Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/2004 E. 2022/565 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2004
KARAR NO: 2022/565
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 16.09.2020
NUMARASI: 2016/595 Esas – 2020/318 Karar
DAVA: Tazminat (Şirket yöneticisinin sorumluluğundan ve adi ortaklıktan kaynaklı)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın davalı şirket yönünden pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalı yönünden bedel arttırım talebi kapsamında kabulüne dair verilen karara karşı, davacılar vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili … ile davalı …’in, davacı şirketin ortakları olduğuklarını, davalı …’in şirket yöneticisi olarak yapmış olduğu ve şirkete verdiği zararlar nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik oluşan 50.000 TL şirket zararının işbu davalıdan; davacı şirket ile davalı … A.Ş. arasında yapılan adi ortaklık sözleşmesinin feshinden sonra davacı şirket adına tahsil edilen ve şirket kayıtlarına resmi olarak yansıtılmayan tutar nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 50.000 TL’nin avans faiziyle birlikte her iki davalıdan tahsili ile davacı şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; müvekkili şirket ile davacı şirket arasında kurulan adi ortaklığın 23/01/2015 tarihi itibariyle sonlandırıldığını, adi ortaklıktan kaynaklı davacı şirketin alacağının toplam 11.820.000 TL olarak davacı şirkete ödendiğini, şirket ortakları arasındaki ihtilafın müvekkili şirket ile bir ilgisi bulunmadığını, bu nedenlerle müvekkili şirket aleyhine açılan davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, şirketin aile şirketi olduğunu, davacının dava konusu yaptığı ve şirketin resmi kayıtlarına intikal etmemiş olan 5.570.000 TL’nin aile bireylerinin ihtiyaçları ve şirketin ödemeleri için kullanıldığını, şirket kayıtlarının fiktif olduğunu, bu nedenlerle kayıtlara itibar edilemeyeceğini, dosyaya sunulan uzman görüşünde de belirtildiği üzere müvekkilinin tahsil edip de kendi zimmetinde kalan herhangi bir borcu bulunmadığını, şirketin otuz iki yıldır herhangi bir kâr payı dağıtmadığını, bu bağlamda şirket ortakları ve tüm aile bireylerinin ihtiyaçlarının şirket kazancından karşılandığı hususu da dikkate alındığında davanın haksız olduğunu belirterek, yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yargılama aşamasında davacı taraf 27/02/2019 tarihli oturumda adi ortaklığın tasfiyesiyle ilgili talep dışında kalan ve münhasıran davalı …’den tahsili talep edilen 50.000-TL ile ilgili davalarını geri çektiklerini, davalıların da geri çekilen davaya itirazları olmayıp muvafakat ettiklerini beyan etmeleri karşısında işbu talep yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Şirkete ait kayıt ve belgelerin celp ve tetkikinden sonra dosya muhtelif tarihlerde bilirkişi heyetlerine tevdii edilmiş, düzenlenen raporlara itiraz edilmesi üzerine en son dosya bilirkişi heyeti … ile …’e tevdii edilmiş, bilirkişi heyeti düzenlemiş olduğu 15/01/2020 tarihli raporlarında özetle; daha önce düzenlenen 1 ve 2 nolu raporda da tespit edildiği üzere davalı … tarafından adi ortaklığın tasfiyesi sonucunda haricen tahsil edilip de şirket kayıtlarına resmi olarak yansıtılmayan 5.570.500-TL’nin davalının zimmetinde kaldığını, iş bu bedelin davalı …’den tahsil edilebilecek miktar olduğunu teknik kanaatleri olarak belirtmişler, mahkememizce de daha önce düzenlenen bilirkişi raporlarıyla örtüşüyor olması ve ayrıca davalı …’in 