Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/367 E. 2023/148 K. 03.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/367
KARAR NO: 2023/148
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 30.09.2019
NUMARASI: 2016/670 Esas – 2019/674 Karar
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin yapı ve tesisat sektöründe kullanılan tüm yalıtım malzemelerini üreten ve bu malzemeleri tam 68 ülkeye ihracatını yapan şirket olduğunu, davalının 01.08.2014 – 10.12.2015 tarihleri arasında müvekkil şirketin “… Mah, … Sok. No …, Ergene/Tekirdağ” adresinde bulunan fabrikasında/işyerinde hamur hane ve makine operatörü olarak çalışmış olduğunu, davalı işçinin almakta olduğu son maaşın brüt 1.600,00 TL olduğunu, davalı işçinin, müvekkili şirketten 10.12.2015 tarihinde ayrılmış olup bu tarihten sonra müvekkili şirkete rakip olan … Dış Tic. A.Ş, firmasında yine hamur hane ve makine operatörü olarak çalışmaya başladığının tespit edildiğini, müvekkili şirket ile davalı işçi arasında “Rekabet Yasağı ve Gizlilik Taahhütnamesi” akdedilmiş olup, davalı işçinin işbu taahhütname ile taraflar arasındaki hizmet ilişkisi süresince ve bu ilişkinin sona ermesini takiben müvekkili şirket ile rekabet etmemeyi taahhüt ettiğini, davalı İşçinin, bu taahhütname ile 2 yıl süreyle Marmara bölgesinde, müvekkili şirketin faaliyet alanına giren aynı veya benzer bir işle İştigal eden ve müvekkil şirketle rekabet edebilecek nitelikte bir işi kendi namına yapmayacağını, böyle bir şirket, kurumu veya kuruluşa doğrudan ya da dolaylı olarak malik olmayacağını, yönetmeyeceğini, İşletmeyeceğini, kontrol etmeyeceğini, katılmayacağını, danışmanlık vermeyeceğini, çalışmayacağını veya sair sıfatla alakadar olmayacağını beyan ve taahhüt etmiş olduğunu, davalının işbu taahhütnameye aykırı davranarak, taraflar arasındaki iş ilişkisini sona erdirerek, müvekkili şirkete rakip olan … Dış Tic. A.Ş. İle ticaret unvanlı Firmada çalışmaya başlamış olup bu çalışmasını halen sürdürdüğünü, dava dilekçesinde belirtilen sebeplerle davalı işçi aleyhinde açmış oldukları davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 1.600,00.-TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davacı tarafın 27/08/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile davasını 19,200,00 TL olarak artırmış ve ıslah harcını da dosyaya yatırmış olduğu görülmüştür. Davalı savunmasında özetle; Davalı tarafa usulüne uygun tebliğe rağmen cevap dilekçesi sunulmamış ancak 22/06/2017 tarihli celsede beyanları alınmıştır. Davalı tarihsiz, rekabet yasağı ve gizlilik taahhütnamesi başlıklı imzalı belgesi ile 01/07/2010 yürürlük tarihli, 20/05/2014 revizyon tarihli, görev tanımı başlıklı belgenin kendisine gösterilip sorulması üzerine beyanında ” tarafıma gösterilen belge altındaki imzalar bana aittir, 2014 yılı Ağustos ayında iş başı yaptım, 2015 yılı 10 Aralığa kadar davacı iş yerinde hamur hane bölümünden silindir ve bamburiy tabir edilen makine başında çalışmaya başladım, ben ilkokul mezunuyum, bu makinelerde tarafımıza vardiya amirince tevdi edilen verilen malzeme ve formülü ile birlikte makineye katıp karışımını yapıyordum, benim görevim sadece buydu ve resmi olarak 940,00 TL+ AGİ almaktaydım, toplamda 1.100,00 TL civarında maaş alıyordum, ben daha önce çanta imalatçısıydım, oğlum iş için İstanbul’a geldiğinden ben de onunla birlikte gelmek zorunda kaldım, gelir gelmez buraya başvuru yaptım ve işe alındım, makine tam otomatiktir ben sadece düğme kontrollerini yaparım, makinede karışım yapılacak malzemenin her bir kısmını elle doldururuz, ancak ben ne tartım işinde ne de formül hazırlamada bulunmam bana tartılmış, hazırlanmış poşetlerdeki kimyasalları sıralamasına göre makineye elle atarım, makine işlemini 6 dakikada yapar, mamul çıkmış olur, benim bu konuda almış olduğum her hangi bir eğitim yoktur, benim asıl mesleğim çanta imalatıdır, bu firmadan aydırıldıktan sonra 2015 yılının aralık ayında oğlumun iş yerine yakın olması nedeniyle ….A.