Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/459 E. 2023/444 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/459
KARAR NO: 2023/444
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/10/2019
NUMARASI: 2017/1136 E. – 2019/842 K.
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin Uyarlanması
Taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına dair verilen karara karşı, davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul İli, Beşiktaş İlçesinde …, … ada, … nolu parselde bulunan …’nın işletmecisi olduğunu, bu hususta kira sözleşmesi bulunduğunu, müvekkili ile davalı arasında 03.12.2013 tarihinde kredi ve ipotek sözleşmeleri yapıldığını, ancak 01.01.2017 tarihinde …’da hain bir terör saldırısı meydana geldiğini, müvekkilinin iradesi dışında olağanüstü bu halin vuku bulması nedeniyle işletmedeki tüm tesisler ve kullanım malzemelerinin tamamı tahrip edildiğinden işletmenin fiilen kapatıldığını ve gelir elde edilmediğini, müvekkilinin bu nedenle davalı bankadan aldığı kredinin 2017 yılında ödenmesi gereken 23.154.603,63 TL’yi faizsiz olarak 2018 yılına ertelenmesini talep etmek zorunda kaldığını, davalı tarafın 2017 yılında ödenmesi gereken ana parayı %15 faiz ve %1 komisyon işleterek 29.163.253,18 TL olarak 2018 yılına ertelediğini, 2017 yılına ait ödenmesi gereken faizin müvekkilinden alınmaması için bu davanın açılması zarureti doğduğunu, …’nın terör saldırısı nedeniyle bir daha açılamadığını, olayda 39 kişinin hayatını kaybettiğini, 79 kişinin de yaralandığını, terör olayıyla ilgili ceza yargılamasının devam ettiğini, müvekkilince işletmenin tekrar faaliyete geçebilmesi için idari birimlere müracaat edildiğini ancak valilik tarafından 60 gün içerisinde cevap verilmemek suretiyle taleplerinin zımnen reddedildiğini, bu red cevabı üzerine müvekkili tarafından İstanbul 6. İdare Mahkemesinde 2017/1068 Esas sayılı dosyasında yürütmeyi durdurma talepli dava açılmış ise de yürütmeyi durdurma taleplerinin reddedildiğini, … markasının değer kaybettiğini, terör olayının müvekkili şirketin idaresi dışında meydana gelen mücbir olay niteliğinde olduğunu, terör olayı nedeniyle Borçlar Kanunun aşırı ifa güçlüğünü düzenleyen 138.maddesinin uygulanması gerektiğini, davalı banka tarafından müvekkilinin talebi üzerine yukarıda bahsedildiği şekilde ana para 2018 yılına ertelenmiş ise de %15 faiz işletilmesi nedeniyle müvekkilinin 2018 yılında da ödeme güçlüğüne düşeceğini, davalının kamu bankası olup terör olaylarında doğrudan zarar gören kişilerin kredi borçlarını erteleyerek en fazla %3 oranında faiz alınabileceğini, … Bankasının bu yönde uygulaması olduğunu, 5233 sayılı Kanun ve bu Kanunun uygulama Yönetmeliği gereğince kamu kurum veya kuruluşlarının terör eylemlerinden zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine yaptığı ödemelerden dolayı bir sorumluluk bulunmadığını, Nisan 2015 yılında 29322 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun 2015/7510 sayılı Kararında banka tarafından ertelenen kredi borçlarının erteleme müddetince kredi borcunun vadesinden itibaren %3 faiz uygulanır denildiğini, çeşitli afetler nedeniyle zarar gören kişilere … Bankasına olan kredi borçlarını ertelediğini, davalının olağanüstü hal nedeniyle faizden feragat veya %3 ün altında alma konusunda yetkili olduğunu, bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu tarafından 14.10.2015 tarihli ve 29502 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6477/ 2 ve 6477/ 3 afetler ile terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında zarara uğrayan gerçek ve tüzel kişilere bankalarca kullandırılan kredilerin yeniden yapılandırma için bir düzenleme yapıldığını, Bankacılık