Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/2033 E. 2020/1465 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2033
KARAR NO: 2020/1465
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26.10.2020 tarihli ara karar
NUMARASI: 2020/464 Esas
DAVANIN KONUSU: Şirketin Fesih ve Tasfiyesi
Taraflar arasında görülen fesih ve tasfiye davasında ihtiyati tedbir talebinin ilk derece mahkemesince reddine dair ara kararına karşı, davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; müvekkillerinin davalı şirketin 140/420 oranında hisseli ortağı olduklarını, şirketin aile şirketi olduğunu, ik yıla yakın zamandır şirketin faaliyetlerinin askıya alındığını, davacıların onayı olmadan şirket taşınmazlarının satılmaya başlandığını, davacılar için telafisi güç zararlar meydana gelebileceğini, genel kurul toplantısında azınlık haklarının korunması yolunda ilave madde konulmasını talep ettiklerini ancak reddedildiğini, tüm bu nedenlerle davalı şirket adına kayıtlı 153 adet taşınmaza ihtiyati tedbir olmadığı takdirde ”davalıdır şerhi’ ibaresinin konulmasını, davacılara TTK’nın 360. maddesi uyarınca …’nın yönetim kurulu üyeliğine atanması hususunda olağanüstü genel kurul düzenleyip yapma yetkisinin tensip ara kararı ile verilmesini, şirketin tasfiyesine ve tasfiyeye esas olmak üzere kayyum atanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkili şirketin işinin niteliği gereği sürekli olarak taşınmaz alım satımı yaptığını, davacıların şirketin yönetim kurulu üyesi sıfatını haiz olmadığını, müvekkili şirketin faaliyetlerine devam ettiğini, şirket nezdinde tüm konularda Yönetim Kurulu kararı alındığını ve ilgili tüm yönetim süreçlerinin bu şekilde yürütüldüğünü, şirketin faaliyetlerinin askıya alınması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkili şirket ana sözleşmesi incelendiğinde, belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınmadığını ve bu sebeple davacıların taleplerinin yerine getirilemediğini, … A.Ş.’nin kuruluş ve faaliyet temelinin taşınmaz alım satımı üzerine kurulu olduğunu, 22.03.2019 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısında, şirkette yönetim değişikliğine gidildiğini ve eski yönetici olan davacıların şirkete husumet beslediğini, davacıların aile içi ihtilaflardan dolayı yargıyı ve hukuku araç olarak kullanarak, kötü niyetli olarak, şirketin faaliyetini kısıtlamak amacıyla şirketin tasfiyesini ve şirket mal varlıkları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiklerini, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için davacıların iddiasının yerinde olduğu kabul edilse dahi tasfiyeden ziyade davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verilmesinin uygun olacağını, davacıların şirketin tasfiyesine yönelik taleplerinin şirket esas sözleşmesinde bu yönde bir hüküm olmaması ve davacıların kötü niyetli olması sebebiyle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, davanın ve ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 26.10.2020 tarihli kararında; ”… 6102 sayılı TTK’nın 360. Maddesi ne göre yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınan paylar imtiyazlı sayılır” düzenlemesi mevcuttur.Davacı yanca şirket esas sözleşmesi ibraz edilmediğinden bu hususta bu aşamada bir değerlendirme yapılamamıştır. 6102 sayılı TTK’nın 410. Maddesinde ‘Genel kurul, süresi dolmuş olsa bile, yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabilir. Tasfiye memurları da, görevleri ile ilgili konular için, genel kurulu toplantıya çağırabilirler. (2) Yönetim kurulunun, devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkân bulunmaması veya mevcut olmaması durumlarında, mahkemenin izniyle, tek bir pay sahibi genel kurulu toplantıya çağırabilir. Mahkemenin kararı kesindir.’ hükmü düzenlenmiş aynı kanunun azlık başlıklı 411. Maddesinde ‘Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilirler. Esas sözleşmeyle, çağrı hakkı daha az sayıda paya sahip pay sahiplerine tanınabilir. (2) Gündeme madde konulması istemi, çağrı ilanının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanmasına ilişkin ilan ücretinin yatırılması tarihinden önce yönetim kuruluna ulaşmış olmalıdır. (3) Çağrı ve gündeme madde konulması istemi noter aracılığıyla yapılır. (4) Yönetim kurulu çağrıyı kabul ettiği takdirde, genel kurul en geç kırkbeş gün içinde yapılacak şekilde toplantıya çağrılır; aksi hâlde çağrı istem sahiplerince yapılır.’ hükmü düzenlenmiştir. Bu madde hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere azınlık üyesi davacıların TTK’nın 411. Maddesindeki prosedürü izlemek sureti ile şirketi genel kurula çağırma yetkileri zaten mevcuttur.Esas sözleşmede öngörüldüğü taktirde TTK’nın 360. Maddesini de uygulama imkanları zaten mevcuttur. Şirket esas sözleşmesinin davacı yanca ibraz edilmemiş olması ve TTK’nın 411. Maddesi dikkate alınarak davacının TTK’nın 360. Maddesi uyarınca taraflarında olağanüstü genel kurul düzenleyip yapma yetkisi verilmesi yolundaki talebinin hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinin 1. Sayfasında şirketin 2 yıla yakın zamandır iştigal alanından uzaklaşıp faaliyetlerinin askıya alındığını, bu nedenle davacıların oluru olmadan şirket taşınmazlarının satılmaya başlandığını, davacılar için telafisi güç zararlar meydana gelebileceğini belirterek şirket adına kayıtlı 153 adet taşınmaza tedbir konulmasını talep etmiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere ihtiyati tedbir ancak dava konusu olan şey üzerine konulabilir. Taşınmazlar dava konusu değildir. Öte yandan davalı şirketin ticaret sicil kayıtları incelenmiş davacıların eski yöneticiler oldukları görülmüştür.20.08.2019 tarihi itibarı ile görevlerinin bittiği anlaşılmıştır.Davalı şirketin faaliyet konusu incelenmiş inşaat işi ile iştigal ettiği anlaşılmıştır.Davacının talebinde belirttiği 153 adet gayrımenkule tedbir konulması şirketin faaliyet konusu, iştigal ettiği alanda tüm taşınmazlara tedbir verilmesi anlamına gelmekte olup, olup, yaklaşık ispat koşulu da gerçekleşmemiştir. Taşınmazlar dava konusu da olmadığından davalı şerhi konulması yolundaki talebin de yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Davacıların bu hususlardaki iddiaları yargılamayı gerektirmektedir.dava dilekçesinin 1. Sayfasında ileri sürülen hususlar yargılama gerektirdiği,, … ” gerekçesiyle, tedbir talebinin reddine karar vermiştir. Bu ara karara karşı, davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde: önceki beyanlarını aynen tekrarla; müvekillerinin eşit oranlarda davalı şirketin kurucu ortağı ve 1/3 oranında şirket ortağı olduklarını, Müvekkillerinin azınlık haklarının korunması ve yönetimde temsil edilmesi için davalı şirkete Kadıköy … Noterliğinin 30.09.2020 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesiyle taraflarına şirketin yönetim kuruluna atanması hususunda ihtarname çekildiğini, ihtarnameyle olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmasını talep etmelerine rağmen davalı şirket yönetiminin bu talebi kabul etmeyerek Beşiktaş … Noterliği aracılığıyla 08.10.2020 tarihli … yevmiye no lu ihtarnamesini gönderdiğini, İlk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir talep edilebilmesi için taşınmazların dava konusu edilmesi gerektiği yönündeki gerekçesinin eksik ve hukuka aykırı olduğunu, şirket tasfiyesi talebinin ancak müvekkilinin ortağı bulundukları şirket üzerine kayıtlı taşınmazlarının tasfiye edilmesi suretiyle yapılabileceğini, mahkemenin vermiş olduğu kararın yasa ile çeliştiğini, şirketin iştigal konusunun gayrimenkul alım satımı olmadığını, bu taşınmazların şirketin ayni malvarlığı olduğunu, tedbir kararı verilmesinin şirketin iştigal alanını kısıtlamayacağını, İlk derece mahkemesinin tedbir talebinin reddine yönelik kararının bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davadaki asıl talep hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 636/3 maddesi uyarınca, haklı nedenlerle limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.Davacı vekili, dava içinde ihtiyati tedbir talebinde bulunmuş, ilk derece mahkemesince, 26.10.2020 tarihli ara kararla iltiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, davacılar vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde, şirket adına kayıtlı taşınmazlara tapu kaydında tedbir ya da ”davalıdır şerhi” ibaresinin konulmasını ve davacılara TTK’nın 360. maddesi uyarınca azınlık konumundaki davacı …’nın yönetim kurulu üyeliğine atanması hususunda olağanüstü genel kurul düzenleyip yapma yetkisinin tanınmasını talep etmiştir. Bu iki talep yönünden değerlendirme yapılmalıdır. TTK’nun 411. maddesine göre şirket azınlığının genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma hususunda yetki talebinde bulunabilmesi için öncelikle ve sırasıyla yönetim kuruluna ve denetçilere başvuruda bulunması gerekmektedir. Buna göre, pay sahiplerinin TTK’nın yazılı istemleri, yönetim kurulu ve denetçiler tarafından nazara alınmadığı takdirde, azınlık hakları sahibi veya sahipleri, mahkemeden genel kurulun toplantıya davetini veya istedikleri hususun gündeme konulması için kendilerinin yetkili kılınmasını isteyebilirler. Yapılacak olan genel kurul gündemine madde ilave edilmesi istemi ise divana yapılacak başvuru ile mümkündür. Somut olayda, Kadıköy … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihtarnamesinin incelenmesinde keşidecinin … ve … muhatabın … A.