Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/674 E. 2023/986 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/674
KARAR NO: 2023/986
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI: 2014/737 Esas – 2019/650 Karar
DAVA: ORTAKLAR KURULU KARARININ İPTALİ
BİRLEŞEN DAVADA İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2014/1165 Esas
DAVA: ORTAKLIKTAN ÇIKARILMA
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı, birleşen davada davacı- asıl davada davalı vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Müvekkili olan davacı ile dava dışı …’ nun 31/12/2012 tarihinde davalı şirketi kurduklarını, Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaralı tasdikli kararları gereği her iki ortağın ilk 20 yıl için şirket adına münferit imzaları ile temsil ve ilzama yetkili kılındıklarını, bu durumun karar defterinde de mevcut olduğunu, müvekkilinin, diğer ortağın baskı ve tehdidi ile gözdağı vermek suretiyle ortaklar kurulu kararı defterinin boş sayfasına imza atmak zorunda kaldığını, yapılan araştırma neticesinde müvekkilinin imza atmış olduğu ortaklar kurulu defterinin boş sayfasının müvekkilinin bilgisi, görgüsü ve hilafı dışında müvekkili lehine doldurulduğunu, Beyoğlu .. Noterliğinin … yevmiye numarasında tasdikli toplantı tutanağında yer alan kararlar gereği diğer ortağın şirket müdürü olduğunu ve tüm imza yetkilerini topladığını, İTO kayıtlarının incelemesi neticesinde müvekkilinin 18.000,00 TL sermayesinin bulunduğununun görüleceğini, kayıtların incelenmesi çerçevesinde dava dışı diğer ortağın 07/04/2034 tarihine kadar tek yetkili olduğunun görüleceğini, diğer ortağın müvekkilinin iradesine fesat karıştırmak suretiyle işbu yetkilere haiz olduğunu ve bu konuda suç duyurusunda bulunulacağını, diğer ortak … tarafından şirkete ait … Çağlayan Şubesi … hesap numaralı, … şube numaralı hesaba bloke konulduğunu, şirkete ait … plakalı aracı sattığını, satışa istinaden aldığı parayı kendi hesabına geçirdiğini, şirket adına 2 adet daha aracın kayıtlı bulunduğunu belirterek öncelikle şirkete ait araçlara, banka hesabına ve tedbir konularak; ortaklar kurulu kararının iptaline, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; TTK 446/1 maddesi uyarınca iptal davasının koşullarının oluşmadığını, şirketin ana sermayesinin sözleşmede 60.000,00 TL olarak kararlaştırıldığını, şirketteki hisse oranının %30′ unun davacının, %70′ inin diğer ortağın olduğunu, davacının şirkete koymayı taahhüt ettiği 18.000,00 TL’ yi halen ödemediğini, davacının bir ortak gibi davranmadığını, geçen süre zarfında şirketin yaptığı işlerden gelen paraların sürekli olarak kendi hesabına kullandığını, 01/10/2013 tarihinden 11/04/2014 tarihine kadar defalarca hesap görülmesi için uyarılmasına rağmen bir türlü tatmin edici hesap yapmadığını, her yapılan hesapta şirkete yüksek borçlarının çıktığını, şirketin kuruluş tarihinden bugüne değin …’nun şirkete sürekli nakit takviyesi kendi şahsi hesabından yaptığını, davacının sürekli şirket hesabından habersiz ve haksız para çektiğini, 2013 yılına ait kendi imzasıyla kestiği faturalardan doğan vergi borçlarını ödemediğini, borç nedeniyle şirketin kurumsal hesabına bloke konulduğunu, şirket adına imza yetkisi bulunduğundan kurumsal şirket hesabından kredi çektiğini, diğer büyük pay sahibi ortağa hiçbir şekilde bilgi ve haber vermediğini, davacının şirketi ve şirket ortağını dolandırarak haksız kazanç elde ettiğini savunmuş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı şirket vekili tarafından 23/09/2014 tarihli dava dilekçesinde özetle: Davacı şirket yetkilisi olan …’ nün … San. Ve Tic. Ltd. Şti’ nin kurucusu ve ortakları olduğunu, davalının şirkete sermaye olarak koymayı taahhüt ettiği %30 hisse oranına tekabül eden 18.000,00 TL’ nin halen ödenmediğini, 01/10/2013 tarihinden 11/04/2014 tarihine kadar defalarca hesap görülmesi için uyarılmasına rağmen bir türlü tatmin edici hesap yapmadığını, her yapılan hesapta şirkete yüksek borçlarının çıktığını, şirketin kuruluş tarihinden bugüne değin …’ nun şirkete sürekli nakit takviyesi kendi şahsi hesabından yaptığını, davacının sürekli şirket hesabından habersiz ve haksız para çektiğini, 2013 yılına ait kendi imzasıyla kestiği faturalardan doğan vergi borçlarını ödemediğini, borç nedeniyle şirketin kurumsal hesabına bloke konulduğunu, şirket