Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/3 E. 2022/1511 K. 17.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/3
KARAR NO: 2022/1511
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI: 2018/618 E. – 2018/1248 K.
DAVANIN KONUSU: Genel Kurul Kararının Yokluğunun Tespiti
Taraflar arasındaki genel kurul kararının yokluğunun tespiti davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen karara karşı, asıl ve birleşen davada davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin 05.01.2017 tarihinde yapılan genel kurulun hukuka aykırı olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu üyeleri tarafından İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 Esas sayılı kararına istinaden hazirun cetvelinin hazırlandığının belirtildiğini, toplantıya esas alınan kararın hukuka aykırı olduğunu, ancak bu kararın doğru olduğu kabul edilse dahi yapılan toplantının anılan karara da aykırı olduğunu, genel kurul toplantısının hazır bulunanlar listesinde, ortak olan kişiler yer almazken, şirketle bağı olmayan kişilerin ortak olarak gösterildiğini ve bu şekilde toplantı yapıldığını, hazirun cetvelinin şirket pay defteri esas alınarak düzenlenmediğini, ortak sıfatına sahip olanların katılmasının engellendiği genel kurul toplantısının yok hükmünde olduğunu, hazirun cetvelinin şirket pay defterine uygun şekilde hazırlanması gerektiğini, ortaklar pay defteri olmadan düzenlenen hazirun cetveli ile genel kurula başlanamayacağını ileri sürerek, 05.01.2017 tarihli genel kurulun yoklukla malul olduğunun tespitine ve bu genel kurulda alınan kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalı vekili, savunmasında özetle; davanın hak düşürücü süreden sonra açıldığını, genel kurul hazirun cetvelinin kesinleşen mahkeme kararına göre düzenlendiğini, davacının bir kısım paylarını devretmiş olduğu, … ve … Ltd. Şti.’nin ortak sıfatının bulunmadığı ve …’nin paydaş sıfatı olmasına rağmen hazirun cetvelinde yer almadığı iddialarının doğru olmadığını, davacı tarafından yapıldığı iddia edilen hisse devirlerinin kötü niyetli ve hukuka aykırı olarak yapıldığını ve hiçbir geçerliliği bulunmadığını, davacının iddiasının aksine …’in şirketteki hissedarlık ve yönetim kurulu üyeliği sıfatının sona ermediğini, davacı tarafından yapılan devir işlemleri ile ilgili dolandırıcılık suçundan dava açıldığını ve suç işlendiğinin tespit edildiğini, davacı tarafından suç işlenerek oluşturulan ortaklık yapısının dikkate alınamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir. Birleşen davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı olduğunu davalı şirketin 05.01.2017 tarihinde yapılan genel kurulun hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu üyeleri tarafından İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 Esas sayılı kararına istinaden hazirun cetvelinin hazırlandığı belirtildiğini, toplantıya esas alınan kararın hukuka aykırı olduğunu, ancak kararın doğru olduğu kabul edilse dahi yapılan toplantının anılan karara da aykırı olduğunu, genel kurul toplantısının hazır bulunanlar listesinde, ortak olan kişiler yer almazken, şirketle bağı olmayan kişilerin ortak olarak gösterildiğini ve bu şekilde toplantı yapıldığını, hazirun cetvelinin şirket pay defteri esas alınarak düzenlenmediğini, ortak sıfatına sahip olanların katılmasının engellendiği genel kurul toplantısının yok hükmünde olduğunu, hazirun cetvelinin şirket pay defterine uygun şekilde hazırlanması gerektiğini, ortaklar pay defteri olmadan düzenlenen hazirun cetveli ile genel kurula başlanamayacağını ileri sürerek, 05.01.2017 tarihli genel kurulun yoklukla malul olduğunun tespitine ve bu genel kurulda alınan kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı vekili, savunmasında özetle; davanın hak düşürücü süreden sonra açıldığını, genel kurul hazirun cetvelinin kesinleşen mahkeme kararına göre yapıldığını, davacının bir kısım paylarını devretmiş olduğu, … ve … Ltd. Şti.’nin ortak sıfatının bulunmadığı ve …’nin paydaş sıfatı olmasına rağmen hazirun cetvelinde yer almadığı iddialarının doğru olmadığını, davacı tarafından yapıldığı iddia edilen hisse devirlerinin tamamen kötü niyetli ve hukuka aykırı olarak yapıldığını ve hiçbir geçerliliği bulunmadığını, davacının iddiasının aksine …’in şirketteki hissedarlık ve yönetim kurulu üyeliği sıfatının sona ermediğini, davacı tarafından yapılan devir işlemleri ile ilgili dolandırıcılık suçundan dava açıldığını ve suç işlendiğinin tespit edildiğini, davacı tarafından suç olarak oluşturulan ortaklık yapısının dikkate alınamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava ve birleşen dava davalı şirketin 05/01/2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulunun şirketin pay defterine göre yapılmamış olduğu, şirket hissedarı olmayanların genel kurula alınmasına rağmen şirket hissedarlarının genel kurula katılmasının engellendiği, hazirun cetvelinin kanuna ve pay defterine aykırı olarak düzenlendiği, toplantıya katılma ve oy kullanma yetkisi olmayan kişilerle toplantı yapıldığı öne sürülerek davalı şirketin 05/01/2017 tarihli genel kurulunun yoklukla malul olduğunun tespiti ve/veya genel kurulda alınan kararların iptali talebine ilişkindir. Uyuşmazlık; davalı şirketin 05/01/2017 tarihli genel kurul kararlarının meydana gelişi veya içeriği itibari ile yasaya, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığının, genel kurulun yoklukla malul olup olmadığının, kararların iptali koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti noktalarına ilişkindir. Yokluğun tespiti davası Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmemiştir. ‘Yokluk’ kavramı hukukumuzda yerleşmiş olup, özel hukuk işlemleri için olduğu gibi genel kurul kararlarının kesin hükümsüzlüğü konusunda da kullanılmaktadır. Yokluk halinde hukukî işlem bir veya daha fazla unsurunun yokluğu nedeni ile şeklen dahi olsa mevcudiyet (varlık) kazanamamaktadır. TTK 1. ve TBK 646. maddeleri gereğince genel kurul kararları hakkında da uygulanacak olan TBK 27. maddesinde kesin hükümsüzlük nedeni olarak kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık veya konusunun imkansız olma halleri sayılmıştır. Genel kurul kararlarının yokluğu, hukukî yararı bulunan herkes tarafından ve kural olarak bir süreye bağlı olmaksızın itiraz şeklinde veya dava yolu ile ileri sürülebilir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 445-451. maddelerinde genel kurul kararlarının iptali konusu düzenlenmiştir. İptal sebeplerinin düzenlendiği TTK 445 maddesinde 446. maddede belirtilen kişilerin kanun veya esas sözleşme hükümlerine, özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden 3 ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nde iptal davası açabilecekleri belirtilmiş, iptal davası açabilecek kişilerin düzenlendiği TTK 446. maddesinde genel kurul toplantısında hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu, kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Somut olayda davacıların davalı şirketin pay sahipliği konusunda ihtilaf olmadığından, aktif dava ehliyetlerinin olduğu kabul edilmiştir. Davalı şirketin sicile kayıtlı olduğu adresin Şişli/İstanbul adresi olduğu, bu yerin yargı yetkisi bakımından mahkememize bağlı olduğu, dolayısı ile TTK 445 maddesinde kesin yetki olarak belirlenen genel kurul kararının iptali davası bakımından mahkememizin yetkili olduğu