Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/565 E. 2023/604 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/565
KARAR NO: 2023/604
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/01/2020
NUMARASI: 2014/889 E. – 2020/8 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Bankacılık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, davalı bankanın Antalya ili Akdeniz Şubesi ve Yenihal Şubesinde farklı amaçlarla kullandığı hesaplarının bulunduğu, bankadaki Euro cinsi hesaplardan bir tanesinin birikim hesabı olduğunu ve bu hesaptan başka hesaplara para aktarılmadığını ve para çekilmediğini, birikim hesabı dışında Euro cinsi bir hesabın daha bulunduğunu, müvekkilinin bu hesabı ile dava dışı …’in genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu ve hesaptaki paranın teminat olarak durduğunu, kredi borcunun ödenmesi üzerine hesaptaki paranın peyder pey serbest kalacağını, müvekkilinin rahatsızlığı nedeniyle beş yıl süreyle Türkiye’ye gelmediğinden bu hesapla ilgilenemediğini ve hesaptaki paranın yaklaşık on yıl boyunca bu şekilde kullanıldığını, müvekkili …’ın 2009 yılında kefaletinin sona erdirilmesini istediğini, banka müdürünün hesap cüzdanını işleterek teslim etmemesi nedeniyle hesapta ne miktarda para bulunduğunun anlaşılamadığın, 2010 yılında ise garanti gösterilen hesaptan 100.000 Euro çekmek istediğini, ancak banka şubesi çalışanlarının müvekkilini bir kaç gün oyaladıktan sonra tüm hesaplarına …’e verilen kredi nedeniyle bloke konulduğunun bildirildiğini, banka çalışanlarınca müvekkiline bir takım kağıtlar imzalatıldığını, yazının banka personelinin talebi ile bankanın istediği şekilde ve sorunun çözülmesi amacıyla yazıldığını, müvekkilinin yazının istenildiği tarihte 82 yaşında olduğunu ve uzun yıllar Almanya’da yaşadığı için Türkçe’sinin iyi olmadığını, davacı …’ın banka şube yetkililerle yaptığı görüşmelerde yazı içeriğinin 560.000 Euro’luk hesaptaki paranın tamamının müvekkilin kiracısı olan …’e ödenmesi ile ilgili bir talimat olduğunu ve talimatın altında müvekkili …’a ait olmayan imzanın bulunduğunu, sonra yapılan bir takım işlemlerle …’in müvekkiline senet ile borçlandırıldığını ve bu senetleri müvekkilinin heabına bağlandığını öğrenildiğini, davalı banka şubesinin kredi batağını kurtarmak adına müvekkilinin hesabını kullandığını ve dava dışı … ile işbirliği içerisinde hareket ettiğini, davalı banka personellerinin müvekkilinin hesaplarından çeşitli isimler altında kesintiler yapıp başka hesaplar açarak bu paraları oralara aktardıklarını, BK’nun 66.maddesi gereği bankanın çalıştırdığı kişilerin verdiği zararı gidermekle yükümlü olduğunu ileri sürerek, şimdilik10.000 Euro’nun faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacıların müvekkil bankanın Antalya/Hal Şubesi nezdinde müşterek ve münferit vadesiz mevduat hesaplarının bulunduğunu, davacıların talepleri doğrultusunda yapılan işlemlere ait fişlerde hesap sahibi olan davacıların imzalarının bulunduğunu, iddia edildiği gibi davacılara zorla talimat imzalattırılmadığını, davacıların kendi iradeleri ile …’in hesabına para aktardıklarını, davacıların dava dışı … ile iş ilişkisi içerisinde olduklarını, davacıların bu kişiden aldıkları senetlerin bu ticari ilişkiden kaynaklandığını, davacının …’e olan kefaletini sona erdirmek istediğini ancak