Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/502 E. 2023/439 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/502
KARAR NO: 2023/439
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/10/2019
NUMARASI: 2015/1038 E. – 2019/729 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabul- kısmen reddine dair verilen karara karşı, davacılar vekili ile davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı … AŞ’nin tekstil işi ile iştigal eden bir şirket olduğunu, diğer davacının da işbu şirketin ortağı ve yetkilisi olduğunu, davacıların davalı bankanın Laleli Şubesi’nde 7 adet USD, EURO ve TL hesabının bulunduğunu, davacı şirketin eski çalışanı …’un şirketin yetkilisi olan diğer davacı …’ın sahte imzası ile davalı bankanın Laleli Şubesindeki hesaplarından çeşitli tutarlarda para çektiğini, şu ana kadar yapılan kontrollerde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 79.115 USD, 1.800 EURO, 1.250,00 TL ve davacı şahıs hesabından ise 4.500 USD tutarında paranın sahte imzalı talimatlar ile çekildiğini, sahte imza ile hesaplardan para çeken … hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu ve şüpheli hakkında İstanbul 68. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/56 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davacıların hesaplarının açıldığı tarihten bu yana yapılan para çekme işlemlerinin bilirkişilerce incelenmesini ve başkaca sahtecilik yolu ile çekilen bedel varsa tespit edilmesi gerektiğini, tespiti halinde bu miktarın davacılara ödenmesini talep ettiklerini, davacıların uğramış oldukları zararların 14.08.2015 tarihli ihtarname ile davalıya bildirildiğini ve zararın tazminini talep edilmiş olmasına rağmen davalı tarafından zararların karşılanmadığını ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile, davacılardan … San. Ve Tic. AŞ’nin hesaplarından, hesapların açılış tarihinden bu yana sahtecilik yolu ile çekilen bedellerin tespiti ile tespit edilecek bedellerin şimdilik, 5.000 USD ve 1.800 Euro’nun ihtarnamenin davalı tarafa tebliğ tarihinden itibaren fiili ödeme günündeki bankalarca döviz tevdiat hesabına uygulanan değişken oranlarda en yüksek faizi ile birlikte tahsiline, 1.250,00 TL’nin ise ödeme tarihindeki mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte davalı taraftan tahsiline, davacılardan …’ın hesaplarından hesapların açılış tarihinden bu yana sahtecilik yolu ile çekilen bedellerin tespiti ile tespit edilecek bedellerin şimdilik, 4.500 USD’nin ihtarnamenin davalı tarafa tebliğ tarihinden itibaren fiili ödeme günündeki bankalarca döviz tevdiat hesabına uygulanan değişken oranlarda en yüksek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, bedel arttırım dilekçesi ile talebi 74.115 USD arttırarak 79.115,00 USD’nin diğer talepleri 1800 EURO ve 1.250,00 TL ile birlikte tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davalının tüm işlemlerinde hukuka ve müşterileri ile arasındaki münakid sözleşmelere uygun hareket etmekte olduğunu, hesaptan yetkisi olmayan kişilere işlem yaptırılmasının söz konusu olmadığını, davalının tüm işlemlerinde BDDK başta olmak üzere, ilgili tüm kamu otoriteleri tarafından denetlendiğini, davacıların davalı ile imzaladıkları sözleşmeler uyarınca talimatla işlem yapması için davalıya yetki verdiğini, davacıların hesaplarından yapılan işlemlerin üzerinden çok uzun süre geçtikten (2013) ve söz konusu usulsüz işlemleri yaptığını iddia ettiği çalışanı işten yarıldıktan sonra huzurdaki davayı ikame ettiğini, hesap hareketlerinin ve hesap bakiyesinin sürekli olarak farkında olan davacıların huzurdaki davayı