Kanunun 93.maddesi ve buna bağlı çıkartılan Yönetmeliklerde hüküm bulunduğunu, müvekkili ile davalı arasında yapılan yapılandırmada dengenin müvekkili aleyhine bozulduğunu, sözleşmedeki dengenin bozulması nedeniyle temelinden çöktüğünü, sözleşmenin değişen şartlara uydurulması gerektiğini ileri sürerek, 06.12.2013 tarihli Bankacılık İşlemleri Protokolünün 3.maddesindeki %12,96 oranındaki faizin ve 2017 tarihli yapılandırma sözleşmesindeki yıllık %15 faizin 2017 yılı için iptal edilmesine, 2017 yılına ait olup ertelenen kredinin 2018 yılının 12.ayından itibaren taksitler halinde ödenmeye başlanmasına, bu talebin kabul edilmemesi halinde ise 2018 yılına ertelenen 2017 yılına ait ödenecek kredi için belirlenen %15 yıllık faiz ile 2018 yılına ait ödenecek kredinin yıllık faizinin % 3 olarak sabitlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, 08.11.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile 2018 yılında ciddi bir ekonomik kriz yaşandığını, ağır sonuçları olduğunu, 15.08.2018 tarihli ve 30510 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Finansal Sektöre Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yönetmeliğin 4/3 maddesine göre davalı bankanın faizden feragat etmesi veya faiz oranını %3 olarak sabitlemesi gerektiğini belirterek, 06.12.2013 yılında yapılan Bankacılık İşlemleri Protokolünün 3.maddesindeki yıllık %12,96 faizin ve 2017 tarihli yapılandırma sözleşmesindeki yıllık %15 faizin 2017 yılı için iptal edilmesine, faizin 2018 yılı ve devamı yıllar için azami %3 olarak sabitlenmesine, 2017 yılına ait olup ertelenen kredinin 2021 yılının 12.ayından itibaren taksitler halinde ödenmeye başlanmasına, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde, 2018 yılına ertelenen 2017 yılına ait ödenecek kredi için belirlenen %15 yıllık faiz ile 2018 yılının ve sair yıllara ait ödenecek kredinin yıllık faizinin %3 olarak sabitlenmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; Borçlar Kanunun hükümlerinin ticari kredi sözleşmelerinin uygulanmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın kullandığı kredinin önemli bir kısmının 31.12.2016 gecesi meydana gelen … saldırısından sonra kullandığını, bu olaydan sonra da borçlanmaya devam ettiğini, davacı ile 06.12.2013 tarihinde 25.000.000,00 TL limitli kredi çerçeve sözleşmesi imzalandığını, 06.12.2013-11.07.2017 tarihleri arasında kullanılan kredinin ana parasının 23.154.603,63 TL olup bu miktarın 5.829.603,63 TL’lik kısmının … saldırısından sonra kullanıldığını, kredinin vadesi henüz gelmeden 16.08.2017 tarihinde davacının bankaya müracaatı üzerine yapılandırma talebinin kabul edilerek kredinin 1 yılı ödemesiz, ilk taksiti 16.08.2018 olacak şekilde toplamda 2 yıl vadeye yayıldığını, ilk takside aylar varken davacı firmaca 26.12.2017 tarihinde iş bu davanın açıldığını, davacı firmanın grup firması olup gruba bağlı firmaların çeşitli ticari faaliyetlerinin bulunduğunu, davacı firmanın kredi kullanırken diğer grup firmaları ile firma ortağı …’ın krediye kefil olarak bir çok değerli taşınmazın teminat olarak gösterdiklerini, grup firmalarının mali durumunun da incelenmesi gerektiğini, davacı firmanın bankalarından aldıkları kredinin tamamını … için kullanmadıklarını, … dışında davacı firmanın yurt çapında eğlence ve turizme yönelik işletmeleri olduğunu ayrıca … isimli restaurantın da sahibi olduğunu, ipotekli taşınmazların değerinin 30.000.000,00 TL’nin üzerinde bulunduğunu, bankacılık mevzuatı kapsamında bankaların kullandırdıkları krediler için karşılık ayırmak zorunda bulunduklarını, davaca tarafın başvurusu üzerine mevzuata ve piyasa koşullarına uygun surette yapılandırılarak vadelerinin