Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/342 E. 2023/791 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/342
KARAR NO: 2023/791
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 19.03.2019
NUMARASI: 2014/440 Esas – 2019/274 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; “Müvekkili …, davalı … ile imzaladığı 20.02.2012 tarihli ve … numaralı sözleşme kapsamı içerisinde yer alan “kaynak tozları” satın almış ve sözleşmeye konu diğer mallar ile birlikte toplam fatura bedellerinin davalıya ödendiğini, müvekkilinin Libya’da üstlendiği … Santrali Projesinde kullanılmak üzere satın alınan söz konusu kaynak tozlarını kullanım zamanı geldiğinde, değişik paketlerden alınan çok sayıda tüp denediğini, ancak, davalının kullanım kataloğu TERMO KAYNAK maddesinde gösterildiği şekilde çakmak ve yine … Sanayi AŞ’nin önerdiği diğer yollarla ateşleme mümkün olmadığını, davalı tarafından hazırlanan malların, ambalajları kullanım zamanından önce açılmamış ve tarafımızca herhangi bir hatalı kullanım söz konusu olmamışken, malların işlevini yerine getiremediğinin tespit edildiğini, durumun davalıya 30.01.2013 tarihinde mail yolu ile bildirilmiş olup, bu konuda davalının verdiği cevaplara göre yine 01.02.2013 ve 05.02.2013 tarihlerinde yazışmalar devam ettiğini, ancak davalının söz konusu taleplere olumlu yanıt vermemesi üzerine ve işin aciliyetine binaen müvekkilinin aynı ürünü … Sanayi A.Ş. Firmasından almak zorunda kalmış ve aynı ürünler için ikinci defa 22.420-TL ödeme yaparak zarara uğradığını, taraflar arasındaki sözleşmenin garanti hükümleri uyarınca söz konusu kaynak tozları için davalının garanti sorumlulukları devam ettiğinden, müvekkil firma yetkilileri, açılmamış brüt ağırlığı 370-kg, net ağırlığı ise 261-kg olan kutuda muhafaza edilen kaynak tozunu Türkiye’ye incelenmek üzere geri gönderdiğini, müvekkili şirketin herhangi bir hak kaybına uğramaması ve huzurdaki davaya esas teşkil etmesi açısından Küçükçekmece 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/26 D.İş sayılı dosyası ile delil tespiti davası açıldığını, bilirkişilerin 24.04.2013 tarihinde Küçükçekmece 3. Sulh Mahkemesi dosyasına sundukları raporda da, ihtilafa konu kaynak tozlarının asıl işlevi olan yanma özelliğini haiz olmadığı, ürünlerin işlevini yerine getirmediğinden ayıplı mal kapsamına girdiği tespit edildiğini beyan etmiş tüm bu nedenlerle müvekkilinin uğradığı toplamda 25.203,14-TL’nin ticari işlere uygulanan avans faizi ile birlikte tazminini ve her türlü yargılama gideri ile vekalet ücretinin de davalıya yükletilmesine karar verilmesini” talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; dava konusu termokaynak tozlarının, termokaynak alanında uzman ve termokaynak alanında çalışan teknik bir bilirkişi tarafından incelenmesi gerektiğini, davacı firmadan, satın almış olduğu malın ayıplı olduğunu bildirdiği andan bu yana numune istenmişse de numune ürünü delil tespiti aşamasına kadar göndermeyen davacı ancak delil tespiti akabinde müvekkilinin firmaya numuneyi gönderdiğini, alınan numune müvekkili firmanın tedarikçisi olan dava dışı … San. A.Ş.’ye gönderilmiş ve numuneler üzerinde inceleme talep edildiğini, yapılan inceleme sonucunda dava dışı şirketin 23.09.2013 tarihli raporu ile “bu kontrollerde açılan ambalajlarda nem olduğu gözlenmiştir” bu numuneler ile yapılan deneme kaynaklarında da kötü sonuçlar alınmıştır, bunun üzerine numunelerin üretici firmaya yollandığını, davacı firmanın termokaynak tozlarını 1 yıl boyunca rutubetli ortamda sakladığı ve bu nedenle tozların özelliğini yitirdiğini belirlenmiştir” İfadelerine yer verdiğini, tüm bu nedenlerle hukuka aykırı ve mesnetsiz açılan davanın reddine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yargıtay içtihatlarında da kabul edildiği üzere; eğer davalı/yüklenici davacı/iş sahibine garanti vermişse, işbu garanti süresi içinde ortaya çıkan ayıplardan dolayı yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunma zorunluluğu bulunmamaktadır. Dolayısıyla yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunmamış olsa bile davalı/yükleniciyi ayıplardan dolayı sorumlu tutma hakkını kaybetmez. Dava konusu olayda da, sözleşmenin 6.3 nolu maddesiyle davalı/yüklenicinin 24 ay süre garanti verdiği ve mallardaki ayıpların da bu garanti süresi içinde ortaya çıktığı anlaşıldığından; davacı yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunmamış olsa bile davalı/yükleniciyi ayıplı ifadan dolayı sorumlu tutma hakkını kaybetmeyeceği açıktır. Bu durumda davacının davalıyı, ayıplı ifadan dolayı sorumlu tutma hakkına sahip olduğu ve talebi gibi, ayıplı mal teslimi nedeniyle uğradığı maddi zararların tazminini davalıdan talebe hak kazanmıştır. Ancak 12.08.2015 tarihli keşfe dayalı raporda yeni tozların tutuştuğu belirtilmiş olup bu durum da tozların yeni üretilmeleri halinde nemsiz ve dolayısıyla gizli ayıpsız olduğunu göstermektedir. Gerek davacı ve gerekse davalının bu teknik hususu bilmedikleri, davalının malı satarken en çok 1-2 ay içinde kullanılması gerektiğini, bu sürede kullanılmaması halinde ambalajın İçindeki tozun havadan nem kapacağından kullanılamaz hale geleceğini ve yeniden kurutulması gerektiğini davacıya söylemesi gerektiği halde bu teknik bilgiye sahip olmadığından söylemediği; davacının ise kaynak İşlemini bu konuda uzman personele yaptırması, 1 yıl süreyle bekletilmiş kaynak tozunun kullanılmasının mümkün olmayacağını ve hatalı sonuç vereceğini bilmesi gerektiği halde bilmedikleri ve emtiayı hatalı kullandıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı şirketin 1 yıl beklettiği tozu yeniden kurutmadan kullanmaya kalktığı için % 50 oranında ve davalı şirketin de kaynak tozlarının en fazla 1-2 ay içinde kullanılması gerektiğini, daha uzun süre bekletilmesi halinde tozların havadan nem kapacağını ve bu nedenle kullanılmaz hale geleceğini davacı şirkete söylemesi gerektiği halde söylemediğinden % 50 oranında eşit derecede kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır. Bilirkişi kurulunun düzenlediği 12.08.2015 tarihli raporunda belirlendiği üzere satıma konu kaynak tozlanmn gizli ayıplı ürün niteliğinde bulunduğu, ayıp ihbarının süresinde yapıldığı, davalının sattığı ürüne 2 sene garanti vermesi nedeniyle ayıp iddiasının süresinde yapılmadığının ileri sürülemeyeceği, ürünlerin Libya’ya deniz yoluyla nakledileceği sözleşmede yazılı olduğuna, davacının ayıp yüzünden uğradığı 20.251,75 TL bedel olarak bulunduğundan bu bedelin % 50 si olan 10.125,87- Tl üzerinden hüküm kurmak gerekmiştir. Tüm bu açıklamalardan belirlendiği üzere davanın kısmen kabulü ile davacınında % 50 kusurlu olduğunun kabulü ile 10.125,87-TL nin avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla istemin reddine…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davacının da % 50 kusurlu olduğunun kabulü ile belirlenen 10.125,87 TL’nin, avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla talebin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin iki bilirkişi heyet raporu olmak üzere dört ayrı bilirkişi rapor almış tüm bu raporların müvekkilinin haklı olduğunu ve tevsik ettiği halde mahkeme raporlara itibar etmediğini, 19.02.2019 tarihli hükme dayanak yapılan dosyadaki heyet raporuna itibar ile hüküm kurduğunu, alınan dört ayrı bilirkişi raporu da müvekkilinin haklı davasını tevsik ettiği halde mahkeme tüm bu raporlar ile çelişen 19.02.2019 bilirkişi raporuna itibar ile son derece hatalı kararı verdiğini, mahkeme tarafından alınan önceki tüm raporlar ile hükme dayanak yapılan son bilirkişi raporuna itirazlarına itibar edilmediğini, hatalı hüküm tesis edildiğini, Hükme dayanak yapılan 19.02.2019 tarihli birkişi raporumndaki tespit ve değerlendirmelerin ihtilafa konu hukuki durumdan uzak ve hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan tarafların arasını bulayım mantığı ile yazılmış 650 kusur davacıya 450 