Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/352 E. 2023/458 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/352
KARAR NO: 2023/458
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2019
NUMARASI: 2015/503 Esas – 2019/1017 Karar
DAVA: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı alacaklı şirket tarafından tespit isteyen müvekkilleri aleyhine girişilen icra takibine ve alınan ihtiyati haciz kararlarına yasal süresi içinde borca ve imzaya ilişkin itirazlarını İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/898 değişik iş sayılı dosyasına ve İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/2799 esas ve 2009/2349 karar sayılı dosyalarına sunduklarını, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına konu senetler ile ilgili menfi tespitini isteyen müvekkillerinin borçlu olmadıklarını belirterek davanın kabulüne, yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı vekilinin icra takibinden 6 yılı aşkın bir süre sonra böyle bir iddiada bulunması tamamen haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacı vekilinini iddialarının soyut olmakla birlikte izahtan vareste olduğunu, bir senet düzenlenerek verilmiş olması alacaklı lehine karine oluşturduğunu, senedin alacaklıya teslim edilmesinin borcun olduğuna ilişkin karine oluşturduğunu belirterek davanın reddine, yargılama harç ve masrafları ile ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Alınan bilirkişi raporları, tarafların beyanları, dosya kapsam değerlendirildiğinde; taraflar arasında süregelen ticari ilişki bulunduğu, ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından dava konusu olan bonoların davalı şirkete verildiği, davalı ticari defterlerine göre davacı şirketten 31/12/2009 tarihi itibariyle 143.318,752 TL alacaklı olduğu, davacı kayıtlarında dava konusu senetlerin ödendiği kayıt altına alınmış ise de davalı tarafa ödeme yapılmadığı ve davacı şirketin senet bedellerini davalı şirkete olan borcundan tenzil ettiği, ayrıca davacı tarafından bonolar karşılığında mal teslimi yapılmadığı iddia edilmiş ise de senetlerin bedelsiz kaldığının ispat edilemediği, davacıların dava konusu senetler nedeniyle borçlu olmadıklarını ispatlayamadıkları kanaatine varıldığından…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin kararında senetlerin bedelsiz kaldığının ve dava konusu senetler nedeniyle borçlu olunmadığının taraflarına ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, ancak ortaya koymuş oldukları delillerin niçin göz önünde bulundurulmadığının açıklanmadığını, halbuki iş bu davanın konusu olan senetlerin davalı tarafa teslim edildiğine dair teslim tesellüm belgesi dava dosyasına sunulduğu halde davalı şirketin bu senetleri basiretli bir iş adamının yapması gerektiği şekilde ticari defterlerine işlememiş olduğu, yine malın tarafımıza teslim edildiğine dair hiçbir belge sunulmadığı ve yine 2007-2008 yıllarında taraflar arasında bir mal alışverişi bulunmadığının da tarafların defterlerinden belli olduğu ortada iken, “yazılı delil yok” denilerek ve yalnızca davalı tarafın ticari defterleri göz önünde bulundurulup müvekkili şirketten alacağı olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi akla, mantığa ve hukuka tamamıyla aykırı olduğunu, bununla birlikte hükme esas alınan raporda, sahibi lehine delil olma hususunda her iki tarafın da ticari defterlerinin aynı değerde olduğu ortaya konulmuş olduğu halde (kapanış onayları bulunmadığı gerekçesiyle) yalnızca davalı ticari defterleri esas alınarak ve adeta lehine delil olarak kabul edilerek karar verilmesinin tarafsızlık ilkesine gölge düşürdüğünü, kaldı ki müvekkili şirketin ticari defterlerinin kapanış onayları bulunmaması sebebiyle sahibi lehine delil vasfı olup olmama hususunda, dosya kapsamında sunmuş oldukları dilekçelerle yapmış oldukları açıklamaların dahi mahkemece dikkate alınmadığını ve değerlendirilmediğini, ara tasdikle beraber kapanış yapılmış olmakta, dolayısıyla esasında müvekkili şirketin ticari defterlerinin lehine yazılı delil teşkil ettiğini, bu hususun kanunun ruhuna uygun olup o dönemlerde sıkça kullanılan bir yöntem olduğunu, içerisinde mali müşavir bulunan bir başka bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınmasına ilişkin talebinin, bu konunun da üzerinde durulmasını talep ettiklerini, ancak mahkemece bu açıklama ve taleplerinin de göz ardı edildiğini, Davalının defterine kaydetmesi zorunlu olan, taraflarınca mal teslim ettiğine ilişkin hiçbir kayıt, fatura, sevk irsaliyesi veya başkaca bir belgenin defterinde bulunmamasının malı teslim etmediğinin en büyük kanıtı olup teslim edilmeyen bir malın teslim edilmediğinin somut bir kanıtı bulunmayacağını, zira olmayan bir şeyin olmadığının kanıtlanmasının mantıken mümkün olmadığını, … Tekstil’in 2008 yılında … Tekstile verdiği 171.397.