Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/690 E. 2023/346 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/690
KARAR NO 2023/346
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 31.10.2019
NUMARASI: 2018/374 Esas – 2019/982 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
Taraflar arasındaki haklı nedenle şirketin feshi davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı yanın İstanbul Ticaret Odasına kayıtlı bir şirket olduğunu, müvekkilinin davalı şirketteki hisse oranının 62.500 adet olduğunu, şirket yetkilisinin ve yönetim kurulu başkanının … olduğunu, davalı şirketin kâr amacı güden özel hukuk tüzel kişisi olmasına rağmen ana sözleşmesinin 16. maddesi hükmünce, genel kurulun tespit edeceği şekil ve surett kâr dağıtılmadığı, 2000 ve 2001, 2002, 2003 ve 2004 genel kurullarında 19/03/2009 tarihinde yapılan 2005, 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısında yedek akçelere ayrılarak, 18/04/2012 tarihinde yapılan 2013 yılına ait olağan genel kurul toplandısında, 2014-2015 yılları olağan genel kurul toplantısında, şirketin 2014 yılında zarar ettiği gerekçesiyle, 2015 yılı karının ise tamamının dağıtılmamasına oy çokluğu ile karar verilmiş olduğunu, buna göre amacı kâr elde ederek hissedarlarına kazanç sağlamak olan davalı şirketin yıllarca müvekkiline kâr dağıtımı yapmadığını, müvekkilinin davalı şirket hisselerine sahip olmakla amaçladığı haklı menfaati uzunca bir süredir elde edemediği ana sözleşme metni ile genel kurul kararlarına karşılaştırıldığında, hisse çoğunluğunu ve yönetimi elinde bulunduran diğer şirket hissedarlarının ana sösleşmeye, yasanın amir hükümlerine, şirket amacına ve dürüstlük ve iyiniyet kurullarına aykırı davrandığını, kâr dağıtılmaması hususundan rahatsız olan müvekkilinin ve diğer hissedar … ı’nın 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında kâr payının dağıtılmasıyla ilgili ayrık görüş bildirdiğini ve oy çokluğuyla bu taleplerinin reddedildiğini, müvekkilinin ve diğer hissedar …nın yönetim kurulu üyelerini de ibra etmediklerini, olumsuz oy kullandıklarını, davalı şirketin çoğunluk hisse sahipleri ve yönetim kurulu tamamen kötü niyetle, şirketin ve azınlık pay sahiplerenini zararına olmak üzere davalı şirketin içini boşaltarak birebir aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti üzerinden ticaret yaptıklarını, çoğunluğu ve yönetimi elinde bulunduran hissedarların bu nevi davranışlarının, rekabet yasağına, sır saklama yükümlülüğüne ayrıca TTK’nın amir nitelikteki hükümlere aykırı olduğunu, çoğunluk hisseyi oluşturan hissedarların, … isimli, davalı şirketle aynı sektörde faaliyet gösteren başkaca aile şirketlerine de sahip olup davalı firmanın adı, itibarı, ticari potansiyeli, müşteri çevresi ve potrföyünün çoğunluk hisse sahipleri ve yönetimce sömürülmekte olduğunu, azınlık hissedarı konumunda olan müvekkilinin de mağdur edildiğini belirterek; davalı şirkete kayyım atanmasını, bu talebinin kabul görmemesi halinde bağımsız denetçi atanmasını, davalı şirketin feshine karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı tarafın genel kurul kararlarına karşı tek bir iptal davası açmadığını, davacı yanın yönetim kurulu üyeliği yaptığı yıllarda dâhil olmak üzere, müvekkili şirketin neredeyse kuruluşundan beri kâr dağıtımı yapmadığını, TTK’nın 507. maddesinde ifade edildiği üzere, net dönem kârına vurgu yapıldığını ve genel kurula asıl olarak yedek ve olağanüstü akçeleri belirleme olanağına sahip olan yönetim kuruluna ise dolaylı olarak kâr dağıtımını sınırlandırma hakkı tanınmış olduğunu, müvekkili şirketin genel kurulunun bu sebeple de istihdam edilen