Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/57 E. 2022/1843 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/57
KARAR NO: 2022/1843
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 11.09.2019
NUMARASI: 2015/624 Esas – 2019/671 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; borçlularla … A.Ş. arasında Umumi Kredi Taahhütnamesi imzalanarak kredi kullandırıldığını, … A.Ş. nin TMSF’ye devri üzerine alacağın fon alacağına dönüştüğünü, daha sonra da …’ye devir ve temlik edildiğini, yetki itirazının yerinde olmadığını ve davalılardan … Paz. Ltd. Şti.’nin müşteri ve …, … ve …’ın da müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sorumlu olduklarını, bunu bildikleri halde takibe haksız itirazda bulunduklarını, bu nedenlerle davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yaptıkları itirazlarının iptaline, takibin takip talebindeki şartlarla devamına, itirazların kötü niyetli olduğunu, asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalıların tazminata mahkûm edilmesine ve yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, savunmasında özetle; taraflar arasında yetki sözleşmesi bulunmadığını, yetkili icra ve mahkemelerin Balıkesir icra ve mahkemeleri olduğunu, dilekçenin 4. sırasındaki tüzel kişilik ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasındaki tüzel kişiliğin aynı olmadığını, taahhütnamelerden birinde herhangi bir kredi rakamı bulunmadığını, diğer taahhütnamede ise 1.000 TL için düzenlendiğini ve limit artışlarıyla 7.500 TL’ye ulaştığının görüldüğünü, müvekkilleri kefil davalıların 05.02.1997 tarihli 1.000 TL’lik artış ile toplam 3.000 TL’den sonraki artırımlardan haberdar olmadıklarını, bunların önceden alınan imzalarla banka tarafından gerçekleştirildiğini, söz konusu alacağın önce … A.Ş. tarafından Balıkesir … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip konusu edildiğini, ancak takip edilmediğinden işlemden kaldırılmış olduğunu, söz konusu alacağın temlik sözleşmesine göre 17.02.2006 tarihinde davacıya temlik edildiğini, oysa TMSF alacağı devretti ise kendisinin takip etmemesi gerekirken 17.06.2011 tarihinde yapılan yenileme ile Balıkesir … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının … Esas ile yenilenmiş olduğunu ve işlem yapılmamakla 30.06.2012 tarihinde işlemden kaldırıldığını, bu takipte anapara 4.860 TL iken yeni takipte bunun 7.267,15 TL’lik asıl alacağa nasıl ulaştığının da belirli olmadığını, itirazın iptali istenen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasındaki borçlu şirketin hukuken ölü olduğundan hakkında takip yapılamayacağını, asıl borçlu hakkında takip yapılamayan işlemlerde ise kefillerin de takibe konu edilemeyeceğini, zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu iddiasının yasal olmadığını, itirazın iptali davasının 1 yıllık süre içinde açılmadığından usul yönünden reddinin gerektiğini, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekâletin karşı tarafa yüklenmesine ve kötü niyetli takip nedeniyle %20’den az olmamak üzere davacının kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu son tarih 25/05/1997’dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir.Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır.Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 13/07/2013 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu…” gerekçesiyle, hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Fon alacakları bahis konusu olduğunda zamanaşımının 10 yıl olduğu fikri/ön kabûlü daha önce ne mahkemelerce ne de Yargıtayca kabul edilmiş bir karar türü olmadığını, bu husus ile alakalı 12. daire, 17. daire, 19. daire ve 23. dairelerden çıkmış karar örnekleri olup bu kararların hiçbirisinde fon alacağının 10 sene geçmekle zamanaşımına uğrayacağının belirtilmediğini, zira alacak fon alacağı olarak kabul edilmiş ve fon alacaklarına tanınan tüm istisnai koşullardan müvekkili şirketin de temlik alan halef sıfatı ile istifade ettirildiğini, İlk derece mahkemesinin Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2012/6563 E., 2013/1066 K. Sayılı, Yargıtay 