Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/605 E. 2023/168 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/605
KARAR NO: 2023/168
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2019
NUMARASI: 2017/1 E. – 2019/1227 K.
DAVANIN KONUSU: Şirketin feshi ve tasfiyesi- olmadığı takdirde çıkma.
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı vekili müvekkilinin % 10 oranındaki payla davalı anonim şirketin ortağı olduğunu, tarafların 14-05-2016 tarihinde imzaladıkları taahhütnamede Deniz Kuvvetlerine ait ihaleden kazanılacak bedelin daval/ şirketin hesabına yatırıldıktan sonra beş gün içinde müvekkiline 25.000.- T.L. sı ödeneceği ve hissesini davalı şirkete devredeceği konusunda anlaştıklarını, ancak işin bedelinin 03-08-2016 tarihinde davalı şirketin hesabına geçtiği halde müvekkiline ödeme yapılmadığını ve hissesinin devir alınmadığını, müvekkilinin bu işin gerçekleşmesi için 09-08-2016 tarihinde davalıya ihtarname gönderdiğini, davalının 19-08-2016 tarihinde keşide ettiği cevabi ihtarnamede 25.000 T.L’sini ödeyeceğini kabul ettiğini ve hisse devri işlemleri için müvekkilinin notere davet ettiğini, fakat davalının bildirdiği yere gelmediğini, müvekkilinin de davalının gelmediği hususunda 29-08-2016 tarihinde noterlikte tutanak düzenlettiğini, bunun üzerine müvekkilinin 25.000.- T.L. sının tahsili için icra takibi başlattığını, fakat davalının itiraz ettiğini, davacının iyi niyetle yaklaşma çabalarının bir işe yaramadığını, davalı şirket yetkilisi … ve diğer ortak ile kavga boyutuna varan tartışmalara girildiğini, müvekkilinin küfürlü hakarete uğradığını, şirketten bilgi alma hakkının engellendiğini, güven ilişkisinin zedelendiğini, ortaklığa devam etme imkânının kalmadığını iddia ederek; davalı şirketin feshine, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına, % 10 oranındaki payına karşılık anlaşılan 25.000 TL’sinin 03.08.2016 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; taraflar arasında imzalanan 14.05.2016 tarihli protokol ile davacının % 10 oranındaki hissesine karşılık 25.000 TL’si ödeneceğinin kararlaştırıldığı hususun doğru olduğunu, bunun dışında aynı tarihte imzalanan bir başka ile protokol ile de proje yönetim hizmet bedeli olarak 35.000 TL’si ödeneceğinin de kararlaştırıldığını, taraflar arasındaki ihtilâfın ikinci protokol ile başladığını, bunun tahsili için icra takibi yapmasının dava konusu olayı körüklediğini, iş bedelinin müvekkilinin hesabına geçtikten sonra davacıya ödeme yapılacağı konusunda anlaşılmış olmasına rağmen davacının icra takibine girişmesinin iyi niyet ile bağdaşmadığını, davacının üçüncü kişilere ulaşarak şirketi karaladığını, şirketin itibarını düşürdüğünü, bu nedenle şirketin müşteri kaybına uğradığını ve zor duruma düştüğünü, paranın da bu nedenlerden ötürü ödenemediğini savunarak; haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Bir şirketin kendi paylarının en fazla % 10 oranındaki kısmını iktisap edebilmesi imkânı Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirilmiştir. Ancak, bunun için de yukarıda yazılı şartların varlığı öngörülmüştür. 