uzatıldığını, hal böyleyken firmanın faizlerinin bir kısmının silenmesi, bir kısmının ise %3 e indirilmesinin istenilmesine bankacılık mevzuatı ve piyasadaki faiz oranları ile bağdaşan bir talep olmadığını, belirlenen %15 yapılandırma faizinin bankacılık piyasasına uygun olduğunu, cari faizden 2 yıla değil, vade uzatımı yapılarak müşteri kolaylığı sağlandığını, dava dilekçesinde sıralanan mevzuatların müvekkili açısından bağlayıcılığının bulunmadığını, dava dilekçesindeki faiz indirimi yapılması konusunda alınmış Bakanlar Kurulu Kararı ile BDDK düzenlemelerine yer verilmiş ise de, bu düzenlemelerin yürürlükte olmayıp müvekkilini bağlamayacağına, davacı tarafın terör saldırısından kaynaklı tüm zararlarını devletten 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminini istemesinin mümkün olduğunu, davacı tarafın olay nedeniyle sigorta şirketlerine başvurup başvurmadığı ve ödeme alıp alınmadığının tespit edilmesi gerektiği savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Borçlar Kanunun 138.maddesinde “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” denilmektedir. Davacı talebini bu maddeye dayandırmaktadır.Taraflarca gösterilen tüm deliller toplanarak dosya mahkememizce resen seçilen 1 Bankacı-Finans Uzmanı, 1 Akademisyen Finansman Bilim Dalı Öğretim Üyesi, 1 Hukukçu bilirkişiye tevdi edilerek mahkememizce uyuşmazlık noktaları olarak saptanın hususlarda rapor tanzim edilmesi istenmiştir. Davacının 5233 sayılı terör ve terörle mücadeleden doğan zararlarını karşılanması hakkında kanun uyarınca idari aleyhine tazminat davası açtığı, ayrıca … Sigorta’dan davacı adına tanzim edilmiş poliçeler nedeniyle terör eyleminden dolayı toplam 1.152.215,99 TL ödeme yapıldığı, ayrıca davacının … Sigorta kapsamında da aynı nitelikte poliçesinin bulunduğu, davacının davalı bankadan 06/12/2013 tarihli 25.000.000,00 TL tutarlı kredi sözleşmesi imzalandığını, söz konusu kredi sözleşmesi nedeniyle bir çok ipotek alındığı, 16/08/2017 tarihinde davacının başvurusu üzerine bankaca yapılandırma yapıldığını, söz konusu kredinin %45,84’lük kısmının terör eyleminden sonra kullanılan kredi olduğunu, bankaların ticari kredilere uyguladıkları faiz oranlarını 2017 yılı için raporlarında gösterdiklerini, bankaca uygulanan %15 faizin yüksek olmadığını, 5233 sayılı kanuna göre olay tarihinden itibaren 60 gün içerisinde her halükarda 1 yıl içinde terörden mağdur olunduğa ilişkin valiliğe müracaat yapıldığında zarar tespit komisyonunun tespit edeceği zararın devlet tarafından tazmin edileceğini, bu kapsamda davacının başvurusunun bulunduğunu, yukarıda da belirtildiği üzere davacı tarafın … Sigorta A.Ş’den poliçe kapsamında 1.152,215,99 TL ödeme aldığını, Borçlar Kanunun 138. Maddesinin uygulanabilmesi için zaman içinde devam eden sözleşme ilişkisinde tarafların edimleri arasındaki dengenin borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulmuş olması yani işlem temelinin çökmesi, edimlerin dengesindeki bu değişikliğin sözleşme yapılırken ön görülmeyen savaş, ekonomik kriz, doğal afetler gibi olağanüstü sebeplerden ileri gelmesi gerektiği, aşırı ifa güçlüğü yaratan olgunun borçludan kaynaklanmamış olması gerektiği, borçlunun ifası aşırı güçleşen edimi henüz ifa edilmemiş olmalı veya borçlu ifa güçlüğünden kaynaklanan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuş olmalıdır. Davacı kredi ana parasına itiraz etmeyip, faiz tutarına ve ödeme tarihine itiraz etmektedir. Bankanın daha düşük faiz oranı uygulanması ya da faizlerin bir kısmından feragat etmesi halinde bankanın zararını talep edebileceği kurum olmadığı davalı tarafından iddia edilmektedir. Tabi afetlerden zarar görenlerin … Bankasından kullandığı