davasında, alacak likitse ve borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata mahkum edilir. İcra inkar tazminatının belirlenmesinde takip talebindeki veya itirazın iptali davasındaki talep esas alınır. Somut olayda davacı tarafça takip konusu edilen alacak, sözleşmeden doğmakta olup borcun davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir nitelikte olduğu, belirlenebilir olan bu alacağın likit alacak niteliğinde olduğu anlaşıldığından tazminata hükmedilmesi yerindedir. Öte yandan, madde metninde de açıkça belirtildiği üzere tazminatın belirlenmesinde takip talebindeki veya itirazın iptali davasındaki talep esas alınır. Davacı vekili takip tutarı olarak belirttiği bedel üzerinden eldeki davayı açmış, mahkemede kısmen kabulüne karar verilen asıl alacak ve buna işlemiş faiz olmak üzere 17.819.783,37TL’ye hükmedilmiş ve itirazın haksızlığı tespit edilen bu alacak miktarı üzerinden icra inkar tazminatı hesaplanması da doğru olmuştur. Bu nedenle, davalının bu istinaf sebebi de yerinde görülmemiş ve sonuç olarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; Davacı vekilince, TMK’nın 345.maddesinin somut olayda uygulanma yeri bulunmadığı belirtilerek, davanın tamamen kabulüne karar verilmesi gerektiği istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun çocuk ile ana ve baba arasındaki hukukî işlemleri düzenleyen 345.maddesinde “Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukukî işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlıdır.” düzenlemesi yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3.maddesi incelendiğinde, sözleşme tarihinde henüz reşit olmayan ve tarafların ortak çocuğu olan dava dışı …ın davacıya 14.400.000,00 TL borçlandırıldığı, akabinden davalı tarafından bu borcun üstlenildiği görülmektedir. Anılan madde gereğince, dava dışı …ın, anne ve babası ile imzalanan bu sözleşmeyle esasında borçlandırılmıştır. Bu borçlandırma işlemi TMK’nın 345.madde uyarınca geçersiz olduğundan daha sonra bu borcun üstlenilmesinin de geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Bu sebeple mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde olmuş ve davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun da esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/.b.1 maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya uygun olup istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf maktu karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 912.952,05 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 18.05.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.