Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/649 E. 2023/176 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/649
KARAR NO: 2023/176
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/07/2018
NUMARASI: 2015/714 E. – 2018/879 K.
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Banka Garanti Sözleşmesinden Kaynaklanan)
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ve kefilleri ile müvekkili arasında kredi kartı sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeler gereği müvekkili banka tarafından müşterilere kredi kullandırıldığını, banka ve şirket arasında işleyişe ilişkin esasların düzenlendiğini, borçlu şirket ve kefillerin 07/01/2015 tarihi itibariyle bu sözleşmelerden kaynaklanan 172.493,01-TL lik borcunun bulunduğunu, borcun ödenmesi için ihtarnameler gönderildiğini ve davalılara tebliğ edildiğini ancak her hangi bir ödemenin yapılmadığını, bunun üzerine alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı dosyası ile davalılar aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak borçlu ve kefillerin yaptıkları itiraz nedeni ile takibin durduğunu, davalıların itirazlarında; müvekkili banka ile aralarında ticari ilişkide temerrüt gerçekleşmediğinden ve dönem borçlarının tümünün ödendiği gerekçesi ile borca, borcun kaynağına, hesaplanan faize ve tüm fer’ilerine itiraz ettiklerini, müvekkili bankanın hesapları dikkate alındığında, borçluların kredi Çerçeve Sözleşmesinden kayaklanan 172.493,01-TL nakit, 85.200,00-TL gayri nakdi kredi borcunun bulunduğunun görüldüğünü, davalıların söz konusu borçlarının muaccel olduğunu ve kat edildiğini belirterek, davanın kabulü ile, borçluların itirazlarının reddine, takibin devamına, haksız itiraz eden borçlular aleyhine asıl alacağın % 20 sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkilleri … ve …’nun diğer davalı şirketin yetkilileri olduğunu, uzun yıllar ayakkabıcılık sektörlerinde başarılı şekilde ticari hayatlarını sürdürdükleri sırada ticari sıkıntılar yaşamaya başladıklarını, bunun üzerine davacı bankanın henüz temerrüt oluşmamışken ve ticari riskleri yokken haksız ve hukuka aykırı bir şekilde icra takibi başlatarak müvekkillerinin ticari hayatına zarar verdiklerini ve haksız ve hukuka aykırı olarak hesap kat ihtarnamesi gönderdiklerini, kat ihtarlarına taraflarınca itiraz edildiğini, ihtara verdikleri yanıtta, müvekkillerinin muaccel risk ve borcunun olmadığı, talep edilen bedellerin bankalarına ödendiğinin bildirildiğini, itirazlarına rağmen müvekkili şirket aleyhine haksız ve hukuka aykırı olarak ihtiyati haciz kararı alındığını ve uygulandığını, diğer davalıların kefil sıfatı ile borçlu durumda olduklarını ancak kefilliklerine ilişkin bir belge sunulmadığından, kefaletin geçerli olup olmadığının tartışmalı olduğunu, davacının talep ettiği fahiş faize de itiraz ettiklerini belirterek, sonuç olarak; davanın reddine, icra takibin iptaline, alacağın % 20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini gerektiğini savunmuştur.