tek taraflı olarak kefaletini geri alamayacağını, 26.10.2011 tarihinde davacıya 10.000 Euro vadeli hesap açma işlemi yapıldığını ve talep üzerine yeni hesap cüzdanı verildiğini, iddia edildiği gibi 10.000 Euro bedelli hesap işletim ücreti kesintisi olmadığını, davacıların şubeye geldiklerinde hesapları hakkında güncel bilgilerin verildiğini ve 1996 yılından beri müvekkil bankaca davacıların talimatı olmadan hiçbir işlem yapılmadığını, iddia edilen olayların 2009-2010 yıllarında yaşanmasına rağmen 2013 yılından müvekkili banka şubesinde yeni bir hesap açtırmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının iş ilişkisinde kaybettiği parasını müvekkilinden tahsil etmeye çalıştığını, davacının yaşı ve dilinin düzgün olmadığının iddia edilmesine rağmen davacının bir çok karmaşık bankacılık işlemini yıllarca yaptığını, banka personelinin davacıların hesaplarından kesintiler yapıp başka hesaplar açarak aktardıkları iddilarının gerçek dışı olduğunu, davacılar 15.01.2012 tarihinde sunulan şikayet dilekçesinin incelenmesine rağmen hesaplarda usulsüzlük bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “..davacıların davalı bankada müşterek hesapları bulunduğu, hesabın bankacılık uygulamasında ‘Teselsüllü Müşterek Hesap’ olarak adlandırıldığı, buna göre Teselsüllü Müşterek Hesap sahibi ortaklardan her birinin tek başına her türlü işlemi yapabileceği, dava konusu ihtilafın davacılara ait Akdeniz Şubesi nezdindeki … nolu ve … nolu hesaplarından dava dışı …’in aynı şubede mevcut bulunan … nolu EURO vadesiz mevduat hesabına havale edilen 238.738,00 EURO, 261.262,00 EURO ve 50.000,00 EURO olmak üzere toplam 550.000,00 EURO tutarının dava dışı …’in hesabına aktarılması olduğu, bu paranın aktarılmasıyla ilgili 29/04/2010 tarihli yazılı talimat bulunduğu, yaptırılan imza incelemesine göre 29/04/2010 tarihli yazılı talimattaki davacı …’a atfen atılan imzanın davacı … eli ürünü olmadığının tespit edildiği, 29/04/2010 tarihli yazılı talimatta imzası bulunan diğer davacı …’ın imzasının sıhhatiyle ilgili bir tartışma bulunmadığı, taraflar arasında imzalanan Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi’nin 5.1 maddesine göre kararlaştırılan ‘Teselsüllü Müşterek Hesap’ uygulamasına göre davacılara ait mevduat hesaplarından dava dışı …’e gönderilen üç adette 550.000,00 EURO’luk havale işlemlerinde mevzuata aykırı bir hususun bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine…” gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davaya konu olaylardaki usulsüzlükler ve hukuka aykırılıkların yalnızca “teselsüllü müşterek hesapta tek imza ile yapılabilecek işlemler” konusuna indirgenemeyecek derecede kapsamlı ve çeşitli olmasına rağmen, gerekçeli kararda yalnızca bu konu hakkında açıklama yapılarak davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, davalı bankaca gerçekleştirilen usulsüz işlemlerin sadece “550.000,00 Euro’nun tamamının …’e ödenmesi yönündeki talimata konu işlem” olmayıp, müvekkilirir …’in farklı tarihlerde çektiği kredilerin her birine kefil yapılmasından beri süregelen bir dizi usulsüz işlem bulunduğunu, kararda bu işlemlerden bahsedilmeyerek davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu; Müvekkillerinin 20301183 müşteri numarasıyla bankanın Yenihal ve Akdeniz şubelerinde bankacılık hizmeti aldığını ve çeşitli amaçlarla kullanılan hesaplarının bulunduğunu, müvekkilimizin fiziki ve ruhsal durumu, kırk yılı aşkın süredir yurt dışında yaşaması nedeniyle dile olan hakimiyetinin zayıf olması ile banka çalışanlarına olan itimadının banka çalışanlarınca fark edilerek usulsüz işlemler yapıldığını, hesaplarının talimatı dışında banka çalışanlarınca aktif olarak kullanıldığın, müvekkilinin rızası dışında hesapları üzerine rehinler konulduğunu, bu şekilde kredi yeterliliği olmayan … ve … A.