adına imza yetkisi bulunduğundan kurumsal şirket hesabından kredi çektiğini belirterek, davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına, yargılama masrafı ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; şirketin diğer ortağının müvekkiline tehdit ve gözdağı vererek ortaklar kurulu kararı defterinin boş sayfalarına imza attırmak suretiyle şirketi kendi üzerine aldığını, müvekkinin sermaye borcunu ödediğini, şirket kurulduğunda yurtiçi sermaye ve malzeme alımı için müvekkilinden talep edilen 9.000,00 TL çekin … Hırdavata 10/08/2012 tarihinde teslim edildiğini, kalan diğer kısmın ise belirli tarihlerde şirket kasasına konulduğunu, ayrıca …’ e işletmeye iş başlangıcı ve sermaye için malzeme alınırken müvekkilinin kendi cebinden ödeme yapıldığını, İTO kayıtlarının incelemesi neticesinde müvekkilinin 18.000,00 TL sermayesinin bulunduğununun görüleceğini, kayıtların incelenmesi çerçevesinde dava dışı diğer ortağın 07/04/2034 tarihine kadar tek yetkili olduğunun görüleceğini, diğer ortağın müvekkilinin iradesine fesat karıştırmak suretiyle işbu yetkilere haiz olduğunu ve bu konuda suç duyurusunda bulunulacağını, diğer ortak … tarafından şirkete ait … Çağlayan Şubesi … hesap numaralı, 0352 şube numaralı hesaba bloke konulduğunu, şirkete ait … plakalı aracı sattığını, satışa istinaden aldığı parayı kendi hesabına geçirdiğini savunmuş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Öncelikle esas davada talep; davacının tehdit ve zorla davaya konu teşkil eden şirketten istifa ettirildiği iddiası ile istifanın beyan edildiği ve yukarıda tescili açıklanan ortaklar kurulu kararının iptaline ilişkindir. Davacı tarafından delil olarak bildirilen ve dosyaya celp edilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/91758 Soruşturma numaralı evrakı incelendiğinde; davacının ileri sürmüş olduğu tehdit ve gözdağı vermek suretiyle ortaklar kurulu karar defterine imza attırdığına dair şikayeti üzerine yapılan soruşturma neticesinde mezkur şikayete ilişkin olarak iddia dışında herhangi bir delil olmadığı gerekçesi ile takipsizlik kararı verildiği görülmüştür. Esas davada ileri sürülen husus soruşturmaya da konu edilen davacının tehdit ve gözdağı altında ortaklar kurulu karar defterine imza atılmış olmasına ilişkindir. Ortak …’ nün diğer iddiaları; ortaklar arasındaki maddi ve mali vakıalara ilişkin olup, iddiasına dayanak başkaca bir delil bildirmediğinden ve özellikle iddiasını ispat külfeti altında olduğu da gözetilerek, esas davanın davacısı olan ortak …’ nün iddiasını kanıtlayacak yeter delil mevcut olmadığından esas davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekmiştir. Birleşen davaya gelinince: Birleşen davada talep, esas davanın davacısının şirketten çıkarılmasına ilişkindir. 6102 Sayılı TTK’ nın 638 maddesi; “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.Haklı sebep genel anlamda, ortaklık ilişkisinin devamını olanaksız kılan durumdur. Bu durum ortaklık işlerinden ya da ortaklık ilişkilerinden kaynaklanmış olabilir. Durumun meydana gelmesinde çıkacak olan ortağın kusurunun bulunup bulunmadığı da çıkma hakkının kullanılması açısından önem arz etmemektedir.Haklı sebep 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda tam olarak tanımlanmamıştır. Ancak bazı haller haklı sebep olarak sayılmıştır. Örneğin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 245/1 maddesi; “Haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle; a) Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, b) Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, c) Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, d) Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi, gibi hâller haklı sebeplerdendir.” hükmünü amirdir. Çıkarmayı gerektiren haklı sebep, çıkarılması talep edilen ortağın şahsından kaynaklanmalı ve bu sebep dolayısıyla diğer ortaklar için şirketin bu ortakla devam ettirilmesi olanaksız hale gelmiş olmalıdır. TTK’nun 640/lll.maddesi ile 616/l-h ve 621/l-h madde düzenlemeleri birlikte değerlendirildiğinde bir ortağın ortaklıktan çıkarılması için mahkemeden talepte bulunulması, genel kurulun devredilemez yetkileri arasında olmakla, genel kurulca bu yönde karar alınması (sonradan giderilebilir nitelikte) bir dava şartı niteliğindedir ve şirket tarafından da bu yönde karar alındığı