Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/529 E. 2023/440 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/529
KARAR NO: 2023/440
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI: 2015/1092 E. – 2019/979 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin altmış yıldan beri inşaat ve iş makineleri alanında faaliyette bulunduğunu, dünya genelinde önemli markaların Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, satış ve yedek parça faaliyetinde bulunduğunu, 2014 yılı başında müvekkilinin distiribütörlüğünü yaptığı …, …, …, …, … ve … şirketlerinin aniden müvekkili şirket ile aralarındaki sözleşmeleri sona erdirdiklerine ilişkin ihtarnameler gönderdiklerini, davalı ile davacı arasında 09.01.2004 tarihli hizmet akdi imzalandığını, davalının davacının çalışanı olduğunu, davalının davacı şirkette uzun süre hizmet verdiğini, davalının hizmet akdi ile satış temsilcisi olarak görev yaptığını, daha sonra terfi ederek İstanbul bölge iş makineleri satış müdürü olduğunu, istifa ettiği tarihe kadar bu unvanla çalıştığını, davalının 20.08.2014 tarihinde istifa etmek suretiyle davacı şirketten ayrıldığını, taraflara arasındaki sözleşmede rekabet etmenin yükümlülüğünün düzenlendiğini, davacının iş akdini sona erdirerek iş sözleşmesine aykırı şekilde, müvekkili şirket ile aynı faaliyet ve hatta aynı markalara ilişkin faaliyet gösteren … Ticaret AŞ isimli firmada aynı iş tanımıyla çalışmaya başladığını, davalının çalışması sırasında müvekkili nezdinde bulunan … markasının İstanbul bölge satış temsilcisi olarak çalışması nedeniyle, markayla alakalı müşteri portföyü, fiyatlandırma bilgisi ve ticari sırlarına vakıf olarak müvekkili sayesinde elde ettiği bilgileri haksız rekabet oluşturacak şekilde, müvekkilinin ticari sırlarını rakip şirkete taşıdığını, davalının eylemlerini davacı şirkette çalışan 66 kişi ile birlikte ve toplu olarak gerçekleştirdiğini, davacı nezdinde görev yaptığı süre içinde vakıf olduğu ticari sırları ve bilgileri rakip firma ile paylaşarak bu şekilde … AŞ’nin haksız rekabet eyleminde bulunmasına katkı sağladığını, davalının bu eylemleri ile sözleşme gereği mevcut olan rekabet yasağına ilişkin düzenlemelere aykırı hareket ettiğini, davalının hizmet aktinin “madde 4 diğer şartlar” bölümünde TTK ve TBK hüküm ve şartlarını içeren rekabet etmeme maddesine aykırı hareket ettiğini ileri sürerek, 3.000,00 USD cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin diğer çalışanlarla birlikte istifa ettiği belirtilerek işverene zarar veren ve iş yerini yıkma amacı ile hareket eden gayri ahlaki bir duruş sergileyen çalışan algısı yaratılmaya çalışıldığını, davacı şirketin mali ve finansal açıdan durumunun son yıllarda hızla düşüş gösterdiğini, bu kötüye gidişin davalının sebebiyet veremeyeceği kadar büyük ölçekte olduğunu, davacının kötüye giden mali durum karşısında küçülme kararı aldığını, operasyon faaliyetlerinin kapasitelerini düşürme yönünde personel azaltımı yoluna gittiğini, bir çok çalışanının iş akdinin yurdışı markalarından yaşanan azalma sebep gösterilerek feshedildiğini, bir kısım çalışanların ise gelecek endişesi, mali haklarını tam ve zamanında alamama ve finansal zorluklar yaşanması nedeniyle davacı şirketten ayrılmak zorunda kaldıklarını, … Holding bünyesinde birden fazla şirket barındığını, davacı şirketin yanı sıra diğer grup şirketlerinin de mali durumu hakkında kısaca bilgi vermenin, davacı şirketin sektörde hızla küçülmesinin sebeplerini anlamak açısından önemli olduğunu, davalının 20/08/2014 tarihinde istifa ettiği, istifasının nedenlerinin davacı şirkette yaşanan finansal sıkıntılar, özlük haklarının gecikmeli olarak ödenmesi ve davacı şirketin üzerindeki finansal baskının ve mali durumun kötüye gidişinin çalışanlar arasında huzursuzluk yaratması ve güvenli çalışma ortamının yitirilmesi olduğunu, TMSF’nin müdahalesi sonrasında davacı şirketin sektöründe itibar kaybına uğradığını, içinde bulunuğu mali kriz nedeniyle yedek parça temini dahi sağlayamaz hale geldiği, davalının haklı nedenlere dayalı olarak itifa ettiği, iş sözleşmesinin personel tarafından haklı