Ş. adına usulsüz işlemlerle kredi temin edildiğini ve usulsüz kredilerden bir kısmının ödenmeyerek banka zararının da oluştuğunu, müvekkilinin rızası olmaksızın çok sayıda sahte hesap açıldığını ve müvekkillerinin sahte işlemler ve rehin sözlemeleri ile yaklaşık 550.000,00 Euro zarara uğratıldığını; Banka çalışanlarınca uzun süre yurt dışında yaşayan ve ara sıra Türkiye’ye gelen müvekkilleri adına talimatları olmaksızın çok sayıda hesap açıldığını, bu hesapların bir kısmının müvekkillerine haber verilmeden kapatıldığını, müvekkilinin bankayı birikim ve günlük işlemler için kullanmasına rağmen bu kadar fazla hesap açılmasının anlaşılmaz olduğunu, banka çalışanlarının kendileri ile …’e ve … A.Ş.’ye fayda sağlamak amacıyla usulsüz işlemler yapmalarına rağmen mahkemece yalnızca 550.000,00 Euro’nun havalesine ilişkin talimat incelenerek karar verildiğini;Bankanın sır saklama yükümlülüğünü ihlal ettiğini, müvekkilinin yurt dışında bulunduğu sırada vergi borcu nedeniyle bir hesabına konulan blokenin müvekkilinin bilgi ve rızası dışında … tarafından yatırılarak hesap üzerindeki blokenin kaldırıldığını, bu işlemin Bankacılık Kanun’unun 73. maddesindeki sır saklama yükümlülüğüne aykırı olduğunu; Bankaca usulsüz bir şekilde düzenlenen rehin sözleşmelerinden uzun süreler geçtikten sonra haberdar olunduğunu, bu işlemlerin müvekkilin yokluğunda ve hileli şekilde yapılarak imzalandığını, düzenlenen ilk rehin sözleşmesinde sözleşme düzenlenme tarihinin bulunmadığını, sözleşmeye 232.935 Euro ile 102,00 YTL olmak üzere iki farklı tutar yazıldığını, ayrıca iki farklı hesap numarası da yazılması nedeniyle sözleşmenin kurucu unsurlarının bulunmadığını, müvekkilinin banka çalışanlarına olan güvenini suistimal edildiğini, 24.07.2009 tarihli rehin sözlemesi tarihinde müvekkilinin yurt dışında bulunduğunu, aynı şekilde 20.03.2009 tarihli sözleşme tarihinde ve 01.06.2006 tarihli sözleşme tarihinde müvekkillerinin yurt dışında bulunduklarını, bir kısım sözleşmelerde de tarih bütünlüğü bulunmadığını, bu şekilde usulsüz sözleşmelerle üçüncü kişiye sağlanan kredilerle fayda sağlandığını, bu belgelerin usulsüz işlemlerin örtülmesi için müvekkilinin haberi olmadan sonradan toplu olarak imzalatılmış olabileceğini, müvekkillerinin talimatı olmadan açılan hesaplarla para aktarılarak usulsüz işlemler yapıldığını; Müvekkilinin 2009 yılında talep ettiği paranın, banka şubesinde yeterli para bulunmadığı için ödenmediğini, sonraki tarihte kısmi ödeme yapıldığını, 29.04.2010 tarihli belgenin banka görevlileri tarafından müvekkiline yazdırılarak imzalatıldığını, müvekkillerinin hesabında yeterli bakiye bulunmadığının söylenmesine rağmen, …’e yapılan 550.000 Euro havale talebinin bu gerekçeyle reddedilmemesinin davalı bankanın … ile birlikte hareket ettiğini de ortaya koyduğunu, 29.04.2010 tarihinde hazırlanıp