14/03/2018 tarihli duruşma sırasındaki beyanıyla da uyumlu olduğu dikkate alınarak hükme esas alınmıştır. Düzenlenen bilirkişi raporu kapsamında davacı taraf dosyaya sunmuş olduğu 08/10/2019 tarihli arttırım dilekçesi ile taleplerini 5.570.500-TL’ye çıkartmış ve eksik harcın da ikmal edilmiş olması nedeniyle arttırım miktarı üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Her ne kadar davacı taraf, adi ortaklığın tasfiyesi sonucunda şirketin resmi kayıtlarına intikal etmeyen 5.570.500-TL’nin tahsilinde davalı … AŞ’nin de sorumlu olduğunu ve alacağın davalılardan birlikte tahsilini talep etmiş ise de; ihtilafın şirket ortakları olan … ile … arasında olduğu, davalı … AŞ’nin kendi yükümlülüğünü ödemeyle yerine getirdiği, bu bağlamda husumetin davalı … AŞ’ye yöneltilemeyeceği dikkate alınarak işbu davalı yönünden açılan davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı şirket ile davalı … AŞ arasında ortak proje kapsamında kurulan adi ortaklığın tasfiyesi sonucunda davalı … tarafından haricen ve şirketin resmi kayıtlarına yansıtılmayan bedelin 5.570.500-TL olduğu hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Davalı … tahsil edilen ve şirketin resmi kayıtlarına yansıtılmayan, ayrıca şirket kayıtlarının fiktif olduğu da dikkate alındığında söz konusu tahsilatın aile bireylerinin ihtiyaçları ve şirketin sair harcamaları için kullanıldığını iddia etmekle birlikte, bu iddiasını kanıtlar şekilde dosyaya denetlenebilir somut herhangi bir delil sunmamıştır. Şirket ortağı olan …’in basiretli bir yönetici gibi, haricen tahsil etmiş olduğu şirkete ait paranın hangi tarihte hangi ihtiyaç için ve hangi miktarda harcandığı hususunu kanıtlaması gerektiği mahkememizce değerlendirilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davalı … tarafından şirket adına haricen tahsil edilen 5.570.500-TL’nin şirket için veya aile bireylerinin ihtiyaçları için kullanıldığı hususunun ispatlanamadığı, nitekim tahsilatın yapıldığı 23/01/2015 tarihi ile davanın açıldığı 21/06/2016 tarihleri arasında bu miktar paranın belirtilen şekilde harcanmasının da hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bu bağlamda davacı tarafın davalı … aleyhine açmış olduğu ortaklığın tasfiyesine ilişkin alacakla ilgili davasının kabulüne, hükmedilen alacağın şirkete ödenmesine, dava tarihinden önce davalı …’in temerrüde düşürüldüğü sabit olmadığından hükmedilen faizin dava tarihinden itibaren işletilmesine, davalı … AŞ aleyhine açılan davanın ise pasif husumet nedeniyle reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur…” gerekçesiyle; davalı … Ticaret A.Ş. aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı … aleyhine açılmış olan ve adi ortaklığın tasfiyesinden kaynaklı alacağa ilişkin davanın arttırım talebi kapsamında kabulü ile 5.570.500 TL’nin davalı …’tan alınarak davacı Şirket’e verilmesine, işbu alacağın 50.000TL’sine dava tarihi olan 21/06/2016 tarihinden itibaren, bakiye 5.520.500-TL’sine arttırım tarihi olan 08/10/2019 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, davacıların davalı … aleyhine açmış olduğu adi ortaklığın tasfiyesi dışındaki 50.000 TL alacakla ilgili talep geri alındığından bu istem yönünden davanın açılmamış sayılmasına, karar verilmiştir. Bu hükme karşı, davacılar vekili ile davalı … vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalı …’un, davacı … Ltd. Şti. ile diğer davalı … A.Ş. arasında kurulan adi ortaklığın kazancından davacı şirket payına düşen 11.820.000,00 TL’den, 5.570.500,19 TL’lik bölümün resmi kayıtlara işlenmediğini, bu parayı … A.