Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/487 E. 2020/1293 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/487
KARAR NO: 2020/1293
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/12/2019
NUMARASI: 2018/96 E. – 2019/1349 K.
DAVANIN KONUSU:Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı banka nezdinde USD ve Türk Lirası cinsi mevduat hesapları bulunduğunu, hesapların … ve … adi ortaklığına ait olduğunu, ortaklığa ait hesaplardan para çekme yetkisinin her iki ortağın müşterek imzası ile mümkün olduğunu, müvekkilinin imzasının taklit edilerek her iki hesaptan para çekildiğini, sahte talimat ve imzayla çekilen paranın iadesi amacıyla ihtarname keşide edilmesine rağmen davalı tarafından zararın giderilmediğini, bu kapsamda adi ortaklık adına açılan hesaplardan her iki ortağın aynı anda bankaya gelerek müşterek imza ile işlem yaparak para çekmesi gerekirken, müvekkilinin imzasının taklidi ve sahte talimatlarla USD cinsi hesaptan 29.05.2014 tarihi ile 08.05.2015 tarihleri arasında 19 adet işlemle toplam 231.943,00 USD, Türk Lirası hesabından ise 21.10.2014 ile 06.06.2015 tarihleri arasında 5 adet işlemle 32.128,00 TL’nin çekildiğini, bu tespitlerin müvekkilince yapılan incelemede belirlendiğini, bakiye işlemlere ilişkin dava hakkının saklı olduğunu, müvekkilinin hesaplarından sahte talimatlarla ve imzası taklit edilmek suretiyle çekilen miktarların iadesi amacıyla Kartal … Noterliğinin 20.06.2017 tarihli ihtarının keşide edilerek toplam 231.943,00 USD ve 32128,00 TL(‘nin 7 gün içinde iadesinin istenildiğini, davalının cevabi ihtarıyla, müşterek hesaptan her iki ortağın ıslak imzalı talimatları ile işlem yapıldığının belirtilerek zararın giderilmediğini, davalı bankanın objektif özen yükümlülüğüne aykırı işlemlerle müvekkilinin hesabından büyük miktarda para çekilmesine neden olduğunu, yapılan usulsüz işlemlerin tesadüfen yapılan inceleme sonucunda fark edildiğini, güven ve itibar kurumu olan bankanın en küçük kusurundan dahi sorumlu olduğunu, yüklü miktarda işlem yapan davalının müvekkilinin imzalarının sıhhatini araştırmadan, sahte talimat ve imzalarla işlem yaptığını, keşide edilen cevabi ihtarda da ortaklığa ait hesaptan para çekilmesinin her iki ortağın müşterek imzasıyla mümkün olduğunun kabul edildiğinden bankanın tüm zararlardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin bankada bulunan iki ayrı hesabından imzalarının taklit edilmesi suretiyle oluşturulan sahte talimatlarla çekilerek yetkisiz kişilere ödeme yapılması nedeniyle oluşan zararından şimdilik 1.000,00 TL ve 1.000,00 USD ( dava tarihindeki kur ile 3.784,40 TL) toplamı 4.784,40 TL’nin her bir para cinsi yönünden ayrı ayrı temerrüt faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde, davacının bilgisi dışında sahte imzalarla para çekildiği ileri sürülen iki hesap yönünden miktarın açık olarak tespit edilerek yazıldığını, bu nedenle harcın belirlenen tüm değer üzerinden ödenmesi gerektiğini, harcın tamamlanmaması halinde davaya devam edilemeyeceğini, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, husumetin bankaya değil sahte işlemlerle paranın hesaplarına aktarıldığı kişiler olduğunu, davacının tek başına dava açmakta aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde belirtilten sahte işlemlerinin sadece müvekkilince tespit edilebilin işlemler olduğunu, tespit edilen işlemlerden başka işlemler bulunup bulunmadığının ancak banka kayıtları üzerinde mahkemece yapılacak incelemeler sonucu belirlenebileceğini, yargılama sırasında gerçek zararın ortaya çıkacak olması nedeniyle fazlaya ilişkin hakkın saklı tutularak dava açıldığını, müvekkilinin davalı banka sisteminde bulunan sahte işlemlerin tümüne ulaşma imkanının bulunmadığından zararın tamamının bu aşamada tespitinin mümkün olmadığını, tazmini gereken gerçek zararın belirlenmesinden sonra eksik harcın