Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/2072 E. 2023/1697 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2072
KARAR NO: 2023/1697
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/12/2019
NUMARASI: 2018/233 E. – 2019/1416 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın Moda Şubesi’nin kredili müşterisi olan … ile akdedilen genel kredi sözleşmelerine istinaden davalı/borçlu lehine, diğer davalılar … ve …’un müşterek borçlu/müteselsil kefaletiyle krediler kullandırıldığını, kredilerin ödemelerinin süresinde yapılmaması üzerine Beyoğlu … Noterliğinin 09.11.2017 tarih ve … yevmiye numaralı hesap kat ihtarnamesi keşide edildiğini ve borcun ödenmesi aksi takdirde tüm borcun muaccel olacağı borçlulara ihtar edildiğini, davalıların geçen süre zarfında ödemelerini gerçekleştirmemesi üzerine, bu kez İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine başlandığını, ancak davalılarca haksız ve mesnetsiz olarak borca, tüm ferilerine ve takibin tamamına itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazların iptali ile davalıların %20’den aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; alacağın mesnedi olarak davacı tarafından dava dilekçesi ekinde sunulmuş olan ve taraflarına tebliğ olunan, … AŞ ile davalı … arasında imzalanan 25.11.2009 tarihli, 12.10.2011 tarihli, 07.10.2015 tarihli ve 15.05.2017 tarihli genel kredi sözleşmeleri ve diğer belgelerin gösterildiğini, huzurdaki davada davacı banka ile müvekkili arasındaki uyuşmazlığın ise davacı banka ile … arasında 25.11.2009 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden …’ya kredi kullandırılıp kullandırılmadığı, dava/takip konusu borcun 25.11.2009 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden mi yoksa daha sonraki bir tarihli sözleşmeye istinaden mi doğduğu, davacı banka ile davalı kredi borçlusu … arasında akdedilen genel kredi sözleşmelerinden doğan alacaktan davalı müvekkili …’un müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla, sorumlu olup olmadığı noktalarında toplandığını, davacı bankanın, müvekkilinin imzasının bulunmadığı, başka ve yeni kredi sözleşmeleri üzerinden kredi borçlusuna kredi kullandırması halinde doğan borçtan, eski kredi sözleşmesinin kefilinin, yeni sözleşmelerde imzası yoksa eski kefil, yeni imzalanmış genel kredi sözleşmeleri sebebi ile doğmuş yeni borçtan sorumlu tutulamayacağını, dolayısıyla, davalı müvekkili kefil …’un imzasının olduğu sözleşme nedeniyle herhangi bir kredi kullandırılmadığından veya kullandırılan kredi borcu kapatılarak bu sözleşme ve kefalet sebebiyle herhangi bir borç ilişkisi doğmadığından, doğmuş borç ödeme ile ortadan kalktığından fer-i bir sorumluluk doğuran kefalet sözleşmesinin de hükümsüz hale geldiğini, davacı banka alacağının kaynağı olarak ileri sürmüş olduğu sözleşmelerden 25.11.2009 tarihli genel kredi sözleşmesi ve bu kredi sözleşmesinde bulunan kefalet sebebiyle, kredi borçlusu …’ya hiçbir kredi hesabı açılmadığını ve herhangi bir kredi kullandırılmadığını, davalı müvekkili …’un imzasının bulunduğu 25.11.2009 tarihli kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihten hesap kat tarihine kadar olan döneme ilişkin olarak davalı kredi borçlusu …’nın hesap hareketlerinin incelenmesi halinde bu durumun açıkça görüleceğini, 25.11.2009 tarihinden yaklaşık iki yıl sonra, 12.10.2011 tarihinde, müvekkilinin kefil olarak imzalamış oldukları kredi sözleşmesinden bağımsız yeni bir kredi sözleşmesi davacı banka ile davalı kredi borçlusu … arasında imzalandığını ve ancak o zaman kredi hesabı açılarak kredi kullandırıldığını, kredi sözleşmesi imzalanmış olmasına rağmen hesaba geçen bir para olmaması ve kredinin kullandırılmaması halinde herhangi bir borç doğumu gerçekleşmemiş olup