Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/294 E. 2023/68 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/294
KARAR NO: 2023/68
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/06/2019
NUMARASI: 2018/1216 E. – 2019/585 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Banka genel kredi sözleşmesinden kaynaklı)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine ve davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka bünyesinde birleştirilen … AŞ Kayseri Şubesinin kredi müşterisi … Nak. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin kefili …’in mirasçısı olan davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında mirasçı olarak müşterek borçlu/müteselsil kefil sıfatıyla takip başlatıldığını, kredi hesaplarının 02.07.2004 tarihi itibariyle kat edildiğini, davalı borçlu tarafından takibe itiraz edildiğini, borçlunun mirasçısı olduğu …’in bankaya borcu bulunduğunu, itirazın yerinde olmadığını iddia ederek, icra takibine yönelik itirazın iptali ile %20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; söz konusu düzenlemelere göre yetkili icra müdürlüğü ve mahkemelerin İstanbul İcra Müdürlükleri ve Mahkemeleri olmadığını, davacının yetkisiz icra müdürlüğünde ve yetkisiz mahkemede dava açtığını, icra müdürlüğünün 15/10/2015 tarihli ”takibin devamına” dair kararı ile birlikte değerlendirildiğinde devam eden icra takibinde ”itirazın iptali ve takibin devamı” talepli dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan huzurdaki davanın süre yönünden ayrıca reddi gerektiğini, müvekkilinin icra takibine yapmış olduğu itirazları içinde zamanaşımına dair itirazını da icra müdürlüğüne sunulduğunu, takip tarihi itibariyle zamanaşımına uğrayan alacak yönünden zamanaşımı itirazını yenilediğini, somut olayda mirasçıların def’i yolunu tercih ettiğini, açılan bu davada miras bırakanın ödemeden aczinin açıkça belli olduğunu, bu halde mirasın reddedilmiş olduğunun kabulü gerektiğini, müvekkili murisinin terekesinin de vefat tarihinde borca batık olduğunu, miras bırakanın ödemeden aczi de herkesçe bilindiğini, mirasın hükmen reddine dair definin kabulü ile miras bırakanın terekesinin borca batık olduğunun tespitini ve huzurdaki davanın mirasın hükmen reddedildiği gerekçesi ile reddine karar verilmesini, müvekkilinin sorumluluğunun murisinin sorumluluğu ile sınırlı olduğunu, öte yandan kredi limitini dahi aşan tutarlardan ne kefil sıfatı ile murisin ne de mirasçı sıfatı ile müvekkilinin sorumlu olmadığını, kefilin sadece kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olacağı ilkesine aykırı olarak kredi limitinin dahi aşan asıl alacak tutarlarına davacı bankaca hesap kat tarihinden takip tarihine kadar faize faiz uygulamak suretiyle mükerrer faiz talep olunduğunu savunarak davanın reddine ve kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yapılan açıklamalar karşısında 6098 Sayılı TBK m.598/f.3 hükmü uyarınca davalı hakkında açılan itirazın iptali davasında on yıllık süre dolduktan sonra kefile tebaen mirasçı olan davalı hakkında takip yapılmakla itirazın iptali davasının mevcut hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeni ile reddine, davanın reddi karşısında davacının, davanın esastan red olmaması,red nedeni,köt niyetin ispatlanamaması karşısında ise davalının tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeni ile reddine, yasal koşulları bulunmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, dava değeri üzerinden hesaplanan nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin her türlü harçtan muaf olduğunu, banka aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin maktu ücreti geçemeyeceğini, davanın hak düşürücü süre yönünden reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, TBK’nın 598/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık süre ile sınırlandırmaya ilişkin sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu gerekçesiyle mahkemece davanın reddine karar verildiğini, öngörülen sürenin hak düşürücü süre olarak kabulünün mümkün olmadığını, 01.07.2012 tarihinden önce kefalet süresi 10 yılı doldurmuş olanların 6101 sayılı kanunun 6. maddesi gerekçesinde de belirtildiği üzere 818 sayılı kanuna tabi olmaya devam edeceğini, 1998 yılında kefaletlerin başladığı göz önünde bulundurulduğunda TBK’nın 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği tarihi itibariyle on yıllık sürenin çoktan dolduğunu, bu nedenle bir yıllık süreye bağlı hakkın kullanılmasının zorunlu olmayıp 01.07.2013 tarihinde hak düşürücü süreden bahsetmenin mümkün olmadığını, doktrinde de 01.07.2012 tarihinden önce on yıllık kefillik süresi dolan kefaletlerin 818 sayılı BK’ya tabi olduğunun kabul edildiğini, mahkeme gerekçesinde yer verilen doktrin görüşlerinin somut olayı izah etmediğini, müvekkili bankanın TMSF kapsamında bir banka olduğunu, 5411 sayılı kanunun 141.maddesi ile düzenlenen zamanaşımının davalılar açısından da geçerli olduğunu, bu kanun ile kefalet açısından ayrı bir zamanaşımı süresinin öngörülmediğini, müvekkili banka açısından öngörülen 5411 sayılı kanunun 140. maddesi ile düzenlenen 20 yıllık zamanaşımı süresinin davalı açısından da geçerli olduğunu, bu sebeplerle davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin, kefilin mirasçısından tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine karşı itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında … AŞ Kayseri Şubesi ile dava dışı şirket arasında 1997 ve 1998 yıllarında genel kredi sözleşmesi ve ek kredi sözleşmelerinin imzalandığı, müşterek borçlu ve müteselsil kefiller arasında davalının murisi olduğu anlaşılan …’in de yer aldığı, … AŞ tarafından dava dışı kredi borçlusu ve murisle birlikte dava dışı kefillerin tamamına 06.07.2004 tarihinde Beşiktaş … Noterliğinde