sebeple feshinin, işveren tarafından haksız geçersiz sebeple feshedilmesi durumlarının istisna tutulduğu ve bu durumlarda rekabet yasağı sözleşmesinin sonra erdiğinin TBK m. 447/2 ifade edildiği, 6098 sayılı TBK ‘nın 444. maddesinin fiil ehliyetine sahip olan işçinin, işverene karşı sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceğini, rekabet yasağı kaydının, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse gereklidir, hükmünü içerdiğini, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava; Hukuki niteliği itibariyle; Satış Müdürü olan davalının istifa ederek davacı ile aynı alanda faaliyet gösterdiği iddia edilen dava dışı şirkette işe başlaması neticesinde rekabet yasağına aykırılık teşkil edecek bir durum oluşup oluşmadığı, rekabet yasağının kabulü halinde davalının sözleşmede belirlenen cezai şartı ödemekle yükümlü olup olmadığı, davalının cezai şarttı ödemekle yükümlü olduğunun tespiti halinde cezai şart miktarının tespitinin ne olduğu noktalarında toplandığı belirlendi. Davalı vekili davanın iş mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle görev itirazında bulunmuştur. Taraflar arasındaki hizmet akdinin sona erdiği gözetilerek ve TBK 444. Maddesi hükmü ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2013 tarih ve 2012/9-854 Esas, 2013/292 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere taraflar arasındaki işçi işveren ilişkisinin sona erdiği ve dolayısıyla konu hakkında hizmet akdi ve haksız rekabete ilişkin genel hükümlerin uygulanması gerektiği değerlendirilmiş ve Mahkememizin iş bu davada görevli olduğu kanatine varılarak davalı vekilinin göreve yönelik itirazı yerinde bulunmamıştır.Dosya konusunda uzman bilirkişi heyetine verilerek rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti raporunda; davalının çalıştığı her iki işyerinin aynı il sınırları içerisinde olduğunu, davalının taraflar arasındaki hizmet akdinin 4. maddesinde yer alan rekabet yasağı kaydına aykırı hareket ettiği, davacının taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinde yer alan cezai şartı talep etmesi için geçerli şartların oluştuğu mütalaa verilmiştir.Gelen Sosyal Güvenlik merkezi kayıtlarından davalının, davacı işyerine 07.01.2004 tarihinde girdiği ve 20.08.2014 tarihinden istifa ederek işten ayrıldığı, akabinde 26.08.2014 tarihinden dava dışı şirkette işe başladığı görülmüştür.Taraflar arasındaki Rekabet etmeme ve cezai şartı düzenleyen “Diğer şartlar” başlıklı 4.maddesinin (d) fıkrası;”Çalışan, sözleşmenin her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip 12 (oniki) aylık bir süre için ister işini kurmak, ister İşverenin rakiplerinden birine katılmak suretiyle benzer faaliyetlerde bulunmaktan kaçınacaktır. Çalışan, bu hususa aykırı davranışlarda 3.000 (Y/Üçbin) Amerikan Dolan cezai şart tazminat ödemeyi gayri kabili rücu kabul ve taahhüt eder.” şeklindedir. TBK’nin 445/1 fıkrasında bu tür sözleşmeler bakımından yer, zaman ve işin türü bakımından sınırlama öngörüldüğü gibi, aynı maddenin ikinci fıkrasında da mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, taraflar arasındaki hizmet sözleşmenin TBK’nin 445/2. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi davalının hizmet sözleşmesinin sona erme tarihinden itibaren 1(bir) yıl müddetle rekabet etmeme yükümlülüğü getirmektedir.Sözleşmede belirlenen rekabet yasağının süresi TBK m.445/l’de düzenlenen üst sınırı aşmamaktadır. Dolayısıyla rekabet yasağının süre unsuru yönünde Kanuna uygun olduğu anlaşılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu cevabi yazısından anlaşıldığı üzere, davalı 20.08.2014 tarihinde davacı şirketteki işinden istifa etmiş ve 26.08.2014 tarihinde yani (6) gün sonra davadışı … Ticaret A Ş.’de çalışmaya başlamıştır. Dolayısıyla davalının süre yönünden rekabet yasağı kaydına aykırı davrandığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki rekabet yasağı kaydı davalının (işçinin) davacı şirketin faaliyet gösterdiği alanlarda çalışmasını yasaklamaktadır. Davacı şirket, inşaat ve iş makineleri sektöründe faaliyet göstermekte ve distribütörlüğünü aldığı şirketlerin