krediler için 2015 yılında yeniden yapılandırma ön görüldüğü, faizin %3 olarak belirlendiği, bankanın uyguladığı cari faiz ile %3 faiz oranı arasındaki banka zararının ise hazine tarafından karşılandığı görülmüştür. Terör mağduru şirketlerin kullandığı kredilerin yapılandırılması için düzenlenen bir yasal prosedür yoktur. Bankalar kredilerin yeniden yapılandırılmasında BDDK tarafından hazırlanan “Bankalarca kredilerin ve diğer alacakların niteliklerinin belirlenmesi ve bunlar için ayrılacak karşılıklara ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelik çerçevesinde işlem yapmak zorunda olmakla beraber bu yönetmelik bankaların uygulayacakları faiz oranlarını belirlemediği gibi, yapılandırma koşullarının, tamamen bankaların kendi insiyatiflerine bırakmıştır. Dolayısıyla bankalar yapılandırdıkları krediler için, daha düşük faiz oranı uyguladıklarında, vazgeçecekleri faiz tutarlarını karşılayabilecek bir düzenleme bulunmamaktadır. Borçlar Kanunun 138. Maddesinde belirtilen aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanması koşullarının oluştuğu görülmekle birlikte, bu kez davalı bankanın zararının oluşacağı dikkate alındığında, davacı talebinin karşılanıp karşılanmasının mahkemenin takdirinde olduğu yönünde rapor düzenlendiği görülmüştür. Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere Borçlar Kanunun 138. Kanunun koşulları olayda gerçekleşmiştir. Bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği üzere yapılandırmaya karar verilmesi halinde bankanın zararının tazminini isteyebileceği bir kurum bulunmamaktadır. Yargılamanın devamı sırasında 26/04/2019 tarihinde tarafların bir araya gelmesiyle birlikte iradi olarak yapılandırma yapıldığı, buna göre; davacı tarafın 500.000,00TL peşinat ödemesi, yapılandırma faiz oranının yıllık %22 (aylık %1,83) olarak uygulanması ve davacıya 6 ay ödemesiz dönem tanınarak ödemelerin 28/10/2019 tarihinden itibaren başlayacak şekilde toplam 48 ay vade ile yapılandırması hususu konusunda tarafların mutabık kaldıkları görülmüştür. Ancak davacı taraf bu yapılandırmanın taleplerini karşılamadığını, davadan feragat edilmeksizin 26/04/2019 tarihli yapılandırmanın yapıldığını, ıslah dilekçesinde belirtildiği şeklide mahkemece talepleri doğrultusunda yapılandırma yapılmasını istediklerini bildirmiştir. 5233 sayılı kanuna göre terörden kaynaklı zararlar devlet tarafından tazmin edilmektedir. Davacı taraf kendi sigorta şirketinden de terör nedeniyle bir miktar ödeme almıştır. Borçlar Kanunu 138.maddesi dava konusu olayda gerçekleşmiştir. Ancak Borçlar Kanunun 138.maddesi uygulanarak sözleşmenin uyarlanması hususunda her iki tarafından durumunun birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Davalı tarafta cevap dilekçesinde belirtildiği şekilde kullandırdıkları krediler için karşılık ayırma, kredi kaynakları ve risk yönetimi konusunda kanun ve mevzuata uygun davranmak zorundadır. Davacı tarafın başvurusu üzerine davadan önce 16/08/2017 tarihinde yapılandırma yapılmış, yargılamanın devamı sırasında da 26/04/2019 tarihinde bir yapılandırma daha gerçekleşmiştir. Davacı firmanın davaya konu kredinin önemli bir bölümünü terör saldırısından sonra kullandığı, davacı firmanın grup firması olduğu, alınan kredilerin tamamının … için kullanılmadığı, davacı şirketin … dışında bir çok faaliyetinin olduğu, değerlendirildiğinde taraflar arasında yapılan 26/04/2019 tarihli yapılandırmaya göre davacı tarafın 500.000,00 TL peşinat ödemesi, yapılandırma faiz oranının yıllık %22 olarak uygulanması, davacıya yapılandırma tarihinden ileriye yönelik 6 ay ödemesiz dönem tanınarak ödemelerin 28/10/2019 tarihinden başlayacak şekilde toplam 48 ay vade ile yapılandırılması