Ş nin iş yerinde aynı bölümde yani hamur hane bölümünde daha küçük , farklı knader tabir edilen bir makine olup, burada bana verilen kısa bir eğitim sonrasında yine bana hazır gelen malzemeleri sadece makineye elle sırasına göre doldurup, makinenin karışım yapmasını sağlarım, çalıştığım son firma ısı yalıtım malzemesi olan kauçuk üretimi yapmaktadır, bana işe başlarken imzalatılan belgeler altındaki imza bana ait ise de hızlı bir şekilde okutmadan ve okumadan imzaladığım belgelerdir, ben iş yerine ayrıldıktan bir yıl sonra bana dava açılmıştır, bu şekilde bana dava açılması için ya yönetici yada da kimyager olmam gerekir ” dediği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava; Rekabet etmeme yasağına dayalı tazminat alacağı davasıdır. Mahkememizce dosyadaki tüm deliller, belgeler, tanık beyanları ve hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre; davanın TBK 444 ve devamı maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. BK 20.maddesinde (TBK 27) ise kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu düzenlenmiştir. Sözleşmenin tarafları sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemeyecektir. Buna göre taraflar arasındaki sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 11. Maddesi hükmü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olması ve tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersizdir. Davalı işçi 10.12.2015 tarihinde istifa edip davacı işverenlikten ayrıldıktan sonra davacı şirkete rakip olan … Dış Tic. A.Ş. firmasında yine hamur hane ve makine operatörü olarak çalışmaya başladığı iddia edilmiş ise de, davalı işçinin aynı görevle dava dışı …A.Ş’de çalıştığını ispata yarar ne bir tanık beyanı ve ne de bir başkaca somut veri/delil sunulmadığını, başka bir anlatımla davalı işçinin dava dışı … A.Ş’de çalışmaya başladığının doğru olduğunu, ancak davacı şirkette çalıştığı dönem içindeki yaptığı işler ile dava dışı şirketteki iş bölümünün aynı olduğunun henüz ispatlanamadığını, davacının diğer iddiasının ise, davalı tarafın, hamur hane ve makine operatörü olarak bu maddelerin üretimi safhasında yer alarak, davacı şirketin üretim sırları ile yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı bulduğunu, zira davalı görevi gereği, bambury, open roller, dozajlama, giyotin, batch off hamur hane kısmında yer alan her türlü ekipman ve süreçle ilgili bilgiye sahip olduğu belirtilerek, davacı şirketin üretime ilişkin gizlilik taşıyan bilgilerinin dava dışı şirkete verildiği iddia edildiğini, davalı işçinin kendi beyanlarından anlaşıldığı kadarıyla ilkokul mezunu olduğunun anlaşıldığını, davalının mevcut eğitim durumuna göre entegre bir üretim alanındaki tüm üretim proseslerini, formüllerini ve karışım oranlarının tamamına aynı anda hakim olabilecek donanıma sahip olmadığı, davalının kendi mevcut birikim ve davacı işverenlikte çalıştığı dönem içinde edinmiş olduğu bilgiler çerçevesinde komple bir üretim safahatını etkileyebilecek konumda ve yeterlilikte olmadığı, yani davalı işçi bir üretim müdürü ya da fabrika müdürü pozisyonunda birisi olmadığını, ilgili işverenliğin imalat hiyerarşisi dahilinde onlarca çalışan kişiden birisi olduğunu, dolayasıyla davalı işçinin tüm üretim safahatlarını tek başına etkileyebilecek ya da yönetebilecek konumda olmadığını, yani davalı işçinin imalata dair bir kısım görsel bilgilere sahip olması demek, davacı işverenlikteki tüm üretim süreçlerini en ince detayına kadar bildiği anlamını yüklemek gereğinden fazla değerli kılmakta olduğunu, davalı işçinin davacı işverenliğe ait üretim bilgilerini ve proseslerini dava dışı şirketle paylaştığını, bu kanaldan dava dışı şirketin aynı ürünleri pazara sürdüğünü ve davacının pazar payını olumsuz yönde etkilediğini gösteren somut bir kanıt da