Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2082
KARAR NO: 2021/960
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 09/10/2020
NUMARASI: 2019/683 Esas -2020/471 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda davanın açılmamış sayılmasına yönelik verilen karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde; müflis … A.Ş.ile davalı … A.Ş. arasında üç adet genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, asıl borçlu … A.Ş. olmakla birlikte davalı/borçlu ve diğer bir müflis şirket olan … A.Ş.’nin bu genel kredi sözleşmelerini müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/222 Esas sayılı dosyasının 18.04.2018 tarihli celsesinde, davacılar … A.Ş. Ve … A.Ş. davasının reddi ile iflaslarına karar verildiğini, dava dışı … A.Ş.’nin genel kredi sözleşmelerinden doğan 63.659.231,48 TL alacaklarının faiz ve ferileri ile birlikte ödenmesi hususunun borçlulara ihtarname ile bildirildiğini, kat ihtarının kesinleştiğini, müvekkili … A.Ş.’nin temlik eden … A.Ş.’nin … A.Ş.’nden olan alacağını Beyoğlu …Noterliğinin sözleşmesi ile … A.Ş.’den temlik aldığını, borçlu … hakkında mahkememizin 2018/304 D.İş, 2018/316 K.sayılı ilamı ile ihtiyati tedbir kararı verildiğini, takibe dayanak olan hesap kat ihtarında belirtilen alacağın hiçbir itiraza uğramaksızın kesinleşmiş olup, borçlunun şu aşamada borca itiraz etmesinin mümkün olmadığını, söz konusu ihtarın 21.05.2018 günü …’e tebliğ edildiğini, borçluya karşı başlatılacak olan takipler bakımından Gebze İcra Dairelerinin yetkili olduğunu, asıl borçlu şirket ve diğer müteselsil kefilin iflasına karar verilmiş olmakla birlikte, müvekkilinin alacağını hali hazırda tahsil edemediğini, borçlunun müteselsil kefil ve müşterek borçlu olması nedeniyle alacağın tahsili için davalı hakkında icra takibi başlatılabileceği konusunda hiçbir şüphe bulunmadığını, davalı borçluya Gebze …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçtiklerini, davalının haksız ve kötüniyetli olarak takibe itiraz ettiğini beyanla itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazmina mahkum edilmesini, kötü niyetli davalının 5.000 TL disiplin para cezasına mahkum edilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davalı vekili cevabında; davacı ve kendisi ile dava dışı … A.Ş. arasında akdedilen 03.04.2013 (20.000.000 Euro), 03.04.2013(50.000.000 TL), 10.12.2012 tarihli (20.000.000 TL) 3 adet kredi sözleşmesi imzalandığını, müvekkili … ve dava dışı diğer şirket … A.Ş.nin de bu sözleşmelere müteselsil kefil olarak imzaladıklarını belirttiğini, müvekkilinin belirtilen tarihlerde ikamet adresi Tiran /Arnavutluk olduğunu, müvekkilinin bahsi geçen adreste hiç ikamet etmediğini, gönderilen kat ihtarnamesinin müvekkiline usulüne uygun tebliğ edilmemiş olduğundan yapılması gereken itirazların da yapılamadığını, müvekkiline karşı yapılacak olan tüm icra takiplerinin ve açılacak olan davaların ikamet adresi olan Arnavutluk/Tiran adresinde yapılmasının gerekli olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte Genel Kredi Sözleşmesinde dahi İstanbul Mahkeme ve icra dairelerinin yetkili olacağı yazılı olmasına rağmen davacı tarafın Gebze Adliyelerinde icra takibi başlatmasının hukuki dayanağının bulunmadığını, davanın yetkisiz mahkemede ve yetkisiz icra dairesinde açılmış olması sebebi usulden reddini, ayrıca esastanda reddine karar verilmesini talep ettikleri anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucu 09.10.2020 tarihli verilen kararda özetle “…Davacı taraf ihtara cevabında, 5411 sayılı yasanın 143. Maddesi uyarınca harçtan muaf olduğunu beyanla harç ikmali yapmayacaklarını ve ara karardan rücu talep ettiğini bildirmiştir. Mahkememizce davacının talebi red edilerek dosya 08/07/2020 tarihinde 492 sayılı yasanın 30. Maddesi yollaması ile HMK’nın 140. Maddesi uyarınca işlemden kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, davacı tarafın da ileri sürdüğü üzere; 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. Maddesinin 6. Bendin de; ‘Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden istisnadır.’ hükmü düzenlenmiştir. Burada anılan varlık yönetim şirketleri, yasal düzenlemenin yapıldığı tarihte batık bankaların kredi alacaklarının tahsilini üstlenecek şirketlerin kuruluş ve işleyişten kaynaklanan harçlardan muaf tutulmasıdır. Kanun metninde açıkça, ‘yaptıkları işlemler ve bununla ilgili düzenlenen kağıtların’ harçtan muaf olduğu belirtilmiş ve bu muafiyet de 5 yıllık süre ile sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede bakıldığında, dava harcına ilişkin bir istisna olmadığı gibi, dava konusu kredi alacağı da batık bir banka kredisi değildir. 2018 yılında yapılmış bir GKS kapsamında verilen kredi olduğu belirtilmektedir. Kredi kuruluşu olan bankanın açacağı davada harç muafiyeti yoksa, bu alacağı temlik alanın da muafiyeti söz konusu olamaz. Harç, bir kamu alacağıdır. Kanunlarla harç alma ölçüleri ve harca tabi işlemler belirilmiş, istisnalar da açıkça yazılmıştır. Davacı yönünden açık bir yargı harcından muafiyet hükmü yoktur. Bu durumda verilen sürede harç tamamlanmadığı…” gerekçesiyle, harcın yatırılmaması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin, müvekkilince karar celsesi olarak beklenen 24/06/2020 tarihli celsenin hemen öncesinde 23/06/2020 tarihli ara kararı ile “Davacı … A.Ş.’nin, dava değeri olan 73.365.302,95 TL üzerinden alınması gereken 1.252.895,96 TL peşin harç ve 54,40 TL başvuru harcını tamamlanması için 2 haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde belirtilen harçları yatırmadığı takdirde 492 sayılı yasanın 30. Maddesi yollamasıyla HMK’nın 150. Maddesi uyarınca süre sonunda dosyasının işlemden kaldırılacağı, işlemden kaldırma tarihinden itibaren 3 aylık süre sonunda da davacnın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,” karar verdiğini, Söz konusu ara karardan 24 Haziran 2020 tarihli celseden hemen önce haberdar olunduğunu ve ancak duruşmada şifahen itirazlarını sunulabildiğini, mahkemenin duruşma esnasında itirazların ve harcın tamamlatılmasına ilişkin kararından rücu taleplerinin reddine karar verdiğini ve harcın tamamlanması için verdiği sürenin bitimini dahi beklemeden duruşma tarihi belirlediğini, bu hususta hiçbir yazılı beyan ve itirazları dinlenmeksizin verilen bu ret kararına karşı beyan ve itirazları ve ara karardan rücu taleplerini 03.07.2020 tarihli dilekçe ile yazılı olarak mahkemeye sunduklarını, ancak mahkemenin iş bu beyanları hiçbir şekilde dikkate almadığını ve 2019/683 E. – 2020/471 K. sayılı ve 09.10.2020 tarihli karar ile harç ikmali gerçekleşmediği gerekçesi ile HMK’nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, Bankacılık Kanunu uyarınca kurulmuş varlık yönetım şirketlerinin kuruluşlarından itibaren beş yıl boyunca yaptıkları işlemlerin kuruluş yılı ve bunu izleyen 5 yıl süresince yargı harçlarından istisna tutulduğunu, iş bu davanın da bu istisna kapsamında açıldığını, emsal Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2016/12632E., 2019/3133K. ve 28.05.2019 tarihli kararında, dava peşin karar harcından ve diğer harç istisnasına ilişkin değerlendirmede davanın açıldığı tarih dikkate alındığını, Ayrıca, temlik eden bankanın harç muafiyeti olmadığı için, müvekkili … Anonim Şirketi’nin harçtan muaf olmayacağı şeklindeki gerekçenin, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesi ile ve Anayasa Mahkemesi kararı ile açıkça çeliştiğini, İlk derece mahkemesi tarafından ısrarla 2018 tarihli bir genel kredi sözleşmesi (GKS)’nden bahsedildiğini ve alacağın borca batık bir banka alacağı olmadığı belirtilmişse de dosyada 2018 tarihli bir GKS bulunmamakta olup, dosyada mevcut olan ve alacağı oluşturan GKS’lerin 2012 ve 2013 tarihli olduğunu, ilk derece mahkemesi kararının maddi hataya dayandığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı verin ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, dava dışı asıl kredi borçlusuna kullandırılan kredi borcunun, krediye müteselsil kefil olduğu ileri sürelen davalı kefilden tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, kredi sözleşmesi kapsamında ödenmeyen kredi alacağının davalı müteselsil kefilden tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, davacı tarafından dava açılırken yatırılması gereken başvuru ve peşin harçlarının yatırılmamış olması nedeniyle harçların yatırılması için iki haftalık kesin süre verilmiş, Harçlar Kanunu’nun 30 ve HMK’nın 150 maddeleri uyarınca, verilen kesin sürede harçların yatırılmaması nedeniyle 08.07.2020 tarihinde davanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiş; akabinde üç aylık yasal süre içerisinde harç yatırılmak suretiyle davanın yenilenmemesi nedeniyle, HMK’nın 150. maddesi uyarınca, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinde; uyuşmazlığın bir varlık yönetim şirketi olan davacı … A.