dayanak teşkil ettiğini iddia ettiği olayı davalı bankaya derhal bildirmesi gerekirken bunların hiçbirisini yapmamış olmasının davacıların kötüniyeti ve davalıyı zarara uğratma amacını açıkça gösterdiğini, hesap hareketlerinin farkında olmasına rağmen uzunca bir süre hesabına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığını ve böylelikle usulüne uygun olmadığını iddia ettiği işlemlerin sayısının artmasına ve davalının iddia edilen hukuka aykırı davranışlarının artmasına sebebiyet verdiğini, davacıların bu kötüniyetli muvazaalı davranışının hukuk düzeni tarafından korunmayacağının izahtan vareste olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;”… Davacıların davalı bankada hesaplarının bulunduğu, davanın, davacı şirketin eski çalışanı olan dava dışı …’un davacılardan …’ın sahte imzası ile hem şirkete ait ve hem de diğer davacıya ait hesaplardan çeşitli tutarlarda şahsı adına paralar çekmesi üzerine, bu hususun tespit edildiği ve sahte imza ile çekilen paraların alınmasında davalı güven kurumu olan bankanın özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucunda davacının uğramış olduğu zararlarının davalıdan tahsiline ilişkin tazminat davası olduğu, davacı şirketin eski çalışanı dava dışı … hakkında savcılığa yapılan suç duyurusu üzerine hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma davasının açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda dava dışı …’un suçu işlediğinin tespit edildiği, bir güven kurumu olan davalı bankanın davacı şirket çalışanı … tarafından usulsüz ve sahte şekilde düzenlenen belgeler üzerinde bulunan imzaları kontrol etmediği, sahte imzalar üzerinde davacı şirket yetkililerinin imza sirkülerine aykırı imzalar bulunmuş olmasına rağmen söz konusu ödemelerin yapıldığı, davacı şirket yetkililerinden teyit alınmadan işlem yapıldığı, özellikle 3.şahıslara ve davacı şirket çalışanı …’a yapılan nakit ödeme işlemlerine ilişkin her bir işlem üzerinde şirket yetkilisi ve temsilcilerinden ödeme için teyit almadan ödemeler yaptığı, bu kapsamda gerekli dikkat ve özeni göstermediği ve bu nedenle hizmet kusurunun bulunduğu anlaşılmıştır. Sahte olduğu Adli Tıp Kurumu’nun raporları ile tespit edilen işlemlere yönelik bankacı bilirkişi aracılığı ile yaptırılan inceleme sonucunda davacı şirket hesabından dava dışı … ve 3.şahıslara ödenen toplam bedelin 79.115,00 USD, 1.800,00 EURO ve 1.250,00 TL olduğu, diğer davacı …’ın şahsi hesabından ise sahte işlem yapılan herhangi bir işlem bulunmadığı, bu kapsamda davacı … yönünden davanın reddi gerektiği, davacı şirket yönünden ise şirket zararının 79.115,00 USD, 1.800,00 EURO ve 1.250,00 TL olduğu, söz konusu zarardan davalı bankanın sorumlu olduğu, ancak davacı tarafın da tacir olduğu ve basiretli bir tacir gibi davranması gerektiği, yaklaşık 2 yılı bulan bir sürede ticari defter ve belgelerinde inceleme yaparak daha öncesinden söz konusu hukuka aykırı işlemleri tespit edebileceği halde 2 yıla yakın bir sürede kendi şirket çalışanın işlemlerini kontrol etmemesi sebebiyle de zararın artmasına sebebiyet verdiği, bu kapsamda TBK 52.maddesi uyarınca zararın artmasına etkili olduğu, bu kapsamda davacı şirketin de müterafık kusurunun bulunduğu, müterafık kusur ve BK 52.maddesi uyarınca değerlendirme yapma ve kusur oranının tespiti hususu mahkemenin yetkisi kapsamında kaldığı, bu bağlamda BK 52.maddesi uyarınca davacının uğramış olduğu zarardan toplam %30 oranında müterafık kusur ve hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği, bu kapsamda davacı şirketin uğradığı zararların sırasıyla 55.380,50 USD, 1.260,00 EURO, 875,00 