çalışanları, pay sahiplerini, alacaklılarını, müşterilerini, tedarikçilerini ve kamusal borçlarından dolayı Devleti düşünerek kâr dağıtımına karar vermemeiş olup işletmenin devamlılığını ve üretkenliğini sağlamaya çalıştığını, davacı tarafın aynı zamanda müvekkili şirketin hizmet akdine bağlı olarak çalışanı statüsüyle emekliye ayrılmış ve yaşlılık sigortasından aylık olarak hak kazanmış biri olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirket yönetim kurulunun tamamen kötü nöyetle şirketin ve azlık pay sahiplerinin zararına olmak üzere davalı şirketin içini boşalttıklarını ileri sürdüğünü, ancak yönetim kurulu kararlarının batıl olduğu yönünde tek bir dava açmadığını, davacının müvekkili şirket çoğunluk hisse sahiplerinin ve yönetim kurulunun birebir aynı sektörde faaliyet gösteren … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi üzerinden ticaret yaptıkları gerekçesiyle müvekkili şirketin feshini talep etmiş oluduğunu, ancak rekabet yasağına aykırı davranış nedeni ile tek bir dava açmadığını, yönetim kurulu üyelerinin de rekabet yasağının mutlak bir yasak olmadığı, genel kurul kararlarıyla kaldırılabileceği hükmü de kanunda açıkça düzenlendiğini, davacının 29/12/2014 tarihli genel kurul toplandısında “… isimli firma ile olan şaibeli ilişkilerinin dile getirildiğinden” bahsetse de her ne hikmetse dava açmayı tercih ettiğini, kaldı ki davacı yanın ve diğer pay sahiplerine istekleri halinde genel kurulun alacağı kararla yönetim kurulunun kendilerine bırakılacağının da söylendiğini, davacı tarafın yönetim kurulunun sorumluluğuna ilişkin hukuki bir dava açmadığını, şirketler hukukunda şirketin devamlılığının kural, feshinin ise istisna olduğunu belirterek, davanın reddine ve yargılama giderlerinin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Bu genel açıklamalar ışığında huzurdaki dava değerlendirilecek olursa: davalı şirketin 2005-2010 yılları arasında kar/zarar dengesinin normal olduğu, 2010-2016 yılları arasında şirketin borçlarının arttığı, ancak bu durumun yönetimsel problemlerden ziyade konjektüre bağlı sektörsel problemlerden kaynaklandığı, nitekim ortaklarca son 2015 ve 2016 hesap yılı genel kurulunda yöneticilerin ibra edildiği, şirketin içinin boşaltılması gibi bir durumun tespit edilemediği; uzun süredir kar dağıtımı yapılmamasının sebebi ise ortaklarca genel kurullarda kar dağıtılmamasının kararlaştırıldığından kaynaklı olduğu; dava dışı … Ltd. Şti. ile davalı şirket arasındaki faaliyet alanlarının farklılık arz etmesi, davalı ve dava dışı şirket yöneticilerinin uzun yıllar bir arada görev yapmaları, aynı şirketlere hissedar ve yönetici olmaları, bu hususun tanık beyanları ile de sabit olduğu üzere davacının bilgisi dahilinde olması sebebiyle haksız rekabet koşullarının oluşmadığı, dolayısıyla davacı tarafın fesih için ileri sürdüğü bu sebeplerin haklı neden olarak kabul edilemeyeceği takdir ve sonucuna varılarak davalı şirketin feshini gerektirecek bir durum bulunmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin, 15 yıl gibi uzun bir süre kâr dağıtılmamasının TTK. m. 531 uyarınca haklı neden olduğuna dair müstakar içtihatları ve doktrinde ittifakla yer alan görüşleri nazara almadığını, öyle ki, şirketin aktiflerinin senelerce arttığı, hemen her yıl faaliyet kârının sağlandığı tespit edilmesine rağmen, buna hiçbir sonuç bağlanmadığını, meza, mahkemenin TTK’nın 531.maddesi uyarınca dava açılması için, öncelikle şahsi sorumluluk veya genel kurul kararlarının iptâli konularında bir dava açılmasının zorunlu olmadığına dair hukukî gerçeği de değerlendirmediğini, Mahkemenin, yöneticilerin rekabet yasağına