Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/493 E. 2021/683 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/493
KARAR NO: 2021/683
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/12/2019
NUMARASI: 2019/38 E. – 2019/1005 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında düzenlenen 25.07.2006 tarihli anonim şirket hisse devri sözleşmesi ile müvekkilinin … A.Ş. ‘deki 25 adet hissesini 200.000,00 USD bedelle davalıya sattığını, sözleşmeyle bu bedelin 87.657,00 USD’lik kısmının üç gün içerisinde banka havalesiyle, kalan kısmının ise sözleşme tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde ödenmesinin kararlaştırıldığını, davacının satmış olduğu hisselerin davalı adına 01.09.2006 tarih ve 6633 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan olunmasına rağmen davalının ödemeye ilişkin tahhütlerini yerine getirmediğini, 01.12.2016 tarihli likit alacağın 295.250,51 TL ana para ve 18.756,70 TL faiz olmak üzere toplam 314.007,21 TL olduğunu, anılan bedelin ödenmesini ihtar amacıyla gönderilen Bakırköy … Noterliğinin 01.12.2006 tarihli ihtarına rağmen ödenmediğini, ihtarın 19.02.2007 tarihinde tebliğ edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe, alacağın zaman aşımına uğradığı ve borcunun bulunmadığı gerekçesiyle itiraz edildiğini, davalının ödeme emrinin usulsüz tebliğine ilişkin şikayetinin haksız şekilde kabul edildiğini, kararın Yargıtay onayından geçerek kesinleşmesine rağmen itirazın süresinde olmadığını, kesinleşen takibin icra müdürlüğünce durdurulmasının yerinde olmadığını, icra mahkemesinin şikayet üzerine verdiği öğrenme tarihinin tebliğ tarihi olarak sayılmasına ilişkin kararının kesin hüküm niteliğinde olmadığını ileri sürerek, davalının itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İtirazın iptali davasının İİK’nın 67/1. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığını, anonim şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan bir alacağın bulunmadığını, alacak bulunsa dahi zamanaşımına uğradığını, davacının elinde sözleşmenin aslının bulunmadığını, hisse devir sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilmemesi üzerine aslının sözleşmenin iptali amacıyla yırtıldığını ve davacının elinde fotokopisinin bulunduğunu, takip aşamasında çıkarılan tebligatın müvekkilinin daha önce terk ettiği adresine gönderildiğini, ayrıca dayanılan sözleşmede de hisselerin peşin bedeli ile devir ve temlik edildiğinin yazdığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasında bağıtlanan ve ıslak imzalı aslı mahkememiz kasasına sunulan ve taraflarca altındaki imzası inkar edilmeyen Temel Sözleşme 05/07/2006 tarihli şirket hisse devri sözleşmesidir. Sözleşmenin konusu; davacı …’in İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun … sicil numarasında tescilli … Anonim Şirketi’ndeki 25 adet hissesini, davalı …’na 200.000 USD bedel karşılığı satmasına ilişkindir. Getirtilip incelenen TSM kayıtlarına göre ve sözleşme tarihinden hemen sonraki 25 Ocak 2007 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı hazirun cetveline göre dava dışı … A.Ş.’nin sermaye miktarının 1 milyon TL hisse adedinin 100 olup, 49 hissenin … A.Ş.’ne, 25 adet hissenin …’na, 1 adet hissenin …’na, 24 adet hissenin …’ya, 1 adet hissenin …’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacı …’in hisse devri sözleşmesi uyarınca sahibi olduğu 25 adet hisseyi davalı …’na devrettiği anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda davalı yanın zamanaşamı itirazı değerlendirildiğinde, TBK’nun 147/4 .maddesinde ‘… Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.’ın 5 yıllık zamanaşamı süresine tabi olduğu hükmü düzenlenmiştir. Taraflar arasında bağıtlanan 05/07/2006 tarihli şirket hisse devri sözleşmesi uyarınca hem davacının hemde davalının dava dışı …A.Ş. ortakları olduğu anlaşılmaktadır. O halde iş bu dava ortaklık pay devrinden kaynaklanan alacak (itirazın iptali) davası olup, sözleşme tarihine göre ve hatta sözleşmeden sonraki ilk olağanüstü genel kurul tarihi ve davalının paydaş olduğu 25 Ocak 2007 tarihine göre 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra, davacı yanca 13/03/2013 tarihinde takibe girişilmiş olmakla, zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay 11. HD.’nin 2006/8366 – 2007/15490 E.K. sayılı 07/12/2007 tarihli kararı da aynı hususa işaret etmekte olup; ‘..