TL olduğu…” gerekçesiyle, davacı … Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından açılan davanın ıslah dilekçesi doğrultusunda kısmen kabul-kısmen reddi ile 55.380,50 USD ve 1.260,00 EURO’nun 09.10.2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasanın 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak faiziyle, 875,00 TL’nin ise 09.10.2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasanın 2.maddesi uyarınca hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı şirket vekili ve davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemenin kararının gerekçesinde yer verdiği ” 79.115,00 USD, 1.800,00 EURO ve 1.250,00 TL olduğu, diğer davacı …’ın şahsi hesabından ise sahte işlem yapılan herhangi bir işlem bulunmadığı, bu kapsamda davacı … yönünden davanın reddi gerektiği, davacı şirket yönünden ise şirket zararının 79.115,00 USD, 1.800,00 EURO ve 1.250,00 TL olduğu, söz konusu zarardan davalı bankanın sorumlu olduğu” şeklindeki açıklamalarına karşı herhangi bir itirazının bulunmadığını, ancak mahkemenin kararında da açıkladığı ve ayrıca gerek yasal mevzuat gerekse içtihatlarda da belirtildiği üzere davalının bir banka olması nedeniyle yaptığı iş ve işlemlerde bankaların ağırlaştırılmış sorumluluğunun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunduğunu, somut olayda banka kendi sorumluluğu dahilinde olan gerekli özeni yerine getirmediğini ve bu hususların bilirkişi raporlarıyla da ortaya konulduğunu, müvekkilin söz konusu zararları anında fark etmemiş olması gerçeği karşısında mahkemece eksik değerlendirilen husus müvekkil çalışanının profesyonel bir şekilde yapmış olduğu usulsüzlüklerin müvekkil tarafından fark edilmesinin zor olması, bu kişinin ayrıca görülen ceza yargılaması sonucu cezalandırılmış olması ile aynı zamanda müvekkilin tüm bu hususlarda eksikliği olsa dahi her işlem özelinde bankanın zaten objektif özen yükümlüğünün her zaman ve üstün bir şekilde devam ediyor olması gerektiğini, dolayısıyla profesyonelce gerçekleştirilmiş bir dolandırıcılık sonucunda müvekkilin yapılan usulsüzlükleri geç fark etmesinden kaynaklı olarak müvekkile kusur atfedilmesi ve bu kapsamda zaten yeteri kadar zarara uğradığı ve mağdur olmuş müvekkilden bu duruma katlanmasının beklenmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, çünkü yukarıda da belirtildiği üzere müvekkil tacir olsun veya olmasın usulsüz işlem sayısı 1 veya 10 olsun mevzuat ve içtihatlar yönünden bankanın gerçekleştirilen her işlem özelinde objektik özen yükümlülüğünün aynen devam ettiğini, bu hususların Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22/11/2018 tarih 2017/2224 E. , 2018/1753 K.sayılı ilamında da belirtildiğini, hakkaniyet indirimi yapılması kabul edilmemekle birlikte yapılan indirim oranının da hukuka ve hakkaniyete açık bir şekilde aykırı ve fahiş olduğunu, bu oranın daha makul bir şekilde yapılması gerektiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kısmen kabule dair kararın kaldırılması gerektiğini, mahkemenin, içeriğinde hukuki kanaat bulunan 10.06.2019 tarihli bilirkişi raporunu hükme esas aldığını, bu raporda yer alan müvekkil bankanın hizmet kusuruna atıf yapan ifadelerine gerekçeli kararında yer verildiğini, hakkında ceza yargılaması kesinleştiği belirtilen dava dışı …’un davacı şirketin hesaplarından 01.01.2013-31.01.2015 tarihleri arasında talimatla 179 işlemde yaklaşık 2 milyon USD para çektiğini, müvekkili banka kayıtlarına göre, belirtilen dönemde .., davacı firma hesabındaki nakit çekim işlemlerinin adet olarak %96’sını (179/186), tutar olarak % 99’unu