kusur davalıya verilsin denerek yazılmış bir rapor olduğunu, dosyadaki sözleşme önceki heyet raporları teknik raporlar nazara alınmadan yazılmış bir rapor sözkonusu olduğunu, Maalesef ki bu rapor hükme dayanak yapıldığını, tarafların yükümlülükleri sözleşme ile gayet açık olduğunu, 24 ay raf ömrü verilen bir ürünün ve üzerinde 2 ay içinde kullanılması gerektiği uyarısı bilgilendirilmesi bulunmayan bir ürünün, üzerinde 2 ay geçtikten sonra kurutularak kullanılması gerektiği şeklinde bir uyarı veya teknik bir bigi içermeyen ürünün fonksiyonunu yitirmesi ve kullanımaz olması nedeni ile nasıl oluyorda müvekkiline 450 kusur izaf edilebildiğinin taraflarınca anlaşılmadığını, rapordaki bu değerlendirmenin hukuki bir süzgeçten geçirilmeden tarafların arasını bulayım mantığı ile yapıldığının ortada olduğunu, Davalının kaynak tozları ve sözleşme kapsamı diğer mallar için toplam garanti süresi sözleşme m. 6.3 uyarınca sevk tarihinden itibaren 24 ay olduğunu, hatta işbu davanın açıldığı tarihte dahi kaynak tozlarının garanti süresi devam ettiğini, Tüm bu sebeplerle, satın alınan kaynak tozları, davalının da belirttiği gibi zamanı geldiğinde yine davalının talimatları uygulanarak ateşlenmeye çalışıldığını, fakat kaynak tozlarının asıl işlevini yerine getirmediği tespit edildiğini, söz konusu kaynak tozlarının yanıcı özelliğinin bulunmadığı tespit edildiği gibi, davalıya derhal 30.01.2013’te bildirilmiş hatta müvekkilinin davaya konu alacak ve tazminat hakkını kullanabilmesi için 05 Şubat 2013’te davalıya ihtaren de bildirildiğini, dolaysıyla ancak kullanmayla ortaya çıkan söz konusu gizli ayıbın, müvekkili tarafından davalıya derhal ve usulüne uygun olarak bildirildiğini, Küçükçekmece 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/26D.İş. sayı ile yaptırdığı keşif ve inceleme sonucunda alınan bilirkişi raporu teknik bir raporu olduğunu, bu raporun yok sayılarak değerlendirme yapılamayacağını, söz konusu tespit dosyasında mahkeme tarafından numuneler seçilerek inceleme yapması istenen bilirkişinin, Kimya Yüksek Mühendisi …’dur ve kendisi, numunelerin yanıcı özelliğinin bulunup bulunmadığının incelenmesi için Bayrampaşa İnönü Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Metal Teknonlojisi Kaynakçılık Dalı’nın laboratuvarında çalışarak, incelemesini burada yapmış ve Laboratuar yetklisi İsmail Kaya yönetiminde yapılan deneylerde kaynak tozlarının ateşlenmediğini tespit ettiğini, Bilirkişi raporundaki tespitlerin mevcut yasal düzenlemeler de göz ardı edilerek yapıldığını, Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik hükümleri ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik hükümleri gereği malın kullanım şekli konusunda yeterli bilgi vermeyen davalı satıcı tam kusurlu olduğunu, bilgilendirme yapıldığına dair hiçbir kayıt ibraz edilemediğini, Belirtilen nedenler ile dosyada alınan ikisi heyet raporu olmak üzere dört ayrı rapor ile tamamen çelişen beşinci ve son bilirkişi raporna itibar ile hüküm kurulmasının son derece hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, istinaf dilekçesinde özetle; İlk ve öncelikli olarak hükme esas alınan raporda dahi ürünlerin gizli ayıplı olmadığı, kaynak tozunun gizli ayıplı olması gibi bir ihtimal bulunmadığı, ancak zaman içerisinde nemlenmesinin kaçınılmaz olduğu, bu nemlenmenin ancak ürünlerin yeniden kurutularak giderilebileceği açık olarak belirtilmiş olmasına rağmen mahkemenin bu ürünlerin gizli ayıplı olduğu yönünde kararını kabul etmenin mümkün olmadığını, Malların tüm raporlarda tespit edildiği üzere satıldığı anda ayıplı olmadığını, zira fiziksel olarak da böyle bir ayıbın varlığı imkansız olduğunu, ancak ürünlerin nemlenme sebebiyle işlevini yerine getirmediğinin açık olduğunu, bu sorunun kaynak tozlarının tamamında var olan kaynak tozlarının fiziki niteliği gereği oluşan bir arıza olduğunu, bu halde raporda da açıkça belirtildiği üzere ürünlerin kurutulması