Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/39 E. 2022/1541 K. 17.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/39
KARAR NO: 2022/1541
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/11/2019
NUMARASI: 2016/1289 E. – 2019/929 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin %40 payına sahip oldukları dava dışı … Tic. A.Ş.’nin 1976 yılında aile şirketi olarak kurulduğunu, taraflar arasındaki miras uyuşmazlıkları nedeniyle İstanbul 15.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1125 Esas sayılı dosyasında şirketin feshinin talep edildiğini, davalı gerçek kişinin şirketin %39 paydaş ve tek kişiden oluşan yönetimde başkan olduğunu, dava dışı …’nın %20 oranında, şirket çalışanı dava dışı …’in ise %1 oranında hisseye sahip olduğunu, TTK’nın 396. maddesi uyarınca şirket yöneticisinin rekabet yasağına aykırı davrandığını, yöneticinin şirket genel kurulundan rekabet yasağı konusunda izin almadığını, şirketin feshine yönelik dava bulunduğundan yöneticinin rekabet yasağının kaldırılması konusunda genel kurulca karar verilemeyeceğini, dava dışı şirketin 2016 yılında çıkarılan stok affından yararlandığını, bu stokun davalı şirkete aktarıldığını veya elden satış yoluyla çıkarılarak şirketin zarara uğratıldığının düşünüldüğünü, bu nedenle davalı yöneticinin kendi namına yaptığı işlemlerin şirket namına yapıldığının kabul edilmesi ve üçüncü kişilerle yapılan işlemlerden kaynaklanan menfaatin şirkete bırakılması gerektiğini ve müvekkillerinin TTK’nın 555. maddesi uyarınca bu davayı açma hakkının bulunduğunu, davalı şirketin 20.10.2016 tarihinden sonraki defterlerinin incelenerek, bu tarihten sonra yaptığı kazanımların dava dışı şirkete aktarılması gerektiğini ileri sürerek, davalı şirketin TTK 396.maddesi gereğince dava dışı … A.Ş.’ye devrine, davalı şirkete kayyım atanmasına ve davalı gerçek kişinin şirket adına yaptığı işlerden dolayı menfaatinin şirkete bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; dava dilekçesinde tarafların ortağı olduğu dava dışı şirketin stoklarının davalı şirkete aktarıldığı veya satış yoluyla elden çıkarılarak dava dışı şirketin zarara uğratıldığının ileri sürüldüğünü ve iddiaların soyut olduğunu, davalar tarafından başka mahkemede açılan fesih davasında mahkemece kayyım atanma talebinin reddedildiğini, aile şirketi olarak kurulan dava dışı şirketin ana sözleşmesinde rekabet yasağına dair hüküm bulunmadığını, müvekkili şirket ile dava dışı şirketin meslek gruplarının farklı olduğunu, her iki şirket ticari defter ve kayıtları incelendiğinde dava dışı şirketin zarara uğratıldığı yönündeki iddialarının yerinde olmadığının tespit edileceğini, müvekkilinin stok affına konu edilen dava dışı şirketin stoklarını yeni şirkete aktardığı veya sattığı iddiasının yerinde olmadığını, müvekkilince kurulan davalı şirketin tarafların ortağı olduğu şirketten farklı alanlarda faaliyette bulunmak üzere kurulduğunu, müvekkilinin şirketi zarara sokacak bir eyleminin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…haksız rekabete uğradığı ileri sürülen dava dışı … Tic. A.Ş. ortağı davacıların, rekabet yasağına uymayan yönetici aleyhine haksız rekabet iddiasına dayalı dava açma hakkı yoktur. Bir başka anlatımla, olayda haksız rekabete uğrayan davacı ortaklar değil, davacıların ortağı olduğu şirkettir. Buna göre de, ileri sürülen hukuksal nedene dayalı olarak dava açma hakkı da münhasıran dava dışı şirkete aittir.Dava dilekçesinde ileri sürülen TTK 555. maddesinde düzenlenen sorumluluk davalarında ortaklara tanınan dava açma hakkı, TTK’nın 396. madde kapsamında açılacak davalarda ortaklara tanınmamıştır. Dolayısıyla davacıların TTK’nın 555.maddesindeki haklarına dayalı olarak eldeki davayı açmalarına yasal olanak bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacı ortakların dava açma hakkı bulunmadığından davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine…” gerekçesiyle, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin ortağı oldukları … A.