anlaşılmıştır. Somut olayda genel kurulun ‘Yokluk’ sebebi olarak öne sürülen sebepler yukarıda yazılı olduğu üzere genel kurul kararı ‘İptal’ sebepleridir. Dava konusu genel kurul tarihi 05/01/2017’dir. Dava 11/07/2018 tarihinde, birleşen dava 12/07/2018 tarihinde açılmış olup, TTK 445 maddesi uyarınca davanın ve birleşen davanın 05/01/2017 tarihinden itibaren 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmamış olması nedeni ile davanın reddine” gerekçesiyle, davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece dava dilekçesindeki iddialar özetlendikten sonra, ileri sürülen sebeplerin yokluk olmayıp iptal sebebi olduğu belirtilerek gerekçesiz hüküm kurulduğunu, şirketin pay sahipliği konusunda ihtilaf bulunmadığının belirtilmesine rağmen, dava dilekçesinde belirtilen nisap ve pay oranlarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin inceleme yapılarak bilirkişi raporu alınmadan karar verildiğini, alınacak bilirkişi raporu sonucunda kimin ne miktarda pay sahibi olabileceğinin belirleneceğini, mahkemece inceleme yapılmaması nedeniyle dava dilekçesinde yazılı olan hususların istinaf başvurusunda tekrar edildiğini, müvekkillerin, davalı şirkette paydaş olduklarını, yönetim kurulunca İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 E., 2014/74 K. sayılı kararına istinaden hazirun cetveli hazırlandığı belirtilmesine rağmen, hazirun cetvelinin hukuka aykırı bu karara göre de hazırlanmadığını, anılan karara karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulduğunu, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin anılan kararının usulsüz olduğunu, yetersiz inceleme ile karar verildiğini ve bu karar uyarınca …’in Yargıtay murafaasındaki beyanı dikkate alındığında paylarını annesi …’e ait olduğunu kabul etmesi nedeniyle ortaklık sıfatının bulunmadığının anlaşıldığını, ortak sıfatına haiz olmayan bir kişinin bu genel kurula katılması nedeniyle kararın yoklukla malul olduğunu, genel kurul toplantı hazirun cetvelinde şirket ortağı olan bazı kişilerin ise yer almadığını, müvekkili …’in şirketteki 500 adet hisseyi …ya devrettiğini ve devir sonrası …’ya şirket pay defterinin 22. sayfasında yer verilmesine rağmen bu kişinin toplantıya çağrılmamasının hatalı olduğunu, hazirun cetvelinin şirket pay defteri dikkate alınmaksızın hazırlandığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, davalı şirketin 05.01.2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespiti, olmadığı takdirde iptali talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl ve birleşen davada davacılar vekili, müvekkillerinin ortağı olduğu davalı şirketin 05.01.2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında, hazirun cetvelinin şirketin pay defterine göre düzenlenmediğini, genel kurul hazirun cetvelinde İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasının dikkate alındığının belirtilmesine rağmen, bu kararın usulsüz olduğunu ve karara karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulduğunu, kaldı ki hazirun cetvelinin bu usulsüz karara göre de düzenlenmediğini, toplantıda yer alan …’in payını devir etmesine rağmen, toplantıda hazır bulunduğunu, müvekkili …’den pay devir alarak ortak olan …’nın toplantıya çağrılmadığını, bu nedenle genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunu ileri sürmüştür. Asıl ve birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesi ve istinaf başvurusuna yönelik beyan dilekçesinde, davanın süresinde açılmadığını, kesinleşen İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin kararına göre hazirun cetvelinin düzenlendiğini, davacının bir kısım hisselerini …’ya devir ettiği ile … ve … Tic. San. Ltd. Şti.’nin ortak