müvekkilinin sorumluluğuna gidilmesinin açıkça hukuka aykırılık teşkil ettiğini savunarak, davanın reddi ile %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.Davalılar … ve …, davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamışlardır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına göre davanın, davacı tarafından davalılar aleyhine kredi sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetine dayalı olarak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine davalılar tarafından yapılan itirazın iptaline ilişkin olduğu, dava konusu icra dosyasının incelemesinde takip alacaklısının mahkememiz dosyasının davacısı, takip borçlularının mahkememiz dosyasının davalıları olduğu, toplam 298.294,36-TL’lik ilamsız icra takibine davalı borçluların süresinde itirazları doğrultusunda takibin durduğu, davanın itirazın iptali ve takibin devamı istemi ile açıldığı görülmüştür. Taraflarca bildirilen deliller toplanmış, mahkememizce atanan bankacılık konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile dosyaya sunulan belgeler üzerinde ve banka kayıtları üzerinde inceleme yapılmış, tanzim edilen 29/05/2019 tarihli rapor dosyaya sunulmuştur. Bilirkişi raporunda, davacı ile davalı … arasında 25/11/2009, 13/10/2011, 07/10/2015, 19/12/2016 ve 15/05/2017 tarihlerinde Genel Kredi Sözleşmeleri imzalandığı, bunlardan 25/11/2009 tarihinde imzalanan 600.000,00-TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesine davalılardan …’un müteselsil kefil sıfatıyla kefil olduğu, davalılardan …’nın 15/05/2017 tarihli 1.000.000,00-TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesine müteselsil kefil sıfatıyla kefil olduğu, davalı …’nın 25/11/2009 tarihli Gelen Kredi Sözleşmesine istinaden kullandığı ve davalı …’un kefil olduğu kredinin 18/05/2012 tarihinde kapanmış olduğu, dava ve takip konusu kredinin davalı …’ya, davalı …’nın kefil olduğu 17/05/2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine istinaden 275.000,00-TL olarak kullandırılan kredi olduğu, kredi ödemesinin belirlenen tarihte yapılmaması nedeni ile davalılara ihtarname keşide edilerek hesabın kat edildiği, temerrüt tarihi olan 17/11/2017 tarihi itibariyle banka alacağının 271.732,54-TL asıl alacak, 20.680,00-TL işlemiş faiz, 1.034,00-TL BSMV olmak üzere toplam 293.446,54-TL olduğu, yapılan hesaplamaya göre davacının davalılardan takip tarihi itibariyle, 271.732,54-TL asıl alacak, 20.680,00-TL işlemiş akdi faiz, 1.034,00-TL BSMV (işlemiş akdi faizin gider vergisi) 4.488,26-TL işlemiş temerrüt faizi, 224,41-TL BSMV olmak üzere toplam 298.159,22-TL alacak talep edebileceği, taleple bağlı kalınarak yapılan hesaplamaya göre davacının davalıdan, 271.732,54-TL asıl alacak, 20.044,28-TL işlemiş akdi faiz, 1.002,21-TL BSMV (işlemiş akdi faizin gider vergisi) 4.475,21-TL işlemiş temerrüt faizi, 223,76-TL BSMV olmak üzere toplam 297.478,00-TL talep edebileceği yönünde görüş bildirilmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, rapora karşı beyan dilekçeleri sunulmuştur. Tüm dosya kapsamı toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu bir bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde, davacı ile davalı … arasında 25/11/2009, 13/10/2011, 07/10/2015, 19/12/2016 ve 15/05/2017 tarihlerinde Genel Kredi Sözleşmeleri imzalandığı, bunlardan 25/11/2009 tarihinde imzalanan 600.000,00-TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesine davalılardan …’un müteselsil kefil sıfatıyla kefil olduğu, davalılardan …’nın 15/05/2017 tarihli 1.000.000,00-TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesine müteselsil kefil sıfatıyla kefil olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava konusu uyuşmazlık, 25/11/2009 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine kefil olan davalı …’un dava konusu kredi nedeniyle sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, davalıların dava konusu kredi nedeni ile davacı bankaya borçlu olup olmadıkları, icra takibine yöneltilen itirazların iptali şartlarının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır. Davalılardan …’un kefil olduğu 25/11/2009 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine istinaden davalı …’nın kullandığı kredi borcunun tamamının 18/05/2012 tarihinde kapatılmış olduğu alınan bilirkişi raporuyla tespit edilmiştir. Bu tespitin aksi yönde bir iddia da bulunmamaktadır. Konu ile ilgili, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/3089 E. ve 2016/7762 K. Sayılı, 2017/4477 E. ve 2019/3065 K. Sayılı, 2016/20565 E. ve 2017/6396 K. sayılı içtihatları göz önünde bulundurulduğunda, davalı …’un kefil olduğu Genel Kredi Sözleşmesine istinaden kullandırılan kredi borcu kapatıldıktan yaklaşık 5 yıl sonra, davalı …’un kefil olduğu 25/11/2009 tarihli kredi sözleşmesinin eki veya devamı niteliğinde olmayan 15/05/2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine istinaden davalı …’ya kullandırılan krediden davalı …’un sorumlu olmadığı sonucuna varılmış, davalı … yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Davalılar … ve … yönünden ise, davacı tarafından davalı …’ya 15/05/2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine istinaden 275.000,00-TL kredi kullandırıldığı, bu sözleşmeye davalı …’nın kefil olduğu, kredi ödemelerinin zamanında yapılmamış olması nedeni ile hesabın kat edildiği anlaşılmış, mahkememizce yeterli ve denetime elverişli olduğu görülen bilirkişi raporunda yapılan hesaplama göz önünde bulundurularak ve taleple bağlı kalınarak, davanın davalılar … ve … yönünden kısmen kabulüne, icra takibine bu davalılar tarafından yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin, 271.732,54-TL Asıl Alacak, 20.044,28-TL Kat Öncesi İşlemiş Faiz, 1.002,21-TL Kat Öncesi İşlemiş Faizin Gider Vergisi, 4.475,21-TL İşlemiş Gecikme Faizi, 223,76-TL Gecikme Faizinin Gider Vergisi olmak üzere toplam 297.478,00-TL üzerinden ve asıl alacağa işleyecek yıllık %28,98 oranında faizi ve faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, bu davalıların takibe yapmış olduğu itirazların kısmen haksız olduğu anlaşıldığından ve alacak likit olduğundan kabul edilen toplam tutar üzerinden %20 icra inkar tazminatının davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davalı … yönünden şartları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, davanın davalılar … ve … yönünden kısmen kabulüne, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine bu davalılar tarafından yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin, 271.732,54-TL asıl alacak, 20.044,28-TL kat öncesi işlemiş faiz, 1.002,21-TL kat öncesi işlemiş faizin gider vergisi, 4.475,21-TL işlemiş gecikme faizi, 223,76-TL gecikme faizinin gider vergisi olmak üzere toplam 297.478,00-TL üzerinden ve asıl alacağa işleyecek yıllık %28,98 oranında faizi ve faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, kabul edilen 297.478,00-TL üzerinden hesaplanacak %20 icra inkar tazminatının davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davanın davalı … yönünden reddine, davalı … yönünden şartları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı/kefil …’un da imzasını içeren 25.11.2009 tarihli genel kredi sözleşmesinin 12. maddesinde kredinin kefalet karşılığı kullandırılması ve kefillerin sorumluluğunun düzenlendiğini, “Kefalet ve Kefillerin Sorumluluğu” başlıklı 12.maddesinde ”Bu sözleşmenin sonunda imzası bulunan kefil veya kefiller, Banka’ya Müşterinin bu kredi sözleşmesinden ötürü veya her ne sebeple olursa olsun yalnız olarak ve gerek