Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/249 E. 2022/1823 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/249
KARAR NO: 2022/1823
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/10/2019
NUMARASI: 2016/822 E. – 2019/1025 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacılar ve davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle;”Davalının saç ekimi konusunda faaliyette bulunan … San. ve Tic. Ltd. Şti’nin sahibi ve kendisini “…” markasının sahibi olarak tanıtarak müvekkillerini yeni bir şirkete ortaklık konusunda ikna ettiğini, bunun üzerine … Hizmetleri ve Turizm San. Tic. A.Ş. isimli şirketin kurulması ile müvekkillerinin %95 ve davalının %5 pay aldığı, 01.06.2016 tarihinde ‘’… San. Tic. A.Ş, Ortaklar Sözleşmesi” başlıklı bir belge düzenlediklerini, bu sözleşme ile davalının sahibi olduğunu söylediği “…” markasının kullanım hakkının devri ile davalının işyerindeki telefon, mail adresleri ve internet sitesinin de devredileceğine ilişkin anlaşmaya varıldığını, bu anlaşma karşılığında müvekkillerinin 150.000 -TL nakit ve 50.000 -TL senet olmak üzere ödeme yapmasının kararlaştırıldığını, 10.000-TL’nin sözleşmede adı geçen mali müşavir …’a davalıya verilmek üzere verildiğini, 12.000 TL nin elden verildiği, kalan 128.000 -TL nin de 01.06.2016 tarihinde davalıya ait hesaba müvekkili … in hesabından EFT ile gönderildiğini, 15.09.2016 ödeme tarihli iki adet 25.000 -TL bedelli senetlerin de borçlu sıfatıyla birini … ve diğerini … ’nin imzalayarak davalıya verdiğini, ”…” markasının devrinin yapılmaması üzerine müvekkillerinin Patent Enstitüsünde araştırma yaptığını ve “…” markası başvurusunun reddedildiğini öğrendiği, bunun üzerine müvekkillerin kendileri adına “…” ismi için başvuruda bulunduklarını, müvekkillerinin açıkça aldatılarak 150.000 TL paralarının alındığını, senet alarak toplam 50.000-TL de borçlandırıldıklarını ve yeni kurdukları şirketin %5 hissesini davalıya verdiklerini, davalının kendisinin olmayan bir markayı kendisininmiş gibi göstererek sözleşmenin ifasını imkânsızlaştırdığını ve böylece müvekkillerinden 150.000-TL nakit ve 50.000-TL senet alarak dolandırdığını, davalının sözleşmeye göre devretmesi gereken on adet telefondan sadece dört adedini devrettiğini, mail ve web sitesinin devrini yapmadığını, ilk başta post cihazı olmayan müvekkillerine, kendi şirketinin post cihazını kullandırarak 3.824 -TL tahsil ettiğini ve bu bedeli iade etmediğini beyan ederek, sonuç olarak; bedelsiz kalan 25.000 TL bedelli, 15.09.2016 ödeme tarihli … keşideli ve 25.000-TL bedelli, 15.09.2016 ödeme tarihli … keşideli iki adet bononun iptaline, takibe konulması halinde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla ilerde artırılmak üzere şimdilik 150.000-TL davalıya ödenen bedel ile iade edilmeyen 3.824-TL’nin şimdilik 10.000 -TL’sinin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmişlerdir, Davacılar vekili, 28.06.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile; iki adet bononun iptalini ve 150.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle;2013 yılından beri müvekkili tarafından kullanılan … markasının sözleşmeye uygun olarak yeni kurulan şirkete devredildiğini, davacıların markanın tescilsiz olmasını gerekçe göstererek yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçındıklarını, markanın kullanım ve devir haklarının tescile tabi olmadığını, davacıların internet üzerinden markanın tescilli olup olmadığını öğrenebilecek durumda olduklarını ve markanın tescilsiz olduğunu bildiklerini, davacıların devir sözleşmesinden aylar önce kurulacak şirketin ve … markasının faaliyet alanında bilgi sahibi olmak adına müvekkili ile birlikte