sıfatının bulunmadığının doğru olmadığını, geçersiz pay devrini İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 Esas sayılı dosyasıyla birleşen ve kesinleşen İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/175 Esas sayılı dosyasıyla belirlendiğini ve …’nın yönetim kuruluna alınmasına ilişkin kararın yoklukla malul olduğunun tespitine karar verildiğini, davacının devrini iddia ettiği paylara ilişkin ceza soruşturması bulunduğunu savunmuştur. Dosya kapsamından, butlan olduğu iddia edilen davalı şirketin 05.01.2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında, toplantının TTK’nın 414. maddesine uygun olarak düzenlendiği, şirket ana sözleşmesi gereğince yayınlandığı, ayrıca nama yazılı pay sahiplerinin şirkette kayıtlı adreslerine iadeli taahhütlü mektupla toplantı yeri ve saati ile gündemin gönderildiği, hazirun cetvelinin incelenmesinde şirketin toplam 60.000.000,00 TL sermayesine karşılık gelen 60.000.000 adet hissenin asaleten, 30.030.710.138,5 adet hissenin asaleten temsil edildiği ve böylece gerek kanun ve gerekse esas sözleşmede öngörülen asgari toplantı nisabının mevcut olduğunun belirtildiği, gündemin üçüncü maddesinde TTK’nın 367, 371 ve 629. maddeleri uyarınca genel kurul iç önergesinin okunarak oy birliği ile kabul edildiğine dair karar alındığı anlaşılmıştır. Davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinden … tarafından, İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 Esas sayılı dosyasında davalılar … A.Ş’den devir alan …, … ve …’den devir alan .. Sanayi ve Tic. Ltd.Şti ile … A.Ş aleyhine hisselerin tespiti ve iptaline yönelik olarak 29.09.2003 tarihinde dava açıldığı, davada işbu dosyanın davacısı olan şirketin ihbar olunan olarak yer aldığı, mahkemece, yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen kararın, Yargıtay 11.HD’nin 22.02.2007 tarihli kararı ile bozulması üzerine İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 Esas, 2014/74 Karar ve 01.04.2014 tarihli kararı ile, mahkemece verilen 21.04.2005 tarihli kararın Yargıtay 11.HD tarafından bozulması üzerine bozmaya uyularak, hisseleri devralan … Traktör tarafından …’ye yapılan hisse devrinin … Holding A.Ş’nin 08.02.2008 tarihli yönetim kurulu kararı ile pay defterine işlenmesine karar verildiği, Holding yönetim kurulu üyesi …’in halen şirkette 1.000 adet hissesi bulunmasına rağmen yönetim kurulu kararı ile …’ın atandığı, … Yönünden TTK 315.madde de belirtilen şartların oluşmadığı, …ının geçerli bir şekilde yönetim kurulu üyesi seçilmediğine İstanbul 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2001/810 Esas sayılı ilamı ile karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 11.HD tarafından onandığı, bilirkişi ön raporu uyarınca davalı … A.Ş vekiline duruşmada dava dışı şirketle müvekkili şirket arasındaki hisse devirlerinin ne şekilde yapıldığını açıklaması, bu devre ilişkin şirket muavin kayıtlarını otuz gün içinde sunması, aksi taktirde mevcut delillere göre karar verileceği, ödeme yapılmadan bir sözleşme düzenlendiği ve devreden ile devralan şirket kayıtlarında öyle bir kaydın bulunmadığının kabul edileceğinin ihtar edilmiş olmasına rağmen davalı … Traktör vekili tarafından bu konuda beyanda bulunulmadığı, istenilen belgelerin sunulmadığı, bu durumda davalı … A.Ş ile dava dışı … arasında geçerli bir hisse devrinden söz edilemeyeceği, hisselerin halen … A.