14.05.2016 tarihli taahhütname imzalanırken; Genel kurul tarafından, yönetim kuruluna bu konuda yetki verilmediği, dolayısıyla paylara ödenebilecek bedelin alt ve üst sınırı gösterilmediği, payların bedelleri düşüldükten sonra, kalan şirket net aktifinin Yasa’ya göre yeterli olup olmadığı hesaplanamadığı, bu nedenle yasal şartları taşımayan 14.05.2016 tarihli taahhütnamenin geçerliliğinden söz edilemeyeceği belirlenmiştir. Tüm bu tespitler karşısında davacının davalı şirketin feshine, aksi halde davacının ortaklıktan çıkmasına ve % 10 payına karşılık 25.000 TL’nin ödeme tarihden itibaren faiziyle birlikte tahsiline ilişkin talebinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki iddiaları tekrar ettikten sonra davalı şirketin en önemli sorununun şirket ortaklarının birbirleri arasındaki anlaşmazlık ve ortak karar verememe sorunu olduğunu, fikir ve menfaat birliği oluşturulamadığından davalı A.Ş’nin feshine aksi taktirde müvekkilinin %10 paya karşılık anlaşılan 25.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiğini, taraflar arasında ihaleden kazanılacak bedel için bedelin şirket hesabına yatırılmasından sonra beş gün içerisinde müvekkilinin hesabına 25.000,00 TL’nin yatırılacağını, bunun karşılığında müvekkilinin %10’luk şirket hisse payına düşen kısmı şirkete devredeceği konusunda imzalanan taahhütnamede bahsi geçen bedelin 03.08.2016 tarihi itibariyle şirket hesaplarına geçtiğini, taahhütnamede kararlaştırılan beş gün içerisinde ödenecek ibaresine uyulmadığını, ödeme yapılmadığını, bunun üzerine müvekkilinin ihtarnameyi gönderdiğini, müvekkilinin davalı şirkete ortaklık boyunca iyi niyetle yaklaştığını, davalı şirketin diğer ortaklarının müvekkilini her zaman küçük gördüğünü, üzerinde baskı kurduğunu, şirket menfaatlerinden yararlandırmadıklarını, dosya içerisinde yer alan mesajlaşma örneklerinden de görüleceği üzere davacı müvekkilinin davalı şirket yetkilisi … ve diğer ortak ile kavga boyutuna gelecek tartışmalara girdiğini, küfür, hareket, tehdit içeren mesajlar yollandığını, aynı zamanda şirket mail adresinin şifresinin değiştirilerek şirket hakkında bilgi alma hakkının engellendiğini, ayrıca İstanbul Anadolu 29.Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/259 Esas sayılı dosyasında şirketin ortakları olan …, … hakkında sahte özel belgeyi düzenlemek ve bilerek kullanmak suçundan şikayette bulunulduğunu, sebebinin ise davalı şirketin 29.01.2018 ve 28.03.2018 tarihli genel kurul toplantılarında müvekkili adına imza atılmak suretiyle yönetim kurulu defterine ve sicil gazetesine gerçeğe ve hukuka aykırı beyanlarda bulunulduğunu, toplantıda hazır bulunmayan müvekkilinin yazmanlık görevine seçildiğini, böylece genel kurul toplantısında alınan kararda hukuka uygun hale gelmesinin hedeflendiğini, ticaret hayatında ortaklar arasında güven ilişkisinin çok önemli olduğunu, ancak davalı şirket ortaklarının müvekkiline karşı haksız ve gayri ahlaki tutumu ve müvekkili adına sahte belge düzenlemelerinin güven ilişkisini zedelediğini, mail ve mesajlaşma kayıtlarında da görüleceği üzere müvekkili ve ailesinin gurur ve haysiyetini incitecek şekilde küfür ve hareketler edildiğini, TTK’nın 531. maddesi uyarınca haklı sebeplerin varlığından şirketin feshine karar verilmesinin istenebileceğini, kararlaştırılan söz konusu ödemenin yapılmamasının nedeninin şirket ortakları arasındaki ihtilaf olması olduğunu, mahkeme kararı olmadan ihtilafın çözülemeyeceğini, mahkemece hakkaniyete uygun karar verilmesi gerektiğini, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili tarafından 18.02.2021 tarihli dilekçeye ekli olarak dosyaya istinaf dilekçesinde belirtilen İstanbul Anadolu 29. Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/259 Esas, 2020/634 Karar ve 10.12.2020 tarihli kesinleşmiş karar örneği ibraz edilmiştir. Söz konusu dosyada davacının katılan, sanıkların ise …, …, suçun özel belgede sahtecilik, suç tarihinin 05.08.2018 olduğu, mahkeme gerekçesinde sanıkların ve müştekinin ortağı olduğu şirket adına noterde onaylatılan genel kurul toplantı tutanağındaki müşteki adına atılması gereken imzaların bilirkişi raporundan anlaşılacağı üzere sanıklar tarafından atıldığı, belgenin imzalanması sırasında müştekinin orada olmadığı ve imza atmadığını bildikleri olay tarihinde sanıkların anonim şirket yetkili temsilcileri oldukları dönemde suça konu sahte belge üzerine müştekinin yerine imza atmak veya attırmak suretiyle atılı suçu işledikleri gerekçesi ile cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın itiraz edilmeden 06.01.2021 tarihinde kesinleşmiş olduğu, suç tarihinin işbu dava tarihinden sonraki tarih olduğu anlaşılmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 531. maddesine göre anonim şirketin feshi, olmadığı takdirde pay bedelinin ödenerek davacı ortağın şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında davacının davalı şirketin hissedarı olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen taahhütname kapsamında davacının davalı şirkete hissesini devir edip edemeyeceği, davalı şirket yönünden fesih şartlarının oluşup oluşmadığı veya davacının şirket ortaklığından çıkma talebininin ve payına karşılık alacak talebinin yerinde olup olmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından, davacı ve davalı şirket arasında 14.05.2016 tarihinde adi yazılı şekilde taahhütname başlıklı olarak anlaşma gerçekleştirildiği, taahhütnamenin konusunun hisse devri karşılığında borç bedellerinin ödenmesi hususunda hazırlanmış olduğunun belirtildiği, içeriğinde ise TC Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurtarma ve Su Altı Komutanlığı 2016/04 numaralı deniz altı kurtarma çanı imla ve egzost hortumlarının doğrudan temini ihalesi gereği sipariş edilen on beş çan hortumu test vb’den geçtikten ve doğrudan alım bedelinin şirket resmi hesabına yatırılmasına müteakip en geç beş iş günü içerisinde davacının kendisine ait olan %10 oranındaki davalı şirket hissesine davalı şirkete iade edeceği, davalı şirketin ise buna karşılık olarak davacıya ödenmesi gereken borç bedeli olan 25.000,00 TL’yi hesabına yatırmayı kabul ve taahhüt ettiğinin belirtildiği, davacı tarafça davalı şirkete 09.08.2016 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinde keşide edilen ihtarnamenin düzenlendiği ve ihtarnamede 14.05.2016 tarihli ortaklık payının devir alımı sözleşme gereklerinin yerine getirilmesi ve projelerden doğan telif haklarının kullanımından imtina edilmesinin belirtildiği, 19.08.2016 tarihli Kartal … Noterliğinde düzenlenen davalı şirketin cevabı ihtarnamesinde ise sonuç olarak davacının ortağı bulunduğu şirket aleyhinde üçüncü kişi konumundaki şirketlere mail ve telefon yoluyla ulaşarak asılsız, karalayıcı ve şirketin itibarını düşürmeye yönelik beyanlarda bulunulduğunun tespit edildiği bu durumun mevzuat ve iyi niyet kurallarına aykırı olmakla birlikte ortak olma sıfatına yakışmayan davranışlar içerisinde bulunduğu, sadakat yükümlülüğünün ihlali kapsamında olduğu, hukuka aykırı davranışlardan ötürü yasal yollara başvurulacağının belirtildiği, davacı tarafça Kadıköy …Noterliğnde düzenleme şeklinde 29.08.2016 tarihli tespit tutanağı hazırlatıldığı, tutanakta hisse devri işlemi için noterde beklenildiği, şirket ilgililerinden kimsenin gelmemiş olduğunun belirtildiği, davacı ile dava dışı diğer şirket ortakları arasında mail yazışmaları ve Whatsapp yazışmalarının olduğu anlaşılmıştır.13.