tamamlanacağının, beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” İş bu dava 02/04/2019 tarihinde Harçlar Kanunu 30 ve 32. Maddeleri gereğince eksik harç tamamlanmadığından işlemden kaldırıldığı, yasal süre içerisinde harcın yatırılmadığı ve yenilenmediğinden davanın HMK 150 maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, karar olarak alınması gerekli 44,40 TL’nin başlangıçta yatırılan 81,71 TL’den mahsubu ile fazladan alınan 37,31 TL harcın talep halinde davacı tarafa iadesine, yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. hükümleri gereğince göre 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafça mahkeme veznesine yatırılan gider avansından artacak kısmın karar kesinleştiğinde talep halinde davacı tarafa iadesine, ” gerekçesiyle, süresi içinde eksik harcın tamamlanmaması nedeniyle işlemden kaldırılan davanın HMK’nın 150.maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, karar vermiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Dava konusu olan davalı banka nezdindeki adi ortaklığa ait hesap üzerinde ancak müvekkil ile birlikte müşterek imza yetkisi olan diğer ortak …’in ortak imzası ve onayı ile talimat verilebilecek ve para çekme işlemi gerçekleştirilebilecek olmasına rağmen, müvekkilin imzası taklit edilmek suretiyle bir çok defa sahte talimatlarla davalı kurumdan para çekme işlemi gerçekleştirildiğini, müvekkilin yaptığı incelemede söz konusu durumun tespit edilmesine rağmen sahte talimatların sayısını ve hesaptan sahte talimatla çekilen para miktarını tam olarak belirlenemediğinden belirsiz alacak davası açıldığını, alacağın miktarının belirlenemediği durumlarda davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceğini, somut olayda, müvekkilinin bilgisi ve onayı dışında sahte talimatlarla ortak hesaptan çekilen para miktarının objektif olarak belirlenebilmesi mümkün olmadığını, zira müvekkilinin davalı bankadaki hesaplarından bilgisi ve onayı dışında kaç adet sahte para çekme talimatı verildiğini bilmeyeceğinden müvekkilce tespit edilebilen miktar üzerinden belirsiz alacak davası açıldığını, mahkemece, davalı kurum kayıtlarında yapılacak incelemeler sonucu zararın belirlenmesi halinde zararın belirleneceğini, bu aşamadan sonra eksik harcın tamamlanması yoluna gidilmesi gerektiğini, mahkemece davalıya yazı yazılarak usulsüz işlemler ve zarar miktarı belirlenmeden eksik harcın tamamlanması için süre vermesinin usulsüz olduğunu, alacağın ancak davalı bankadan getirtilecek tüm talimatlar üzerinde inceleme yapılmasından sonra belirlenebileceğini, tüm belgelerin getirtilmesine ilişkin taleplerin mahkemece değerlendirilip belgeler istenilmeden harcın tamamlanmasına karar verilmesinin hatalı olduğunu, diğer yandan müvekkilinin adli yardım talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, müvekkilinin muhtardan aldığı fakirlik belgesiyle başvuruda bulunulduğunu, müvekkilinin üzerine kayıtlı herhangi bir mal varlığının bulunmadığının mahkemece belirlendiğini, yapılan sorgulamaya göre müvekkilinin 24.08.2017 tarihinden beri çalışmadığının açık olduğunu, TAKBİS kaydında görülen taşınmazının pasif aşınmaz olarak görüldüğünü, üzerine kayıtlı taşınmaz bulunmadığını, bu durumda kayıtlı mal varlığı bulunmayan ve her hangi bir yerde çalışmayan, ilgili muhtarlıktan fakirlik belgesi alan müvekkilinin HMK’nın madde 334.maddesindeki koşulları taşıdığı sabit olmasına rağmen talebin gerekçesiz olarak reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, gerekçe oluşturmadan adli yardım talebinin reddinin adil yargılama hakkının ihlali olduğunu, mahkemenin ara kararıyla müvekkilinin gerekçeyi öğrenme ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, itiraz üzerine İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/400 Değişik İş sayılı 16.05.2019 tarihli kararı ile adli yardım talebinin reddine ilişkin itirazın da incelenmeksizin gerekçesiz olarak