gerçekleştirdiğini, dava dışı …’un, davacı firma hesabında talimat ile işlem yapması için, davacı firma yetkililerince görevlendirildiği ve hatta dava dışı …’un, ilgili dönemde davacı şirketin muhasebe yetkilisi sıfatını haiz olduğunun bilindiğini, dava dışı …’un bu nitelikleri ve hesap hareketlerinin düzenli periyodlarla, elektronik posta yolu ile, davacı şirkete iletilmesi karşın, davacı şirketin bir itiraz ileri sürmemesi çerçevesinde, müvekkil banka nezdinde talimatlı işlemlere yönelik bir güven oluşmuş olup, müvekkil bankanın hizmet kusurundan bahsedilmesinin bu açıdan mümkün olmayacağını, hüküm niteliğinde görüş bildiren bilirkişi raporunu hükme esas alan ilk derece mahkemesinin bu hususu irdelemekte aciz kaldığını, bir tacir olan davacı şirketin her sene kar-zarar hesabı yaparak, ilgili mevzuat uyarınca bütçelerini ve bilançolarını hesapladığı, ilgili makamlara bildirmek zorunda olduğunu, davacı tarafın, hesaptan dava dışı … tarafından yapılan usulsüz bir işlem vardı ise, ilgili işlemlerden dava açılış tarihine kadar geçen iki senelik süreçte bunun farkına varmamasının düşünülemeyeceğini, davacıların aradan uzun bir süre geçtikten ve … işten ayrıldıktan sonra davayı ikame etmesi davacıların kötü niyetini açıkça ortaya koyduğunu, davacıların, yukarıda ifade ettikleri üzere, hesap hareketlerinin farkında olmasına ve hesap hareketlerinin müvekkil banka tarafından kendilerine iletilmesine rağmen uzunca bir süre hesaplarına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı ve böylelikle usulüne uygun olmadığını iddia ettiği işlemlerin sayısının artmasına ve kabul anlamına gelmemek üzere, iddia ettiği zararının artmasına neden olduğunu, davacıların bu kötü niyetli tutumunun ilk derece mahkemesi tarafından doğru olarak tespit edilemediğini, müvekkil bankanın hesap ekstrelerine ilişkin bildirimlerine karşın, zarara uğradığını iddia eden davacının, basiretli bir tacir gibi davranmaması çerçevesinde, oluştuğunu iddia ettiği zarardan sorumlu olduğunun sarih olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacıların davalı banka nezdinde bulunan hesabından davacı şirket ve davacı şirket yetkilisinin izin ve onayı olmadan para çekilmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın davacı şirket yönünden kısmen kabulüne kısmen reddine, davacı … yönünden ise davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı şirket vekili ile davalı vekili tarfından, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacılar vekili, istinaf dilekçesinde müvekkili davacı … yönünden verilen ret kararına bir itirazlarının olmadığını beyan ettiği ve davacı şirket yönünden istinaf sebeplerini ileri sürdüğü nazara alınarak davacılar vekilinin istinaf başvurusu davacı şirket yönünden verilen hükme hasren yapılmıştır. Dosya kapsamına göre, davacıların davalının Laleli şubesinde EURO, USD ve TL cinsinden yedi ayrı hesaplarının bulunduğu, bunlardan bir adedinin davacı …’a ait olduğu anlaşılmış olup davacılar tarafından, davacı şirketin çalışanı olduğu belirtilen dava dışı … tarafından 2012-2015 yıllarında sahte imzalarla davacılara ait hesaplardan para çektiği, bu işlemlerde davacıların talimatının bulunmadığı belirtilerek davacı şirketin zarar uğradığı iddiasıyla eldeki davanın açıldığı görülmektedir. Ticaret sicil kayıtlarına göre davacı …’ın 28.12.2012 tarihinden itibaren üç yıllığına münferiden yetkili yönetim kurulu üyesi olduğu, yönetim kurulu üyeleri … ve …’ın ise müştereken üç yıllığına yetkili olduğu, 24.12.2015 tarihinden itibaren ise davacı …’ın üç yıllığına münferiden tek yetkili yönetim kurulu üyesi olduğu ve şirketi