Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/227 E. 2022/1680 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/227
KARAR NO: 2022/1680
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/09/2019
NUMARASI: 2018/585 E. – 2019/1071 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sahip olduğu şahıs firması ile davalı şirket arasında akdi ilişki bulunduğunu, müvekkilinin davalı şirkete emtia verdiğini ancak davalının bedelini ödemediğini bildirerek; davalı aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile cari hesap ilişkisinden dolayı icra takibi başlattıklarını, davalının haksız bir itirazla takibi durdurduğunu belirterek; itirazın iptaline, takibin devamına ve davalıdan %20 inkar tazminatı tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; icra dairesinin yetkisine itiraz ettiklerini ayrıca mahkemeninde yetkisiz olduğunu; yetkili mahkemenin müvekkilinin ikametgah mahkemesi olan İstanbul Çağlayan Mahkemesi olduğunu belirterek, buna göre karar verilmesini; kaldı ki, taraflar arasında akdi bir ilişki olmakla beraber cari hesabın mutabakatla kapatılmadığını; hesabın kesilmediğini, alacağın 2018 yılı Mayıs ayına kadar ödenmesi konusunda da taraflar arasında sözlü anlaşma bulunduğunu belirterek; alacak muaccel olmadan icra takibine girişildiğini, bu sebeple davanın reddi gerektiğini savunduğu görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;”…Davalı taraf takibi itirazla durdurduktan sonra, davacıya 18/04/2018 tarihinde 10.000,00 TL, 26/04/2018 tarihinde 15.000,00 TL, 04/05/2018 tarihinde ise 24.000,00 TL olmak üzere toplam 49.000,00 TL ödeme yapmış olup, bu ödemelerin takipten sonra yapılmış olmasından dolayı yapılış tarihlerine kadar faiz hesaplanmak suretiyle, 3 adet ödemenin faizi ile birlikte borçtan düşülmesi suretiyle icra takibine kalan miktar üzerinden devam edilmesi gerekip; takipten sonra yapılan bu ödemelerin itirazın iptali davaların teknik özelliğinden dolayı icra müdürü tarafından nazara alınması gerekmektedir. Bu nedenle mahkememizce takip ve takibe itiraz anında mevcut olan 49.561,39 TL borç üzerinden takibin, takip talebindeki gibi devamına karar verilmiştir. Ancak, dava anında kalan borç miktarı üzerinden davacı yararına vekalet ücreti tayinine gidilmiş; bu gerekçelerle aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur. ” gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkil şirketin vermiş olduğu eğitim hizmeti çerçevesinde davacıdan okul kitapları satın aldığını, davacıyla aralarında ticari ilişki bulunduğunu, davacı tarafından başlatılan dava konusu icra takibinin dayanağının da ‘ cari hesap alacağı’ olarak gösterildiğini, müvekkil şirketle davacının daha önceki dönemlerde olduğu gibi aralarında anlaşmaya vardığını ve bakiye borcun mayıs 2018 tarihine kadar ödenmesinin kararlaştırdığını, ancak davacı yanca borç muaccel olmadan icra takibi başlatıldığını, cari hesabın kesilmesinden önce taraflardan hiçbirinin alacaklı veya borçlu sayılmadığını, yani tarafların hukuki durumunu ancak hesapların kesilmesi ile tayin edildiğini ancak davacı yanca borç muaccel olmadan icra takibi başlatıldığını, icra takibini başlatmadan önce müvekkil şirkete borcun muaccel hale geldiğine dair herhangi bir ihtarname keşide edilmediğini, dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporunda her ne kadar ilk faturanın 110 gün içinde ödendiği bunun bir teamül olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmişse de tarafların kendi aralarında sözlü mutabakata vardığını ve bu anlaşma gereği bakiye borcun mayıs 2018’de ödenmesini kararlaştırıldığını, müvekkil şirketin de bu anlaşmaya uygun olarak hareket ettiğini, davacı yan ise tamamen kötü niyetli olarak icra takibi başlattığını, daha önce yapılan ödemeler incelendiğinde müvekkil şirketin her zaman, davacı ile aralarındaki anlaşmaya uygun olarak ve düzenli bir şekilde ödemelerini yaptığını, hal bu iken de müvekkil şirketin borcunu ödemekten imtina ettiğinin kabulünün mümkün olmayacağını iddia ederek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satımdan kaynaklanan açık hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine karşı itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasında ticari ilişkinin olduğu, davacı tarafça davalı adına irsaliyeli faturalar düzenlendiği konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur. İhtilaf, davalı tarafın davacıya muaccel borcu olup olmadığı ile mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından, davacı tarafça davalı hakkında 09.04.2018 tarihinden İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 49.561,39 TL cari hesap alacağının tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı borçlunun takibe alacağın muaccel olmadığı gerekçesiyle itiraz ettiği, ayrıca icra dairesinin yetkisine de itirazda bulunduğu, davacı tarafça itiraz üzerine İİK 67.maddesi gereğince işbu itirazın iptali davasının açıldığı, icra dosyasında