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda; davalı …’nin, İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’nde 946469 sicil numarasıyla kayıtlı olduğu, 14.11.2014 tarihinde tescil edilerek kurulduğu, şirketin kuruluşundaki 50.000,00 T.L’lik sermayesinin tamamının …’a ait olduğu, 26.11.2015 tarihindeki tescil ile tek pay ortaklığından çıkışına karar verildiği, davacının da daha sonra pay devri almak suretiyle ortak olduğu, birden fazla ortaklığa geçişten sonra, 50.000.- T.L. lık şirket sermayesinin; 25.000 TL’lik kısmı …’a, 20.000 TL’lik kısmı …’a, 5.000 TL’lik kısmı da davacı …’e ait olduğu, davacının, sermayedeki hisse oranının %10’a tekabül ettiği, Türk Ticaret Kanunu’nun 379 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre; “Bir şirket kendi paylarını, esas veya çıkarılmış sermayesinin onda birini aşan veya bir işlem sonunda aşacak olan miktarda, ivazlı olarak iktisap ve rehin olarak kabul edemez.” Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre de; “Payların birinci fikra hükmüne göre iktisap veya rehin olarak kabul edilebilmesi için, genel kurulun yönetim kurulunu yetkilendirmesi şarttır. En çok beş yıl için geçerli olacak bu yetkide, iktisap veya rehin olarak kabul edilecek payların itibari değer sayıları belirtilerek toplam itibari değerleriyle söz konusu edilecek paylara Ödenebilecek bedelin alt ve üst sınırı gösterilir. Her izin talebinde yönetim kurulu kanuni şartların gerçekleştiğini belirtir.” Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da; “Birinci ve ikinci fıkralardaki şartlara ek olarak, iktisap edilecek payların bedelleri düşüldükten sonra, kalan şirket net aktifi, en az esas veya çıkarılmış sermaye ile kanun ve esas sözleşme uyarınca dağıtılmasına izin verilmeyen yedek akçelerin toplamı kadar olmalıdır.” düzenlemesine yer verildiğini, bir şirketin kendi paylarının en fazla %10 oranındaki kısmını iktisap edebilmesi imkânının Yeni Türk Ticaret Kanunu ile getirildiği, ancak, bunun için de yukarıda yazılı şartların varlığının öngörüldüğü, somut olayda 14.05.2016 tarihli taahhütname imzalanırken; genel kurul tarafından, yönetim kuruluna bu konuda yetki verilmediği, dolayısıyla paylara ödenebilecek bedelin alt ve üst sınırının gösterilmediği, payların bedelleri düşüldükten sonra, kalan şirket net aktifinin Yasa’ya göre yeterli olup olmadığının hesaplanmadığı, bunlardan ötürü Yasa’daki şartlara uygun hazırlanmayan 14.05.2016 tarihli taahhütnamenin geçerliliğinin mahkemenin takdirinde olduğu, davacı vekilinin ilk talebinin şirketin feshi, olmazsa diğer talebinin ise müvekkilinin ortaklıktan çıkarılması olduğu, Türk Ticaret Kanunu’nun 531 inci maddesine göre; haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahiplerinin, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilecekleri, mahkemenin, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebileceği, davacının, davalı şirkette %10 oranından daha fazla hissesi bulunduğundan, haklı sebebin olup olmadığının irdelenmesi gerektiği, öte yandan, bilindiği üzere Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi’nin yerleşik görüşünün “Kusurlu olan ortağın fesih ve tasfiye isteyemeyeceği” yönünde olduğu, (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, Esas No:2007/7073, Karar No:2009/1889, Karar Tarihi:17-02-2009), davacı vekilinin talepleri arasında; “feshin uygun görülmemesi halinde, müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi de” yer