Ş’ye ait olduğu, şirket kayıtlarında pay devrine ilişkin kayıt bulunmadığı, temyiz dilekçesinde …’ye pay devri yapıldığı bildirilmiş olmasına rağmen Yargıtay 11.HD tarafından bu hususun bozma nedeni yapılmadığı, yaptırılan bilirkişi incelemeleri sonucunda düzenlenen kök ve ek raporlarda 25.12.1998 tarihinde yapılan 1997 yılı olağan genel kurula ilişkin iki farklı hazirun cetveli düzenlendiği, bunlardan davalının savunduğu doğrultuda hisseleri eşitleyen değil, davacının iddiası doğrultusunda davacı ve davalının farklı sayıdaki hisselerini içeren hazirun cetvelinin geçerli sayılması gerektiği kanaatine ulaşıldığı, zira 25.12.1998 tarihinde yapılan 1997 yılı olağan genel kurul toplantı tutanağında farklı hisseleri içeren hazirun cetvelindeki hisse adetlerinin esas alınmış bulunduğu, olayda tartışmalı olan noktanın hisselerin eşit olarak gösterildiği, 03.08.1999 ve 31.03.2000 tarihli hazirun cetvellerinde davacının imzasının bulunması nedeniyle bir mirasın paylaştırılması sözleşmesinin veya davacının huzurdaki davada talep ettiği miktarda ve davacı tarafından diğer mirasçılara yapılan bir hisse deviri içeren sözleşmenin mevcudiyetinden bahsedilip bahsedilemeyeceği olduğunu, 19.08.2022 tarihli hazirun cetvelinde davacının imzasının bulunmadığı, huzurdaki davanın 2003 senesinde ikame edildiği, dolayısıyla sadece 1999-2000-2001 senelerine ilişkin hazirun cetvellerindeki davacı imzasının rolünün irdelenebileceğini, anonim ortaklıklarda nama yazılı hisse devrinin TTK’nın 416. ve 417.maddedeki kuralların uygulanacağını, ancak somut olayda olduğu gibi hisseleri temsilen hisse senedi veya bunların yerine ilmühaber ihraç edilmemiş olması halinde hisselerin devrinin BK m.162 vd. Düzenlenen alacağın temliki hükümleri uyarınca yapılacağını, alacağın temlikinin geçerli olması için yazılı bir temlik akdine lüzum olduğu, olayda şirket payları senede bağlanmadığından ve bunların yerine geçecek ilmuhaberde çıkarılamayacağından çıplak hisse söz konusu olduğundan bu hisselerin devrinin ancak alacağın temliki hükümlerine göre yazılı şekilde yapılabileceğini, yazılı şeklin bir sıhhat şekli olduğunu, yazılı şekilde yapılmadan bir temlik akdinin şekilsizlik nedeniyle geçersiz olduğunu, olayda davacının dava konusu ettiği hisselerin diğer davalılara temlik ettiğine ilişkin yazılı bir temlik sözleşmesinin bulunmadığı, Yargıtay’ın bozma ilamında belirtildiği üzere genel kurula katılanları ve hisselerini gösteren açıklayıcı bir belge olan hazirun cetvelinde yazılı hisse miktarının hisse sahipliği hakkının varlığı ve miktarı konusunda bağlayıcı niteliği bulunmadığı gerekçeleriyle asıl davada … Traktör…Ltd.Şti aleyhine açılan davanın kabulüne, İbrahim Önder … tarafından … Traktör…Ltd.Şti’ye devredilen 1.976.659,5 adet sermaye arttırımı sonrası 15.205.073.1 adet payın …’e ait olmakla bu paylar bakımından … Traktör…Ltd.Şti adına görülen kaydın terkini suretiyle düzeltilerek 15.205.073.1 adet payın şirket pay defterine … adına kaydına, … Traktör…Ltd.Şti’ye devredilen sermaye arttırımıyla toplam 15.205.073.1 adet payın …’e ait olmakla şirket adına görünen kaydın terkini ile pay defterinde … adına işlenilmesine v.b davacıya ait hisselerin davalılara yapılan devir işlemlerinin hükümsüz sayılmasına karar verildiği, söz konusu karara karşı davalılar tarafından temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11.HD’nin 2014/13319 Esas, 2015/10748 Karar ve 20.10.2015 tarihli ilamı ile “…Davacı vekili, davalılardan … Holding A.Ş.’nin nama yazılı pay sahibi ortağı olan müvekkilinin şirketin büyük ortağı olan eşinden miras yolu ile intikal eden ve bedelsiz sermaye artışı sonucu (7.800.000.000.000) TL esas sermayenin (6.233.352.500.000) TL’ye karşılık gelen (6.233.352,5) paydan (4.031.318)’inin diğer davalılara devir ve intikal ettirildiğinin öğrenildiğini, oysa müvekkilinin birleşik devir işlemi yapmadığını, tüm bu gelişmelerin eşinin ölümünden sonraki yas-taziye döneminde gerçekleştiğini, TTK’nın 416, 417’nci maddelerince zorunlu kılınan bir belge veya TTK’nın 66-70 nci maddelerinde öngörülen dayanak kayıt bulunmadığı halde daha önce ortak olmayan davalı … Yat. A.