Ş.’nin (… A.Ş ile birleşen) dava tarihi itibariyle yargı harcından muaf olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkemece harç ikmali için ara karar kurulmuş, 24.06.2020 tarihli oturumun 1 nolu ara kararı ile de davacı vekiline harç ikmali yönünden ihtarat yapılarak iki hafta kesin süre verilmiştir. Duruşmanın ertelendiği 08.07.2020 tarihli oturumda davacı vekilince ara karardan rucu talebi ile birlikte harcın ikmal edilmeyeceği açıkça beyan edilmiş ve zapta geçmiştir. Buna göre davacı vekilinin harç ikmali için verelen kesin süre sona ermeden ve rucu talepleri yeterince incelenmeden sonuca gidildiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “harçdan müstesna işlemler” başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna mevzular düzenlenmiş, 59. maddesinde “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise ” Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir. Aynı Kanun’un “kısımlar arası müşterek hükümler” üst başlığı altında birinci bölüm olarak “genel muaflıklar ve istisnalar” başlığı, bu başlığın altında ise “özel kanunlardaki hükümler“ alt başlığını taşıyan 123. maddesi düzenlenmiştir. Harç alınmaması söz konusu olduğunda, kanuni düzenlemer kişiler yönünden “muafiyet”, işlemler yönünden ise “istisna” kavramlarıyla düzenlenmiştir (Anayasa Mahkemesinin 04.05.1971 tarihli ve 1970/36 E., 1970/50 K. sayılı kararı). 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 123. maddesinin 1. fıkrası “…Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz…” hükmünü içermektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin 1. fıkrası; “…Bankalar ve Fon dâhil diğer malî kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketleri de kurulabilir. Varlık yönetim şirketleri alacaklarının tahsili ve alacakların ve/veya diğer varlıkların yeniden yapılandırılması kapsamında alacak tahsili amacıyla edindiği gayrimenkul veya sair mal, hak ve varlıkların işletilmesi, kiralanması ve bunlara yatırım yapılması ve yine alacaklarını tahsil etmek amacıyla borçlularına ilâve finansman sağlamak veya sermayelerine iştirak etmek dâhil olmak üzere her türlü faaliyeti gerçekleştirmeye yetkilidir…” şeklinde olup, aynı maddenin 5. fıkrası “…Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden istisnadır…” hükmünü içermektedir. Türk hukukunda varlık yönetim şirketlerine ilişkin ilk düzenleme 18.06.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin 6. fıkrasında yer almaktadır. Belirtilen düzenlemede her ne kadar açıkça varlık yönetim şirketi deyimi kullanılmamış ise de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait alacakları takip ve tahsil etmek üzere sermayesinin tamamı Fon’a ait bir şirket kurulması öngörülmüştür. Bir sonraki düzenleme ise 30.01.2002 tarihli ve 4743 sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile yapılmıştır. 4743 sayılı Kanun’da varlık yönetim şirketlerinin bankalar, özel finans kurumları ve diğer mali kurumların alacak ve varlıklarını temellük etmelerine imkân tanınmıştır. 01.10.2002 tarihli ve 24893 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik’le de ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. Son olarak 4389 sayılı Kanun ile 4743 sayılı Kanun’daki hükümler kaldırılarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda varlık yönetim şirketlerinin hukuki yapısı ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir. 5411 sayılı Kanun’da bankalar ve Fon dahil, mali kurumların alacakları ile diğer varlıkların satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla varlık yönetim şirketlerinin kurulması öngörülmüştür. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93 ve 143. maddelerine dayanılarak hazırlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik’in 11. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendinde varlık yönetim şirketleri “Banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, diğer mali kurumlar ve kredi sigortası hizmeti veren sigorta şirketlerinin söz konusu hizmetlerinden doğan alacakları ile diğer varlıklarını satın alabilir, satabilir, satın aldığı alacakları tahsil edebilir, varlıkları nakde çevirebilir veya bunları yeniden yapılandırarak satabilir.” hükmünü içermekte olup, Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasının (alacağın temliki tarihinde yürürlükte bulunan) (b) bendinde bu yönetmelikte yer alan “… Diğer mali kurumlar: Ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri gibi finansman sağlama veya ödünç para verme işleriyle iştigal eden tüzel kişileri,..” ifade eder şeklindedir. Somut olayda davacı şirketin 09.09.2018 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilanla, davacı şirketin birleştiği … A.Ş.’nin de 18.12.2014 tarihinde 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesi ile Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik’e göre kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda davacı … A.Ş.’nin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinin 1. fıkrası kapsamında kurulduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda; … A.Ş. tarafından, temlik eden … A.Ş.’ den temlik aldığı alacak nedeniyle davalı aleyhine Gebze … İcra müdürlüğünün … sayılı dosyasından başlattığı takibe yöneltilen itiraz nedeniyle eldeki itirazın iptali davasını açtığı görülmektedir. 23.11.2018 tarihinde imzalanan birleşme sözleşmesinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kararı ile onaylanması üzerine … A.Ş.’nin davacı … A.Ş.’ye devri ile birleşmesi gerçekleşmiştir. Buna göre Temlik eden … 5411 sayılı Kanun’un 143. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen “banka ” kapsamındadır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesindeki düzenlemede “muaflıktan” değil “istisna”dan söz edilmekte olup, varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemleri ve bununla ilgili olarak düzenlenen kağıtları, kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince, 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan, maddede sayılan diğer vergilerden ve kesintilerden istisna tutmuştur. Görüldüğü üzere, bu hüküm varlık yönetim şirketlerinin vergiden istisna olacağı halleri, istisna kurumunun doğasının da gereği olarak, kendilerinin yaptıkları işlemlerden ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtlardan dolayı, hükümde sayılan kanunlar uyarınca vergi, harç veya kesinti borçlusu durumunda bulunacakları hâllerle sınırlamıştır. Somut olayda, temyiz eden … A.Ş.’nin yaptığı bir işlem veya bununla ilgili düzenlenmiş bir kağıt söz konusu olmadığından, kendisinin ya da işleminin harçtan istisna veya muafiyetinin bulunmadığının kabulü gerekir. Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 tarihli ve 2008/12-715 E., 2008/717 K. sayılı emsal kararı da bu yöndedir. Ayrıca 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Harçdan müstesna işlemler” başlıklı 13. maddesinde, bu maddede yazılı mevzuların harçtan istisna olduğu belirtilmiştir. Konunun bu maddede sayılan mevzulardan olmadığı açıktır. Yine aynı Kanunun “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlıklı 59. maddesine göre değerlendirme yapıldığında uyuşmazlığın harçtan müstesna tutulan işlemlerden olmadığı da belirgindir. Tüm bu açıklamalar ışığında ve Yargıtay HGK’nun 2017/12-342 E- 2020/1030 K sayılı, 15.12.2020 tarihli emsal arar içeriği uyarınca , ilk derece mahkemesince verilen kararda yasa ve usule aykılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 4,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 4-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 08.07.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.