Ş. olduğu, ihtarnamenin konusunun ihtarın tebliğinden itibaren üç gün içerisinde azınlığın yönetim kurulunda görev alması hususunun görüşülüp karara bağlanmak üzere olağanüstü genel kurul kararı alınmasının bildirilmesi hususunun oluşturduğu, … A.Ş. tarafından gönderilen Beşiktaş …Noterliğinin 08.12.2020 tarihli … yevmiye numaralı cevabi ihtarnamesinde, şirket esas sözleşme ve tadil metinlerinde şirketin yönetim kurulu üyeleri dışında herhangi bir azlığa ve veya gruba temsil edilme hakkı tanınmamış olduğundan bahisle taleple ilgili bir işlemin tesis edilmeyeceğinin bildirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Davada dilekçesindeki talep sonucu şirketin fesih ve tasfiyesi ve şirkete tasfiye memuru atanmasına ilişkindir. İhtiyati tedbir taleplerinin bu esas taleple ilişkili olması gerekir. Yani, dava içinde istenecek geçici hukuki korumanın, davadaki talep sonucunu teminat altına almaya yönelik olması gerekir. Esasen azınlığın yönetim kurulunda temsili ve bununla ilgili olağanüstü genel kurulun toplantıya çağrılması hususunda azınlığa yetki verilmesi hususları, davadaki esasa ilişkin talep sonucuyla ilişkili olmadığından ve ancak ayrı bir davanın konusunu oluşturabilecek talep niteliğinde olduğundan, fesih ve tasfiye davasında tedbir yoluyla karara bağlanabilecek bir husus değildir. Bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinde davacı vekilinin bu konuya ilişkin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde sonucu itibariyle bir isabetsizlik görülmemiştir. Davadaki ihtiyati tedbir taleplerinden bir diğeri de şirketin malvarlığı üzerine tedbir konularak temliki tasarrufların engellenmesi, olmadığı takdirde şirket adına kayıtlı taşınmazların tapu kaydına ”davalıdır şerhi” konulması istemine ilişkindir. Limited şirketler yönünden TTK’nın 638. maddesinde özel geçici hukuki koruma düzenlemesi mevcuttur. Anılan maddede düzenleme bulunmayan hallerde, tamamlayıcı hüküm olarak HMK’nın ihtiyati tedbire ilişkin 389 vd. maddelerinin uygulanması gerekir. HMK’nın 389. maddesi uyarınca, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “. Aynı Kanun’un 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Şirketin fesih ve tasfiyesi talep edilmekle, şirketin tüm mal varlığı dolaylı olarak davanın konusu kapsamındadır. Ancak, ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için davacı haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Toplanan delillere göre; davacının dava dilekçesindeki iddialarının yargılamayı gerektirdiği, ihtiyati tedbirin şartlarından olan yaklaşık ispat koşulu mevcut aşamada tamamlanmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinin davalının mal varlığı üzerine üçüncü kişilere devir ve temliki engelleyecek mahiyette tedbir konulmasına dair talebin reddi kararı da isabetli bulunmuştur. Bir hususun tapu siciline şerh edilmesi, şerh edilen olguyu alenileştirir. Tapuda işlem yapanlar ve tapuya kayıtlı taşınmaz üzerinde mülkiyet veya diğer bir hak iktisap edenler, tapu kaydına şerh düşülen bir hususu bilmediklerini ileri süremezler. Böylece çekişmeli hakların, sonradan hak iktisap edenlere karşı da ileri sürülmesi mümkün hale gelir. Davalıdır şerhinin ilgili taşınmazların tapu kaydına işlenmesi halinde tapu kaydında bu taşınmazla ilgili dava açılmış olduğuna ve davanın derdest olduğuna dair bir şerh mevcut olacaktır. Ancak dava, şirketin feshi davası olmakla, talep konusu şirkete ait taşınmazlar üzerindeki ayni haklar doğrudan eldeki davanın konusunu oluşturmadıkları, ancak feshin hukuki sebebinin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında şirketin mevcut malvarlığının değerinin yargılama konusu yapılabileceği, dolayısıyla yargılama neticesi sözkonusu taşınmazların aynına ilişkin bir hüküm verilemeyeceği açıktır. O halde taşınmazların tapu kaydı üzerine “davalıdır şerhi” konulmasının koşulları somut olayda mevcut olmadığından, bu yöndeki talebin de reddi isabetli bulunmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. ve 391/son maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. Ve 392/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.24/12/2020
KANUN YOLU:HMK’nun 362/1-f ve 391/son maddeleri gereğince kesin karardır.