Ş.’nin de murisin (78.000) payını devralmış gösterilerek ortak kılındığını, esas sermayenin daha sonra TTK’nın 368 nci maddesi hükmüne aykırı olarak (12) trilyon TL’ye çıkartıldığını, davalılarca davaya konu edilen payların haksız edinilmesinden sonra müvekkilinin ve diğer ortak dava dışı …’ın yönetimden ve şirket işlerinden uzaklaştırılarak dışlandığını ileri sürerek, davaya konu payların ortaklık haklarını kullanmak üzere MK’nın 427’nci maddesi uyarınca kayyım atanmasını veya payların devrinin ihtiyati tedbir kararı ile önlenmesini, 25.12.1998 tarihli genel kurul hazirun cetvelinde davalılara intikal etmiş gösterilen (4.031.318) payın müvekkiline aidiyetinin tespiti ile sermaye artışları dikkate alınmak ve bu yolla paylarda gerçekleşen artışlar hesaplanarak bu paylara ilişkin davalılar adına görünen kayıtların terkinini ve bu payların müvekkili adına şirket pay defterine işlenmesini, haksız devir işlemlerinin TTK’nın 332 nci maddesi hükmüne nazaran hükümsüz sayılmasını, payların iadesi olanağı bulunmadığı taktirde devir tarihindeki rayiç bedellerinin faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilleri, davanın reddini istemişlerdir. Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyularak, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalı … vekili tarafından mahkemece verilen 13.10.2009 tarihli karara ilişkin 28.12.2008 tarihli temyiz dilekçesinde … Traktör Şirketine ait hisselerin ….’ye devredildiği bildirilmiş olmasına rağmen Yargıtay tarafından bu şirkete davanın yönlendirilmesi açısından davacının seçimlik hakkını kullanması yönünde bozma hükmü tesis edilmediği, hisseleri devralan … Traktör tarafından …’ye yapılan hisse devrinin … Holding A.Ş.’nin 08.02.2008 tarihli yönetim kurulu kararı ile pay defterine işlenmesine karar verilmiş olup, bu kararda imzası bulunan …’nın geçerli bir şekilde yönetim kurulu üyesi seçilmediği, davalı … Tic. San. A.Ş. vekiline dava dışı şirketle müvekkili şirket arasındaki hisse devirlerinin ne şekilde yapıldığını açıklaması, bu devre ilişkin şirket muavin kayıtlarını 30 gün içinde sunması, aksi taktirde mevcut delillere göre karar verileceği ve ödeme yapılmadan bir sözleşme düzenlendiği ve devreden ile devralan şirket kayıtlarında böyle bir kaydın bulunmadığının kabul edileceği ihtar edilmiş olmasına rağmen davalı vekili tarafından bu konuda beyanda bulunulmadığı, bu durumda davalı … San.Tic. A.Ş. ile dava dışı … arasında geçerli bir hisse devrinin varlığından söz edilemeyeceği, 25.12.1998 tarihinde yapılan 1997 yılı Olağan Genel Kurula ilişkin 2 farklı hazirun cetveli düzenlendiğini, incelendiğinde bunlardan davalının savunduğu doğrultuda hisseleri eşitleyen değil, davacının iddiası doğrultusunda davacı ve davalının farklı sayıdaki hisselerini içeren hazirun cetvelinin geçerli sayılması gerektiği, şirket payları senede bağlanmadığından ve bunların yerine geçecek ilmuhaber de çıkarılmadığından çıplak hisse söz konusu olduğundan bu hisselerin devrinin alacağın temliki hükümlerine göre ancak yazılı şekilde yapılabileceği, somut olayda davacının dava konusu ettiği hisseleri diğer davalılara temlik ettiğine ilişkin yazılı bir temlik sözleşmesi bulunmadığını, eşitlenmiş payları içeren 1999-2001 senelerine ilişkin hazirun cetvellerinde bulunan davacı imzasının, davacının dava konusu yaptığı hisseleri diğer mirasçılara temlik ettiğini gösteren bir temlik sözleşmesi olarak nitelendirmeye elverişli olmadığı, temlik akdinden alacağı devir iradesinin açıkça belli olması gerekmesine rağmen, 1999-2000- ve 2001 tarihli