BİRLEŞTİRİLEN İSTANBUL 8.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2016/260 ESAS SAYILI DAVASINDA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı …ve müşterek borçlular ile müvekkili banka arasında kredi kartı sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeler gereğince müşterilere kredilerin kullandırıldığını, borçlu şirket ve kefillerinin 07.01.2015 tarihi itibariyle bu sözleşmelerden kaynaklanan 172.493,01 TL’lik borcunun bulunduğunu, davalıya ihtarnamenin keşide edildiğini, ödeme yapılmadığını, alacağın tahsili amacıyla İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığının itirazlar nedeniyle takibin durduğunu, diğer borçlular hakkında İstanbul 18.ATM’nin 2015/714 esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını, söz konusu dosya ile işbu dosyanın birleştirilmesi gerektiğini, takibe itirazın haksız olduğunu iddia ederek itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin yöneticisi olduğu dönemde şirket temsilcisi olarak ve şirketin yetkilisi olarak şahsi kefaleti kapsamında şirketin kullandığı krediler için imza attığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte TBK’nın ilgili maddeleri gereğince kefillik sıfatının esas borç olan kredi borcunun ödenmesi ve borcun kapatılmasıyla son bulduğunu, kredi borçlusu şirketin yetkilisi ve temsilcisi olduğu dönemdeki kredilerin tümünün ödendiğini, davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, ayrıca TBK 583. maddesi gereğince kefalet sözleşmesinde öngörülen şekle uyulmadıkça sözleşmenin hüküm doğurmayacağını savunarak davanın reddi ve %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı incelendiğinde; davacı alacaklı banka ile davalı kredi borçlusu /… Ltd. Şti. arasında 2 adet toplam 855.000,00-TL limitli genel kredi sözleşmesi akdedildiği, işbu sözleşmelere davalılardan … ve … toplam 855.000,00- TL kefalet limiti dahilinde müteselsil kefil sıfatı ile imzalamış oldukları ve geçerli bir kefaletin mevcut olduğu görülmüştür. Davaya konu kredi borçları kararlaştırılan süre içerisinde ödenmemiş olması nedeni ile, hesabın kat edilerek 258.546,65-TL nakdi kredinin 1 gün içinde ödenmesi, 96.000,00-TL gayrinakdi çek bedeli kredisinden doğan alacakların ihtarnamenin tebliğinden itibaren 1 gün içinde depo edilmesi için davalılara ihtar edildiği, kat ihtarnamesi ile ödeme için verilen 1 günlük mehil süresi bitimine müteakip davalıların 01/04/2015 tarihi itibariyle temerrüde düştükleri, davacı bankanın takip talebinde % 72 oranında temerrüt faiz talep etmiş olduğu, sözleşme serbestliği nazara alınarak % 72 oranındaki temerrüt faizinin sözleşmeye uygun olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere takip tarihi itibariyle asıl alacağının ( anapara) 168.215,96-TL, işlemiş temerrüt faizinin 630,00-TL, BSMV 31,00-TL, ihtiyati haciz vekâlet ücretinin 300,00-TL olmak üzere toplam 169.176,96-TL olduğu ancak, itirazın iptali davası açılmadan önce yapılan ödemelerin davaya konu borçtan mahsup edilerek dava açılması gerektiği, zira davadan önce ödenmiş ve alacaklının da kabulünde bulunan ihtilaf dışı kalmış alacak hakkında dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından, TBK’nun 100. Maddesi nazara alınarak, takip tarihi ile dava tarihi arasında ödenen 85.586,57-TL lik kısmi tahsilat nazara alınarak yapılan hesaplamada, en son ödeme tarihi itibariyle tüm faiz ve fer’ilerin tamamen ödenmiş olduğu, davacı bankanın 85.356,65-TL ana para alacağı kaldığı anlaşıldığından, en son ödeme tarihi itibariyle nakit kredi alacağı yönünden asıl davada davalıların takip dosyasına yaptıkların itirazın kısmen iptali ile, takibin 85.356,65-TL üzerinden devamına, itirazın iptali davası açılmadan önce ödenmiş olan ve alacaklının da kabulünde bulunan ihtilaf dışı 85.586,57-TL lik kısım yönünden davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından bu kısım yönünden hüküm kurulmamış, dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin ise takip dosyasının kesin infazı sırasında nazara alınması gerekmiştir. Gayrinakdi çek bedeli kredisi bakımından: davalı/kredi lehtarı şirket yönünden; davacı bankaya halen ibraz ya da iade edilmeyen ya da karşılıksız çıkıp da hamilleri tarafından garanti tutarı talep edilmeyen 18 adet çek yaprağından dolayı toplam 22.440,00-Tl faiz getirmeyen bir hesapta depo edilmesi gerektiği, kefiller yönünden ise; sözleşmede, davalı/kefilin gayri nakdi çek bedelinin depo edilmesinden sorumlu olduğunu gösteren açık bir düzenlemeye rastlanılmadığını bu nedenle kefillerin/ asıl davada davalıların gayri nakdi çek bedeli kredisinin