anlaşılmaktadır. Ayrıca haklı sebepler sadece yukarıda yazılı hallerden ibaret değildir. Her somut olayda haklı sebep bulunup bulunmadığı, çıkma hakkını kullanan ortağın kişisel özellikleri ve şirketin yapısı da göz önünde bulundurulmak üzere ayrı ayrı incelenmesi gereklidir. Genel anlamda ortakların davranışları Limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek yada zarara uğratacak veya karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar arasında birarada olamayacakları ve ortaklık faaliyetini sağlıklı bir şekilde yürütemeyecekleri durumların varlığı halinde haklı sebebinde bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bu anlamda haklı sebep şahsi veya nakdi nitelikte olabilir. Hiçbir ortaktan çekilmez hale gelen bir ilişkiyi devam ettirmesinin istenilmesi mümkün değildir. Dosyaya ibraz edilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/91758 Soruşturma numaralı 2016/24279 İddianame numaralı iddianamesi incelendiğinde müştekisinin …, şüphelisinin diğer ortak … olduğu, taraflar arasındaki ihtilaf nedeniyle …’ nun …’ nün yüzüne karşı küfür etmiş olması ve …’ nun ikrarı çerçevesinde TCK’ nın ilgili maddeleri uyarınca kamu davası açıldığı görülmüştür. Somut olayda, tarafların birbirlerine karşı iddia etmiş olduğu olgular taraflar arasında şirket yönetimine ilişkin uyuşmazlıklar olduğu, taraflar arasında görülen ceza yargılaması ve ortaklar arasında görülen huzurdaki dava ve soruşturmalar da göz önünde bulundurulduğunda şirket işlerinin yürütülmesinde arızi durumları ortaya koyacağı su götürmez bir gerçektir. Nitekim ortaklar arasındaki güven duygusunun ortadan kalktığı, bu nedenle haklı sebeple ortaklıktan çıkarılmaya ilişkin koşulların oluştuğu kanaati vuku bulmuş, tüm dosya münderecatı incelendiğinde davalı ortağın açıklanan mücbir sebeplerden ortaklıktan çıkarılmasına karar verilerek aynı zamanda TTK 633 yollamasıyla yine aynı kanunun 260- 261 maddeleri gözetilerek; bilirkişiler tarafından hesaplanan 26.517,00 TL ayrılma akçesinin ödenmesine karar verilmiştir …” gerekçesiyle asıl davanın reddine; birleşen davanın kabulü ile davalı ortağın TTK’nın 633 vd. maddeleri uyarınca, payının gerçek değeri olan 26.517,00 TL ayrılma akçesinin kendisine şirket tarafından ödenmesine ve şirket ortaklığından çıkartılmasına, karar verilmiştir.Bu karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı ve birleşen davada davacı asıl davada davalı vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin her ne kadar müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına karar vermiş ise de bu kararın yerinde olmadığını, davalı tarafından, müvekkilinin tüm hakları hukuka aykırı bir şekilde elinden alındığını, Davalı- karşı davalı tarafın her ne kadar müvekkilinin ortaklıktan çıkarılması için dava açmış ise de TTK’ da yer alan amir hükümlere göre dava açılmadan önce karar defterine iş bu davanın açılması için karar alınmasının şart olduğunu, davalı- karşı davacı tarafın, karar defterine davayı açmak için bir karar almadığından bu davanın açılmasının mümkün olmadığını, her ne kadar itirazlarından sonra davalı tarafın bu kararı alıp, dosyaya sunmuş ise de bu karar sonradan giderilemeyeceğini, ilk derece mahkemesinin bu hususa dikkat etmeden davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Anayasanın 141/3 maddesi uyarınca mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunlu olduğunu, gerekçesiz karar verilmesinin, AİHS md. 6’da ve Anayasa md. 36’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu, kararın gerekçeli olduğunun kabul edilebilmesi için ise gerekçede delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonucun ve hukuki sebeplerin bulunması gerektiğini, İlk derece mahkemesinin maddi gerçeğe ulaşmak ve çelişkili durumları ortadan kaldırmak için taraflara soru sorabileceğini, eksik olan delillerinde toplanmasını isteyebileceğini, buradaki amacın adil yargılanma ve hukuki dinlenilme haklarının gerçekleşmesinde büyük önem arz ettiğini, bilirkişi raporunda belirtilen miktarlar bakımından davanın kabulü gerektiğini, müvekkilinin daha fazla pay sahibi olması gerekirken yerel mahkeme bu konuda hataya düştüğünü, mahkemenin bu konuda da eksik inceleme yaptığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasını ve iddia ve savunmaları doğrultusunda yeniden hüküm verilmesini istemiştir. Birleşen