temsile yetkili olduğu görülmektedir. Mahkemece, davacı şirket tarafından dava dışı … adına verilen talimat asılları davalıdan istenerek dosya kapsamına dahil edilmiş, ayrıca davacı ile dava dışı şirket yetkililerinin mukayeseye esas imzaları toplanmış ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmıştır. İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince tanzim olunan 05.02.2018 tarihli raporda; inceleme konusu 1 nolu talimatlardan 06/09/2013 tarihli talimat yönünden yapılan incelemede, ”saygılarımızla” ifadesinin altına atılı imzanın …’ın eli ürünü olduğu, aynı talimatta 12.000 ibaresinin sağına atılmış imzanın …’ın eli ürünü olmadığı, ayrıca inceleme konusu 1 nolu diğer tüm talimatlarda … San ve Tic AŞ’ye atfen atılı imzalar ile …’ın mukayese imzaları dikkate alındığında, imzaların …’ın eli ürünü olmadığı, işbu talimatlardaki söz konusu imzaların, atan şahsın tanı unsurlarını … ve … açısından teşhise yeter oranda yansıtmadığından, bu kişilerin eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği, inceleme konusu 2 nolu talimatlarda … San ve Tic AŞ’ye atfen atılı imzalar ile …’ın mukayese imzaları arasında yapılan incelemede, söz konusu imzaların …’ın eli ürünü olduğu, incelenen 3 nolu talimatlarda ise, … San ve Tic AŞ’ye atfen atılı imzalar ile …’ın mukayese imzaları arasında yapılan incelemede, söz konusu imzaların …’ın eli ürünü olduğu belirtilmiştir. Davacı şirket tarafından dava dışı çalışanı … hakkında bu eylemleri nedeniyle suç duyurusunda bulunulmuş olup açılan ceza davası sonucunda İstanbul 27.Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/470 Esas, 2018/478 Karar sayılı kararı ile adı geçen sanık hakkında güveni kötüye kullanma suçundan dolayı mahkumiyet kararı verildiği görülmektedir. Bankacı bilirkişiden alınan 13.06.2019 tarihli raporda ise; imza incelemesi sonucu davacı şirket yetkilisinin el ürünü olmadığı tespit edilen 1 no’lu talimatlar kapsamın a göre dava dışı …’a 1.250,00 TL, 77.115 USD + 2000 USD+1.800 EURO nakit ödeme yapıldığı, davacı şirket çalışanı … tarafından usulsüz ve sahte bir şekilde düzenlenen belgeler üzerinde bulunan imzanın kontrol edilmesi, özellikle 3.şahıslara yapılan nakit ödeme işlemlerine ilişkin olarak her bir işlem özelinde şirket yetkilisi/temsilcisinden ödeme için teyit alma hususunda gerekli dikkat ve özeni göstermediği anlaşılan bankanın hizmet kusuru bulunduğu, davalı banka tarafından davacı şirketin nam ve hesabına yetkisiz talimatlarla yapılan nakit ödemelerin davacı şirketi zarara uğratıcı nitelikte olduğu, bu bağlamda davacı şirketin söz konusu nakit ödeme işlemlerinden kaynaklı olarak 1.250,00 TL + 79.115 USD + 1.800 Euro tutarında zararı bulunduğu kanaati bildirilmiştir. Bankacılık hizmetleri sözleşmeleri, hukuki nitelikleri itibariyle vekalet benzeri isimsiz sözleşme ya da vekalet sözleşmesi niteliğinde olup, TBK’nın 506/2 maddesi gereği, vekil (banka) üstlendiği hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Bankalar gibi, devletten aldıkları imtiyazla hizmet veren kurumların, ortalama bir vekilin göstermesi gereken özenden daha yüksek derecede özen göstermesi gerekmekte olup, bankalar hafif kusurlarından dahi sorumludur. Banka ancak, özen borcunu ihlali sayılan kusurlu fiili bulunmadığını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilecektir. Buna karşın, müşteriler de kendilerinden beklenen her türlü tedbiri almak ve her türlü dikkat ve özeni göstermek zorundadırlar. Bu yükümlülüklerin ihlal edilmesi halinde müşterinin kendi kusurundan kaynaklanan bu durumun sorumluluğuna kusuru oranında katlanması gerekmektedir. Bu