Ş.’nin 14.08.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısında esas sözleşme değişikliği yapılarak, şirket yönetim kurulunun tek kişiden oluşabileceğinin kararlaştırıldığın ve müvekkillerinin yönetimden dışlanarak davalının yönetim kuruluna seçildiğini, müvekkillerinin talebiyle şirket kayıtlara üzerinde mali müşavir tarafından yapılan inceleme sonucunda, dava dışı şirkette stok ve kasa manipülasyonları yapıldığının tespit edildiğini, 07.10.2016 tarihinde yapılan genel kurulda müvekkillerinin olumsuz oy kullanarak muhalefet şerhini tutanağa yazdırdıklarını, müvekkillerince şirketteki faturasız satışlar, stok ve kasa manipülasyonları sebebiyle ortaklığın daha fazla devam etmesinin mümkün olmaması sebebiyle İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1125 Esas sayılı dosyanda TTK’nın 531.maddesine göre fesih ve tasfiye davası açıldığını, bu dosyada alınan raporda stok usulsüzlüklerinin belirlendiğini ve mahkemece 05.12.2019 tarihinde davanın kabulüne karar verildiğini, İTO kayıtlarını incelemesinde 20.10.2016 tarihinde davalı …’nın aynı faaliyet alınında yeni şirket kurduğunun belirlendiğini, eldeki davada davalı yöneticinin hukuka aykırı davranışlarıyla ortaklığın zarara uğratması, yeni şirketine ,müşterileri ve/veya malları aktararak, hissedarların mal varlığına zarar vermeye çalışması nedeniyle eldeki davanın açıldığını, mahkemece davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, oysa TTK’nın 396. maddesi uyarınca bu davanın rekabet yasağına aykırı davranmayan herhangi bir ortak tarafından açılabileceğini, bu kararın tek bir kişiden oluşan yönetim kurulu bulunan anonim şirket adına TTK’nın 396. maddesinin uygulanmasını engellediğini ve maddenin işlevsiz hale getirildiğini, 14.08.2015 tarihinden bu yana … A.Ş’nin bir kişiden oluşan yönetim kurulu tarafından yönetildiğini, bu kabule gere rekabet yasağına aykırı davranışın yönetim kurulu başkanı dışında bir kimse tarafından istenemeyeceğini, şirket yöneticisinin de bu durumda kendisine karşı dava açmayacağı için şirket ve ortaklarının haklarının zarar göreceğini, yönetim kurulunun bir kişiden oluşması halinde ne yapılacağına ilişkin boşluk bulunduğundan hâkimin TTK’nın diğer hükümlerinden yararlanarak karar vermesi gerektiğini, müvekkillerin dava sonucunda “yapılan işlemlerin dava dışı şirket” adına yapılmış sayılması talebi de dikkate alındığında davayı açmalarının TTK’nın 553. maddesi de dikkate alındığında mümkün olduğunu, gerekçede yer verilen Yargıtay 11. HD’nin E. 2017/420 K. 2018/6137 T. 9.10.2018 kararının somut olaya uygun olmadığını; Mahkemece, davalı şirketin aynı iş kolunda çalıştığına ilişkin delillerinin değerlendirilmediğini, … A.Ş.’nin yaptığı tüm iş ve işlemlerin …’in seçmiş olduğu meslek grubunda bulunduğunu, internet ortamında yapılan araştırmada her iki şirketin aynı adresi vermesi nedeniyle şirketin müşterilerinin, davalı şirkete yönlendirildiğine ilişkin iddiaların değerlendirilmediğini, her iki şirketin aynı bina içinden yönetildiğine ilişkin iddialarının değerlendirilmediğini, şirketlerin ana sözleşmelerinin incelenmediğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, şirket yöneticisinin şirkete verdiği zararların belirlenmesi ile davalı şirkete aktarılan stokların tespitine, davalı şirketin tarafların ortağı olduğu şirkete devri, yapılan işlemlerin tarafların ortağı olduğu şirket adına yapılmış sayılmasına ve yapılan işlemlerden sağlanan menfaatlerin tarafların ortağı olduğu şirkete aktarılması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın aktif husumet nedeniyle reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacılar, dava dışı … AŞ’nin % 40 ortağı olduklarını, şirketin ana sözleşme değişikliği ile tek yönetici tarafından temsil