hazirun cetvellerinde davacının dava konusu ettiği payları diğer mirasçılara temlik iradesine sahip olduğundan bahsetmeleri mümkün görülmediği, somut olayda şekilsiz de olsa bir sözleşme bulunmadığı, davacının şekilsiz de olsa, ne alacağın temlikine ne de bir miras paylaştırma sözleşmesinin akdedilmesine ilişkin irade beyanının varlığından söz edilemeyeceği, 25.10.1998 tarihinden sonra hisse sahipliğinden doğan hakları kullanılmasında ortaya çıkan eylemli uygulama bakımından hisse sayısındaki eşitliğin davacı tarafından benimsendiğinden söz etmenin mümkün olmadığı gerekçesiyle asıl davada … San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine açılan davanın kabulüne, birleşen davalardaki önceki hüküm kesinleşmiş olduğundan yeniden hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiştir….” ifadelerine yer verilerek onanmıştır. Anonim şirket genel kurul kararlarının butlanın düzenlendiği 6102 sayılı TTK’nın 447. maddesinde, a) Pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, b) Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, c) Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan, kararların batıl olacağı düzenlenmiştir. Genel kurul kararlarının yokluğu ise TTK’da düzenlenmiş bir konu olmayıp borçlar hukukunun genel hükümlerine göre değerlendirilecek bir konudur. Butlan, genel kurul karanın içeriği itibariyle kanunun emredici hükümlerine aykırı olmasını ifade ettiği halde yokluk, hukuki işlemin kurucu şekli unsurlarını düzenleyen emredici hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle hukuki işlemin varlık kazanamamasını ifade eder (Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s.28-29). Örneğin hiç çağrı yapılmadan toplanan bir genel kurul, çağrısız genel kurulun koşularını taşımıyorsa, bu toplantıya genel kurul toplantısı denilemeyeceği gibi, alınan kararlar da genel kurul kararı olmayacaktır; yani, alınan bu kararlar yok hükmünde olacaktır. Yokluk ve butlan hallerinde dava hakkı ilgililere, diğer bir anlatımla bu davaya açmakta korunmaya değer menfaati olanlara aittir. Bunlar, başta şirket ortakları olmak üzere alacaklılar ve yönetim kurulu üyeleridir. Bu bağlamda paylar üzerinde tesis olunan rehin hakkı ve intifa hakkı sahipleri sözü geçen kararın sakatlığının saptanmasında menfaatleri bulunduğu taktirde ilgililer kapsamına dahil sayılmalıdır. Mahkemece hükme esas alınan Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş olan İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/263 Esas sayılı dosya içeriği ile ceza mahkemesi dosya içeriği ve tüm dosya kapsamından ve özellikle HMK m.204/1 de yer verilen ilamların sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar düzenlemesi kapsamında, davacıların, davalı şirketten gerçekleştirmiş olduğunu iddia ettiği hisse devrinin geçerli olmadığının kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacılar tarafından ileri sürülen hususlar TTK’nın 446/2. maddesi gereğince iptal nedenleri olup, ilk derece mahkemesince yokluğun tespiti ve iptal taleplerinin reddi gerekçeleri isabetli bulunduğundan, davacılar vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, asıl ve birleşen davalarda davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davaların davacıları vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-a)Asıl davada davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL karar harcının asıl davada davacıdan tahsiline, b)Birleşen davada eksik alınan 220,70 TL istinaf başvuru harcının ve 80,70 TL istinaf karar harcının, birleşen davada davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 17.11.2022 tarihinde, oybirliğiyle temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.