aldığı, davacının bu talebinin ortaklıktan çıkma anlamına geldiği, ancak, Türk Ticaret Kanunu’nda, anonim şirketlerde doğrudan ortaklıktan çıkma şeklinde bir yöntem bulunmadığı, bu nedenle davacının bu talebinin karşılanmasının mümkün olmadığı, bununla birlikte fesih talebinin kapsamında, fesih şartları oluşmuşsa, çıkma konusunun mahkeme tarafından değerlendirilebileceği, Yargıtay kararına göre; “davalı anonim şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluşmadığına kanaat getirilmesi halinde, davacının, şirket ortaklığından ayrılmasının uygun görülmesi de mümkün değildir” şeklinde hüküm tesis edildiğini, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Esas No:2015/12197, Karar No:2016/2357 olan 03-03-2016 tarihli kararı.) belirtilmiştir. Davacı vekili 28.06.2015 havale tarihli dilekçesinde, bilirkişi raporunda davalı şirketin feshi ile müvekkilinin ortaklıktan çıkarılması hakkında tespitlerde bulunulduğunu, yapılan tespit ve değerlendirmelere itirazlarının bulunmadığını ancak raporun sonuç kısmında mali yapısının görülmesi çin vergi dairesine müzekkere yazılması gerektiğine yer verildiğini belirterek, vergi dairesine müzekkere yazılarak ek rapor alınmasını talep etmiştir. 22.08.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda; dava tarihi itibarıyla davalı şirketin mali durumu incelendiğinde, davalı şirketin sadece 81.155,10 T.L’ lik dönen varlığı olduğu, duran varlığı olmadığı için rayiç değerinin tespitinin söz konusu olmadığı, kısa vadeli borcunun ise 42.043,95 TL olduğu, bunlara göre öz varlığının 39.111,15 TL olarak hesaplandığı, zararlar sebebiyle davalı şirketin 50.000,00 TL’lik sermayesinin 10.888,85 TL’lik kısmının zayi olduğu, geriye 39.111,15 TL’lik öz sermayesinin kaldığı, buna göre; davalı şirketin 39.111,15 TL’lik net aktifinden, iktisap edilecek payların bedeli oları 25.000.- T.L. sı düşüldüğünde, geriye 14.111,15 TL’lik net aktif kaldığı, bunun da, yasa’da öngörülen, “kalan şirket net aktifi, en az esas veya çıkarılmış sermaye ile kanun ve esas sözleşme uyarınca dağıtılmasına izin verilmeyen yedek akçelerin toplamı kadar olmalıdır.” şartına uymadığı, çünkü, 14.111,15 TL’lik kalan net aktifin, 50.000,00 TL’lik sermayenin altında kaldığı, davalı şirketin yedek akçesinin olmadığı, ek raporun buraya kadar olan bölümünde; taraflarca imzalanan 14.05.2016 tarihli taahhütnamenin önündeki yasal engellerin mahkemenin takdirine sunulduğu, davacının, davalı şirketin sermayesinin onda birine sahip olduğundan, Türk Ticaret Kanunu’nun 531 inci maddesine göre; haklı sebeplerin varlığında şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceği, ancak, davalı şirketin feshi için yeterince haklı sebep tespit edilemediği, fesih şartları oluşmadığı içinde, davacının ortaklıktan çıkarılmasının da mümkün olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece bilirkişi raporlarına ve dosya kapsamına göre davanın reddine karar verilmiştir. TTK’nın 379. maddesinde şirketin kendi paylarını iktisap veya rehin olarak kabul etmesi düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, payların birinci fıkra hükümüne göre iktisap veya rehin olarak kabul edilebilmesi için genel kurulun yönetim kurulunu yetkilendirmesinin şart olduğuna yer verilmiştir. Somut olayda davalı, bir anonim şirkettir. Davacı ve davalı anonim şirket arasında düzenlenen şirketin hissesinin devri ve borç bedelinin tahsili içeriğini kapsayan taahhütnamenin TTK’nın yukarıda belirtilen 379. maddedeki şartlar yerine