Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/525 E. 2020/1245 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/525
KARAR NO: 2020/1245
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2019
NUMARASI: 2019/496 E. – 2019/679 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Şirket Ortaklığından Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle mahkemenin görevsizliğine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirket ve çalışanları tarafından verilen garantilere inanarak davalıya 01.01.1999 tarihinde 1.100 DM. 29.10.2000 tarihinde 9.600 DM. yatırdığını, müvekkiline ”…” ibaresi bulunan tahsilat makbuzu ile … ibaresi bulunan teslim tesellüm belgesi adlı iki ayrı belge verildiğini, müvekkiline istenildiği an parasını geri çekebileceği ile yüksek oranda faiz getireceğinin vaad edildiğini, ancak müvekkilinin istemesine rağmen ödediği parasını tahsil edemediğini, davalılar tarafından yürütülen faaliyetin açıkça kanuna aykırı olması nedeniyle tahsil edilen paraların iadesi gerektiğini, davalıların Bankalar Kanununun ihlal edildiğini, Sermaye Piyasası Kanununa aykırı şekilde izinsiz aracılık faaliyetinde bulunulduğunu, davalıların TTK’ya aykırı olarak basiretli bir iş adamı gibi davranmadıklarını, davalı şirket ve yetkilileri tarafından yürütülen faaliyetlerin usulsüz olduğunun resmi kurumlar tarafından yayınlanan belgeler ile sabit olduğunu, müvekkiline verilen iki ayrı belgenin bir banka makbuzu olmaktan öte hukuki bir değeri bulunmadığını, davalı şirket yönetim kurulu başkanı …’in de müvekkillerinin zararından ayrıca sorumlu olduğunu, davalı şirketin hukuka aykırı faaliyetlerin bir çok belge ve raporla sabit olduğunu, benzer yollarla müvekkili gibi pek çok mağdurun bulunduğunu, mevcut alacakları nedeniyle davalı şirketin iflas etmesi olasılığı göz önüne alındığında mal kaçırma tehlikesi bulunduğunu ileri sürerek, şirketin mal varlığı üzerine alacak miktarı kadar tedbir konulmasına, TTK., SPK., Bankalar Kanunu ve diğer mevzuata aykırı şekilde kurulan ilişkinin hükümsüzlüğünün tespitine, müvekkillerinden tahsil edilen 10.700 DM. (5.766 EUR) karşılığı 23.064,00 TL’nin fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla ve tahsil tarihinden itibaren işleyecek en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, dava dilekçesi tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verildiğinden, davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk derece mahkemesinin kararında; ” Dava, finans işlemlerinden kaynaklı alacak davasıdır. 6102 Sayılı TTK’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakılacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. Aynı yasanın 19/2 maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. 6102 sayılı TTK hükümlerine göre; ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK 11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK 11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1). Davacının tacir olmadığı, ticari işletmesi adına da hareket etmediği dosyaya ibraz edilen tahsilat makbuzlarından da anlaşılmakla ; Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun incelenmesinde ise; 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır. Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un’ Amaç’ başlıklı 1. Maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ‘ Kapsam’ başlıklı 2. maddesinde de aynen; ‘Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.’ hükmüne yer verilmiştir. Bilindiği üzere mahkemenin görevi HMK 114. maddesi gereğince dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir husustur. 6502 sayılı Kanuna göre, Davacı ise kanunun 3. maddesinin (k) bendinde sayılan tüketici vasfındadır. Yukarıda açıklandığı üzere Mahkememiz’in görevsizliğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri gereğince usulden reddine, görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğuna, kararın kesinleşmesinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde talep edilmesi halinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru delikçesinde;Mahkemenin gerekçeli kararında taleplerle ilgili bir değerlendirme yapılmaksızın kanun maddelerinin yazılarak görevsizlik kararı verildiğini, benze şekilde davacılar tarafından davalı şirket aleyhine açılan tüm davaların ticaret mahkemelerinde görülerek sonuçlandırıldığını, şirket ve yöneticisine karşı açılan davanın TTK’nın 4.maddesinde sayılan ticari davalardan olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Davacı tarafından davalı şirkete pay senetleri karşılığı ödenen para nedeniyle, geçerli bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığı iddia edilerek, ödenen miktarların tahsili istenmiştir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davaya bakan mahkemenin görevli olması dava şartı olup, HMK’nın 115. maddesi uyarınca dava şartlarının mevcut olup olmadığı mahkemece, yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Somut olayda, davacı, davalı şirket çalışanlarının vaat ve taahhütleri ile istenildiği zaman geri alınabileceği ve yüksek kar vaadiyle, davalı şirkete ödediği paranın iade edilmediğini, ileri sürmektedir. Dava dilekçesi ve eklerine göre, davacının 29.10.2000 tarihinde ödediği paralar karşılığında, davalı şirketin pay senetlerinin alındığı anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde, davalı şirketin mevduat toplamaya ilişkin mevzuat hükümlerine aykırı şekilde, mevduat toplayarak Bankacılık Kanun’una aykırı davrandığı ve sermaye piyasası mevzuatına aykırı şekilde halka arz yapılarak para toplandığı ileri sürülmektedir. TTK’nın 4. maddesinde ticari davalar sayılmış olup, bu maddeye göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava (mutlak ticari dava) sayılır. Bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya açılan davanın maddede altı bent hâlinde sayılan davalardan olması gerekir. Somut olayda, davacının şirkete ödediği para karışlığı pay senedi teslim edildiği, bu durumda geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunup bulunmadığının TTK’nın anonim şirket hükümlerine göre değerlendirilmesi gerektiği, yine davalının iddia edilen Bankalar Kanunu ile Sermaye Piyasası Kanun’una aykırı eylemlerinin de TTK’nın 4.maddesinde düzenlenen ticari davalardan olduğu anlaşılmakla, davaya TTK’nın 5.maddesi gereğince ticaret mahkemesince bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın esası ile ilgili karar verilmesi amacıyla mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, görevsizlik kararını veren İlk Derece Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 19.11.2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.