davada davacı- asıl davada davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı şirket yetkilisi … ile davalı …’nün, … Tic. Ltd. Şti’nin kurucu ortakları olduğunu, şirketin sermayesinin ana sözleşmede 60.000 TL olarak kararlaştırıldığını, şirketteki hisse oranının %30’u (18.000-Tl) …,% 70’i (42.000-TL) davalının olduğunu, …’nun şirkete sermaye olarak taahhüt ettiği 42.000-TL’sını şirketin banka hesabına ödemek suretiyle ifa ettiğini, davalı ise şirketin kurulduğu 11/04/2012 tarihinden bu güne kadar ve halen şirkete sermaye olarak koymayı taahhüt ettiği 18.000-TL’yi ödemediğini, aradan geçen süreye rağmen şirkete sermaye koymayan paydaşa ayrılma akçesinin ödenmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca bu durumun emsal nitelikteki Yargıtay kararlarına da aykırı olduğunu, birleşen davada davalının ortaklıktan çıkarılmasına dair hükmün ayrılma akçesi ödenmesi yönündeki bölümünün hukuka aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın birleşen dava bakımından usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının ayrılma akçesi ödenmesine ilişkin kısmı yönünden düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, şirket genel kurul kararının iptali, birleşen dava ise TTK’nın 640/3 maddesi uyarınca davalının şirket ortaklığından çıkarılması talebine ilişkindir. İlk derce mahkemesince yazılı gerekçe ile asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili ile birleşen davada davacı- asıl davada davalı vekilince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekilinin isitinaf başvurusunun incelenmesinde:Asıl davada davacı vekili, asıl davanın reddine ilişkin hüküm ile birleşen davada kabule ilişkin hükme karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Asıl davada davacı, tehdit ve gözdağı vermek suretiyle diğer ortak tarafından ortaklar kurulu karar defterine imza attırdığını, yetkilerinin kaldırılıp diğer ortağın münferiden temsil yetkisine ilişkin alınan ortaklar kurulu kararının bu nedenle geçersiz olup, iptali gerektiğini ileri sürmüştür. İlk derce mahkemesi gerekçesinde de işaret edildiği üzere davacının aynı iddialar ile yaptığı şikayet üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/91758 Soruşturma numaralı dosyasında yürütülen soruşturma sonucu iddialar dışında herhangi bir delil elde edilememesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacının diğer iddiaları ise şirket ortakları arasındaki maddi ve mali konulara dair olup, esas davada davacının dava konusu ortaklar kurulu kararının iptali yönünden iddialarının kanıtlanmadığı gerekçesiyle kurulan hüküm isabetli olup, asıl davanın reddine dair hükme karşı asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili birleşen davanın kabulü yönünde kurulan hükme karşı da istinaf başvurusunda bulunmuştur. Birleşen dava, davalının davacı Şirketin ortaklığından 6102 sayılı Yasa’nın 640/3’üncü maddesi hükmü uyarınca haklı nedenle çıkarılması istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Somut olayda davacı şirketin iki ortağı bulunduğu, davalının davacı şirketin % 30 dava dışı ortağın ise % 70 oranında paydaşı olduğu, davacı Şirket ana sözleşmesinde ortağın haklı nedenle şirketten çıkarılmasına ilişkin bir düzenlemenin yer almadığı dosya kapsamı ile sabittir. TTK’nın 640’ncı maddesinde bir ortağın şirketten çıkartılması konusu özel olarak hüküm altına alınmış olup, anılan hükme göre şirket ana sözleşmesine konulacak bir hükümle bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılmaya ilişkin sebepler konulabilir. Aynı hükmün 3’ncü fıkrasında da anasözleşmede çıkarmaya ilişkin hüküm bulunmasa dahi şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararı ile haklı sebeplere dayanılarak şirketten çıkarılması mümkün hale getirilmiştir. Ancak ortaklardan birinin haklı sebeple ve mahkeme kararı ile şirketten çıkarılabilmesi için şirketin, genel kurulunda ortak hakkında haklı sebeple çıkarılması davası açılması için mahkemeye başvuru kararını genel kurulda temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan sermayenin tamamının salt çoğunluğu ile alınması şarttır. TTK’nın madde 621/1-h) Bu bağlamda anılan yasal düzenlemeler çerçevesinde ana sözleşmede çıkarmaya ilişkin hüküm olmasa bile işbu davanın açılabilmesi için davalı hakkında çıkarma davası açılması yönünde bir karar alınmasının dava