hususu mahkememizce de Borçlar Kanunun 138. Maddesi kapsamında uygun bulunmuş olup bu hususta taraflarca yapılandırma yapıldığından davanın konusunun kalmaması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafın fazlaya ilişkin talebinin reddine aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Dava sözleşmedeki faiz oranının %3’ü denilerek 694.638,10 TL üzerinden açılmış olup, davalı tarafça davacının yapılandırma talebi 26/04/2019 tarihli yapılandırma ile kısmen kabul edildiğinden davacı davasından kısmi olarak haklı olduğundan dava değeri itibariyle takdiren %50 oranında haklılık durumuna göre vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmiştir.” gerekçesiyle, davanın konusunun kalmaması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına, davacının sözleşmenin uyarlanmasına yönelik fazla taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı ve davalı vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bilirkişi raporlarını da dikkate alarak mahkemenin davayı tamamen veya en azında kısmen kabul etmesi gerektiğini, sözleşmenin uyarlanması koşullarının oluştuğunu, terör olayları olarak nitelenen eylemlerin, Devlete yönelik olduğunu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığını, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığını, ayrıca ekonomik kriz olduğunu, tüm bunlar sebebiyle TBK’nın 138.maddesinin şartlarının oluştuğunu, olağanüstü hallerde Bankalar faiz oranlarını en fazla %3 ile sınırlandırırken davalının tam tersine müvekkilin faiz oranını önce %15 arkasından da %22 olarak artırdığını, yapılandırma sözleşmesindeki faiz oranının yüksek olması nedeniyle ödeme yapılamadığını, 15.08.2018 tarihinde 30510 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Finansal Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yönetmeliğin 4/3 maddesinin ç fıkrasında “ Anapara, faiz temerrüt faizi ve kar payları ile kredi ilişkisinden doğan diğer her türlü alacağı indirmek veya bunlardan vazgeçmek” hükmü bulunduğunu, Bankanın hâlihazırda yapılandırma sözleşmelerine uyguladığı yıllık faiz oranının %10 olduğunu, komisyonun da %0,83 olduğunu, Yönetmeliğin 1.maddesinde Yönetmeliğe tabi olan bankalar sayılmış ve Kamu bankalarının istisna edilmediğini, %51 hissesi kamuya ait olan ve kalıcı bir ekonomik kalkınma, sosyal denge ve toplumsal barışın korunması için uygun koşullarla esnaf-sanatkar ve küçük meslek sahibine kredi verme amacıyla, … Bankası kurulduğunu, bu nedenle davacının Yönetmeliğin hükmünden yararlanması gerektiğini, terör olayının mücbir sebep olduğunu, buna dayanarak kredi faizini almadan ana parayı faizsiz olarak yapılması gerektiğini, mücbir sebep nedeniyle ihtiyati tedbir kararının verilip verilmesi gerektiğini, saldırıdan sonra davacının çok zor duruma düşmüş çeklerinin arkası yazılmış ve her yönde yüzlerce icra takibine maruz kaldığını, karşı tarafa vekalet ücretinin taktir edilmemesi gerektiğini, zira müvekkilinin dava açılmasında haklı olduğunu, mahkemece davanın açıldığı tarihte haksız olan tarafın tespit edilmesi gerektiğini, bilirkişi raporlarında da tespit edildiği gibi müvekkilin haklı olduğunu, bu nedenle karşı taraf vekiline vekalet ücretinin taktir edilmemesi gerektiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, öncelikle ihtiyati tedbir kararı verilmesine, ayrıca kararın kaldırılmasına ve 2018 yılına ertelenen 2017 yılına ait ödenecek kredi için belirlenen %15 yıllık faiz ile 2018 yılına ve sari yıllara ait ödenecek kredinin yıllık faizin %3 komisyonun da, %0,83 olarak sabitlenmesine dair karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hukuka, kanuna uygun olarak davacının davasının reddedildiğini, ancak ”Dava