düzenlenen ihtarnamenin keşide edildiği, ihtarnamede, BDDK’nın 26.09.2002 tarihli kararı çerçevesinde … AŞ’nin … AŞ bünyesinde devren birleştirildiği yasal halefiyet haklarının … AŞ’ye devredildiği, … AŞ Kayseri Şubesinin kredi müşterisi olan muhatap ile genel kredi sözleşmelerine istinaden krediler kullandırıldığı belirtilerek ödeme talebinde bulunulduğu, davacı banka tarafından ise Beşiktaş … Noterliğinde düzenlenen 16.04.2010 tarihli ihtarname ile kredi hesaplarının çekilen 06.07.2004 tarihli ihtarname ile kat edildiği belirtilerek borcun ödenmesinin talep edildiği, davacı tarafça davalı hakkında İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı, davalının takibe itirazı üzerine işbu itirazın iptali davasının açılmış olduğu, dava tarihi olan 21.12.2018 tarihinde genel kredi sözleşmesinin imzalandığı 1997 ve 1998 yıllarından ve dava tarihinde yürürlükte bulunulan 6908 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 01.07.2011 tarihinde on yıllık sürenin ve ek sürenin geçmiş olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davada uygulanması gereken hak düşürücü sürenin ne olması gerektiği 818 sayılı BK’nın yürürlük tarihinde iken gerçekleştirilen genel kredi sözleşmesinden doğan alacakla ilgili olarak kefilin sorumluluğunun hangi süreye tabi olacağı, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda düzenlenen sürenin uygulanmasının gerekip gerektiği, davalı yararına verilen vekalet ücreti ile mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. 6098 sayılı TBK’nın, üst başlığı “Sona ermesi, kanun gereğince ” olan 598. maddesi, “Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur. Borçlu ve kefil sıfatı aynı kişide birleşmiş olursa, alacaklı için kefaletten doğan özel yararlar saklı kalır. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.” düzenlemesini içermektedir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde geçmişe etkili olmama kuralı düzenlenmiş, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı sürelerini ise 5. maddede düzenlemiştir. 5. maddede “(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. (2) Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” düzenlemesine; 6.maddesinde ise “(1) Bu Kanunun 5 inci maddesi, uygun düştüğü ölçüde, Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Somut davada uygulanması gereken hüküm 6101 sayılı yasanın 5/2. fıkrasıdır. Çünkü mülga 818 sayılı yasada kefaletle ilgili hak düşürücü süreye ilişkin herhangi bir düzenleme yok iken 6098 sayılı yasanın yukarıda yer verilen 598. maddesinde böyle bir düzenlemeye yer verilmiştir. 598. maddenin 1.fıkrası 818.sayılı BK’nın 492. maddesi ile aynı içeriğe sahip iken maddenin diğer fıkraları 818.sayılı BK’da yer verilmeyen yeni hükümlerden oluşmaktadır. Maddenin 3. fıkrasında bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefaletin buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle ortadan kalkacağı belirtilmiştir. 6101 sayılı Kanun’un 5/2. fıkrası gereğince bir yıllık ek sürenin de 01/07/2013 tarihinde, yani gerek takip tarihi gerek dava tarihi itibariyle dolmuş olduğu çekişmesizdir. Her ne kadar davacı vekili tarafından istinaf dilekçesinde 6101 sayılı yasanın 6. maddesinin uygulanması gerektiği iddia edilmiş ise de ilgili maddenin 5/2. fıkrası açık olup somut bu şekilde bir düzenleme mevcut iken diğer süreler üst başlığını taşıyan 6. maddenin işbu davada uygulanma yerinin olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Diğer taraftan, davacı vekili tarafından yargılamada 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 141. maddesi gereğince 20 yıllık zamanaşımının davalılar açısından da geçerli olduğu iddia edilmiştir. Ne var ki iş bu davada uygulanan zamanaşımı süresi değil, mahkemece resen uygulanması gereken hak düşürücü süredir. Bu nedenle her iki yasal düzenlemenin karşılaştırılması veya tartışılması isabetli ve uygun düşmeyecektir. Bu açıklamalara göre, ilk derece mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Davacı vekilinin bir diğer istinaf nedeni, davalı yararına hüküm altına alınan nispi vekalet ücretidir. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin genel hükümlerinin 7/2. fıkrasında, davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunacağı düzenlenmiştir. Hüküm tarihinde bu miktar 2.725,00 TL dir. Hak düşürücü süre hâkim tarafından resen dikkate alınması gereken dava şartlarındandır. Bu durumda, hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilen eldeki davada kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına maktu vekalet ücreti taktiri gerekirken, dava değeri üzerinden maktu vekalet ücretine hükmedilmesi isabetli olmamıştır. Ancak bu hata yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyeceğinden hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun vekalet ücreti yönünden kabulü ile hükmün düzeltilmek üzere kaldırılmasına ve davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararını vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, 2-Yasal koşulları oluşmadığından, davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, 3-Davacı harçtan muaf olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına, 4-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı kendisini avukatla temsil ettirdiğinden, iş bu hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 9.200,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 6-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden: a-Davacı harçtan muaf olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına, b-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, kararımızın mahiyetine göre takdiren davacı üzerinde bırakılmasına, 7-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26.01.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.