şartı olduğunun kabulü gerekir. Somut olayda Limited şirketlerde bir ortağın haklı nedenlerle şirket ortaklığından çıkarılması için, 6102 sayılı TTK’nın 640/3, 621/1-h maddeleri gereğince, ağırlıklı nisap ile alınmış bir genel kurul kararının varlığının dava şartı olarak öngörülmüş olması nedeniyle, iki ortaklı limited şirketler bakımından bu şartın tahakkukunun mümkün bulunmamasından ötürü, somut davanın dinlenemez nitelikte olmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur (Yargıtay 11 HD 2016/4753 E 2017/719 K 13.12.2017 T, Yargıtay 11 HD 2019/3224 E 2020/2963 K, 17.06.2020 T sayılı ilamları). Bu nedenle birleşen davada kurulan hükme yönelik olarak birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüş, birleşen davada kurulan hükmün HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce birleşen davanın dava şartı yokluğundan reddine dair hüküm kurulması gerekmiştir. Asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekilinin isitinaf başvurusunun incelenmesinde:Asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilince birleşen davada davalıya ayrılma akçesinin ödenmesi ile ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin kurulan hüküm yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur. Birleşen davada davacı vekili ortaklıktan çıkarılmasına karar verilen davalıyı ayrılma akçesi ödenmesi bakımından hukuka aykırı olduğunu ile sürmüştür. Yukarıda birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesi sonucu birleşen ortaklıktan çıkarma istemli davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığı da dikkate alındığında, birleşen davada davacı vekilinin davalıya ayrılma akçesi ödenmesi yönünden karara karşı istinaf başvurusunun konusuz hale geldiği, ayrıca değerlendirilmesine gerek kalmadığı sonucuna varılmıştır.Yukarıdaki açıklamalar ışığında asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekilinin birleşen dava yönünden istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, birleşen davada kurulan hükmün HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce birleşen davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Asıl davaya yönelik istinaf başvurusu bakımından: 1-Asıl davada davacı vekilinin, asıl davanın reddine dair karara yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Asıl davada davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 135,50 TL istinaf karar harcının asıl davada davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Asın davada davacı vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Birleşen davaya yönelik istinaf başvurusu bakımından: Birleşen davada davalı vekilinin birleşen davada verilen hükme yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2 maddeleri uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Birleşen davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, 2-Alınması gerekli 179,90 TL harçtan peşin olarak yatırılan 25,20 TL’nin mahsubu ile 154,70 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-HMK’nın 333. maddesi uyarınca, taraflarca yatırılan ve harcanmayan gider avanslarının, karar kesinleştikten sonra, yatıran taraflara iadesine,6-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a-Birleşen davada davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 148,60 TL’nin Hazineye gelir kaydına; 54,40 TL istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde ve karar kesinleştiğinde, ilk derece mahkemesince, birleşen davada davalı vekiline iadesine, b-Birleşen davada davalı tarafından yatırılan 148,60 TL peşin istinaf karar harç gideri ile 36,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 203,00 TL istinaf giderinin birleşen davada davacıdan alınarak birleşen davada davalıya verilmesine, 7-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 01.06.2023 tarihinde, asıl davada verilen hüküm bakımından oy birliğiyle, birleşen dava bakımından ise Mahkeme Başkanın muhalefetiyle oy çokluğuyla ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.