müvekkillerimizce imzalandığı iddia edilen söz konusu havale talebi sonucunda müvekkillerimizin iki farklı hesap numarasından iki farkı müşteri numarasıyla toplam 550.00 Euro tutarında havale işlemi gerçekleştirildiğini, havale talimatının müvekkilin bilgisi ve rızası dışında, içeriğini anlamaksızın ve açıklanmaksızın imzalatıldığını ve banka açısından zimmet niteliğinde olduğunu ve bankanın korumasına bırakılan mevduatın müvekkilinin iradesi dışında …’in hesabına aktarıldığını; Müvekkilin talimatı olmadan bilgisi dışında açılan birçok hesap üzerinden rehin sözlemeleri yapılarak, paraların açılan yeni hesaplara aktarılarak yapılan rehin sözleşmeleri ile müvekkilinin zarara uğratıldığını, usulsüz işlemlerle … yahut … A.Ş.’nin teminat ihtiyacı kadar olmak üzere farklı zamanlarda rehin işlemi yapıldığını, rehin sözleşmelerinde lehine rehin verilenin … ile … A.Ş. olması dışında başka bir bilgiye yer verilmediğini, alınan kredilerin nasıl ve ne şekilde kullanıldığının belirsiz olduğunu, krediler nedeniyle banka çalışanlarının çıkar sağlama ihtimali bulunduğunu; Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/3178 soruşturma nolu dosyasında, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen, bu kararda esas alınan 24.06.2014 tarihli bilirkişi raporunda, sır saklama yükümlülüğüne uyulmadığının belirlendiğini, soruşturmanın rapora rağmen özensiz şekilde kapatıldığını, soruşturma dosyasında alınan …’in 24.06.2013 tarihli savunma dilekçesinde de ilk hesap harici diğer hesaplardan ve yapılan rehin sözleşmelerinden haberi olmadığını kredi notunun yükseldiğini zannederek yüksek miktarlarda teminat mektubu aldıklarını ifade ettiğini, 29.04.2010 tarihinde müvekkili …’a bilgisi dışında imzalatılan ve diğer müvekkil …’ın yerine sahte imza atılan söz konusu havale talimatından sonra 04.05.2010 tarihinde ilgili evrakta talep edilen 550.000 Euro tutarında havalenin …’e yapıldığını, aynı tarihte … tarafından bir rehin sözleşmesi hazırlanarak … Proje Taah. İnş. A.Ş. adlı şirkete rehin sözleşmesi tanzim edildiğini, buna rağmen … ile ilgili banka yetkililerinin bu durumdan habersiz olduğunun kabul edilemeyeceğini; 09.12.2010 tarihli senetlerin ödenmeyen kısmının tahsilinin protestosuz yapılmasının hatalı olduğunu, müvekkillerin bilgisi ve talimatı dışında 09.12.2010′ da 35 adet 18.572,00 Euroluk senet düzenlenerek bankaya verildiğini, ancak bu senetlerin de borçlu … tarafından ödenmediğini, senetlerin protestosuz ödenmesi yahut vade tarihinin ötelenmesi hakkında sözleşmeler düzenlendiğini, yaklaşık 650.000 Euro bedelli bonoların tahsilinin protestosuz yapılmasının banka şubesinde talep dilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin bu nedenle faiz gelirinden mahrum kaldığını, protesto edilmeyen senetlerle kredinin geri çağrılmasının önlendiğini, bu sorunu önlemek amacıyla banka çalışanlarınca senetler ödenmediği halde protesto ettirilmediğini, bonoların dahi müvekkilinin bilgisi haricinde düzenlenerek tahsile konulduğunu ve müvekkilinin bonolardan habersiz olduğunu, müvekkilinin banka ile olan ilişkisinin tanık beyanları ile ortaya konduğu ve müvekkilinin bankacılık işlemi konusunda banka çalışanlarına güven duyduğunu, bankanın işlemlerinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, müvekkilinin yaşı nedeniyle getirilen kısıtlayıcı