Türkiye’deki satış ve yedek parça teminini sağlamaktadır. Davalının davacı şirketten ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı davadışı … de aynı sektörde faaliyet göstermektedir. Hatta bu iki şirket farklı dönemlerde de olsa aynı markaların (…, …, …) Türkiye distribütörlüğünü yapmışlardır. Buna göre, davalının dava dışı … şirketinde çalışarak konusu bakımından da rekabet yasağına aykırı davrandığı anlaşılmaktadır. Sözleşmedeki rekabet yasağı kaydı işçiye (davalıya) yer yönünden bir sınırlama getirmemektedir. Kural olarak rekabet yasağı sözleşmesinin belli bir coğrafi alan ile sınırlı şekilde kurulması gerekir. Burada amaç işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmemektedir. Ancak rekabet yasağı sözleşmesinin yer yönünden bir sınırlama içermemesinin yaptırımı sözleşmenin geçersiz sayılması değildir. TBK m.445/2 ile Hakime tanınan yetki gereği, bu tür kayıtların geçersiz sayılması yerine sınırlı şekilde uygulanması mümkündür. Davalının çalıştığı her iki işyeri aynı il sınırları içerisindedir. Hatta davalının davadışı şirkette çalışmaya başladığı dönemde bu iki şirkete ait işyerleri aynı ilçede, aynı cadde üzerinde yer almaktadır. Konuya ilişkin Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, rekabet yasağı sözleşmesi yer yönünden bir sınırlama içermiyor olsa da birbirlerine bu kadar yakın iki işyerinde çalışmış olan davalının sözleşmede yer yönünden sınırlama olmadığından bahisle rekabet yasağı sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürmesi TMK m.2’de düzenlenen dürüstlük kuralı uygun bulunmamaktadır.Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, İşveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmiş olması, davalı işçinin İş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. Tüm dosya kapsamı toplanan deliller ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemece toplanan deliller, yapılan inceleme ve alınan bilirkişi raporundaki tespitlere göre taraflar arasında akdedilen Sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 4. maddesinin geçerli olduğu değerlendirilmiştir. Davalının davacı firmada çalıştığı konum itibariyle şirketin ticari sırlarına vakıf olacağı kanaati oluşmuştur. Davalının davacı ile aynı alanda faaliyet gösteren rakip firmada ve öngörülen rekabet süresi içinde çalışmaya başlaması ve davacı firma ve rakip firmada üstlendiği görev itibariyle davalının eyleminin taraflar arasında akdedilen ve rekabet yasağının düzenleyen Sözleşmenin 4. maddesinin ihlali niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.Ayrıca davalı vekilinin davacı şirketin, rakip teşebbüs olarak değerlendirilemeyeceği, davacı şirketin kendinden kaynaklı finansal sorunlar nedeniyle darboğaza girdiği davalının davacı şirketi zarara uğratmadığı yönündeki savunmaları, taraflar arasındaki sözleşme hükmü, davacı işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı, davalıya ait SGK kayıtları karşısında yerinde bulunmamıştır. Davalının, davacı şirkette çalıştığı süre, çalıştığı süre zarfında iş yerindeki konumu, yaptığı işi gözetilerek Sözleşme ile kararlaştırılan cezai şarttan indirim yapılmaması gerektiği değerlendirilerek … ” gerekçesiyle, davanın kabulü ile 3.000,00-USD’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, kabul edilen tutarın TL karşılığına dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; öncelikle ihtilaf konusu olan davalı ile davacı arasında imzalanan iş sözleşmesinin 4. rekabet yasağı maddesinin ve bu maddede yer alan “ceza koşulunun” geçerli olup olmadığı konusunun incelenmesi gerekirken ihtilaf konusu rekabet yasağı maddesinin yasal kriterlere uygun olup olmadığı hakkında yeterince inceleme yapılmadığını, TBK’nın 420. maddesine göre hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olduğunu, dava konusu rekabet yasağı maddesi hizmet sözleşmesinin 4. maddesi incelendiğinde sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirildiğini, işverene (davacı) bir yükümlülük getirilmediğini, İstanbul BAM 14.Hukuk Dairesi’nin 2018/1193 Esas, 2019/802 Karar sayılı kararında davanın reddine karar verildiğini, rekabet