edildiğini, bu dava öncesi yaptırılan tespitlerde şirket muhasebesinde fiktif işlemler tespit edilmesi nedeniyle fesih ve tasfiye davası açıldığını, davalı yöneticinin, tarafların ortağı olduğu şirketle aynı alanda faaliyeti gösteren davalı şirketi kurduğunu, vergi dairesinden alınan belgeye göre 2016 yılında şirketin stok affından faydalanarak 700.000 TL stok affına başvuruda bulunduğunu, bu miktarın yeni kurulan davalı şirkete aktarıldığı yahut yönetici tarafından satılması suretiyle şirketin zarara uğratıldığı iddiasıyla, şirkete verilmek üzere zararın tahsili ve davalı şirketin TTK’nın 396.maddesi uyarınca tarafların ortağı olduğu şirketi devri talep edilmiştir.Doğrudan zarar, anonim şirket ortaklarının veya alacaklılarının, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda, şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Dolaylı zarardan ise, ancak ortaklığın zarara uğraması ve bu zararın ortaklığın mal varlığında bir azalmaya sebep olması halinde uğranılan zarar anlaşılır. Ortaklığın zararı, ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararlarının ön şartıdır. TTK’nın 553 ve 555/1. maddesine göre yönetim kurulu üyeleri kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri taktirde şirketin uğradığı zararın tazminini her pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini talep edebilir. TTK 396. maddesine göre de, yönetim kurulu üyeleri genel kuruldan izin almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi aynı tür işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla giremez. Davalı gerçek kişinin, şirket genel kurulunca TTK’nın 396. maddesi gereğince genel kurul izni olmaksızın şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu aleyhine şirket tazminat istemekle veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir. Bu durumda, yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte serbesttir. TTK’nın 396. maddesine göre tazminat davasını açma hakkı şirkete aittir. Rekabet yasağını ihlal etmeyen yönetim kurulu üyesi de bu davayı açabilir. TTK’nın 396.maddesinde düzenlenen zarar şirketin zararı olup, bu nedenle davacıların zararı dolaylı zarardır. Esasen davacılar da zararın şirkete ödenmesini talep etmişlerdir.Yine TTK.396/4. maddesine göre, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuyla ilgili hükümler saklı tutulmuştur. Yani, yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağına aykırı eylemleri nedeniyle davacı ortakların doğrudan doğruya bir zararları oluşursa, ortaklar, doğrudan doğruya kendilerine ödenmek üzere tazminat davası açabilirler. Olayımızda ise, iddia edilen zarar şirketin zararı olup davacıların doğrudan doğruya zararları söz konusu değildir. TTK’nın 396/4. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarıyla ilgili hükümlerin saklı olduğu belirtilerek TTK’nın 553. ve 555.maddelerine atıfta bulunmuştur. Bu durumda, şirketin uğradığı zararların tazminini şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Davalı şirkete yönelik talep ise, TTK’nın haksız rekabete ilişkin 55 vd. maddelerine dayalı olup, dava dilekçesinin açıklamalara ilişkin 3. maddesinde, şirkete ait stokların yönetici tarafından davalı şirkete devir edildiği veya satılarak, şirket zararına neden olunduğu ileri sürülmesine göre, davacı ortakların TTK’nın 396/son maddesi yollamasıyla 355.maddesine göre, şirketin uğramış olduğu zararların şirkete ödenmesini talep edebilecekleri anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinini kararı yerinde değildir. Bu nedenle istinaf başvurusunun kabulü ile, işin esasının incelenmesi için ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılması gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacılar vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;
HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 17.11.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.