getirilmeden düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yasanın emredici hükümlerine uyulmaksızın düzenlenen taahhütnamenin bu nedenle TBK’nın 27. maddesi gereğince hükümsüz olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü TBK’nın 27/1. maddesinde kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu düzenlenmiştir. Diğer taraftan ise TTK’nın 531. maddesinde anonim şirketinin haklı sebeplerle feshi düzenlenmiştir. TTK’nın 531. maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mehkemisinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüm karar verebilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Kanun hükmünde, haklı nedenlerin bulunması halinde anonim şirketin feshinin talep edilebileceği belirlenmiş olup, haklı nedenlerin nelerden ibaret olduğu açıklanmamıştır. Ancak öğretide ortağın kanuna aykırı şekilde bir çok kez toplantıya çağrılmamış olması, azınlık ve bireysel hakları sürekli şekilde ihlali, bilgi edinme ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr paylarının düzenli şekilde azalması gibi sebepler, haklı sebepler olarak kabul edilmektedir. Haklı nedenlerin varlığı halinde mahkemece TTK’nın 531. maddesi kapsamında şirketin feshine karar verilebileceği gibi, fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerin ödenip, davacı pay sahiplerinin şirketten çıkmalarına veya duruma uygun düşen veya kabul edilebilir diğer bir çözüme de karar verilebilir. Ancak, pay değerinin ödenmesi ve diğer alternatif çözümlerin uygulanabilmesi için öncelikle fesih için haklı nedenlerin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davacı, dava dilekçesinde şirket ortaklarının taahhütnamede belirtmiş oldukları edimi yerine getirmediklerini, şirket ortaklarıyla tartışmaların yaşandığı, ortakların kendisine küfür, hakaret, tehdit içeren mesajlar yolladığını, bilgi alma hakkının engellendiğini ileri sürmüştür. Davacı, delil olarak taraflar arasında yapılan taahhütname örneğini, elektronik posta yazışmalarını, Whatsapp yazışmalarını, noter beyannamelerini göstermiştir.Söz konusu deliller şirketin haklı nedenle feshi için yeterli görülmemiştir. Bilirkişi raporunda da belirtilmiş olduğu üzere, anonim şirketlerde doğrudan ortaklıktan çıkma şeklinde bir yöntem bulunmamaktadır. Bu sebeplerle ancak şirketin feshinin haklı görülmesi halinde yukarıda belirtildiği üzere mahkemece çıkma konusu değerlendirebilecektir. Somut olayda ise fesih şartlarının oluşmadığı anlaşılmaktadır. Varsayımlar ve olumsuz beklentiler haklı sebep olarak kabul edilmemektedir. Kaldı ki mahkemece sebepler haklı bulunsa dahi fesih kararı verilmeksizin fesih talebinde bulunan pay sahiplerinin paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve kendileri şirketten çıkarılmasına veya başka bir çözüme karar verebilecektir. Yargıtay 11.HD’nin 2015/12197 Esas, 2016/2357 Karar ve 03.03.2016 tarihli kararında anonim şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluşmadığına kanaat getirilmesi halinde davacının şirket ortaklığından ayrılmasının uygun görülmesinin de mümkün olmadığı belirtilmiştir. Taahhütname başlıklı anlaşmanın geçersizliği dikkate alındığında dosya kapsamından davalı şirketin fesih şartlarının oluştuğunun kabulü mümkün görülmediğinden davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararı isabetli bulunmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karra harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.02.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.