yasağına ilişkin getirilen sınırlamaların (yer,zaman ve tür) açık şekilde sözleşmede yer alması gerektiğini, davalının iş sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesinde zorunlu unsur olan “yer” açısından bir sınırlama olmadığını, Kanunda geniş coğrafi alan veya uzun süre içeren rekabet yasağı maddelerinde mahkemeye coğrafi alan veya süreyi makul sınırlara çekebilme yetkisi tanındığını, yerel mahkemenin madde içeriğinde bulunmayan coğrafi alan unsurunu varmış gibi kabul etmesinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu rekabet yasağı maddesinin yer-coğrafi alan açısından sınırlama içermediğinden geçersiz olduğunu, bunun dışında iş akdinin feshinin işverenin kusuru ile gerçekleşip gerçekleşmediğinin de tespit edilmesi gerektiğini, bu durumda işverenin kusurunun tespiti halinde rekabet yasağı maddesinin uygulanmasının zaten mümkün olmayacağını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedeniyle, sözleşmede yer alan ceza koşulu alacağının tahsili istemiyle açılmış tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanun’unun yürürlükte olduğu 09.01.2004 tarihinde düzenlenmiştir. Davalı, 2014 yılında, yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin yapıldığı tarih itibariyle 818 sayılı BK yürürlüktedir. Hizmet akdinin istifa suretiyle sona erdirildiği tarihte ise 6098 sayılı TBK’nın yürürlüktedir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır” hükmünü, 4.maddesi ise “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir. Taraflar arasında 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu dönemde hizmet sözleşmesi akdedilmiş olup davalının bu sözleşmede işten ayrıldığı takdirde 12 aylık süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin cezai şarta ilişkin bu hükmü davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, ceza koşulu içeren hizmet sözleşmesinin geçerliliği, sözleşmenin yapıldığı 818 sayılı BK hükümlerine göre belirlenecektir. 6101 sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu hizmet sözleşmesindeki rekabet yasağı ve cezai şart hükmünün sonuçları konusunda ise Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 16.03.2016 tarih ve 2015/6975 Esas, 2016/2969 Karar sayılı kararı). Bu bilgiler ışığında somut olayın değerlendirilmesinde; davalı tarafından imzalanan hizmet sözleşmesinin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olduğu görülmekte olup bu durumda sözleşmenin imzalandığı tarihte TBK’nın 420.maddesi yürürlükte olmadığından ve 818 sayılı BK’da işçi aleyhine tek taraflı ceza koşulu konulmasını yasaklayan bir düzenleme bulunmadığından, davalı tarafından imzalanan hizmet sözleşmesinde tek taraflı davalı aleyhine cezai şart düzenlemesi yapılmasının geçersiz olduğu kabul edilemez. Zira sözleşmenin geçerli olup olmadığı, yapıldığı tarihte yürürlükte olan kanuni düzenlemelere göre belirlenir.Bu açıklama ve tespitlere göre somut olayda, TBK’nın 420.maddesinin uygulanma yeri bulunmadığı ortada olup mahkemece, taraflar arasındaki hizmet akdinin, davalının istifa etmesi suretiyle son bulduğu 2014 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın rekabet yasağını düzenleyen 444 ve devamı hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerektiği, mahkemece de bu kapsamda inceleme yapıldığı anlaşıldığından davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilince, Dairemizin 2018/1193 Esas, 2019/802 Karar sayılı ilamı emsal gösterilerek davanın TBK 420.maddesi uyarınca reddi gerektiği belirtilmiş ise de yukarıda da belirtildiği gibi söz konusu karara konu olayda, hizmet akdinin TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra 12.02.2014 tarihinde yapılması nedeniyle aynı yasanın 420.maddesi kapsamında değerlendirme yapılarak karar verildiği görülmektedir. Diğer bir deyişle, ledeki davada hizmet sözleşmesi 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu dönemde imzalanmış olduğundan ve 6098 sayılı TBK’nın 420.maddesinin somut olaya uygulanması mümkün olmadığından emsal olarak sunulan kararın somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığı görülmüştür. Olaya uygulanması gereken TBK’nın 