diğer kişilerde birlikte borçlandığı ve borçlanacağı tutarları yukarıda belirtilen kredi miktarı üzerinden müştereken borçlu ve müteselsil kefil olarak tekeffül ederler. Kefil, Borçlar Kanunu’ nun 493. Ve 494. Maddelerinden kendisine tanınmış olan kefaletten kurtulma imkanı veren haklardan feragat eder ve bu maddelere dayanarak Banka’ ya karşı hiçbir istekte bulunamaz. Banka kefil olunan borçlar hakkında tam bşr hareket serbestisine sahip olup, kefilin bu yüzden durumunun ağırlaştırıldığını ileri sürerek Banka’ya karşı hiçbir iddia ve istek hakkı yoktur… ‘2hükmü yer aldığını, bu madde gereğince; davalı kefilin sorumluluğu ve sorumlu oldukları miktarların hesaplanma usulünün çok açık bir şekilde tanımlandığını, bu sebeple davalı …’un borca ve tüm ferilerine yönelik itirazının mülga 818 sayılı BK zamanında taraflar arasında akdedilen 25/11/2009 tarihli genel kredi sözleşmesinin 12. maddesi uyarınca davalı …, serbest iradesiyle müzakere ederek akdettiği işbu genel kredi sözleşmesi ile kredi borçlusu/davalı …’nın işbu genel kredi sözleşmesinden doğan veyahut her ne sebeple olursa olsun borçlandığı tutarlara müşterek borçlu, müteselsil kefil olmayı kabul ve taahhüt ettiğini, kefilin Borçlar Kanunu’nun 493 ve 494.mddelerinden kendisine tanınmış olan kefaletten kurtulma imkanı veren haklarından feragat ettiğini, BK’nın 93. ve 494. maddeleri emredici nitelikte bulunmadığından kefilin anılan yasa hükümleri ile kendisine tanınan haklardan başlangıçta vazgeçmesinin olanaklı olduğunu, süresiz kefalette kefilin BK’nın 493. ve 494. maddelerindeki haklardan başlangıçta feragati, onu kefalet limiti ve kendi temerrüdün hukuki sonuçlarıyla sınırlı olmak kaydıyla borçlu ile birlikte sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece yükümlülük altına soktuğunu, ayrıca borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılması yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığından, sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam edeceğinin kuşkusuz olduğunu, YHGK’nın ve Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin kararlarının da bu yönde olduğunu, bu sebeplerle davanın tüm davalılar yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken davalı …’un kefil olduğu 25/11/2009 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden davalı …’nın kullandığı kredi borcunun tamamının 18/05/2012 tarihinde kapanmış olduğundan bahisle … yönünden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve tüm borçlular yönünden davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 67. maddesi uyarınca, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan banka alacağının asıl borçlu ve müteselsil kefillerden tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali ve icra inkâr tazminatının tahsili taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın davalılar … ve … yönünden kısmen kabulüne, davalı … yönünden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dosya kapsamında bulunan İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından davalı takip borçluları aleyhine 272.548,90 TL asıl alacak, 20.044,28 TL kat öncesi işlemiş %28,98 gecikme faizi, 1.002,21 TL kat öncesi işlemiş gecikme faizinin %5 gider vergisi, 4.475,21 TL işlemiş gecikme faizi, 223,76 TL BSMV olmak üzere toplam 298.294,36 TL alacak yönünden 19.12.2017 tarihinde icra takibi başlattığı, takip dayanağı olarak kredi üyelik sözleşmesi, ihtarname, hesap özetinin gösterildiği, ödeme emrinin 20-22.12.