gerektiğini, Dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporlarında belirlenen uyuşmazlığın kanaatlerince iki noktada toplandığını, ürünlerin nemlenmesi hususunda bilgilendirme yapılıp yapılmasının bir zorunluluk olduğu, ikinci ise kusurun tarafların arasında bölünmesinin mümkün olup olmadığı olduğunu, İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu bu hükmü haklı çıkartabilecek hiçbir kaynak bulunmadığını, böyle bir kararın hukukçu dahi olmayan bilirkişilerin kusur hesabına dayanarak verilmesi ise tabiri caizse tam anlamıyla bir hukuk garabeti olduğunu, bu kapsamda ilk derece mahkemesinin kararı hukuka, kanuna ve yerleşik içtihatlara tam manasıyla aykırı olduğunu, Özetle; ilk derece mahkemesinin karara dayanak olarak gösterdiği bilirkişi raporunda yer alan ve uzmanlık gerektiren tespitlere katılmakla birlikte müvekkilinin tüketiciyi bilgilendirir gibi bir taciri bilgilendirme zorunluluğu bulunduğu ve bu nedenle %50 oranında kusurlu bulunduğu tespitine katılmanın olanaksız olduğunu, mahkemenin kanuna uygun bir değerlendirme yapmaksızın raporu aynen uygulaması ise kanaatlerince çok açık bir hukuka aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından 20.02.2012 tarihli sözleşme ile davalıdan satın alınan kaynak tozlarının ayıplı olduğu ileri sürülerek ayıplı ürünler nedeniyle, bu ürünlerin yerine yeniden alınan ürün bedeli, ayıplı ürünlerin geri getirilme masrafı ve delil tespiti için yapılan giderler toplamı olarak uğranılan zararın davalıdan tahsili için açtığı davada, ilk derece mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekilinin istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde;Öncelikle somut uyuşmazlık ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri dikkate alındığında uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı yönündeki mahkeme gerekçesi isabetsiz olmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın satım sözleşmesinden ve satılandaki ayıptan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle mahkeme gerekçesinin düzeltilmesi gerekmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca davalıdan kaynak tozu ürünü satın alındığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 6.3 maddesi uyarınca “Mallar malzeme ve işçilik hatalarına karşı sevk tarihinden itibaren 24 ay süreyle garanti altındadır” denerek 24 ay süreyle davacıya garanti verildiği anlaşılmaktadır. Garanti süresi içerisinde satım konusu kaynak tozlarının davacı tarafından kullanılması sonucu işlevini yerine getirmediğinin anlaşıldığı, söz konusu durumun davalıya 30.01.2013 tarihli mail ile bildirildiği, sonrasında ise 05.02.2013 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiği ihtilafsızdır. Gerek tespit bilirkişi raporunda gerekse yargılama aşamasında alınan 12.08.2015 tarihli, 20.03.2017 tarihli, 22.11.2017 tarihli bilirkişi rapor içeriklerinden satım konusu emtianın gizli ayıplı olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davalı vekilinin ayıbın gizli ayıp olarak kabulünün doğru olmadığı yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı vekilince somut olayda kusurun bölünerek karar verilmesinin doğru olmadığı ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Aşağıda davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesi sonucu ulaşılan sonuca göre, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Somut uyuşmazlıkta davalı tarafından davacıya satıldığı ihtilafsız olan ve sözleşme uyarınca 24 ay garantili olarak satılan ürünlerin garanti süresi içinde kullanılması sırasında işlevini göremez nitelikte olduğunun anlaşıldığı bilirkişi rapor içerikleri ile sabittir. Dosyaya davalı yanca delil olarak sunulan ve satım konusu ürünlerin imalatçısı olduğu anlaşılan dava dışı … A.