Ş.’den elden tahsil ettiğini davaya verdiği cevapta, diğer beyanlarında ve bilhassa isticvabı sırasında beyan, kabul ve ikrar ettiğini, Davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp, bilirkişi raporundan sonra 08.10.2019 tarihli dilekçe ile talebin 5.520.500,19 TL arttırılarak, sonuçta 5.570.500,19 TL’nin dava tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile davalılardan tahsilinin talep edildiğini, mahkemece arttırılan tutar yönünden, bedel arttırım tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesinin doğru olmadığını, hüküm altına alınan tüm tutar yönünden dava tarihinden itibaren temerrüt faizi işletilmene karar verilmesi gerektiğini, ilk derece mahkemesince yapılan uygulamanın, yasal düzenlemeye ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına aykırı düştüğünü, nitekim bu hususla ilgili olarak, faizin dava tarihinden itibaren hesaplanmasının gerektiği hakkında Yargıtay’ın hukuk dairesi kararları arasında, ittifak olduğunu, Davalı … A.Ş. yönünden talebin reddinin doğru olmadığını, dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, davacı … Ltd. Şti. ile … A.Ş. arasında, bir adı ortaklık kurulduğunu ve bu adi ortaklık tarafından bir takım inşaat işleri yürütüldüğünü, iki şirket tarafından kurulan bu adi ortaklığın tasfiyesi hakkında davalılar … … A.Ş. ile davacı … … Ltd. Şti.’ni temsilen … tarafından protokol düzenlendiğini, ortaklığın tasfiye hesabının çıkarıldığını ve davacı … … Ltd. Şti. payına düşen ticari kazanç payı ile bu şirketin ortaklığa koyduğu sermaye, daha önce yaptığı taşeronluk hizmetleri ve satışını yaptığı bir kısım malzeme ve araçların satış bedeli toplamı olarak, … … Ltd, Şti.’ne ödenmesi gereken para miktan 11.820.000,00 TL olarak tespit edildiğini, adi ortaklığın tasfiye işlemlerini davalı … ile diğer davalı … … A.Ş.’nin birlikte karara bağladıklarını, hesapları birlikte yaptıklarını, ödeme planını ve şeklini de yine birlikte kararlaştırdıklarını, Adi ortaklığın tasfise sonucu davacı şirkete ödenmesi gereken paranın, toplam 11.820.000,00 TL olduğu hususunda uzlaşmazlık bulunmadığını, bu duruma göre davalı …. A.Ş. tarafından davacı şirket alacağının ya hiç ödenmemiş veya davalı …’in kabulüne göre, davacı şirket yerine, davalı …’e kayıt dışı olarak haricen ödendiğini, her iki durumda da davalı … … A.Ş.’nin davacı şirkete karşı, kayıt dışı kalan bu paradan dolayı sorumlu kaldığını, her iki davalının birlikte hareketle yaptıktan işleme göre … Ltd. Şti. adına tahakkuk eden, 5.570,500,19 TL tutarındaki kazanç payının tamamı kayıt dışı tutulduğunu, … Ltd. Şti.’ne ödenmesi gereken diğer sermaye payının, taşeronluk alacağı, araç ve malzeme satışından olan alacaklarının toplamı, resmi kayıtlara işlenmiş bu miktar paranın tamamının, değişik tarihlerde … … A.Ş. tarafından, … … Ltd. Şti. hesabına ödendiğini, davacı şirket payına düşen 5.570.500,19 TL tutarındaki kazancın, kayıt dışı kalması ve … … Ltd. Şti.’den, dolayısı ile diğer şirket ortağı davacı …’tan gizlenmesi konusunda her iki davalının iş birliği yaparak davacıyı mağdur ettiklerini, … … A.Ş.’nin dava dosyasına verdiği beyanlarında dahi bu gizliliği sürdürmeye devam etttiğini, 5.570.500,19 TL’yi gayrı resmi de olsa davacı şirket ortağı …’e ödediğini beyan ve kabul etmediğini, Davacı şirket hesabına gönderilen para toplamının, davalı şirketin beyan ettiği gibi 7.714.176,09 TL değil, banka ve defter kayıtlan incelenmek suretiyle, bilirkişilerce de tespit edildiği üzere 6,249.499,81 TL olduğunu, bu davranışın iyi niyetten uzak olduğunu, davalı şirketin, davacı şirket ve ortağını mağdur etmeye devam ettiğini, mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, bu davranışın iyi niyetle bağdaşmadığını, Davalı … A.