Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/38 E. 2022/1445 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/38
KARAR NO: 2022/1445
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2019
NUMARASI: 2019/171 E. – 2019/884 K.
DAVANIN KONUSU: Şirket Yöneticisinin Azli
Taraflar arasındaki şirket yöneticisinin azli davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; tarafların dava dışı … Turizm Ltd. Şti’nin ortakları olduklarını, davalının esas sözleşme ile 10 yıllığına şirket müdürü olarak atandığını, yöneticinin, şahsi menfaatlerini şirket ve ortakların menfaatlerinden önde tuttuğunu, müdürünün müvekkiline bilgi vermekten kaçındığını, şirketin mali tabloları ve faaliyet raporları hazırlamadığını, davalının şirkete ait gayrimenkulleri şahsı adına kiralayarak şirket malvarlığından gelir elde ettiğini, ortaklara sermayeleri oranında kar payı dağıtılmadığını, müvekkilinin imzasının taklit edilerek usulsüz işlemler yapıldığını, davalının fiktif faturalar ve asılsız giderlerle şirketin pasifini arttırdığını ileri sürerek, TTK’nın 630. maddesi gereğince davalının şirket müdürlüğünden azline ve şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasında imzalanan 17.12.2013 tarihli sözleşme gereğince, müvekkilinin edimlerini yerine getirmesine rağmen davacının edimlerini yerine getirmediği gibi davalının ortaklıktan kaynaklanan sorumlulukları yerine getirmediğini, şirket işlemlerinde usulsüzlük bulunmadığını, şirket kayıtlarının davacıdan gizlenmediğini, kiraya ilişkin tüm ödemelerin şirket hesabına aktarıldığını, şirket zararına hiçbir işlem yapılmadığını, müvekkilinin azlini gerektirecek haklı sebep bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu raporu, getirtilip-sunulan belgeler ve toplanıp değerlendirilen tüm delillere göre; tarafların dava dışı … Turizm Ltd. Şti.’nin ortağı oldukları ve davalının münferit yetkili şirket müdürü olduğu; benimsenen bilirkişi kurulu raporunda dayanak ve gerekçeleriyle ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, davalı tarafından yönetilen dava dışı şirketin zarar ettiği ve şirkette hiçbir zaman kar payı dağıtılmadığı; şirketin kuruluş amacı gereği uzun süre kazanç elde edilemediği; dolayısı ile TTK nın 630. maddesinde öngörülen davalı şirket müdürünün azli yönünden haklı nedenlerin oluştuğu kanaatine varıldığından davanın kabulüne ve karar kesinleşinceye kadar adı geçen şirkette kayyım atanmasına…” gerekçesiyle davanın kabulü ile davalının, dava dışı … Turizm Limited Şirketi’ndeki yönetim hakkının ve temsil yetkisinin TTK’nın 630/2. maddesi gereğince kaldırılmasına, şirkete kayyım atanmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14/06/2016 tarih ve 2015/15107 Esas, 2016/6601 Karar sayılı ilamında şirketin kar etmesine karşın müdürün kar payı dağıtmamasının azil için bir neden olmadığının belirlendiğini, genel kurulda kar payı dağıtımına dair bir karar alınmaması halinde müdürün kar payı dağıtma gibi bir yükümlülüğü bulunmadığını, genel kurulca alınmayan bir kararın uygulamadığı gerekçesi ile azil istenemeyeceğini, aynı Dairenin14.03.2016 tarih ve 2015/6939 Esas, 2016/2769 Karar sayılı kararında ise kar payına ilişkin davaların şirkete karşı açılması gerektiğinin belirtildiğini, şirket kayıtlarında bir usulsüzlük bulunmadığının bilirkişi raporuyla belirlendiğini, şirketin varlık ve cirosunda her sene artış meydana geldiğini, buna rağmen hatalı bilirkişi raporuna göre karar verildiğini, şirket müdürünün azli için haklı nedenin bulunması gerektiğini, Yargıtay kararlarında çoğunlukla kast ve ağır ihmal ile işlenen fiillerin azil için haklı sebep olarak görüldüğünü, her somut olayda hakimin haklı sebep kavramını dürüstlük kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, davacının talebi üzerine ortaklıktan çıkması için belli bir miktar üzerinde anlaşmaya varıldığını ve bu miktarın davacının hesabına gönderildiğini, ancak davacının bu ödemeye rağmen kötü niyetli olarak dava açtığını, cevap dilekçesinde sunulan 17.12.2013 tarihli sözlemenin incelenmediğini, uyuşmazlığın aslında bu sözleşmeye dayalı olarak yapılan inşaattan kaynakladığını, azle ilişkin davanın haksız ve kötü niyetli açıldığını, kayyım atanması için şirketin organsız kalması gerektiğini, dava dışı şirketin bir malvarlığı bulunmadığını, şirket ana sözleşmesinin 10. maddesinde ödenmiş esas sermayesinin enaz % 51’ini temsil eden ortakların kararı ile her zaman müdürün değiştirilebileceğini, dava dışı şirketin % 60 hissesinin davacıya ait olmasına rağmen bu hakkın kullanılmadan dava açılmasının hukuka aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, dava dışı limited şirket müdürünün TTK’nın 630. maddesi uyarınca, haklı nedenle azli istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 626. maddesinde limitet şirket müdürleri için, diğer ortakların bağlı oldukları yükümlülüklere ek olarak, dürüstlük kuralları çerçevesinde şirket menfaatlerini gözetme konusunda objektif özen borcu getirilmiştir. Aynı şekilde, ana sözleşmede öngörülmedikçe veya diğer tüm ortakların yazılı izni olmadıkça müdürlerin şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunmaları açıkça yasaklanmıştır. Aynı Yasa’nın 627. maddesinde ise müdürlerin eşit şartlar altında ortaklara eşit işlem yapması gerektiği belirlenmiştir.TTK’nın 630/1. Maddesi uyarınca genel kurul, müdür veya müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkı ve temsil yetkisini sınırlandırabilir. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca her bir şirket ortağına, haklı sebeplerin varlığı halinde yöneticilerin yönetim hakkı ve temsil yetkilerinin kaldırılması veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteme hakkı getirilmiştir. Maddenin sonraki fıkrasında ise yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesinin veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesinin haklı sebep olarak kabul olunacağı düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, her somut olayın özelliğine göre azil için haklı nedenlerin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir. Görüldüğü gibi yasa hükmünde yöneticinin azli için haklı sebep olabilecek durumlar sınırlı olarak sayılmamış ve her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerektiği belirlenmiştir.Somut olayda davacı, dava dışı şirketin %60 oranında, davalı müdür ise %40 oranında paydaşıdır. Şirket ana sözleşmesinin 10. maddesinde müdürlerin, şirketin ödenmiş esas sermayesinin en az %51’ini temsil eden ortakların kararı ile her zaman değiştirilebileceği düzenlenmiştir. Davacı, davalı müdürün şirkete ait gayrimenkulleri şahsen kiraya vererek, elde edilen kira gelirini kendi mal varlığına aktardığını, şirket ortaklarına eşit davranmayarak kâr payı dağıtmadığını, şirketin yaptığı işler karşılığında yapılan tahsilatların müvekkiline bildirilmediğini, şirketin işleyişi ve mali tablolar hakkında bilgi vermediğini, şirket merkezinin değiştirilmesi gibi çoğunluk kararı gereken işlerde kendi imzasını taklit ederek karar aldığını, şirketin amacı dışında asılsız giderlerle haksız menfaat temin ettiğini ileri sürerek, davalının azlini istemiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında, şirket kayıtlarında usulsüzlük yapıldığına ve davacının bilgi edinme hakkının sürekli şekilde ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir tespit yapılmamıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, şirketin bazı yıllarda zarar ettiği, bu nedenle şirket amacının imkânsız hale gelmesi nedeniyle fesih koşullarının oluştuğu, davalı müdürce uzun süredir kâr payı dağıtılmadığı, bu nedenle feshin koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir. TTK’nın 616. maddesinde genel kurulun yetkileri düzenlenmiş olup, buna göre topluluk yıl sonu finansal tabloları ile yıllık faaliyet raporunun onaylanması ile yıl sonu finansal tablolarının onaylanması, kâr payı hakkında karar verilmesi, kazanç paylaşımının belirlenmesi, genel kurulun devredilemez yetkileri arasında sayılmıştır. Buna göre, tarafların ortağı olduğu davalı şirketin genel kurulunda kâr payının dağıtılmasına ilişkin bir karar alındığı ileri sürülmemiştir. Davalı müdürün, buna rağmen genel kurulun yetkisinde olan bir hususta işlem yaparak kâr payı dağıtması mümkün değildir. Diğer yandan, davacıya kâr payı verilmemesine rağmen davalı tarafından şirket kaynaklarından kâr payı alındığı, şirketi zarara uğratacak usulsüz bir işlemin yapıldığı yönündeki iddialar somut delillerle kanıtlanmamıştır. Şirketin zarar ettiği bilirkişi kurulu raporuyla belirlenmesine rağmen bu zararın davalı müdürün kötü yönetiminden kaynaklandığı ispat edilememiştir. Bu nedenle, şirket müdürünün azli için haklı nedenlerin oluştuğuna dair dosyada somut bir kanıt bulunmadığından, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi bulunmamış, bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, neticede davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gereçlerle; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın reddine,2-Alınması gerekli 80,70 TL harçtan harçtan peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Davalı tarafından sarfedilen 172,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,6-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avanslarının, karar kesinleştiğinde, yatıran tarafa iadesine, 7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden:a-Davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 44,40 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,b-Davalı tarafından sarf edilen 121,30 TL başvuru harcı gideri ile 29,00 TL posta gideri toplamı olan 150,30 TL kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.11.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.