sunulmadığını, diğer yandan davalı işçinin olası haksız rekabete bir etkisi olmuşsa bunun sonucunda maruz kalınan bir zararın varlığının da ispatlanamadığını, Rekabetin Korunması hakkındaki Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddelerinde de belirtildiği gibi öncelikle davacının gördüğü zararının açıkça ortaya konulması halinde, davalı işçinin davacıya ait üretimle ilgili gizlilik taşıyan bilgilerinin ifşasından söz edilebileceği gözönüne alındığında, mevcut delillere göre davacının iddialarını açıkça ispatlayamamış olduğunu belirterek, davacının mevcut delillere göre, davalı işçinin gizlilik kaydı taşıyan üretim ve proseslerine ilişkin bilgilerin ifşa edildiğini açıkça ispatlayamamış olduğu…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kendilerince yargılama aşamasında iddia edilmeyen hususların gerekçeli kararda yer almasının çelişki yarattığını,İlk derce mahkemesince taraflar arasındaki sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 11. Maddesinin Anayasa ile hüküm altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırılığından bahsedildiğini, ancak kasdedilen sözleşmenin anlaşılamadığını, taraflar arasında rekabet yasağı ve gizlilik taahhütnamesi başlığı ile ayrı bir sözleşme imzalandığını, taraflar arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinde ise on bir maddenin bulunmadığını, rekabet yasağı ve gizlilik taahhütnamesinin ise altı maddeden ibaret olduğunu, İlk derce mahkemesince iddia ve vakıalar konusunda yanılgıya düşüldüğünü, taraflar arasındaki rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin TBK’nın 444. maddesi uyarınca geçerli bir sözleşme olduğunu, Davalının müvekkil şirkette yaptığı iş ile ayrıldıktan sonra yeniden işe girdiği şirketteki yaptığı işin aynı iş olduğu, buna göre mahkeme gerekçesinin yerinde olmadğını,Müvekkili şirkette yapılan üretim kapsamında davalının üretim sırlarına vakıf olduğunun açık olduğunu, davalının her iki şirkettin üretim reçetelerini karşılaştırabilecek ve yeni iş yerinin eksikliklerini tespit edebilecek durumda olmakla, mahkemenin aksi yöndeki gerekçesinin de yerinde olmadığını, Kaldı ki işçi tarafından iş sırrı ve üretim sırlarının fiilen öğrenilmesinin de şart olmayıp, objektif olarak öğrenebilecek olmasının yeterli görülmesi gerektiğini, İşçinin her bilgiye vakıf olması değil, paylaşılması önemli zarara tehlikesi doğurabilecek nitelikte olmasının yeterli olduğunu, bunun için somut bir zararın oluşmasının zorunlu olmayıp zarar tehlikesinin yeterli olduğunu, buna göre ilk derce mahkemesince somut bir zararın doğmuş olmasının aranmasının isabetsiz olduğunu, Yine kurulan hükümde müvekkili aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını, çünkü davalının yargılamanın hiç bir aşamasında vekil ile temsil olmadığını, Bu nedenlerle ilk derce mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra, aynı iş kolunda faaliyet gösteren dava dışı şirkette işe başlayarak işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 444- 446. maddeleri uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında 01.08.2014 tarihinde imzalanan “Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi” ile davalının davacı nezdinde 01.08.2014 tarihinden itibaren işçi olarak çalışmaya başladığı, yine taraflar arasında “Rekabet Yasağı ve Gizlilik Taahhütnamesi” başlıklı belgenin imazalandığı, bu sözleşmenin rekabet başlıklı 1. maddesinin alt 1.1 ve 1.2 maddesinde rekabet yasağı düzenlemesi getirildiği, yine Rekabet Yasağı ve Gizlilik Taahhütnamesi’nin 4. maddesinde ise “İş bu taahhütnamenin herhangi bir maddesini ihlal ettiğim takdirde işverenin diğer hakları saklı kalmak üzere, aldığım son aylık brüt ücretin 12 ( oniki) katı tutarında tazminatı, işverene naktan ve def’aten ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum” şeklinde düzenlendiği anlaşılmaktadır.Davalının, davacıya ait iş yerinden 