Şirketin 25/12/1991 tarihli genel kurulunda alınan karar ve aynı günlü ek protokole göre davacı ortak …’in şirkette mevcut 150 payından 45 payının davalıya devri, buna karşılık da davalının davacıya 8.910-USD borçlanmasının kararlaştırıldığını, pay devrinin gerçekleştiğini ancak devir bedelinin ödenmediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir… Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını usulüne uygun bir pay devri olmadığını, müvekkilinin borcu bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir… Dava konusu olayda BK.’nun 126/4 maddesinde yazılı beş yıllık zamanaşımı süresinin geçmemiş olmasına, mahkeme kararında da belirtildiği üzere, pay devrinin fiilen gerçekleşmediğinin anlaşılmış olmasına göre taraf vekillerinin temyiz itirazı yerinde değildir…’ şeklindedir. Açıklanan gerekçelerle takipte ve davada, davalı yanın ileri sürdüğü zamanaşımı itirazı TBK 147/4 madde uyarınca yasal ve yerinde görülmekle, takip tarihine kadar, sözleşme ve dahi pay devrinden sonra 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu …” gerekçesiyle, TBK’nın 147/4. maddesi uyarınca davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin gerekçesinin hukuka aykırı olduğunu, mahkemenin gerekçesinin hatalı olduğunu, alacağın tamamen şirket hissesinin satış badelinden kaynaklandığını, beş yılık zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için, uyuşmazlığın ortaklık sözleşmesinden doğması ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasında doğması gerektiğini, yani uyuşmazlığın ortalık sözleşmesinden ve ortakların birbirleri arasında olmasının gerektiğini, maddede bulunan “ve” bağlacının her iki şartın birlikte gerçekleştirilmesi gerektiğini zorunlu kıldığını, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ortaklık sözleşmesinden değil, hisse satış sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle, anılan maddenin uygulanma imkanının bulunmadığını, mahkemenin atıfta bulunduğu Yargıtay içtihadının somut olayla ilgisinin bulunmadığını ve uyuşmazlıkta on yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini, sözleşmenin başında açıkça sözleşmenin “Ortaktan ortak dışına” olduğunun yazıldığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2008/10988 E- 2010/1653 K sayılı kararında da hisse satımından kaynaklanan alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğunun belirtildiği gibi, aynı hususların 2014/4222-15438 E- K sayılı kararda da benimsendiğini, davalının borcu ikrar etmesi nedeniyle zamanaşımının kesildiğini, davalının görevsiz mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinin ikinci sayfasının 7. maddesinde aynen, ”…Sözleşmede davacı asilin açık beyanındaki gibi peşin bedelle yapıldığı…” beyanının borç ikrarı olduğunu, ayrıca davalının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/161450 Soruşturma sayılı dosyasında 20.09.2019 tarihinde verdiği ifadesinde “…ben şikayetçi olduğum …’ten 200.000 Amerikan Doları mukabilinde … A.Ş’ye ait hisseler için hisse alım sözleşmesi yaptım. 1 ay sonra sözleşmede bahsi geçen 200.000 Dolar parayı bankadan aldığım kredi ile müşterek tanıdığımız … isimli şahsa … teslim edilmek/gönderilmek üzere … Bakası Bursa Yıldırım şubesinde elden teslim ettim… Bedelsiz kalan senedimi işleme koyan şüphelilerden şikayetçiyim…” şeklindeki beyanının açık borç ikrarı niteliğinde olması nedeniyle zamanaşımının kesildiğini, aynı şekilde davalı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/161450 Soruşturma sayılı dosyasına 20.09.2019 tarihinde verilen dilekçede bulunan “Sayın savcım 6. veya 7.ay 2006 tarihinde … A.Ş. hisse alım sözleşmesi ile 200.000 USD karşılığında …’ten satın aldım. Bu sözleşme parasını bankadan çektim ve bankada ortağım olan …’na teslim ettim. Kendisi de …’e havale olarak ödemeyi yaptı…hangi bankadan gönderdiğine dair ilgili dekont ve evrakların çıkarılmasını istiyorum…” şeklindeki beyanının da borç ikrarı niteliğinde olması nedeniyle zamanaşımını kestiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacının istinaf başvurusuna daha önce cevap verildiğini, alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle kararın yerinde olduğunu, pay devrinden sonra davacının ortaklığının devam ettiğini, mahkemece davanın reddi nedeniyle müvekkili yararına % 20 oranında kötü niyet tazminatı verilmemesinin yerinde olmadığını belirterek; kararın kötü niyet tazminatı yönaünden düzeltilerek kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında düzenlenen 25.07.2006 tarihli anonim şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine yönelik itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen 25.07.2006 tarihli anonim şirket hisse devir sözleşmesi ile davacının dava dışı … A.