işlemlere riayet edilmeden işlemler yapıldığını, yapılan işlemler sırasında usulüne uygun ehliyetinin tespit edilmediğini, davalı bankanın talimatta yer alan imzanın …’a ait olmadığının ispatından sonra savunma değiştirmesinin işlemin usulsüzlüğünü ispatlar nitelikte olduğunu, başından 29.04.2010 tarihli talimattaki imzanın her iki davacıya ait olduğunun belirtilmesine rağmen sonradan savunmanın değiştirilerek hesabın teselsüllü hesap olduğunun savunulmasının hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bankacılık sözlemesine aykırı davranışlar ve usulsüz işlemler nedeniyle davacıların uğradığı zararların tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacılar ile davalı banka arasında çeşitli tarihlerde düzenlenmiş mevduat sözlemeleri ile davacılar adına bankanın değişik şubelerinde vadeli ve vadesiz hesaplar açılmıştır. Davacılar, davalı bankanın çalışanlarının bankacılık mevzuatına hakim olan sır saklama yükümlülüğün ihlal edildiğini, müvekkillerinin bilgi ve talimatları olmaksızın adlarına yeni hesaplar açıldığını ve bir kısım hesapların müvekkillerinin bilgi ve onayı haricinde haczedildiğini, müvekkilinin hesapları hakkında ilgisiz kişilere bilgi verildiğini, bankaca dava dışı … ve Şirketine kullandırılan ve tahsil kabiliyeti kalmayan kredilerin usulsüz işlemlerle müvekkillerinden tahsil edilmeye çalışıldığını, bu kasamda müvekkilinin yanıltılarak yaşı ve Türkçe’ye hakim olmamasından yararlanılarak 560.000 Euro paranın anılan kişinin hesabına gönderilerek müvekkillerinin zarara uğratıldığını ileri sürerek, yapılan usulsüz işlemler nedeniyle şimdilik 10.000 TL’nin tahsili talep edilmiştir. Dava dilekçesinde, müvekkilinin yurt dışında yaşaması, uzun süre Türkiye’ye gelmemesi, yaşının ileri olması ve banka personeli ile kurduğu akınlığın istismar edilerek dava dışı …’in borçlarının müvekkilinin kaynaklarından kapatıldığını, müvekkilinin davalı banka personeline duyduğu güven nedeniyle hesaplarını ve faiz gelirini kontrol etme gereğini dahi duymadığını, müvekkilinin hesapları hakkında üçüncü kişilere bilgi verildiğini, bu kapsamda müvekkilinin vergi borcu nedeniyle konulan blokenin ilgisiz kişi … tarafından ödenmesinin dahi hesap bilgilerinin paylaşıldığını gösterdiğini, müvekkilinin iradesinin fesada uğratılarak alınan yazı ile hesabından ciddi miktarda havale yapıldığını belirilerek, esasen gönderilen havalenin tahsili istenmiştir. Dava dilekçesinde davalı banka tarafından yapıldığı ileri sürülen usulsüzlükler nedeniyle uğranılan zarar kapsamında herhangi bir somut belirleme yapılmamış ve bir talepte bulunulmamıştır. Örneğin; banka personelinin sır saklama yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği ve hesap bilgilerinin üçüncü kişiyle paylaşılarak bu kişinin vergi borcu nedeniyle konulan blokeyi ödeme yapılarak kaldırdığı belirtilmiş ancak bunun ne gibi bir zarara neden olduğu açıklanmadığı gibi bonoların protesto edilmemesi nedeniyle uğranılan somut bir zarardan söz edilmemiştir. Diğer yandan, dava dilekçesindeki açıklamalarda müvekkilinin hesaplarındaki paraların talimatı olmaksızın bölünerek yeni hesaplar açıldığı belirtilmesine rağmen bu hususun ne şekilde bir zarara sebep olduğu daha açıklanmamıştır. Davacılar, kiracıları olan … ile kira sözleşmesi dışında bir ilişkileri bulunmadığını, buna rağmen banka