reddedildiğini, kısaca belirsiz alacak davası olarak ikame edilen davada, henüz alacak miktarı belirlenmeden, mahkemece harç tamamlatma yoluna gidilmesi ve şartları oluşan adli yardım talebinin reddiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin hukuka açıkça aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının, davalı bankada bulunan hesaplarından usulsüz işlemlerle çekildiği ileri sürülen paralarının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, belirsiz alacak davası olarak açılan davada, miktarın belirli olması nedeniyle belirsiz alacak davası açılamayacağı değerlendirilmiş, eksik harcın tamamlanması için verilen kesin süre içinde harcın tamamlanmaması nedeniyle işlemden kaldırılan davanın, üç aylık sürede harcın tamamlanarak yenilenmemesi nedeniyle açıklanmamış sayılmasına karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekili, müvekkilinin adi ortak olduğu, ortaklık hesaplarından sahte imzalı talimatlarla para çekildiğini belirterek eldeki davayı açmıştır. Gerek dava dilekçesinde ve gerekse keşide edilen ihtarda, her bir hesaptan ayrı ayrı çekilen miktarlar yazılmıştır. Diğer yandan, hesaplardan yapılan tüm talimat işlemlerindeki imzaların incelenerek tespit edilmeyen zararın bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği belirtilerek, bu yönden fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı tutulmuştur. Davacı vekili gerek istinaf başvuru dilekçesinde gerekse de 21.12.2018 tarihli adli yardım talebinde, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını belirtmiştir. Bu durumda, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı sabit olup, uyuşmazlık belirsiz alacak davası açılıp açılmayacağı noktasındadır. Öncelikle, HMK’nın 337/2.maddesinde adli yardım talebinin reddi halinde itiraz yolunun açık olduğu, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğunun düzenlenmesi karşısında , davacı vekilinin kesin olan adli yardım talebinin reddine ilişkin ara karar ile değişik iş kararına yönelik istinaf istemi yerinde görülmemiştir. 6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109.maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir. Davacı yanın tüm dilekçe ve beyanlarından, davacıya ait ortak hesaplarından yapılan usulsüz işlemlerinin sayı ve miktarının tam olarak bilinmemesi nedeniyle belirsiz alacak davası açıldığının ileri sürülmesi karşısında, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının kabulü gerekir. Davacınını iddiasının ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında, dava tarihi itibariyle gerçekleştiği iddia edilen zararın değerinin tam olarak tespit edilmesi davacıdan beklenemeyeceğinden belirsiz alacak davası açılması koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir. Davacı yan, dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açtığından söz etmemesine rağmen cevaba cevap ve adli yardım talebinde davayı belirsiz alacak davası olarak açtığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece de davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı kabul edilmiş olması ve belirsiz alacak davasının koşullarının da mevcut olması karşısında, mahkemece işin esasına girilerek deliller toplanıp yargılama sonucunda bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde davanın açılmamış karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.5 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu davanın açılmamış sayılmasına dair kararı usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, kararın kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.5. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının, ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, İlk Derece Mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.5. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26.11.2020 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.