Muhalefet Gerekçesi: Asıl dava bakımından davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen hüküm oy birliğiyle verilmiştir. Birleşen davaya yönelik istinaf başvurusu bakımından verilen hüküm bakımından ise dairemiz sayın çoğunluğunun kararına ve gerekçesine aşağıdaki gerekçeyle muhalifim: Birleşen dava, hukuki niteliği itibariyle TTK’nın 640/3. maddesi uyarınca, limited şirket ortağının haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkarılması talebine ilişkindir. Dairemizin çoğunluğu tarafından; davacı şirketin iki ortaklı olduğu, iki ortaklı limited şirkette ortaklardan birinin ortaklıktan çıkarılması konusunda dava açılması konusunda genel kurul kararı alınmasının imkânsız olduğu, çünkü pay ve paydaş çoğunluğunun birlikte gerçekleşmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle iki ortaklı limited şirketlerde şirket tarafından çıkarma davası açılabilmesi için genel kurul kararı alınmasının zorunlu olmadığının kabulü gerektiği gerekçesiyle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı kaldırılarak davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. TTK’nın 649/3 ve 621/1.h maddeleri uyarınca, şirket tarafından bir ortak aleyhine çıkarma davası açılabilmesi için genel kurulca çıkarma yönünde ve m.621/1.h’de öngörülen ağırlaştırılmış çifte nisapla karar alınmış olması, HMK’nın 114/2. maddesi anlamında özel dava şartıdır. Dairemiz çoğunluğunun bu konudaki hukuki tespiti isabetli olmakla birlikte, iki ortaklı limited şirketlerde böyle bir genel kurul kararı alınmasının imkânsız olduğuna dair gerekçeye ve tespite, aşağıdaki gerekçelerle katılmamaktayım. TTK’nın 640/3. maddesi uyarınca, şirketin istemiyle ortağın şirket ortaklığından çıkarılması talep edilebilir. Kanun’daki “şirketin istemi” ibaresi, ortaklıktan çıkarma konusunda şirketin iradesinin ortaya konulmasını ifade etmekte olup, şirketin iradesi de ancak bu konuda alınacak bir genel kurul kararıyla ortaya çıkar. Bu konudaki genel kurul kararı, TTK’nın 621/1.h maddesi uyarınca önemli kararlardan olup, kararın, TTK’nın 621. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen nitelikli (ağırlaştırılmış) nisaplarla, yani esas sermayenin tamamının salt çoğunluğundan az olmamak üzere, genel kurul toplantısında temsil edilen oyların en az üçte ikisinin olumlu oyuyla alınması gerekir (POROY/ TEKİNALP/ ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku-II, 14. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2019, s.450-451; ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2020, s.76). Şirket tarafından ortaklıktan çıkarma davası açılabilmesi için, nitelikli nisapla alınmış bir genel kurul kararının bulunmasının, tamamlanabilir nitelikte özel dava şartı olduğu hususu, aynı zamanda Yargıtay 11. HD’nin yerleşik içtihadıdır. İki ortaklı limited şirketlerde çıkarma davası açılması konusunda genel kurul kararı alınmasının mümkün olup olmadığının ortaya konulması için öncelikle TTK’nın 621. maddesinin birinci fıkrasında aranan nitelikli çoğunluğun açıklığa kavuşturulması gerekir. Anılan birinci fıkraya göre, çıkarma konusundaki genel kurul kararı “…temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin salt çoğunluğunun bir arada bulunması halinde alınabilir”. Bu kanuni düzenleme, ikili bir nisap aramıştır. Bunlardan birincisi, temsil edilen oyların en az üçte ikisi’dir. Maddede yer alan “temsil edilen oyların” ibaresini, genel kurulda hazır bulunan, yani toplantıda temsil edilen oylar olarak anlamak gerekir. Nitekim hemen bir üstteki 620. maddede, açıkça “…toplantıda temsil edilen oyların” ibaresi yer almaktadır. Böylece limited şirketlerde nisap bakımından “oyun temsil edilmesi” kavramı esas alınmıştır (Bu konuda ayrıntılı açıklama için bknz: Levent BİÇER/ Esra HAMAMCIOĞLU, “Limited Şirket Genel kurulunda Yetersayılar”, İstanbul Kültür Üniversitesi HFD, Prof. Dr. Iur. Merih Kemal OMAĞ’a Armağan, C:16, S:2, Temmuz 2017 (Özel Sayı), s.341-381). O halde genel kurulda geçerli bir çıkarma kararı alınabilmesinin birinci koşulu, kararın alınacağı toplantıda asaleten veya vekaleten hazır bulunan oyların üçte ikisinin, çıkarma konusunda alınacak karara olumlu oy vermesidir. Ancak toplantıda hazır bulunanların alacakları böyle bir kararın geçerli olabilmesi için ayrıca, toplantıda olumlu oy kullananların oylarının, şirketin oy hakkı bulunan esas sermayesinin salt çoğunluğunu da sağlaması gerekir. Bu iki koşul bir arada gerçekleştiğinde, çıkarma konusunda alınan genel kurul kararı geçerli bir karar olacaktır.TTK’nın 618/1. maddesi uyarınca oy hakkı, esas sermaye paylarının itibari değerine göre hesaplanır. Bu düzenleme, anonim şirkette oy hakkını düzenleyen madde 