Ş.’nin diğer davalı … ile değil, davacı …. Ltd. Şti. ile adi ortaklık kurduğunu, ortaklık adına yapılan iş ve işlemlerden dolayı … … A.Ş.’nin, davacı şirkete doğru hesap vermek zorunda olduğu, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını öderken dürüstlük kurallarına göre hareket etmek zorunda olduğunun bilinen bir husus olduğunu, buna rağmen davalı şirketin, tasfiye işlemi yapıldığı sırada ortaya koyduğu usulsüzlüğü, dava açıldıktan sonra da sürdürmeye devam ettiğini, davalı …’e haricen ödediği parayı inkâr ettiğini, ancak davacı şirket payına düşen tasfiye bakiyesinin, 11.820.000,00 TL olduğu hususunda yargılamanın ilerleyen safhalarında sadece suskun davranmakla yetindiğini, bilindiği üzere ticaret sicil kayıtları aleni olup bu kayıtlarda yer alan hususların herkes için geçerlilik ve bağlayıcılık arz ettiğini, davacı … .. Ltd. Şti.’nin, ticaret siciline kayıtlı olduğu ve iş bu dilekçe ekinde sundukları 18.03.2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlanan 01.03.2014 tarih, 2014/01 sayılı ortaklar kurulu kararı doğrultusunda, Tapu Sicil Müdürlükleri ve bankalar nezdinde yapılacak iş ve işlemlerde, … Ltd. Şti.’nin müdürleri olan … ve …’un müşterek imzaları ile şirketi temsil ve ilzam edecekleri hususunun tescil vc ilan edildiğini, Ticari işletmelerle ilgili para alışverişlerinin, bankalar yolu ile yapılmasının zorunluluk arz ettiğini, … .. A.Ş. tarafından davalı …’a ödendiği ifade edilen 5.570.500,00 TL gibi yüksek miktardaki bir paranın, bu hususlar dikkate alınarak ödenmesi gerektiğini, davalı …’un, dava konusu paranın tahsili konusunda, bu paranın mahiyeti ve miktarı itibariyle, davacı şirketi temsil etme yetkisine sahip olmadığını, bundan dolayı ortaklık faaliyetlerinden elde edilen ticari kazancın davalı … … A.Ş. tarafından, diğer davalı …’a ödenmiş olmasının davacı şirkete karşı kendisini sorumluluktan kurtaramayacağını, bu durumun davalı … A.Ş.’nin basiretli bir tacir gibi hareket etme zorunluluğunu da ortadan kaldırmayacağını, Davalı … tarafından, davacı şirket payına düşen tasfiye bedelinin, 11.820.000,00 TL olduğu kabul edilmiş olmasa idi adi ortaklığın yaptığı iş üzerinden, keşif suretiyle yapılacak inceleme üzerine, davacı şirket payına düşen ticari kazanç payının hesabının yapılmasının söz konusu olacağını, davalı … tarafından bildirilen miktarın taraflarınca da kadri marufunda olduğu düşünülerek, bu konuda bilirkişi incelemesine gerek duyulmadığını, bununla birlikte, davacı tarafın başka imkânlarla haklılığını ispat edememiş olması halinde, davalı şirketin kötü niyetle, gerçekleri gizlemesi sebebiyle isabetli ve gerçeği tespite yönelik bir sonuca gidilemeyeceğinin de açık olduğunu, bu nedenle bu davalının, söz konusu parayı, gayri resmi olarak davalı …’e vermiş olduğu kabul edilse bile, bu para şirket hesabına geçmediğinden ve hükmedilen alacağın …’tan alınabileceği kesin olmadığından, davacı şirket ve şirket ortağına karşı, davalı … … A.