personelince hesaplarda usulsüzlükler yapılarak bu kişi lehine hesapların rehin edildiği belirtilmiştir. Oysa, dava dilekçesindeki açıklamalarda dahi davacının …’in borcuna kefil olduğunu ve bu kefalet nedeniyle bir kısım hesaplarına bloke konduğu kabul edilmiştir. Bu durumda, davacılar ile anılan kişi arasındaki ilişkinin herhangi bir kiracı kiralayan ilişkisi olmadığı, davacı tarafından verilen hesap bilgileri ve davacı … tarafından yapıldığı sabit olan havale ile yapılan ödeme ve bu ödemeler karşılığında alındığı sonucuna varılan bonolar nedeniyle bu işlemlerin davacıların kabulü ile yapıldığı veya yapılan işlemlere davacıların makul bir sürede itiraz etmeyerek onay verdiği sonucuna varılmıştır. Davacılar, dava dışı kiracı tarafından verilen bonoların kendilerince alınmadığını beyan etmelerine karşın tahsil edilen bonoların bedelinin davacıların hesabına aktarıldığı, tahsil edilmeyen bonoların ise davacıya iade edildiği anlaşıldığından bu iddiaya itibar edilmemiştir. Davacıların, protesto eksiği nedeniyle ne tür bir zararlarının bulunduğu açıklanarak talep edilmemiş ve banka tarafından üçüncü kişiye kullandırılan kredilerin bankaya ödenip ödenmesinden davacının bir zararının oluşmadığı anlaşılarak bu yönlere ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Talep konusu esas işlem, davacıların müşterek vadeli mevduat hesabında bulunan 550.000 Euro’nun davacıların iradesi ile havale edilip edilmediği ve bu işlem sırasında davacının iradesinin sakatlanıp sakatlanmadığının değerlendirilmesi gerekir. Davacılar tarafından imzalanan havale dekontlarıyla bu paranın alıcıya havale edildiği banka tarafından savunulmuştur. Ancak havale makbuzları üzerinde yapılan incelemede makbuzlar üzerindeki imzanın müteselsil hesap sahibi …’a ait olmadığı belirlenmiştir. Gerek 29.04.2010 tarihli talimat ve gerekse havale dekontlarındaki imzaların hesap üzerinde tek başına tasarruf yetkisi bulunan …’a ait olduğu davacıların da kabulündedir. Ancak davacılar iradesinin fesada uğratılarak talimat alındığını ileri sürmesine rağmen, bu iradesinin hata, korkutma, hile veya aşırı yararlanma sonucu elde edildiğine ilişkin hiçbir kanıt sunulmamıştır Davacıların mevduat hesapları üzerinde dilediği şekilde tasarrufta bulunabileceği, uzun yıllar yurt dışında yaşamış olmasının yapılan diğer bankacılık işlemleri de dikkate alındığında havalenin anlam ve önemini bilmesini ciddi şekilde eksilttiğine ilişkin bir kanıt bulunmaması, rutin bankacılık uygulamaları yapan davacının yaşının bu işlemlere engel olmaması ve havale işleminden uzun süre sonra hesaplarda işlem yapılmasına rağmen sessiz kalınması nedeniyle, bu işlemlerin davacıların bilgi ve iradesinde gerçekleştiğine mahkeme karar ve gerekçesi yerindedir. İlk derece mahkemesi talebin esas konusu olan havaleye ilişkin yeterli incelemeler yapılarak gerekçeler oluştuğu, yukarıda belirtildiği gibi bankacılık işlemlerinde bir kısım mevzuata aykırılıklar iddia edilmesine rağmen, bu aykırılıkların ne tür bir zarara neden olunduğunun açıklanmaması ve somut olarak uğranılan zarara ilişkin talepte bulunulmaması nedeniyle, talepte bulunulmayan konuda mahkemece inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsiline,3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 06.04.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.