434/1 hükmünde olduğu gibi, oy hakkını sermaye payına bağlamıştır (BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, 11. Basım, Beta yayınevi, İstanbul, 2016, s.422). Yani oy hakkı paydaşa değil, paydaşın sahip olduğu sermaye paylarına göre belirlenir. TTK’nın 621. maddesinin birinci fıkrasında paydaş çoğunluğundan hiç bir şekilde söz edilmemiş, nitelikli pay çoğunluğu aranmıştır. Somut olayda davalının şirketteki pay oranı yüzde otuz olup geriye kalan yüzde 70 pay diğer ortağa aittir. O halde, şirketin çoğunluk pay sahibinin olumlu oyuyla çıkarma konusunda karar almasının mümkün olduğunun kabulü gerekir. İki ortaklı limited şirketlerde TTK’nın 621. maddesinde sayılan kararların alınmasının mümkün olmadığı tek durum, şirket ortaklarının %50’şer hisseye sahip olmalarıdır. Somut olayda ise ortakların hisse durumları dikkate alındığında, çıkarma konusunda karar alınmasının imkân dahilinde olduğu anlaşılmaktadır. Tekrar vurgulamak gerekirse, TTK’nın 621. maddesinin birinci fıkrasında “paydaş çoğunluğu” aranmamıştır. 6762 sayılı mülga TTK’nın 551/3. maddesinde “Esas sermayenin yarısından fazlasına sahip bulunan ortakların mutlak ekseriyeti tarafından muvafakat edilmek şartıyla, şirket, muhik sebeplerden dolayı bir ortağın şirketten çıkarılmasını mahkemeden isteyebilir.” düzenlemesi yer almaktaydı. Görüldüğü üze eTTK’da “…ortakların mutlak ekseriyeti”nden söz edildiği halde, 6102 sayılı TTK’nın 621. maddenin birinci fıkrasında “…oyların üçte ikisi”nden ve “…esas sermayenin tamamının salt çoğunluğu”ndan söz edilmiş, ortak çoğunluğundan (ortakların ekseriyetinden) söz edilmemiştir. 6102 sayılı TTK’nın 618. maddesine göre de oy hakkı sermaye payına bağlı olduğuna göre, 621. maddede aranan her iki nisabın da paydaş sayısından bağımsız olarak, pay miktarına (oy hakkına) göre hesaplanması gerektiği açıktır. TTK’nın 621/1. maddesindeki “temsil edilen oylar” ibaresi, genel kurulda asaleten veya vekaleten temsil edilen ve oy hakkı bulanan pay sayısını ifade eder. Bu oyların kaç ortak tarafından temsil edildiğine kanun koyucu hiç bir önem atfetmemiştir. Bu nedenle, toplantıda temsil edilen ve yeterli nisabı sağlayacak oylar bir kişiye de ait olabilir. Yani ikinci nisap koşulunu da sağlamak kaydıyla (şirketin oy hakkı bulunan toplam esas sermayesinin yarısından fazla olmak kaydıyla), tek bir ortağın olumlu oyu, genel kurulda çıkarma kararının alınması için yeterli kabul edilmelidir. Aksinin kabulü, bir sermaye şirketi olan limited şirketin yapısıyla da bağdaşmaz. Zira TTK’nın 621. maddesindeki nitelikli ve çifte nisap, sadece ortağın çıkarılmasıyla ilgili kararlara münhasır değildir. Yukarıda açıklandığı üzere, 6762 sayılı eTTK’da çıkarma hakkındaki ortaklar kurulu kararıyla ilgili nisap, 551. maddenin üçüncü fıkrasında sadece bu karar türüne özel olarak düzenlenmişti ve orada açıkça esas sermayenin yarısından fazlasına sahip ortakların mutlak ekseriyetiyle çıkarma konusunda ortaklar kurulu kararı alınabileceği belirtilmişti. ETTK’da genel kurulda karar nisabı m.536/3’te düzenlenmiş ve önemli- önemsiz karar ayrımı yapılmaksızın, karar nisabı olarak “esas sermayenin yarısından fazlasını temsil eden ortakların müzakere edilen husu lehine oy vermiş olması” şeklinde bir nisap öngörülmüştü. Bunun dışında yeni TTK’nın 621. maddesini doğrudan karşılayan bir hükme eTTK’da yer verilmemişti. Sadece bazı karalar için ağırlaştırılmış özel nisap aranmıştı (Şirket sözleşmesinin değiştirilmesine dair m.513). Yeni TTK’da ise şirketin açacağı çıkarma davasının düzenlendiği 640. maddenin üçüncü fıkrasında, bu karar türüne özgü herhangi bir nisaptan özel olarak söz edilmemiştir. Bunun yerine, önemli genel kurul kararlarında nisapların düzenlendiği 621. maddede, çıkarma konusunda dava açılması hakkında alınacak genel kurul kararının önemli kararlardan olduğu ve buradaki nisaba tabi olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda önemle vurgulamak gerekir ki TTK’nın 621. maddedeki ağırlaştırılmış ikili nisap, sadece bir ortağın ortaklıktan çıkarılması konusunda alınacak kararlarla sınırlı olmayıp, bu karar nisabı 621/1. maddenin a ilâ ı bentlerinde sayılan tüm kararlar için geçerlidir. Yani şirketin işletme konusunun değiştirilmesi, esas sermaye paylarının sınırlandırılması, oyda imtiyazlı esas sermaye paylarının öngörülmesi, esas sermayesinin