Ş.’nin sorumluluğunun devam ettiğini, bu sorumluluğun, müteselsil sorumluluk mesabesinde olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının, istinaf sebepleri bakımından usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın her iki davalı yönünden kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Hükme esas alınan 15.01.2020 tarihli (havale tarihi 26.02.2020) raporun yasaya ve usule aykı olduğunu, hiçbir şekilde hükme esas alınabilecek mahiyette olmadığını, mahkemenin açık görevlendirme kararına rağmen, hükme esas alınan 15.01.2020 tarihli raporda ise bilirkişi raporlarına itiraz dilekçelerindeki itirazlar ile duruşma sırasındaki beyanlara tek satır dahi olsa değinilmediğini, hiçbir şekilde karşılanmadığını, yine dosyaya mübrez 28.05.2019 tarihli Eski Hesap Uzmanı ve Yeminli Mali Müşavir tarafından hazırlanan uzman görüşünün de değerlendirilemediğini, dosyada mevcut beş ayrı rapor ve bir uzman görüşünde varılan sonuçların hepsinin birbirinden farklı olduğunu, yani dosyada altı farklı değerlendirme/sonuç olduğunu, raporlar arasındaki ve raporlarla uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmediğini, dosyadaki farklı raporlar arasındaki ve yine raporlarla uzman görüşü arasındaki çelişkilerin giderilmeksizin ve tarafların itirazları karşılanmaksızın verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Dosyadan alınan her bilirkişi raporunda müvekkili … için birbirinden tamamen farklı sorumluluk rakamları çıkarıldığını, uzman görüşünde ise şirket kayıtlarının fiktif olduğu ve davalı … tarafından şirket banka hesabına yatırılan tutarlar ve şirket lehine yapılan harcamalar dolayısıyla müvekkilinin hiçbir sorumluluğunun kalmadığı tespiti yapıldığını, hal böyleyken, emsal Yargıtay kararları uyarınca yapılması gerekenin, bilirkişi raporları arasındaki ve yine bu raporlarla uzman görüşü arasındaki çelişkileri giderecek şekilde yeni bir rapor alınması iken ilk derece mahkemesi tarafından bu yasal ve yargısal gerekilik yerine getirilmeden, birbirinden farklı raporlar ve uzman görüşü ile dosyaya sunulu itirazlar yokmuş gibi hazırlanan, bu hususlarda hiçbir değerledirme içermeyen 15.01.2020 tarihli, yasaya ve usule aykırı rapor esas alınarak karar verildiğini, Mahkemenin gerekçesinde belirttiğinin aksine, hükme esas alınan 15.01.2020 tarihli bilirkişi raporunun müvekkili …’in 14.03.2018 tarihli duruşmasındaki beyanıyla uyumlu olmadığını, müvekkilinin sözkonusu ifadesinde, haricen tahsil edilen parayı şirketin banka hesaplarına yatırdığını, şirket işleri için harcama yapıldığını beyan ettiğini, Şirket kasa hesabının fiktif olduğunu, şirket kayıtları/defterlerinin gerçeği yansıtmadığını, şiketin otuz iki senedir 1 kuruş dahi kâr payı dağıtmadığını, şirketin bankadaki parası şirket kasasından çekildiği gösterilmekte, oradan da nakit olarak şirket ortakları ve aileleri için harcandığını, kayıt üzerinde kasada para gözükmesine karşın fiili olarak kasada para olmadığını, Müvekkili tarafından şirket işleri için belgeleri dosyaya sunulu yapılan ödemeler toplamının 1.571.472,43 TL olduğunu, müvekkili …’in şirketin ortağı ve aynı zamanda yetkilisi olduğunu, müvekkili şirketin işleri için yaptığı tüm ödemelerin dikkate alınması gerektiğini, vekaletsiz iş görme hükümlerine göre dahi bir kimse yaptığı işin bedelini talep edebiliyorken, şirketi fiilen idare eden/şirket ortağı ve yetkilisi olan müvekkilinin şirket için yaptığı belgeli, faturalı, imzalı ödemelerin dikkate alınmamasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili …’in aynı zamanda şirketin yetkilisi olduğundan şirket için yapılan belgeli ödemelerin tamamının dikkate alınmasının gerekli ve zorunlu olduğunu, Aile şirketinde banka ve tapu işlemlerinde çift/müşterek imza uygulamasına geçilen 23.01.2014 tarihinden