10.12.2015 tarihli dilekçesi ile kendi isteği ile ayrıldığı, iş ilişkisinin bu tarihte sona erdirildiği, davalının daha sonra dava dışı şirket bünyesinde çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Sözleşme tarihi ve rekabet yasağı sözleşme tarihi itibariyle somut olayda 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerekir.Davacı, eldeki davada, davalı …’nun davacı şirkette işçi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işçinin kendi isteği ile ayrılması sonucu sona erdiğini, taahhütnameye aykırı olarak aynı alanda faaliyet gösteren dava dışı şirkette aynı görev alanında çalışmaya başladığını, bu surette rekabet yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal nitelikteki 18.09.2019 tarih ve 2018/4038 Esas -2019/5529 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; TBK’nın 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. İşçi ve işveren, rekabet yasağı anlaşmasına bir ceza koşulu koyabilir. Ancak, bu ceza koşulunun geçerliliği TBK’nın 420/1. maddesine bağlıdır. Yani, burada getirilecek bir ceza koşulunun sadece işçi aleyhine bir ceza koşulu olmaması, bunun karşılığında işverenin de bir edim üstlenmiş olması gerekir. Kanun’da bu yorumun aksinin kabulünü gerektirecek hiç bir hüküm yoktur. TBK’nın 393 ilâ 447. maddelerinin tamamı hizmet sözleşmelerini düzenleyen maddelerdir. Taraflar arasındaki rekabet yasağı içeren sözleşme 446. maddedeki yasal sınırlar içinde geçerli bir anlaşma olsa bile, buna bağlanan tek taraflı ceza koşulu hükümsüz olur. Buradaki hükümsüzlük, TBK’nın 27/2. maddesi anlamında kısmî hükümsüzlüktür. Yani, hizmet sözleşmesi ve rekabet yasağı anlaşması geçerli olacak, sadece tek taraflı ceza koşulu içeren sözleşme maddeleri hükümsüz olacaktır. Koşulları varsa tazminat talep edebilecektir. Bu durumda, işveren, rekabet yasağını ihlal eden işçiden ceza koşulunu isteyemeyecektir. Yani, ceza koşulunun tek taraflı olması nedeniyle geçersiz olduğunun kabulü gerekir.Bu hukuki açıklamalara göre; ilk derece mahkemesince davanın bu gerekçe ile reddi gerekirken farklı gerekçeler ile reddi doğru görülmemiş, bu nedenle istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2 maddesi uyarınca, bu şekilde resen düzeltilmesi gerekmiştir.Davalının yargılama aşamasında vekil ile temsil olunmamasına rağmen ilk derce mahkemesince kurulan hükümde davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmayıp, bu yöndeki davacı vekilinin istinaf nedeni yerinde görülmüş ve hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilmesi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ve resen gözetilen nedenlerle, ilk derecece mahkemesinin istinafa konu kararının gerekçe ve vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede davanın reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2 maddeleri uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ve resen gözetilen nedenlerle ilk derecece mahkemesinin istinafa konu kararının gerekçe ve vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına bu doğrultuda; 1-Davanın Reddine, 2-Alınması gerekli 179,90 TL harcın davacı tarafça peşin yatırılan 29,20 TL ve bilahare ikmal edilen 299,20 TL ıslah harcından mahsubu ile artan 148,50 TL harcın talep halinde davacı tarafa iadesine, 3-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kullanılmayan gider ve delil avanslarının yatıran taraflara iadesine,5-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden: a-Davacı vekilince yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, b-Davacı tarafından sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcı ile 31,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 152,30 TL istinaf giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,7-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.02.2023 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun miktarı itibariyle kesindir.