davacıların müşterilerle görüştüğünü, tanıtım, internet sitesi ve mail adreslerinin kullanımı gibi faaliyetlerin müvekkili tarafından davacılara anlatıldığını, “com.tr” uzantılı … markasının internet sitesinin müvekkili tarafından 2013 yılında alındığını ve devir tarihine kadar kullanıldığını müvekkilinin 2013 yılından itibaren … markası hakkında Facebookta paylaşımlarda bulunduğunu, … hesabından 12.01.2014 tarihinden itibaren … Facebook sayfasından, …com.tr ve diğer ilgili alanlardan reklam yapıldığını ve bu reklamlarla ilgili olarak müvekkili tarafından yapılan 84.656,65-TL’lik ödemeye ait faturaların dilekçe ekinden görülebileceğini, … sac ekim merkezi instagram hesabından devir tarihinden önce Eylül 2015 tarihinden itibaren paylaşımlar yapıldığını, davacılar tarafından kullanılan marka ambleminin müvekkili tarafından kullanılan amblem ile aynı olduğunu, davacıların müvekkili tarafından kullanılmakta olan adreste faaliyetlerine devam ettiğini, sözleşme kapsamında yer alan demirbaş, telefon vb. davacıların kullanımında olduğunu, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiğini beyan ederek sonuç olarak; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyalarının durdurulması yönünde verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, davanın reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalının kendi şirketinin post cihazını kullandırarak 3.824,00-TL tahsil ettiği ve bu tutarı Davacılara iade etmediği iddiasıyla ilgili olarak; pos cihazı gün sonu raporundan satış işleminin Davalı … şirketi … San. ve Tic. Ltd. Şti.’ye ait olduğu; Vergi Usul Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca, bu satış tutarının …Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti.’nın ticari defterlerine satış hasılatı olarak kaydedilmesi gerektiği, Davacıların 08.06.2016 tarihli 3.824,00 TL tutarında bir fatura düzenlemesi ve bu faturaya itiraz edilmemesi halinde, bu tutarın Davalı tarafından Davacılara iade edilebileceği; ancak Dava dosyasında Davacının ya da Dava dışı kişilerin bu konuda bir fatura düzenlediklerine ilişkin bir beyan veya fatura örneği bulunmadığından 3.824.-TL’lik alacak iddiasının geçerli belgelerle ispatlanamamıştır. Taraflar arasında yazılı bir şekilde akdedilen Ortaklar Sözleşmesi uyarınca belirtilen hususlar çerçevesinde geçerli bir marka kullanım hakkının devri sözleşmesi mevcut olduğu markanın tescilsiz olmasının sözleşmenin geçerliliğine bir etkisi olmadığı ancak bu durumun lisans alanın tescilin lisans sözleşmeleri bakımından sağladığı korumadan faydalanmasına engel teşkil edeceği ve markanın 01.06.2016 tarihli sözleşmeden sonra şirket tarafından kullanıldığı anlaşılmakla davacının davası yerinde bulunmamıştır. Tüm bu nedenlerle bu davanın reddine, Davalının % 20 kötüniyet tazminatı istemininde reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar ve davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTlİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; önceki iddialarını tekrarlamış ve anlaşma kapsamında müvekkillerinin davalıya 150.000,00 TL nakit ve 50.000,00 TL senet olmak üzere ödeme yapacağının kararlaştırıldığını, senet olarak 25.000,00 TL bedelli 15.09.2016 ödeme tarihli iki adet bononun birinin müvekkillerinden …’nin diğerininde …’ın borçlu olarak imzalayarak davalıya verdiğini, müvekkillerinin “…” markasının devrinin yapılmaması üzerine araştırma yaptıklarını, Patent Enstitüsünde yaptıkları araştırmada davalının 2013 yılında “…” markası için başvuruda bulunduğu ancak bu başvurunun reddedildiğini dolayısıyla davalının ve şirketinin bu markanın sahibi olmadığını öğrendiklerini, müvekkillerinin davalı tarafından aldatıldığını, iyi