itibarla, müşterinin kusuru var ise TBK’nın 52.maddesi gereğince bu kusur, müterafik kusur olarak değerlendirilebilecektir. Bu durumda banka, sözleşmeden doğan yükümlülüğünü yerine getirememesinde kusurlu olmadığını TBK’nın 112. maddesi gereğince ispat etmek durumunda olup ayrıca müşterisinin müterafik kusurunu da ispat etmekle yükümlüdür. Usulsüz işlemlerin gerçekleşmesinde ispatlandığı takdirde mevduat sahibinin kusurundan söz edilebilir ve banka bu kusur oranı üzerinden hesap sahibinin alacağından mahsup talebinde bulunabilir. Bu bilgiler ışığında somut olayın değerlendirilmesinde; mahkemece hükme esas alınan ve Dairemizce de hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere imza incelemesi sonucu davacı şirket yetkilisinin el ürünü olmadığı tespit edilen 1 no’lu talimatlar kapsamına göre dava dışı …’a davalı banka tarafından 1.250,00 TL, 77.115 USD + 2000 USD+1.800 EURO nakit ödeme yapıldığı, davacı şirket çalışanı … tarafından usulsüz ve sahte bir şekilde düzenlenen belgeler üzerinde bulunan imzanın davalı çalışanınca yeterince kontrol edilmediği, davacı şirketten ödemelerden önce herhangi bir teyit alınmadığı, bu nedenle davalının gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek davacı şirketin zararına sebep olduğu anlaşıldığından mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Mahkemece ayrıca, davacı tarafın tacir olduğu, basiretli bir tacir gibi davranması gerektiği, yaklaşık 2 yılı bulan bir sürede ticari defter ve belgelerinde inceleme yaparak daha öncesinden söz konusu hukuka aykırı işlemleri tespit edebileceği halde 2 yıla yakın bir sürede kendi şirket çalışanın işlemlerini kontrol etmemesi sebebiyle de zararın artmasına sebebiyet verdiği, bu kapsamda müterafık kusurunun bulunduğu gerekçesiyle davacının uğramış olduğu zarardan toplam %30 oranında müterafık kusur ve hakkaniyet indirimi yapılmış olup mahkeme gerekçesinde de belirtildiği gibi basiretli bir tacir gibi davranması gereken davacı şirketin gerekli denetimleri yapmadığı, yaptığına dair herhangi bir delil ibraz edemediği nazara alındığında mahkemece müterafık kusurlu bulunarak indirim yapılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi uygulanan oranın yerinde olduğu anlaşıldığından aksi yöndeki davacı ve davalı vekillerinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Öte yandan, davalı vekilince bilirkişi raporunun hukuki tespit yaptığı, bu nedenle raporun hükme esas alınamayacağı ileri sürülmüş ise de; HMK’nın 282.maddesi uyarınca hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle serbestçe takdir eder. Bu durumda bilirkişinin vardığı sonuçla bağlı olmaksızın sağladığı teknik tespitlerden yararlanılarak sonuca gidilmesi mümkün olup somut olayda bilirkişi raporu Dairemizce de denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunmuş olup aksi yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabul-kısmen reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden davacı şirket vekili ile davalı vekilinin istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/.b.1 maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve yasaya uygun olduğundan her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayra ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı şirket tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 135,50 TL istinaf karar harcının davacı şirketten tahsiline Hazineye gelir kaydına,3-Davalı vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 9.013,56 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 16.03.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.