Ş.’deki 48 payının 25 adedinin 200.000,00 USD bedelle davalıya devrinin kararlaştırıldığı, devir bedelinin 87.657 USD’lik kısmını peşin havaleyle, kalanının üç ay içerisinde ödeneceğinin taahhüt edildiği anlaşılmıştır. Pay bedelinin ödenmemesi üzerine davacı tarafından keşide edilen Bakırköy … Noterliğinin 01.12.2006 tarihli ihtarıyla alacağın ödenmesi ihtar edilmiştir. Davacı tarafından 13.03.2012 tarihinde Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 295.250,51 TL devir bedeli ve 172.630,35 TL işlenmiş faizin tahsili istemli takip başlatılmış, ödeme emrinin tebliği üzerine takip kesinleştirilmiştir. Ancak, davalı tarafından ödeme emrinin tebliğinin usulsüz olduğu belirtilerek Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/1046 Esas sayılı dosyasında şikayette bulunulmuş, mahkemece tebliğin usulsüz olduğu gerekçesiyle, ödeme emrinin tebliğinin 13.08.2014 olarak düzeltilmesine karar verilmiştir. Karar Yargıtay onayından geçerek kesinleşmekle, davalının takibe yönelik itirazının süresinde olduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı yan, icra mahkemesi kararının hatalı olduğunu ve takibin kesinleştiğini istinaf nedeni olarak ileri sürmüş ise de ödeme emrinin tebliğ tarihinin mahkemece belirlenerek itirazın süresinde kabul edilmesi nedeniyle, Dairemizce kesinleşen icra mahkemesi kararının denetlenmesi olanağı bulunmadığından, bu yöne ilişkin istinaf başvuru nedeni yerinde görülmemiştir. Dosya içerisinde bulunan 27.07.2006 tarihli genel kurul hazirun cetveline göre davacının yüz payı bulunan şirkette 49 paya sahip olduğu anlaşılmıştır. 25.01.2007 tarihli genel kurul hazirun cetvelinde ise 25 payın davalıya, 24 payın …’ya 1 payın ise davacıya ait olduğu, davacının devir edilen 25 paydan ayrı olarak 24 payını da bu tarihten önce Mustafa Sıtkı’ya devir ettiği, sonraki genel kurullarda davacının 1 payının bulunduğunun hazirun cetvellerinde belirlendiği görülmüştür. Pay devir sözleşmesindeki alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı istinaf incelemesinin konusu olup, zamanaşımının başladığı tarih dikkate alındığında, 818 sayılı BK hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmıştır (Yürürlük Kanunu m.5). Kaldı ki 6098 sayılı TBK’nın 147/4. maddesinde de 818 sayılı BK’nın 126/4. maddesine benzer bir düzenleme yapılmıştır. Bu yasal düzenlemelere göre, bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki bir ortağın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacakların beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu belirlenmiştir. Yargıtay 11.HD’nin 31.05.2016 tarih ve 2015/12291 Esas, 07.12.2007 tarih 2006/8366 Esas sayılı kararlarında belirtildiği üzere şirket payı devir sözleşmesinin TBK’nın 147. maddesi gereğince 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi olması nedeniyle ilk derece mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı tarafından istinaf başvurusuna eklenen davalının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/161450 soruşturma sayılı dosyasında verdiği ifadeyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve Asayiş Büro Amirliğine sunduğu 30.09.2019 tarihli yazılı beyanında borç ikrarı bulunması nedeniyle zaman aşımının kesildiği iddia edilmiş ise de belirtilen belgelerde davalının sözleşmeyi kabul ettiği, ancak sözleşme bedelini ödemiş olduğunu beyan ettiği, bu durumda iddiaya konu beyanların borç ikrarı olarak değerlendirilemeyeceği, ayrıca bu beyanın zamanaşımının dolmasından sonra verilmesi nedeniyle zamanaşımını kesen işlem niteliğinde olmadığı anlaşılmakla, davacının istinaf bu yöne ilişkin başvuru sebepleri de yerinde görülmemiştir. Davalının istinaf başvurusunun incelemesinde; davacı taraf, taraflar arasındaki sözleşmeye dayanarak ödenmeyen sözleşme bedelinin tahsilini istemiş olup, İİK’nın 67/2. maddesi gereğince takibin haksız olmasına rağmen kötü niyetli olmaması nedeniyle kötü niyet koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, davalının istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvuruların, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 4,90 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, 4-Taraflarca yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.06.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.