aykırı olarak, davalı şirket ile aynı binada bulunan, aynı alanda faaliyet gösteren, davalı şirketin yöneticilerinin yine bu şirkette yönetici olarak bulunduğu başka bir şirket üzerinden üretim yapılmasını ve bu suretle davalı şirketin atıl bırakılmasını, fesih davasında haklı bir neden olarak görmediğini, öyle ki, ticaret sicili kayıtlarında, dinlenen tanık anlatımlarında ve bilirkişi incelemesinde her iki şirketin aynı alanda faaliyet gösterdikleri tespit edilmesine rağmen, mahkeme şirketlerin farklı alanlarda faaliyet gösterdiğini gerekçesine yazarak, taraflarınca anlaşılması mümkün olmayan, en hafif deyimiyle “gerçek dışı” bir olguya istinaden hüküm tesis ettiğini, bu gerekçenin, davalı tanıklarının beyanı ile dahi çeliştiğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, defalarca bazı hususların incelenmediği (rapor, s.8, s.11) ve hatta heyette bu konuda bir uzman olmadığı ifade edilmesine rağmen (rapor, s. 21) mahkemece son derecede hatalı rapor hükme esas alındığını ve itirazlarının hiçbir şekilde incelenmeden, alınan raporun üstüne tahkikat sona erdirilerek davanın reddedildiğini, 50 yılı aşkın süredir ticari hayatta yer alan davalı şirketin “sektörel nedenlerle” zarar ettiğini kabul eden mahkemenin aynı binada bulunan, aynı yöneticiler tarafından yönetilen, davalı şirkete ait makineleri kullanan ve yalnızca dört çalışanı olan dava dışı şirketin 3 milyon’u aşkın ciro elde etmesine hiçbir önem atfetmediğini, aynı sektörün diğer elemanında gerçekleşmeyen bir durumun sonuçlarını hiçbir şekilde tartışmadığını, Ortaklık ilişkisinin çekilmez bir hâl almasına neden olan çoğunluk hisse sahibi yöneticilerin şirketi kötü yöneterek, kâr edilen dönemde kâr dağıtımı yapmamalarına rağmen milyonlarca TL vergi borcuna neden oldukları sâbit olmasına rağmen, bu hususun da hükümde tartışılmadığını ve sonuca bağlanmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 531. maddesi uyarınca, davalı anonim şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. HMK’nın 282. maddesinde, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği hüküm altına alınmıştır. Bilirkişi raporu takdiri delil olup, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılarak karar verilmiştir. Buna göre davacı vekilinin yargılama aşamasında alınan bilirkişi rapor içeriğine göre lehlerine olan tespitlerin dikkate alınmaksızın sonuca ulaşıldığı yönündeki istinaf nedeni yerinde değildir. Yine hükme esas alınan bilirkişi kurulunu raporunda, davacı vekilinin dava dilekçesinde ileri sürdüğü haklı sebep iddialarının, her bir iddia yönünden ayrı ayrı ele alınarak ve davalı şirket ile dava dışı şirket ticari defter ve kayıtları da incelenerek değerlendirildiği anlaşılmakla, davacı vekilinin bilirkişi incelemesiyle ilgili istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. 6102 sayılı TTK’nın 531. maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mehkemisinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüm karar verebilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Davacı vekili, şirketin uzun yıllardır kâr payı dağıtmadığını, oysa yasa ve şirket ana sözleşmesinin 16 maddesi uyarınca kâr dağıtımı yapılmamasının fesih nedeni sayılması gerektiğini, davalı şirket yöneticisi olan … ‘ın, davalı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren ve aynı adreste bulunan … San ve Tic. Ltd. Şirketi’nde de yönetici olduğunu, yine hâkim hissedarların bu şirkette de kurucu ortak olduklarını, bu surette davalı şirketin içi boşaltılarak … şirketi üzerinden ticaret sürdürdüklerini, bu durumun rekabet yasağına aykırılık teşkil ettiği gibi, dürüstlük ve sadakat ilkesine