depo edilmesinden sorumlu olmadıkları görülmüştür. Ancak, hükmün tefhim edildiği kısa kararda gayrinakdi çek bedelinin depo edilmesi yönünden yalnızca kredi borçlusu/lehtarı davalı şirket yönünden talebin kabul edilmesi, diğer kefiller yönünden talebin reddine karar verilmesi gerekirken, sehven tüm davalılar yönünden çek bedelinin depo edilmesi talebinin kabulüne karar verildiği, usul yasası uyarınca hakimin tefhim ettiği hüküm ile bağlı olduğu sonradan hükmün yanlış olduğu kanısına varsa bile artık hükmünü değiştiremeyeceği, hükme karşı kanun yoluna başvurulması halinde hükmün değiştirilebileceği tespit edilmiştir. Diğer yandan alacak Genel Kredi Sözleşmesine dayalı olup, Yargıtay emsal içtihatları doğrultusunda likit (belirlenebilir) nitelikte olduğundan davanın kabul edilen asıl alacak üzerinden % 20 oranında icra inkar tazminatına da karar verilmiştir. Birleşen davada; bila tarihli 250.000,00-TL lik sözleşmeyi kredi lehtarı davalı şirketin imzaladığı ancak, bahse konu sözleşmede davalı Meserred Nil Boduroğlu’ nun kefalet sıfatı ile imzasının bulunmadığı, sözleşmede geçerli bir kefalet akdinin kurulmamış olması nedeni ile davalı …’ nun dava konusu kredi borçlarından sorumlu tutulamayacağından, davanın reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, asıl dava yönünden davanın kısmen kabul kısmen reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda davalılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; borçlu şirket ve kefillerinin 07.01.2015 tarihi itibariyle sözleşmelerden kaynaklanan 172.493,01 TL borcunun bulunduğunu, sözleşmenin kefaletle ilgili 2.4.maddesinde kefillerin bankanın merkez ve tüm şubelerinde her ne şekil ve mahiyette olursa olsun mevcut ve ileride doğabilecek bütün borçlarına karşılık sorumluluklarının düzenlendiğini, bu hükme göre davalıların borçlunun kullandığı diğer kredilerdede de kefaletinin bulunduğunu, 85.536,64 TL’lik ödemenin firma tarafından yapılmayıp bedel tahsil edildiğinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere tevdi edilen çeklerden kaynaklandığını, tahsilat tarihlerine bakıldığında bu ödemelerin itirazdan sonra gerçekleştiğinin görüldüğünü, borcun tamamına itiraz edildikten sonra bu itirazın haksız olduğunun anlaşıldığını, bu sebeple itirazdan sonra yapılan ödemeler için icra inkar tazminatı tespit edilirken dikkate alınması gerektiğini, davacıya 172.493,01 TL üzerinden icra inkar tazminatı verilmesi gerekir iken 85.536,64 TL üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesinin kanuna aykırı olduğunu, birleşen dosya yönünden ise kefalet sözleşmesi ve delillerin eksik incelendiğini, kefalet sözleşmesinde davalıların imzasının yer aldığını, yer alan imzanın …’na ait olup olmadığının incelenmeden hüküm kurulduğunu, asıl ve birleşen davalar birlikte değerlendirilerek tek vekalet ücreti verilmesi gerekir iken ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesinin usule ve hukuka aykırı olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını yeniden hüküm tesis edilmesini talep etmiştir. Asıl ve birleşen dosya davalılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; birleşen dosyada müvekkilinin kefalet sözleşmesinde imzasının bulunmadığını, bu nedenle kararın o kısmının onanması gerektiğini, asıl dava yönünden ise müvekkili kefiller açısından kefaletin geçerli olup olmadığının tartışılması gerektiğini, TBK’nın 583. maddesinde şekil şartının düzenlendiğini, şekil şartına uyulmaması durumunda kefalet sözleşmesinin varlığından bahsetmenin mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte kefalet sözleşmesi kurulduğu düşünülse dahi müvekkillerinin çek bedelinin depo edilmesinden sorumlu tutulamayacağını, bu açıdan kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğunu, çelişkinin giderilmesi gerektiğini, %20 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesinin hatalı olduğunu, haksız bedellerin tahsil edilmeye çalışıldığını iddia ederek, davacının istinaf başvurusunun reddi ile davanın reddine ve müvekkilleri lehine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, banka kredi sözleşmesinden doğan banka alacağının tahsili amacıyla başlatılmış olan ilamsız icra takiplerine vaki itirazların iptali talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın asıl dava yönünden kısmen kabulüne, birleşen dava yönünden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında borçlu davalı şirket ile davacı bankanın Arnavutköy Şubesi arasında genel kredi sözleşmelerinin imzalandığı, sözleşmenin ekinde ayrıca kefalet sözleşmesinin mevcut olduğu, kefalet sözleşmesinin