445/1.maddesi, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz” hükmünü, aynı maddenin 2.fıkrası ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” hükmünü içermektedir. Davaya konu olayda, hizmet sözleşmesinin rekabet etmeme ve cezai şartı düzenleyen “Diğer şartlar” başlıklı 4.maddesinin (d) fıkrası;”Çalışan, sözleşmenin her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip 12 (oniki) aylık bir süre için ister işini kurmak, ister İşverenin rakiplerinden birine katılmak suretiyle benzer faaliyetlerde bulunmaktan kaçınacaktır. Çalışan, bu hususa aykırı davranışlarda 3.000 (Y/Üçbin) Amerikan Dolan cezai şart tazminat ödemeyi gayri kabili rücu kabul ve taahhüt eder.” şeklindedir.Rekabet yasağı içeren hizmet sözleşmenin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olması nedeniyle, BK’nın 19/2. maddesi uyarınca sözleşmenin mutlak butlanla batıl olduğundan da söz edilemez. 818 sayılı BK’nın 349. maddesinde ve TBK’nın 445. maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 16.06.2016 tarihli ve 2015/12450 Esas, 2016/6672 Karar sayılı, kararı). Bu açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesinde; davalının davacı şirket nezdinde satış temsilcisi ve akabinde bölge müdürü olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı ve dava dışı … Tic. AŞ isimli şirkette çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Davacının ve dava dışı … AŞ şirketinin merkez adresleri İstanbul’da olup, davalı, davacı şirketin İstanbul’daki işyerinde çalışmış, buradan istifa etmek suretiyle ayrıldıktan sonra dava dışı … AŞ’ye ait İstanbul’daki iş yerinde çalışmaya başlamıştır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşme coğrafi sınır içermemesi nedeniyle tüm Türkiye’yi kapsadığından TBK’nın 445/2. maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacının iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul ili için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davalı İstanbul’daki çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da rakip bir firmada çalışmaya başladığına göre, rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK’nın 2.maddesine de aykırıdır. Mahkemece dosya bilirkişi tevdi edilerek 15.04.2019 tarihli bilirkişi raporunun alındığı görülmektedir. Bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesi iş dalı ve zaman sınırı içermekte olup bu yönlerden bir aşırılık içermemektedir. Coğrafi sınır Türkiye olmakla, bu yönden aşırı olan rekabet yasağı kapsamı TBK’nın 455/2. maddesi uyarınca Dairemizce sınırlandırılmış olup coğrafi sınır İstanbul ili olarak belirlenmiştir. Davalının işten ayrıldıktan sonra, rekabet yasağı süresi içinde İstanbul’da, aynı faaliyet alanında çalışmaya başladığı dosya kapsamı ile sabit olup işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Dosya kapsamına göre davalı, istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradeleriyle iş akdine son vermiştir. Davalı, davacının ekonomik küçülmeye girdiğini, ekonomik sıkıntılar nedeniyle işçilik haklarını ödemekte güçlük yaşadığını, bu nedenle işten ayrılmak zorunda kaldığını savunmuşsa da, dosyada alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, davalının çalıştığı dönemde davacı şirketin ekonomik darboğazda olmadığı, bilançosunun iyi durumda olduğu, davalının maaş ödemelerinin zamanında yapılmadığına ilişkin bir duruma rastlanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, davacının başka işçileri işten çıkarması, davalının istifa etmesi için haklı sebep oluşturmaz. Davalı, davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldığı savunmasını bu durumda ispatlayamamış bulunmaktadır. Öte yandan, davalının rekabet yasağını ihlal etmesi halinde 3.000 USD cezai şart olarak kararlaştırılmış olup günün ekonomik koşulları göz önüne alındığında indirim yapılmasını gerektiren bir durum olmadığı da görülmektedir. Bu durumda ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, 435,53 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,3-Davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.16.03.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.