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalılar tarafından 21-25.12.2017 tarihinde süresinde verilen itiraz dilekçeleri borcun tamamına ve ferilerine itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu ve davanın bir yıllık yasal hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan banka alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, davacı taraf genel kredi sözleşmeleri nedeniyle davalı asıl borçlu ile müteselsil kefillerden alacağı bulunduğunu ileri sürmüş, davalı müteselsil kefil …, dava ve takip konusu borcun, imzaladığı 25.11.2009 tarihli kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılmadığını, 15.05.2017 tarihli kredi sözleşmesi kapsamında kullandırıldığını, bu sözleşmede de kendisinin imzası bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece, davalı …’un müteselsil kefil olarak imzaladığı 25/11/2009 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden davalı …’nın kullandığı kredi borcunun tamamının 18/05/2012 tarihinde kapatılmış olduğu, bu tespitin aksi yönde bir iddianın bulunmadığı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/3089 E. ve 2016/7762 K., 2017/4477 E. ve 2019/3065 K., 2016/20565 E. ve 2017/6396 K. sayılı içtihatları göz önünde bulundurulduğunda, davalı …’un kefil olduğu genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan kredi borcu kapatıldıktan yaklaşık 5 yıl sonra, davalı …’un kefil olduğu 25/11/2009 tarihli kredi sözleşmesinin eki veya devamı niteliğinde olmayan 15/05/2017 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden asıl borçluya kullandırılan krediden dolayı davalı …’un sorumlu olmadığı gerekçesiyle davanın, bu davalı yönünden reddine karar verilmiştir.Davacı vekili, davanın davalı … yönünden de kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararı istinaf etmiştir. Davalı …’un 25/11/2009 tarihli genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, kefalet limitinin 600.000,00 TL olarak belirtildiği, davalının imzasının bulunduğu, buna göre sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunun 484.maddesi uyarınca müteselsil kefaletin geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporuna ve dosya kapsamına göre, davacı ile davalı asıl borçlu … arasında 25/11/2009, 13/10/2011, 07/10/2015, 19/12/2016 ve 15/05/2017 tarihlerinde genel kredi sözleşmelerinin imzalandığı, bunlardan 25/11/2009 tarihinde imzalanan 600.000,00-TL bedelli genel kredi sözleşmesini davalılardan …’un müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, davalılardan …’nın ise 15/05/2017 tarihli 1.000.000,00-TL bedelli genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, dava ve takip konusu edilen alacağın da 15/05/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredi olduğu, davalı …’un imzası bulunan 25/11/2009 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan bir kredi olmadığı, davacı tarafça da bunun aksini gösteren herhangi bir delilin dosya kapsamına sunulmuş olmadığı görülmektedir. Her ne kadar davacı vekilince istinaf dilekçesinde belirtildiği gibi davalı …’un kefalet imzasını taşıyan 25/11/2009 tarihli sözleşme genel kredi sözleşmesi olup, borcun bir noktada ödenmiş olması davalı kefil …’un kefalet sorumluluğunu, daha sonra aynı sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan krediler yönünden sona erdirmez ise de, banka tarafından yeni bir sözleşme düzenlenerek kredi kullandırılması halinde, şayet yeni sözleşmede ilk sözlemeye kefalet eden kefilin imzası bulunmaz ve ilk sözleşmede yeni incelenen sözleşmeye atıfta bulunulmaz ise bu yeni kullandırılan krediden dolayı borcu ödenerek kapatılan ilk sözleşmeye kefalet eden davalı …’un sorumluluğundan söz edilemez. Bu nedenle davacı vekilince değinilen BK’nın 493 ve 494.maddeleri ile sunulan Yargıtay kararları eldeki dava konusu olayla ilgili olmayıp aynı genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan yeni kredilere ilişkin olduğundan davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26.10.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.