sözleşmedeki faiz oranının %3’ü denilerek 694.638,10 TL üzerinden açılmış olup, davalı tarafça davacının yapılandırma talebi 26.04.2019 tarihli yapılandırma ile kısmen kabul edildiğinden davacı davasından kısmi olarak haklı olduğundan dava değeri itibariyle takdiren %50 oranında haklılık durumuna göre vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmiştir.” gerekçesinin yerinde olmadığını, davacı lehine haksız ve hukuka aykırı olarak 26.789,14 TL karşı vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, yerel mahkeme kararını davacı lehine hükmedilen karşı vekalet ücreti noktasında istinaf ettiklerini, Bankaların kredilerin yeniden yapılandırılması hususunda; BDDK tarafından hazırlanan Bankalarca Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılılara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik çerçevesinde inisiyatif sahibi olduğunu, bu hususun dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ile de sabit olduğunu, hal böyle iken dava konusu yargılama dışında müvekkili Bankanın kendi inisiyatifi ile Yönetmeliğe göre aldığı aksiyonun davacının davasının kısmi kabulü olarak yorumlanması ve davacı lehine karşı vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki mahkeme hükmü ile davacının davası reddedilmiş yani davacının uyarlama koşullarının oluşmadığı tespit edilmiş iken davacı lehine karşı vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TBK’nın 138.maddesi uyarınca, mücbir sebep iddiasına dayalı sözleşmenin uyarlanması talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalı vekillerince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, işletmekte olduğu ”…” isimli eğlence merkezinde 01.01.2017 tarihinde meydana gelen terör saldırısı nedeniyle, davalı ile arasında daha önce 06.12.2013 tarihinde imzalanmış olan genel kredi sözleşmesinin TBK’nın 138.maddesi uyarlanmasını talep etmiş ve ıslah dilekçesi ile sözleşmedeki yıllık %12,96 faizin ve 2017 tarihli yapılandırma sözleşmesindeki yıllık %15 faizin 2017 yılı için iptal edilmesine, faizin 2018 yılı ve devamı yıllar için azami %3 olarak sabitlenmesine, 2017 yılına ait olup ertelenen kredinin 2021 yılının 12.ayından itibaren taksitler halinde ödenmeye başlanmasına, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde, 2018 yılına ertelenen 2017 yılına ait ödenecek kredi için belirlenen %15 yıllık faiz ile 2018 yılının ve sair yıllara ait ödenecek kredinin yıllık faizinin %3 olarak sabitlenmesine karar verilmesini istemiştir. Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin de istinasını oluşturan, uyarlama davası, 6098 sayılı TBK’nın 138.maddesinde düzenlenmiş olup madde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiştir. Anılan madde, ”Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmünü içerir. Görüldüğü üzere, TBK’nın 138. maddesi uyarınca hakimin sözleşmeye müdahalesinin istenebilmesi için sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen veya öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkmış olması ve bu olağanüstü durumun, edimler arasındaki dengeyi katlanılamayacak ölçüde bozmuş olması gerekir. Öte yandan, ilke olarak her dava açıldığı tarihteki fiilî ve hukuki sebeplere göre hükme bağlanır. Ne var ki dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusunun ortadan kalkması, eş söyleyişle davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararın kalmaması hâlinde bu olayın hükümde göz önüne alınması ve böyle bir durumda mahkemenin, davanın konusuz kalması sebebiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermesi gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan bir olgu nedeniyle artık dava konusu edilen talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesine gerek ya da neden kalmıyorsa, burada davanın konusuz kalmasından söz edilebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda mahkemenin yargılamaya devam etmesine gerek yoktur. Bu durumda mahkemenin bir tespit hükmü niteliğinde olmak üzere esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermesi gerekir. Dava konusu hakkın davacıya ödenmesi, verilmesi ya da müdahalenin kaldırılması, davacı ve davalı sıfatının birleşmesi, yeni çıkan bir kanun veya Anayasa Mahkemesi kararı ile ya da kişiye sıkı sıkıya bağlı ve mirasçılara geçmeyen bir hakka ilişkin davalarda taraflardan birinin ölümü gibi nedenlerle dava konusuz kalabilir (Yargıtay HGK 25.11.2021 tarihli ve 2018/3-1070 Esas, 2021/1500 Karar, 02/12/2020 tarih, 2018/10-102 Esas, 2020/997 Karar, 25/12/2013 tarih, 2013/10-1874 Esas, 2013/1747 Karar sayılı kararları). Bu bilgilere göre somut olay incelendiğinde, davacıya ait işletmede meydana gelen terör saldırısı sırasında 39 kişinin yaşamını yitirdiği, bir çok kişinin yaralandığı, işletmenin ve burada bulunan malzemelerin büyük zarar gördüğü, söz konusu olayın vahameti ve olağanüstü bir durum olduğu nazara alındığında TBK’nın 138.maddesi uyarınca öngörülemeyen bu olay nedeniyle sözleşmenin uyarlanması koşullarının gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Nitekim mahkeme gerekçeli kararında ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda da bu husus belirtilmiştir. Ancak yargılama devam ederken taraflar arasında 26.04.2019 tarihinde yapılandırma konusunda anlaşmaya varıldığı, uyarlanması istenen kredi sözleşmesine konu borcun yeniden %22 oranında faiz uygulanarak 43 ay vadeye bağlandığı, davacı şirket ve kefillerce bu yapılandırma taahhütnamesinin imzalandığı görülmekte olup bu durumda davacının sözleşmenin mahkemece uyarlanmasına ilişkin eldeki davanın konusuz kaldığı anlaşılmıştır. Zira davacı tarafça, faiz oranının düşürülerek ve taksit ödemelerinin vadelerinin ertelenmesi şeklinde sözleşmenin uyarlanması mahkemeden istenmiş iken yargılama sırasında taraflar bir araya gelerek bu uyarlamayı kendi iradeleri ile yapmış ve sözleşme konusu borcun %22 oranında faiz uygulanarak 43 ay vadeye bağlanmışlardır. Bir diğer deyişle dava açıldıktan sonra ortaya çıkan bir olgu nedeniyle artık dava konusu edilen talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesine gerek kalmamıştır. Bu sebeplerle, ilk derece mahkemesince karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi sebebiyle davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin, mahkemece verilmiş bir uyarlama kararı bulunmadığından incelenmesine de gerek görülmemiştir. Taraf vekillerince her iki taraf lehine hükmedilen vekalet ücretine yönelik istinaf isteminde bulunmuşlar ise de, mahkemece karar verilmesine yer olmadığına karar verilirken tarafların haklılık oranlarına göre vekalet ücretine hükmedilmiş olduğu görülmektedir. Mahkemece takdir edilen ve hesaplanan vekalet ücreti yerinde olup aksi yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Davacı vekilince, istinaf dilekçesi ile ihtiyati tedbir talep edilmiş ise de, somut olayda ihtiyati tedbir şartları oluşmadığı gibi mahkemece verilen kararın usul ve yasaya uygun olması, istinaf sebeplerinin yerinde olmaması nazara alındığında bu talebin de reddine karar verilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya uygun olup davacı ve davalı vekillerinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline Hazineye gelir kaydına,3-Davalı vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,4- Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16.03.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.