de aykırılık oluşturduğunu, TTK’nın 531. maddesindeki haklı nedenle fesih koşullarının oluştuğunu belirterek, şirketin haklı nedenle feshine karar verilmesini istemiştir. Kanun, haklı nedenlerin bulunması halinde anonim şirketin feshinin talep edilebileceğini belirtmiş olup haklı nedenlerin nelerden ibaret olduğu açıklanmamıştır. Ancak öğretide ortağın kanuna aykırı şekilde bir çok kez toplantıya çağrılmamış olması, azınlık ve bireysel hakların sürekli şekilde ihlali, bilgi edinme ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, uzun süre haklı bir gerekçesi olmaksızın kâr payı dağıtılmaması, dağıtılan kâr paylarının düzenli şekilde azalması gibi sebepler, haklı sebepler olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda alının bilirkişi rapor içeriği de gözetildiğinde; davalı şirketin 2005-2010 yıllarında her yıl kâr elde ettiği, ancak davacının da hissedar olduğu şirketin yapılan genel kurularında alınan karar ile kâr dağıtılmamasının kararlaştırıldığı, kârın dağıtımı konusunda uzun yıllar tartışma bulunmadığı, davacının 2013-2014 ve 2015 yıllarında kâr dağıtılmaması kararlarına muhalif kaldığı, 2010-2016 yılları arasında şirketin konjeoktüre bağlı olarak ticari borçlarının arttığı, bilirkişi raporunda her bir yıl için ayrı ayrı yapılan ayrıntılı değerlendirme ışığında, şirketin öz varlığını kaybettiği, sermaye artışına da gidilmediği, maliyetlerinin satış fiyatlarının üzerinde gerçekleştiği, ilk beş yıl kâr eden şirketin 2012 yılında, 2013 yılında 2015 yılında kâr elde etse de diğer 2011 yılında, 2014 yılında ve 2016 yılında kâr elde ettiği yıllardan daha fazla oranda zarar ettiğinin anlaşıldığı, şirketin hali hazırda vergi borçlarının da fazla olup yukarıda belirtildiği üzere 2013-2014 ve 2015 yılları dışında kâr dağıtılmaması yönünde alınan kararlar kapsamında tartışma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi rapor içeriğindeki davalı şirketin yıllar içindeki mali durumuna ilişkin tespitler ile birlikte, kâr dağıtımının genel kurulda alınacak karar ile mümkün olduğu, bu yönüyle 2013-2014 ve 2015 yılları bakımından kâr dağıtılmaması yönündü alınan genel kurul kararları yönünden davacının da farklı görüşte bulunmadığı dikkate alındığında, davacı vekilinin uzun süre kâr dağıtılmaması nedeniyle davalı şirketin feshi nedeniyle haklı sebebin oluştuğunun kabulü gerektiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı şirket yöneticisi ile hâkim ortaklarının yöneticisi ve ortakları olduğu ve ayın faaliyet alanında ve aynı adreste faaliyet gösteren … San ve Tic. Ltd. Şti.’nin de ticari defter ve kayıtları incelenerek davalı şirket ile ilişkisinin bilirkişi raporunda ortaya konulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre dava dışı …… Şirketi’nin de 2011,2013,2014 ve2015 yıllarında zarar ettiği, öz kaynaklarının sürekli azaldığı, sermaye yapısının güçsüz olduğu tespit edilmiştir. Davalı şirketin üretici firma konumunda olup dava dışı …’ün ise pazarlama firması durumunda olduğu, bu kapsamda davalı ve dava dışı şirket arasında herhangi bir rekabet olmadığı gibi dava dışı şirketin ticari faaliyet kapsamında davalı şirketi ayakta tutmaya çalıştığının izlendiği, bunun dışında davacının 23.09.2016 tarihinde yapılan 2015-2016 hesap yılına ilişkin genel kurula katılarak, davalı şirket yönetiminin oy birliği ile ibrasında olumlu oy kullandığı, yargılama aşamasında dinlenen tanık beyanları ile dava dışı şirketin kuruluş ve faaliyetinden davacının haberdar olduğu da dikkate alındığında, davacının aksi yöndeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 02.03.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.