davalılar …, Sisoko, … tarafından imzalandığı, ayrıca her iki kefil tarafından el yazılı olarak şirketin kullanmış olduğu sözleşme kapsamında kefalet sözleşmesi gereğince kullandığı/kullanacağı tüm kredilere müteselsil kefil olmayı kabul ettiklerini belirttikleri, sözleşmede birleşen dosya davalısı …’nun imzasının bulunmadığı, sadece kefil …’nun eşi şeklinde adına yer verilmiş olduğu, davacı banka tarafından davalı gerçek kişi ve şirket hakkında Kadıköy …Noterliğinde 26.03.2015 tarihinde düzenlenmiş olan ihtarnamenin keşide edildiği, ihtarnamede kredi sözleşmelerine istinaden toplam 258.346,65 TL nakdi 96.000,00 TL gayri nakit borcun bulunduğu belirtilerek ödeme talebinin ifade edildiği ve davacı tarafça ödemenin gerçekleştirilmemesi üzerine davalı borçluların tamamı hakkında 26.06.2015 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 172.493,01 TL asıl alacak ile faiz ve ferileri olmak üzere toplam 176.408,85 TL ile 85.200.00TL gayri nakti kredi alacağının tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, icra takibinde 24.03.2015-26.06.2015 tarihleri arasında yapılan tahsilatların BK 100.madde uyarınca öncelikle işlemiş temerrüt faiz ve faizin gider vergisi ile masraflarından mahsup edildiğinin belirtildiği, icra takibine karşı asıl ve birleştirilen borçlular tarafından ayrı ayrı itiraz edildiği, asıl borçlular tarafından verilen itiraz dilekçesinde 03.04.2015 tarihli ihtarnamedeki cevapların tekrar edildiğinin belirtildiği ve davacı tarafça asıl ve birleştirilen davanın açılmış olduğu, takip tarihinden sonra davacı banka tarafından İstanbul 12 ATM’nin 2015/924 D.İ sayılı dosyasında davalılar hakkında iki adet bonodan dolayı 700.000,00 TL alacak miktarı yönünden ihtiyati haciz kararının alınmış olduğu konularında uyuşmazlık olmadığı dosya kapsamından anlaşılmıştır. Uyuşmazlık, mahkemece asıl ve birleştirilen davalar yönüyle verilen hükmün usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı, birleştirilen dava yönünden ayrıca vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının isabetli olup olmadığı, hükümde yer verilen gerekçe ile kısa kararın çelişkili olup olmadığı, birleştirilen davalının kefil olarak sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, asıl davalılar yönünden iade edilmeyen çek yaprağından dolayı sorumluluk tutarının depo edilmesine yönelik verilen hükümde isabet olup olmadığı, kabul edilen %20 oranındaki icra inkar tazminatının davacı yönünden isabetli olup olmadığı ve kararın usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Mahkemece bilirkişi kök ve ek raporları alınmış, 21.01.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinde “…Ancak, hükmün tefhim edildiği kısa kararda gayrinakdi çek bedelinin depo edilmesi yönünden yalnızca kredi borçlusu/lehtarı davalı şirket yönünden talebin kabul edilmesi, diğer kefiller yönünden talebin reddine karar verilmesi gerekirken, sehven tüm davalılar yönünden çek bedelinin depo edilmesi talebinin kabulüne karar verildiği, usul yasası uyarınca hakimin tefhim ettiği hüküm ile bağlı olduğu sonradan hükmün yanlış olduğu kanısına varsa bile artık hükmünü değiştiremeyeceği, hükme karşı kanun yoluna başvurulması halinde hükmün değiştirilebileceği tespit edilmiştir…” ifadelerine yer verilerek gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişki olduğu kabul edilmiştir. tarihli kararında; HMK’nın 294 vd. Maddesinde ise hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açık yargılamada belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça gösterilmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır (Yargıtay 11.HD 2017/4371 E- 2019/4071 K sayılı, 22.05.2019 tarihli kararı. Aynı dairenin 2019/639 E- 2019/1537 K sayılı ve 25.02.2019 tarihli kararı. Yargıtay HGK’nun 2009/19-109 Esas- 2009/123 Karar sayılı, 29.04.2009 tarihli kararı). Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin asıl dava yönünden yargılamada tefhim ettiği kısa kararla, sonradan yazdığı gerekçeli karar arasında farklılık bulunduğundan, ilk derece mahkemesinin kararı istinaf denetimine elverişli bir karar değildir. Kabule göre ise asıl dava dosyasında birden fazla davalı bulunmasına rağmen icra inkar tazminatının tahsili yönünden hangi davalıdan tahsil kararı verildiği belirtilmeden yalnızca davalıdan ifadesine yer verilmesi infazda tereddüte sebep olacağından isabetli görülmemiştir. Bu nedenlerle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki kürür verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 09.02.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.