-TL. ödeme belgesinin 57.396.41 TL.’sinin 2007 den devreden borcuna karşılık olup, kalan 114.000,59 TL’sinin mal avansı olarak verildiğinin anlaşılacağını, bu hususların ticari defter kayıtları ile açıkça ortada olduğunu, Davalı şirketin müvekkili şirketten, iddia ettikleri alacak miktarının çok daha üzerinde kıymetli evrak aldığının, imzalı alındı bordroları ile açıkça ortada olduğunu, üstelik, bu senetlerin davalı şirket defterlerine de işlenmediğini, şu halde, söz konusu evrakların borçlarından fazla olan kısmının avans olarak verildiği iddialarının kanıtlandığını, Davalı (lehdar) şirketin dava konusu kıymetli evrakları ticari defterlerine işlemek ve mal karşılığı alınmış ise fatura ve sevk irsaliyesi düzenlemek zorunda olduğunu, esasen son bilirkişi raporu öncesi alınan her iki raporda da ortak olan tek husus her iki tarafın da ticari defterlerinde 2007-2008 yıllarında birbirlerinden mal alışverişi yaptıklarına ilişkin hiçbir kayıt ve belgenin bulunmaması olduğunu, ancak tüm itirazlara rağmen hükme esas alınan son bilirkişi heyet raporunda bu husus dahi görmezden gelindiğini, konuyla ilgili Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.01.1979 tarih, 1979/93 E. 1979/187 K. sayılı kararının ekli olduğunu, Sonuç olarak davalı şirket, alacak tutarlarının üzerinde kıymetli evrak aldığını inkar edemeyecek durumda olup (zira imzalı alındı bordroları mevcuttur.) fazla alınan dava konusu senetler karşılığında ise mal verdiğini ortaya koyamadığını, zira mal vermiş olsalar idi ticari defterlerinde bulunmak zorunda olan fatura ve sevk irsaliyelerinin hiçbiri defter kayıtlarında bulunmadığını, ancak dosya kapsamında tek tek ortaya konulmuş bulunan, iddialarını kanıtlar nitelikteki tüm bu hususların mahkemece göz ardı edilerek ve tüm muhasebe, hukuk, akıl ve mantık kurallarını alt üst eden bir rapor hükme esas alınarak davanın reddedildiğini, gerekçeli karara ise söz konusu rapordaki birtakım açıklamalar aynen geçirilerek tatmin edici bir gerekçe dahi sunulmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 72. maddesi uyarınca, davalı tarafça icra takip dosyasına dayanak yapılan senetler nedeniyle davacının davalıya borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresinde, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacılar eldeki davada, davalı ile ticari ilişki kapsamında kendisine duyulan güven nedeniyle dava ve takip konusu bonoların avans olarak verildiğini ( Çinde alınacak kumaşlar için) ancak kumaşların alınmadığını, bonolardan ötürü davalıya borçlu bulunmadıklarını ileri sürmüşler, davalı ise davacıların iddiasına karşı çıkarak davanın reddini talep etmiştir. İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına konu dava konusu bonoların incelemesinde; alacaklısının dosyamız davalısı … Ticaret Limited Şirketi, borçlularının ise davacılar Tasfiye Halinde … Ticaret AŞ ve … olduğu, takip ve dava konusu bonoların 19/03/2008 tanzim tarihli 10/08/2008 vade tarihli 5.178,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 23/08/2008 vade tarihli 6.620,00 TL bedelli, 17/04/2008 tanzim tarihli 05/09/2008 vade tarihli 3.700,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 18/09/2008 vade tarihli 6.750,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 05/10/2008 vade tarihli 6.750,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 15/10/2008 vade tarihli 6.750,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 25/10/2008 vade tarihli 5.500,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 10/11/2008 vade tarihli 4.350,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 19/11/2008 vade tarihli 4.350,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 30/11/2008 vade tarihli 4.350,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 12/12/2008 vade tarihli 4.350,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 22/12/2008 vade tarihli 4.350,00 TL bedelli, 19/03/2008 tanzim tarihli 31/12/2008 vade tarihli 4.370,00 TL bedelli olduğu ve tüm bonolarda keşidecinin Tasfiye Halinde … Ticaret AŞ olup, davacı … ‘ ın kefil olarak imzası bulunduğu, bonolarda lehtar alacaklının ise davalı şirket olduğu anlaşılmaktadır. Takip konusu bonolarda lehtar alacaklının davalı şirket, borçlu keşidecinin davacı şirket ve kefil olarak …’ ın imzaları bulunduğu anlaşılmakla, bonolardaki borçlu keşideci ve kefile ilişkin imzalar davacıların kabulünde olup, bu konuda ihtilaf bulunmamaktadır. Takip, alacaklı olarak davalı şirket tarafından yapılmıştır. Bono, sebepten mücerret borç ikrarı içeren bir kıymetli evrak (kambiyo evrakı) olup, bonoların davalı alacaklıdan alınacak kumaşlar için avans olarak verildiği iddiasının davacılar tarafından kanıtlanması gerekir. “Malen” kaydı ile düzenlenmiş bonolarda, bono borçlusunun malı teslim aldığının karine olarak kabulü gerekir. Dolayısıyla bonolar karşılığında mal alınmadığı ve bonoların bedelsiz kaldığını ispat yükü de menfi tespit talep eden davacılar üzerindedir. Somut uyuşmazlıkta bonoların avans karşılığı verildiği ve bedelsiz kaldığı kanıtlanmadığından, ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararı isabetli olup aksi yöndeki davacı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dava ve takip konusu bonoların davalı defterlerinde kayıtlı olmaması ise sonuca etkili olmayıp, davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri de yerinde değildir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 135,50 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacılar tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 16.03.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.