19.HD 2016/5182 E. ve 2016/9201 K. Kararı, Yargıtay 19.HD 2008/10510 E. ve 2008/11610 K. Sayılı kararı, Yargıtay 12 HD’nin 2014/19809 E. 2014/26867 K. Sayılı kararı, Yargıtay 12 HD’nin 2011/25917 E. 2012/10013 K. Sayılı kararı, Yargıtay 12 HD’nin 19.10.2010 tarih ve 2010/11326 E. 2010/23815 K. Sayılı kararı, Yargıtay 12 HD’nin 3.7.2008 tarih ve 2008/8982 E. 2008/14276 K. Sayılı kararı, Yargıtay 17. HD’nin 22.10.2009 tarih ve 2009/7497 E. 2009/6683 Kr. Sayılı Kararı, Yargıtay 17. HD’nin 27.09.2010 tarih ve 2010/6621 E. 2010/7379 K. Sayılı kararı, Yargıtay 19 HD’nin 14.04.2016 tarih ve 2015/16882 E. 2016/6587K. Sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi ise Anayasa Mahkemesinin 04.06.2014 tarih ve 2014/85 E.-2014/103 K. sayılı kararını hukuken yanlış yorumlayarak ve Anayasanın 153/5 maddesini de göz ardı ederek davaya konu alacak için zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğuna ilişkin hatalı bir karara hükmettiğini, Anayasa Mahkemesinin 04.06.2014 tarih ve 2014/85 E.-2014/103 K. sayılı kararının da ekli olduğunu, Dava konusu alacağın 25.05.1997 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığının açık olduğunu, bu tarih göz önüne alındığında Anayasa Mahkemesi’nin kararında da belirtildiği üzere 26.12.2003 tarihinde dava konusu alacak ve kefalet ilişkisi yönünden henüz 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, zamanaşımı süresi 20 yıla uzadığını, dava konusu alacağa ilişkin yapılan takip tarihi de 2013 olduğunu, bu sebeplerle ilk derece mahkemesinin dava konusu alacağın zamanaşımına uğramış olduğu yönündeki kararının hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TMSF’ den alacağı temlik alan davacının, temlik eden bankanın davalı şirketle imzaladığı kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan, ancak ödenmeyen kredi borcunun asıl kredi kullanan şirket ile müteselsil kefil davalılardan tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince kefil davalılar hakkında kefaletin sona erdiği gerekçesiyle davanın reddine, davalı şirket yönünden ise davanın tefriki ile başka bir esasta görülmesine karar verilmiş; kefillerle ilgili yapılan yargılama sonucu verilen bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava konusu bila tarihli kefaletnamenin ilk olarak 22.10.1996 tarihli olarak limit artışına tabi tutulduğu, son olarak da 29.05.1997 tarihli olarak limit artışı yapıldığı, kefalet ve limit artış belgelerinde herhangi bir süre sınırlaması bulunmadığı, kefaletin süresiz verildiğinin anlaşıldığı, 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesinde, “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.” hükmünün düzenlendiği, 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 5.maddesinde ise “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.Yargıtay 11 HD 2020/7503 E 2022/4265 K 31/05/2022 Tarihli emsal karar içeriğinde de belirtildiği üzere; Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklindeki hükümlere göre, kefaletteki on yıllık hak düşürücü süre ilk kez 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesiyle getirilmiş olup, davaya konu kefaletnamede son limit artışının da 29/05/1997 tarihli olduğundan, TBK’nın yürürlük tarihi olan 01/07/2012 tarihi itibariyle on yıllık süre dolmuş olduğundan, davacının anılan kefaletnameye dayalı olarak bir yıllık ek süre içinde takipte bulunma hakkı olup, 01/07/2013 tarihinden sonra bu belgeye dayalı olarak kefile başvurması mümkün değildir. Davacı tarafından davalıya karşı başlatılan icra takip tarihi olan 13/07/2013 günü itibariyle Yasa’da belirlenen bir yıllık ek süre de dolduğundan, kefalet kendiliğinden kalkmış olup, davalı kefillerin kefaletten dolayı bir sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle kurulan hüküm isabetlidir. Davacı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Yukarıdaki açıklama ve emsal Yargıtay içtihadı dikkate alındığında, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353.1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 30.12.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.