Ş nin gönderilen numuneler üzerinde yaptığı inceleme sonucu davalıya yazdığı ve dosyaya sunulan 23.09.2013 tarihli yazısından “konu ürünlerin raf ömrü, direkt olarak saklandığı ortam koşulları ile bağlantılıdır. Saklama ortamı ve koşulları kesinlikle rutubetsiz, kuru ve temiz olmalıdır. Bu durumda raf ömrü 1 yıl olarak verilmekte olup, aksi koşullarda raf ömrü hızla düşmektedir.” denildiği, oysa davacı tarafından davalıya satılan bu ürünler için sözleşme ile davalıya 24 ay garanti verildiği ve 1 yıllık raf ömrü dolmadan ayıbın tespit edildiği anlaşıldığından, davacıya muhafaza kusuru atfedilmesi doğru görülmemiş, bu yöne ilişkin davacı istinafının kabulü gerekmiştir. Diğer taraftan, davalı tarafça satılan malın ayıbının garanti süresi içinde ortaya çıkması üzerine önce 30.01.2013 tarihli mail ile sonrasında ise 05.02.2013 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiği ihtilafsızdır. Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur (6098/TBK.m.219 ve 818/BK.m.194) Satıcı ile alıcı, ayıptan sorumluluğu kaldıran veya sınırlayan anlaşma yapabilirler ise de, “Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (BK.196, TBK.221).Yine satıcının hilesi varsa, ayıbın kendisine zamanında ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek ayıba karşı güvence borcundan ve sorumluluktan kurtulamaz. Söz konusu yasal düzenlemeler ile davacıya sözleşme ile verilen garanti süresi ile ürünlerin imalatçısının inceleme kapsamında davalıya yazdığı yazı içeriğine göre davalının ihbarın süresinde yapılmadığı yönündeki savunması yerinde değildir. Satılan ürünlerin ise 10.04.2013 tarihli teslim tesellüm tutanağı ile davalıya iade edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının davalının sattığı ayıplı ürünler nedeniyle TBK’nın 229 ( eski BK 205) maddesi uyarınca 12.08.2015 tarihli bilirkişi raporunda ayrıntısı belirlenen ödemiş olduğu satım bedeli tutarı 20.251,75 TL ile yine TBK’nın 229/2 maddesi uyarınca ürünlerin geri getirilip iadesi için sarf edilen 2.179,29 TL ve ayıbın tespiti için yapılan 603,85 TL yönünden davanın kısmen kabulü gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın kusur paylaşımı ile kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Bu yönüyle davacı vekilinini istinaf başvurusu yerinde görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve neticede davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın kısmen kabulü ile 20.251,75 TL mal bedeli, 2.179,29 TL nakliye bedeli ve 603,85 TL tespit gideri olmak üzere toplam 23.033,89 TL alacağın, 20.251,75 TL’lik bölümünün 08.03.2013 temerrüt tarihinden, diğer bölümüne dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Fazla talebin reddine, 3-Alınması gerekli 1.573,45 TL harçtan, peşin alınmış olan 430,45’nin düşümü ile bakiye 1.143,00 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 5-Davacı tarafından yatırılan 458,50 TL peşin ve başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Davacı tarafından yapılan 5.134,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 4.692,11TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince, kabul edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince, reddedilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 2.169,75 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Davalı tarafından yapılan 2.028,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 174,00 TL’lik bölümünün davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-Tarafların gider avanslarından artan kısımların talep halinde yatıran taraflara iadesine, 11-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama yargılama giderleri yönünden; a-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,b-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talepleri hâlinde, ilk derece mahkemesince yatıran taraflara iadesine,c-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, d-Davacı tarafından sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcı ile 25,73 TL posta giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,13-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 02.05.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.