niyet ile yapılan sözleşmeye aykırı davranılarak paralarının alındığını, borçlandırılarak dolandırıldıklarını, sözleşme gereğince müvekkillerinin tüm ödemelerini sözleşmeye uygun gerçekleştirdiklerini, bunun karşısında davalının kendisi adına tescilli dahi olmayan bir markanın kullanım hakkını müvekkillerine devretmek üzere gerçekleştirmesi imkansız olan bir edim yüklenerek müvekkillerini dolandırdığının çok açık şekilde anlaşıldığını, müvekkilleri tarafından davalıya sözleşme kapsamında 150.000,00 TL ödendiğini, bilirkişiler tarafından markanın tescilsiz olduğunun tespit edildiğini, hatta tescilsiz olması nedeniyle lisans sözleşmeleri bakımından sağlanan korumadan mahrum kaldıklarını, sonuç olarak davalının kendisine ait olmayan bir markayı kendisinin gibi göstererek henüz sözleşme düzenlenirken kötü niyetli olarak müvekkillerini aldattığını, ret kararının açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili ve davacıların, 01.06.2016 tarihinde … San. Ve Tic. A.Ş. Ortaklar Sözleşmesi’ni imzaladığını, işbu sözleşmeye göre davacılaın müvekkiline sözleşmede belirtildiği üzere 2 adet senet verdiğini, işbu senetlerin davacılar tarafından süresinde ödenmediğini ve müvekkilinin de senetleri takibe koymak zorunda kaldığını, işbu senetlerin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyalarına konu edildiğini, açılan dava sürecinde davacılar tarafından işbu icra takiplerine ilişkin olarak durdurma kararı aldığını, takipler kapsamında müvekkilin alacağını elde etmesinin engellendiğini, müvekkilin 2016 yılında dosyaları takibe koymasına rağmen tedbir kararları nedeniyle bugün dahi alacağını henüz tahsil edemediğini, dava sonunda haklılıkları ortaya konulduğunu, davacıların davasının reddedildiğini, ancak mahkemece %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verildiğini, (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/6822 Karar No: 2017/8367) ekli olduğunu, Yargıtay Kararı ile de görüldüğü üzere, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için 2 unsurun bir arada gerçekleşmesi gerektiğini, bunlardan birincisinin borçlunun işin çabuk bitirilmesine engel olması, ikincisinin ise alacağın likit ve belli olması gerektiğini, dava kapsamında taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu ilk derece mahkemesince kanıtlanmış olup davacının kötü niyetle, müvekkilinin alacağını geciktirmek amacıyla işbu davayı açtığının tartışmasız hale geldiğini, davacının kötü niyetli olduğunu, sözleşmenin feshi için dava açmasına rağmen sözleşme kapsamında kendisine devredilen … markasını kullanmaya devam etmesinden de apaçık belli olduğunu, keza davacılarca markanın tescili için de girişimlerde bulunulduğu kendilerinin beyanları ile sabit olduğunu, davacının davayı açarken sözleşmeyi feshetme niyeti samimi olmayıp tamamen müvekkilinin alacağını sürüncemede bırakmak amaçlı olduğunu, yine davacı tarafından icra takibine konu alacakların likit olduğunu, davacı temerrüte düşmüş olması sebebiyle senetleri ödememek adına istinafa konu davayı açmış olup alacak tutarı sözleşmede belli olduğundan müvekkilinin alacağının belli ve likit olduğunu, alacaklı tarafından da bilindiğini, davacı tarafından alacak tutarının likit ve belirlenebilir olmadığının kabulünün mümkün olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kötü niyet tazminatı yönünden düzeltilmesine ve %20 oranındaki kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sözleşme nedeniyle ödenen bedellerin tahsili ile sözleşme kapsamında düzenlenen iki adet bononun bedelsiz kaldığı iddiası ile iptali (menfi tespit) taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, davalının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında ortaklar sözleşmesinin mevcudiyeti, sözleşme kapsamında gerçekleştirilen ödemeler ve sözleşmeye konu olan “…” markasının tescilsiz olduğu hususlarında herhangi bir uyuşmazlık mevcut değildir. Uyuşmazlık, sözleşmeye konu markanın tescilsiz olması nedeniyle sözleşme kapsamında ödenen bedellerin iadesinin gerekip gerekmediği ayrıca bonoların bedelsizlik nedeniyle iptalinin gerekip gerekmediği ve mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı ile davalı yararına kötü niyet tazminatına karar verilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir. Dosya kapsamından, taraflar arasında 01.06.2016 tarihli “… San. Ve Tic. A.Ş Ortaklar Sözlemesi” imzalandığı, sözleşmede her iki tarafın ortak olarak yer aldığı, sözleşmenin 1.maddesinde, şirket ortaklarından …’in %5 şirket ortağı olacağı, şirket alacak ve borçlarından sorumlu olmayacağı, 2.maddesinde “… Şirketi … markasını süresiz olarak … San. Ve Tic. A.Ş kullanım hakkını devredecektir” hükmüne yer verildiği, 4.maddesinde … San. Ve Tic. Ltd.Şti’ye ait olan telefonların mail adresi ve internet sitesi kullanımının …A.Ş’ye devredileceği, 5.maddesi şirketin kuruluşundan sonra 150.000,00 TL 2016 Haziran ayı başında kalan 50.000,00 TL, 2016 Eylül ayının 15.gününde …’e senet karşılığı olarak ödeneceği hususlarına yer verildiği, davacılardan … tarafından davalı adına 15.09.2016 vadeli 25.000,00 TL bedelli 04.06.2016 tarihli bono düzenlendiği, aynı tarihli ve miktarlı olarak davacı … tarafından davalı adına bono düzenlendiği, davalı tarafça davcıların her biri tarafından ayrı ayrı düzenlenen 25.000,00 TL bedelli bonolar için İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1401 D.İş sayılı dosyasında 27.09.2016 tarihli ihtiyati haciz kararı üzerine davalı tarafça davacı … hakkında 04.10.2016 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlattığı, davacılardan … tarafından borçlu … hakkında başlatılan icra takip dosyasında istihkak iddiasında bulunduğu, İstanbul 22.İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/1341 Esas, 2016/1331 Karar ve 21.11.2016 tarihli kararı ile istihkak iddiasının reddine ve takibin devamına karar verildiği, davalının borçlulardan davacı … hakkında ise İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1402 D.İş sayılı dosyasında 25.000,00 TL bedelli senede ilişkin olarak verilen 26.09.2016 tarihli ihtiyati haciz kararı ile İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında 04.10.2016 tarihinde ferileriyle birlikte toplam 25.043,75 TL alacağın tahsili amacıyla kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlattığı, davacılardan … tarafından istihkak iddiasında bulunulduğu, İstanbul 22.İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/1340 esas, 2016/1332 karar no ve 21.12.2016 tarihli karar ile davacı …’nin istihkak iddiasının reddine ve takibin devamına karar verildiği, davacıların işbu davayı açmış oldukları, Ortaklık Sözleşmesine konu olan anonim şirkete hitaben … A.Ş tarafından 24.06.2016 tarihli cevapta Türk Patent Enstitüsü nezdinde 08.06.2016 tarihli tescil talep edilen “…” ibareli markanın incelemesinin tamamlandığı, tescil talebinin kabul edilerek 27.06.2016 tarihli resmi marka bülteninde yayınlanmasına karar verildiği, yayın tarihinden itibaren üç aylık süre içinde üçüncü kişiler tarafından markanın tesciline itiraz edilmemesi halinde tescil kararının kesinleşeceği ve tescil belgesi düzenlenmesi aşamasına geçileceğinin belirtilmiş olduğu anlaşılmıştır. 