takip sonrasında toplam 49.000 TL’lik ödemenin gerçekleştirildiği, icra dosya kapağında 17.05.2018 tarihi itibariyle bakiye borç miktarı olarak 9.003,996 TL olarak hesaplama yapıldığı, davacı tarafça itiraz sonrasında ödenen bedelin mahsup edilmesi suretiyle bakiye 9.003,99 TL harca esas değer üzerinden davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 10.06.2019 tarihli bilirkişi raporunda; taraflar arasında kanuna uygun olarak yazılı şekilde düzenlenmiş cari hesap sözleşmesinin bulunmadığı, dosyaya sunulan 2016 yılı faturasında davacının 26b.12.2016 tarihinde davalıya 65.438,66 TL’lik bir adet fatura düzenlendiği, fatura üzerinde herhangi bir ödeme vadesinin bulunmadığı , fatura alacağının 2017 yılına ve 15.04.2017 tarihine kadar tamamen ödenerek borcun kapatıldığı, davacının 06.11.20174 tarihinde 68.950,15 TL tutarlı bir adet satış faturası kestiği, fatura üzerinde ödeme tarihinin olmadığı, toplam 69.000 TL ödeme yapılarak fatura borcunun eksiğiyle kapatıldığı, davacının ibraz ettiği ticari defterlerin kanuna uygun tutulduğu, davalının ticari defterlerinin kapanış tasdikinin kanuna uygun olarak yaptırıldığı, davacının davalı aleyhine 09.04.2018 tarihinde başlattığı icra takibinde, 49.561.39 TL cari hesap alacağının tahsilini istediği, davalının ise bu takibe, alacağın muaccel hale gelmediği, yanlar arasında hesap kesim tarihine uygulanan bir ilişki ve teammül olduğunu beyanla takibe itiraz ettiği, incelenen davacı ticari defterlerinde, davacının, takip tarihi itibariyle davalıdan 49.561.39 TL cari hesap bakiye alacağın olduğunun tespit edildiği, incelenen davalı defterlerinde de, davalının, takip tarihi itibariyle davacıya 49.561.39 TL cari hesap bakiye borcunun olduğunun tespit edildiği, takip tarihi itibariyle 49.561.39 TL alacak/borcun olduğu hususunda yanlar arasında uyuşmazlık olmadığı, uyuşmazlığın, takip tarihinde bu alacağın muaccel hale gelip gelmediği noktasında toplandığı, TTK m.89’a göre yanlar arasında yazılı olarak düzenlenmiş cari hesap sözleşmesinin olmadığı, taraf uygulamalarında da, cari hesap sözleşmesindeki tanıma uygun bir ödeme sisteminin/teamülün bulunmadığı, bu nedenle davacının, takip tarihi itibariyle muaccel hale gelmiş 49.561.39 TL tutarlı alacağını, davalı şirketten istemeye hakkının bulunduğu, davalının, takip tarihinden sonra, toplam 49.000 TL ödeme yaparak borcunu 561.39 TL eksiğiyle kapatmış olduğu, bu ödemelerin, dosyanın infazı sırasında görevli icra müdürlüğünce dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Davacı vekili rapora karşı yazılı beyan dilekçesinde, raporu kabul ettiklerini, davanın kabulüne ve davanın kötü niyet tazminatını ödemekle mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili rapora karşı yazılı dilekçesinde, taraflar arasındaki bakiye borcun Mayıs 2018 tarihine kadar ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ancak davacının henüz hesap kesilmeden icra takibi başlattığını, borcun muaccel hale geldiğine dair ihtarname göndermediğini belirterek yeni bir bilirkişiden rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkemece bilirkişi raporuna göre davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilirkişi raporu dosya kapsamına uygun, yeterli ve gerekçelidir. Taraflarında kabulünde olduğu üzere, ticari ilişki kapsamında davalı şirketin davacıya takip konusu borcunun bulunduğu sabittir. Davalı tarafça takip konusu borcun muaccel olmadığı, aralarındaki anlaşmaya göre talep edilemeyeceği iddia edilmiş ise de bilirkişi raporundan ayrıntılı şekilde yer verildiği üzere, taraflar arasında yazılı şekilde düzenlenmiş herhangi bir cari hesap sözleşmesi mevcut değildir. Diğer yandan düzenlenen faturalar üzerinde ödeme tarihi de belirtilmemiştir. Davalı tarafça faturaların 110 günde, 6 ay veya 4 ay içerisinde ödenmiş olduğu anlaşılmaktadır. İlk faturadaki 110 günlük ödeme süresinin teamül olarak kabul edilmesi halinde dahi fatura ödeme süresinin takip tarihinde muaccel hale gelmiş olduğu, taraf uygulamalarında cari hesap sözleşmesindeki tanıma uygun ödeme sisteminin/ teamül mevcut değildir. Davalı aksine iddialarını usulüne uygun delillerle ispat edememiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353 1.b.1 maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucanda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; 570,66 TL bakiye istinaf karar harcının davalıdan tahsiline Hazineye gelir kaydına,3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalı taraftan alınması gereken istinaf harcı yönünden üye hakim …’nun karşı oyu ile davanın esası bakımından oy birliği ile kesin olarak karar verildi.15.12.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.
KARŞI OY: Nisbi harca tabi olan davalarda, özellikle 492 sayılı Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf kanun yoluna başvuran davalıdan başvuru aşamasında ve istinaf başvurusunda nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.