artırılması, rüçhan hakkının sınırlandırılması, şirket merkezinin değiştirilmesi ve diğer tüm bentlerde yazılı önemli kararların hiç birinin (pay oranları ne olursa olsun) iki ortaklı limited şirketlerde alınamayacağı sonucunu çıkarır. Yani Dairemiz çoğunluğunun görüşü benimsenir ve 621. maddedeki nisabın pay çoğunluğuna ilaveten paydaş çoğunluğunu da kapsadığı kabul edilirse, iki ortaklı limited şirketlerde, %1 paya sahip olan bir ortağın genel kurul toplantısına katılmaması ya da karara karşı koyması (olumsuz oy vermesi) halinde bu dokuz bentte sayılan kararların hiç birinin alınamayacağı sonucu ortaya çıkar ki bu durum, esasen bir sermaye şirketi olan limited şirketler bakımından kabul edilemez sonuçlara yol açar. Limited şirket genel kurulunda önemli kararların alınmasında pay çoğunluğu dışında ayrıca paydaş çoğunluğunun aranmayacağına dair vardığımız sonucu destekleyen başka bir olgu daha vardır: Anonim şirketlerde esas sözleşme değişikliği için aranan karar nisabını düzenleyen TTK’nın 421. maddesine göre; kanunda veya esas sözleşmede aksine düzenleme yoksa, esas sözleşmeyi değiştiren kararlar, şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği genel kurulda toplantıda mevcut bulunan oyların çoğunluğu ile alınır. Bu maddeden hareketle anonim şirketlerde toplantı nisabının ya da karar nisabının belirlenmesinde, sermaye çoğunluğu dışında ayrıca paydaş çoğunluğu arayamayız. Yine, anonim şirketlerde olağan kararlarda nisabı düzenleyen 418. maddenin ikinci fıkrasında, karaların toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile alınacağı düzenlenmiştir. Bu hükümden hareketle, karar alınabilmesi için oy çoğunluğu (sermaye çoğunluğu) yanında ayrıca paydaş çoğunluğunu arayamayız. İşte aynı durum 621. madde için de geçerlidir. Çünkü bu maddede de oyların ve sermayenin çoğunluğundan söz edilmiştir; paydaş çoğunluğundan (ortakların ekseriyetinden) değil.
Bu açıklamalar ışığında, davacı şirketin iki ortağının pay oranları dikkate alındığında, davalı ortağın ortaklıktan çıkarılması talebiyle şirket tarafından dava açılması konusunda genel kurul kararı alınması mümkündür. Bu nedenle mahkemece, davacıya, TTK’nın 621/1.h, 640/3, HMK’nın 114/2 ve 115/2. maddeleri uyarınca, tamamlanabilir özel dava şartı niteliğindeki genel kurul kararını ibraz etmek üzere kesin süre verilmesi; genel kurul kararın ibrazı halinde işin esasının incelenip sonucuna göre bir hüküm verilmesi; genel kurul kararının ibraz edilememesi halinde ise HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekir. Açıkladığım bu gerekçeyle, sayın çoğunluğun birleşen dava hakkında verdiği karara ve gerekçesine muhalifim. Yukarıdaki muhalefet gerekçelerine ek olarak; TTK’nın 621/1. maddesindeki ikinci nisap koşulunu düzenleyen “…oy hakkı bulunan esas sermayenin” ibaresi, bu nisabın hesaplanmasında, oy hakkı bulunmayan payların dikkate alınmayacağını ifade etmektedir. Bu hüküm, oy hakkının donduğu durumlarda, donan oyların nisap hesabında dikkate alınamayacağına dair genel ilkenin bir sonucudur ( POROY/ TEKİNALP/ ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku- I, 15. Bası,Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2021, s.566). Limited şirketlerde oydan yoksunluk halleri TTK’nın 619. maddesinde düzenlenmiştir. Burada, anonim şirketlere ilişkin 436. maddeden farklı olarak, limited şirket ortağının kendisiyle ilgili konularda alınacak genel kurul kararlarında oydan yoksun olduğuna dair genel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak öğretideki hâkim görüş, bu konuda kanunda “bilinçsiz bir boşluk” bulunduğu yönündedir. Yani bir ortağın kendisiyle ilgili çıkarma kararında oy hakkının bulunmadığının (oy hakkının donduğunun) kabulü gerekir. Asine bir yorum, hukukun temel ilkeleri arasında yer alan “Hiç kimse kendi davasının hakimi olamaz” (Nemo debet esse iudex in propria causa) ilkesine aykırı düşer (ÇAMOĞLU, a.g.e., s.76-78; POROY/ TEKİNALP/ ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku- II, s.451; BİÇER/ HAMAMCIOĞLU, a.g.m.). Bu hukuki açıklama ışığında genel kurulda hakkında çıkarma kararı alınacak ortağın oydan yoksun olduğunun kabulü halinde de 621. maddedeki çifte nisabın hesaplanmasında, davalının oyu hiç bir şekilde dikkate alınmamalıdır. Bu nedenle de sayın çoğunluğun gerekçesine ve vardığı sonuca katılmamaktayım.