30.11.2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; taraflar arasında imzalanan 01.06.2016 tarihli Ortaklar Sözleşmesinin 2. Maddesi; “… şirketi “…” markasını süresiz olarak … San. Ve Tic. AŞ. kullanım hakkını devredecektir.” şeklinde düzenlendiği, bu doğrultuda taraflar arasında geçerli bir marka lisansı sözleşmesi olup olmadığı hususu incelendiğinde, kural olarak her markanın, marka lisansı sözleşmesine konu olabileceği, marka sahibinin, markasına ait malların ve/veya hizmetlerin tamamının veya bir kısmının kullanım hakkını devredebileceği, tescilsiz markaların ise 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu korumasından faydalanmamakla birlikte bunun, lisans sözleşmelerine konu olmalarına engel olmadığı, ancak bu durumda, lisans sözleşmesinin tescil edilmesi mümkün olmadığından lisans alanın, tescilin lisans sözleşmeleri bakımından sağladığı korumadan faydalanamayacağı, dolayısıyla lisans alanın burada, markanın tanınmışlığından ya da hâlihazırda kullanılıyor olmasından faydalanmakta olduğu, somut olay bakımından tescilsiz markanın kullanım hakkının devredilmesinde kanunen bir engel bulunmamakta olduğu, bununla birlikte tescilsiz bir markaya ilişkin yapılan lisans sözleşmesinin herhangi bir şekle tabi olmadığı, dava konusu marka lisans sözleşmesinin ise taraflar arasında 01.06.2016 tarihli … Tic. A.Ş. Ortaklık Sözleşmesi’nde düzenlenerek sözleşmenin 2. Maddesinde yazılı bir şekilde karşılıklı mutabakata varıldığı, izah edildiği üzere taraflar arasında yazılı bir şekilde akdedilen Ortaklar Sözleşmesi uyarınca yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda geçertli bir marka kullanım hakkının devri sözleşmesinin mevcut olduğu, markanın protokolden sonra kullanılıp kullanılmadığına ilişkin inceleme yapıldığında, “markayı kullanma” kabul edilen durumların; «Tescilli markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden markanın farklı unsurlarla kullanılması, markanın yalnız ihracat amacıyla mal ya da ambalajlarında kullanılması, markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması olduğu, dava konusu olayda ise marka sahibinin izni ile tescilsiz marka kullanımının söz konusu olduğu, bu doğrultuda davalı tarafın sunduğu delillerde davacıların sosyal medya hesaplarından dava konusu markanın reklamını yaptığı, kullanıma devam edilmesi sebebiyle de dava konusu marka ile ilgili olarak 08.06.2016 tarihinde Türk Patent Enstitüsü’ne tescil talebinde bulunulduğunun anlaşıldığı, açıklanan nedenlerle bahse konu protokolden sonra davacı tarafın markayı kullandığı, sonuç olarak sözleşme kapsamında davacıların davalıya banka havalesi ile 128.000,00 TL ödediği; ancak dava dosyasında 22.000,00 TL’nin davalıya elden teslim edildiğini gösteren herhangi bir yazılı belgeye rastlanmamakla birlikte davalı vekilinin cevap ve 2. Cevap dilekçelerinde, davacı vekili tarafından davalıya elden ödendiği iddia ifade edilen 22.000,00 TL’nin davalı tarafından alınmadığına ilişkin bir beyan veya iddia bulunmadığından davacılar tarafından davalıya sözleşme kapsamında 150.000,00 TL’nin ödendiği sonucuna varmak gerektiği, dava dilekçesinde davalının kendi şirketinin post cihazını kullandırarak 3.824,00 TL tahsil ettiği ve bu tutar) davacılara iade etmediği iddiasıyla ilgili olarak; pos cihazının gün sonu raporundan satış işleminin davalı …’in şirketi … San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait olduğu; Vergi Usul Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca, bu satış tutarının …. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ticari defterlerine satış hasılatı olarak kaydedilmesi gerektiği, davacıların 08.06.2016 tarihli 3.824,00 TI tutarında bir fatura düzenlemesi ve bu faturaya itiraz edilmemesi halinde, bu tutarın davalı tarafından davacılara iade edilebileceği; ancak dava dosyasında davacının ya da dava dışı kişilerin bu konuda bir fatura düzenlediklerine ilişkin bir beyan veya fatura örneği bulunmadığından 3.824.00 TL’lik alacak iddiasının geçerli belgelerle ispatlanamadığı, sonuç olarak yukarıda delaylı bir şekilde açıklandığı üzere taraflar arasında yazılı bir şekilde akdedilen Ortaklar Sözleşmesi uyarınca belirtilen hususlar çerçevesinde geçerli bir marka kullanım hakkının devri sözleşmesi mevcut olduğu, markanın tescilsiz olmasının sözleşmenin geçerliliğine bir etkisi olmadığı ancak bu durumun lisans alanın tescilin lisans sözleşmeleri bakımından sağladığı korumadan faydalanmasına engel teşkil edeceği ve markanın 01.06.2016 tarihli sözleşmeden sonra şirket tarafından kullanıldığı belirtilmiştir. Davacılar vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçelerinde; bilirkişiler tarafından markanın tescilsiz olduğunun tespit edildiğini, hatta tescilsiz olmasından dolayı raporda da belirtildiği üzere tescilin lisans sözleşmeleri bakımından sağladığı korumadan faydalanmasından mahrum kaldığını, davalının kendisine ait olmayan bir markayı kendisinin gibi göstererek sözleşme düzenlenirken kötü niyetli olarak müvekkillerini aldattığını belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili rapora karşı beyan ve itiraz dilekçesinde; rapor ile sözleşmenin ve sözleşme kapsamında verilen markanın geçerli olduğu, 3.824,00 TL alacağın ispatlanamadığının açıkça ortaya konulmuş olduğunu belirterek davanın reddi ile tazminata karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre davanın reddine ve davalının kötü niyet talebinin reddine karar verilmiştir.TBK’nın 1. maddesi gereğince sözleşme, tarafların iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Taraflar kural olarak sözleşmenin içeriğini belirleme konusunda serbesttirler. TBK’nın 26. maddesi gereğince taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içerisinde özgürce belirleyebilirler. Sözleşmenin kesin hükümsüzlük nedenleri 27. maddede düzenlenmiştir. Somut olayda buna ilişkin bir istem bulunmamaktadır. Sözleşme düzenlenirken aldatıldıklarını iddia etmiştirlerdir. TBK 30.maddenin üst başlığı irade bozuklukları, yanılmadır. TBK m.30’da sözleşme kurulurken esasta yanılmaya düşen tarafın sözleşme ile bağlı olmayacağı düzenlenmiştir. Yanılma halleri ise aynı yasanın 31.maddesinde belirtilmiştir. 31/1.bentte yanılanın kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa 2.bentte yanılan istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa vb. hususlara yer verilmiştir. Somut olayda davacılar tarafından ortaklar sözleşmesinde davalı tarafça devredilen markanın tescilsiz olduğu, bu hususta kendilerinin yanıltıldığı iddia edilmiş ise de sözleşme metninde açıkça markanın kullanım hakkının devredildiği belirtilmiştir. Sözleşme içeriğinde herhangi bir şekilde markanın tescilli olduğuna dair bir tanımlama mevcut değildir. Bu durumda davalı tarafın sözleşme kurulurken davacıların iddia etmiş olduğu gibi farklı şekilde sözleşme kurulumuna neden olacak bir hususun söz konusu olmadığı kanaatine varılmıştır. TBK’nın 19/1.fıkrasında bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında gerçek ve ortak iradelerinin esas alınacağına yer verilmiştir. Diğer taraftan söz konusu markanın tescilli olmayışı davacılar tarafından kullanımına engel olmadığı gibi bilirkişi raporunda da markanın kullanılmakta olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle davacıların istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Davacılar dava dilekçesinde ihtiyati tedbir talebinde bulunmuşlardır. Taleplerinde, iptalini talep ettikleri bonoların takibe konulması halinde zararın büyüyeceğini iddia ederek ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemişlerdir. Mahkemece 28.12.2016 tarihli ara karar ile “…Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebin kabulüne, takibe konu alacağın (60.000,00TL) %15 ‘i (9.000,00TL) oranında nakti yada süresiz kesin teminat mektubu sunulduğunda İstanbul … İcra müdürlüğünün … ve … esas sayılı icra dosyalarında başlatılan icra takibinin 72/2 maddesi gereğince takibin durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davacılar vekiline HMK 393/1 maddesi uyarınca teminatı yatırmak üzere 1 haftalık kesin süre verilmesine, kesin süreye uyulmaması halinde tedbir kararının kendiliğinden kalkmış sayılacağına, teminat süresinde yatırıldığında ihtiyati tedbir kararının ilgili icra müdürlüğüne müzekkere ile bildirilmesine…” ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. İİK’nın 72/4. maddesinde; “Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.” düzenlemesi bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, menfi tespit davasında davacının (borçlu) talebi üzerine mahkemece verilen tadbir kararı nedeniyle alacaklının (davalı) alacağına geç kavuşması halinde, alacaklının bu nedenle uğradığı zararların, talep olmasa dahi, mahkemece değerlendirilerek alacaklı yararına tazminata hükmedileceği düzenlenmiştir. Somut olayda mahkemece davalı tarafın icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş olmasına rağmen davalının tazminat talebine ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Dosya kapsamından, mahkemece 28.12.2016 tarihli ara karar ile ihtiyati tedbir kararı verildiği, söz konusu ihtiyati tedbir kararının 04.01.2017 tarihinde elden tebliğ alındığı ve ara kararda belirtilen 9.000,00 TL teminat tutarının mahkeme veznesine yatırarak makbuzun dosyaya ibraz edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda davalı alacaklının alacağını ihtiyati tedbir kararı nedeniyle geç almış olduğunun kabulü ile İİK’ın 72/4. maddesi gereğince dava konusu 60.000,00 TL alacak tutarı üzerinden %20 oranında davalı yararına tazminata karar verilmesi gerekirken talebin reddedilmiş olması isabetli görülmemiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Ne var ki söz konusu hata yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün davalı yararına düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi uygun görülmüştür. Açıklanan bu gerekçelerle, dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının davalı yararına icra inkar tazminatı bakımından düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının icra inkar tazminatı yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine, 2-İİK’nın 72/4. maddesi gereğince, menfi tespite konu senetlerin değeri üzerinden takdiren %20 oranında hesaplanmış olan 10.000,00 TL icra inkar tazminatının davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 3-Alınması gerekli 80,70TL karar harcının, dava açılırken peşin yatırılan 1.024,65 TL’den düşümü ile artan 943,95 TL’nin, karar kesinleştikten sonra ve talep halinde davacılara iadesine, 4-Davalı tarafından yapılan 22,00 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 5- Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 7-Tarafların gider avansından artan bakiyelerinin taraflara iadesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a-Davalı tarafından yatırılan 121,30TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,b-Davacılar tarafından yatırılan 121,30TL istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına,c-Davacıların yapmış olduğu kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,d-Davalı tarafından harcanan 121,30 TL istinaf kanun yolu giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 30.12.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.