itibaren müvekkili ve/veya çalışanları tarafından yapılan işlemlerde ne şirketin ne de davacı ortağın zararına olan hiçbir durum bulunmadığını, müvekkili …’in diğer davalı …’la kurulan adi ortaklık ve alt yüklenicilik işinin tasfiyesi işinde haricen tahsil ettiği paranın nerdeyse tamamını şirkete ait banka hesaplarına yatırdığını, banka hesaplarına yatırılmayan kısmın da şirket ödemeleri için kullanıldığını, hesaplamanın 17.12.2014 ya da 23.01.2014 tarihi esas alınarak yapılması gerektiğini, müvekkili ve/veya çalışanları tarafından şirketin işleri için elden yapılan ödemeler toplamının 1.571.472,43 TL olduğunu,müvekkili …’in uhdesinde hiçbir para olmadığının açıkça ortada olduğunu, Dosyadaki tek gerekçeli ve bilimsel raporun 28.05.2019 tarihli eski hesap uzmanı tarafından hazırlanan uzman görüşü olduğunu, dosyaya mübrez diğer raporların yasaya ve usule aykırı olduklarından ve de mahkeme görevlendirme kararını karşılamadıklarından hiçbir şekilde hükme esas alınabilecek mahiyetleri olmadıklarını, İlk derece Mahkemesinin, tarafların beyanları/itiraz dilekçeleri ve dosyadaki mütalaalar ile bilirkişi raporları değerlendirilerek ayrıntılı ve denetime elverişli rapor düzenlenmesine ilişkin açık görevlendirme kararlarına rağmen bilirkişi raporlarında, bu görevlendirme kararlarına riayet edilmediğini, sanki çelişkili raporlar ve raporlara itirazları dosyada yokmuşçasına davacıyı haklı çıkarmanın gayretiyle tek taraflı olarak rapor düzenlendiğini, ilk derece mahkemesinin açık görevlendirme kararına rağmen dosyaya mübrez bilirkişi raporlarında, fiktif kasa hesabı ve gerçeği yansıtmayan defterler/kayıtlara ilişkin hiçbir değerlendirme yapıldığını, yine dosyaya mübrez uzman görüşünden de hiç bahsedilmediğini, uzman görüşündeki tespit ve değerlendirmelerin değerlendirilmediğini, yine bilirkişi raporlarında, önceki bilirkişi raporlarına itiraz dilekçelerinde itirazlar ile duruşma sırasındaki beyanlara tek satır dahi olsa değinilmediğini, hiçbir şekilde karşılanmadığını, Yargıtay kararları uyarınca, bilirkişi raporları arasındaki ve yine bu raporlarla uzman görüşü arasındaki çelişkileri giderecek şekilde yeni bir rapor alınması gerekirken, ilk derece mahkemesi de şaşırtıcı bir şekilde bu yasal ve yargısal gerekliliğe uymadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve müvekkili aleyhindeki davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacı şirketin davalı şirket ile yaptığı adi ortaklık ve alt yüklenici işinin tasfiyesinden dolayı, davacı şirketin ortak ve yöneticisi olan davalı Selehattinin diğer davalı şirketten tahsil ettiği ancak davacı şirketin hesaplarına intikal ettirmediği tutarın tahsili istemiyle açılmış bir tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın davalı … yönünden kabulüne, diğer davalı şirket yönünden pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davalı … vekili ile davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı … vekilinin isitanaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde: Mahkemece yargılama aşamasında davacı defter ve kayıtları da inceletilmek suretiyle farklı bilirkişi kurullarından rapor ve taraf itirazlarını gidermek üzere ek rapor alınmıştır. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece sunulan deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin hüküm kurmaya elverişli olmadığını ileri sürdüğü 15.01.2020 tarihli bilirkişi raporunun mahkemece hükme esas alınarak hüküm kurulmasının yerinde olmadığı yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı vekilince 15.01.2020 tarihli bilirkişi raporunun heyette yer alan üyelerden … tarafından sunulan 26.02.2020 tarihli dilekçesi kapsamında hükme esas alınamayacağı ileri sürülmüştür. Bilirkişi kurulunda yer alan … tarafından sunulan 26.02.2020 tarihli dilekçe içeriğinde “tarafınca dosya üzerinden yapılan incelemede varılan sonuçla sayın bilirkişi tarafından varılan sonucun benzer olduğu, bu nedenle ayrık rapor sunulmasına gerek duyulmayarak söz konusu raporun tarafınca da imzalandığı” belirtilmiş olmakla, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davalı … tarafından, diğer davalı ile var olan ilişkinin 23.01.2015 tarihinde sonlandırıldığı, buna ilişkin protokol yapıldığı, ancak adi ortaklık ilişkisi kapsamında ilk ödemenin diğer davalı şirketten 17.12.2014 tarihinde alındığı, gerek taşeronluk gerekse adi ortaklık ilişkisinin tasfiyesi kapsamında diğer davalı şirketten toplam 11. 820.000 TL alındığı, bu tutarın 5.570.500 TL’sinin elden tahsil edildiği, ancak tüm tutarın davalı şirket hesaplarına yatırıldığı, şirket işleri için kullanıldığı hususları ileri sürülmüştür. Buna göre davalı … tarafından adi ortaklık ve taşeron ilişkisinin tasfiyesi için diğer davalıdan 11.820.000 TL alındığı, bu tutarın, diğer davalı tarafından davacı şirket banka hesabına yatırıldığı ihtilafsız olan 6.249.499,81 TL dışında kalan kısmının kendisi tarafından haricen tahsil edildiği kabul edilmiştir. Haricen tahsil edilen bu tutar yönünden davalıların davacı şirkete karşı sorumlu olup olmadıkları hususunda ihtilaf bulunmaktadır. Davalı … tarafından haricen tahsil edilen tutarın şirket hesaplarına yatırıldığı, şirket iş ve menfaati için kullanıldığı ileri sürülmüş se de; alınan 15.01.2020 tarihli bilirkişi rapor içeriğiyle üç grup olarak incelenen davalının kendisi ve yakınları tarafından şirket hesabına yatırıldığı ya da şirket işleri ve menfaatine kullanıldığı ileri sürülen tutarların, şirket işleri ve menfaati için harcanan tutarlar olduğu veya şirket hesaplarına aktarılan tutarlar olduğunun kanıtlanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, oldukça yüksek tutardaki bu tutarın haricen tahsil edilmesi ve şirket kayıtlarına intikal ettirilmeden harcanması, yöneticinin tedbirli davranma yükümlülüğü ile de bağdaşmaz. Yapıldığı iddia edilen harcamaların şirket kayıtlarına intikal eden gelirlerden yapılması da mümkündür. Bu nedenlerle, iş bu tutardan davalı …’in davacı şirkete karşı sorumlu olduğu gerekçesiyle kurulan hüküm isabetli olup, şirket kayıtlarının (kasa) fiktif olduğu, şirket kayıtlarına itibar edilerek sonuca gidilemeyeceği, banka kayıtları esas alındığında elden alınan tutarların banka hesaplarına yatırıldığı, şirket işleri için harcandığının kanıtlandığının kabulü gerektiği yönündeki davalı vekilini istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusununu incelenmesinde: Davacı yanca, davalı … tarafından taşeronluk ve adi ortaklığın tasfiyesi nedeniyle davacı şirket payına düşün tutardan haricen davalı … tarfından davalı şirketten tahsil edilen tutardan, davalının da sorumlu olması gerektiği ileri sürülerek, davalı şirket yönünden kurulan hüküm bölümü istinaf edilmiştir. Davalı …’in davacı şirketin %50 ortak ve yetkilisi olduğu, davacının da benimsediği üzere şirket işlerinin diğer ortağın cezaevinde olması nedeniyle bu davalı tarafından fiilen yürütüldüğü, kaldı ki davalı …’in şirket ortaklar kurulunun 01.03.2014 tarih 2014/01 sayılı kararı ile Türkiye hudutları dahilindeki tapu müdürlükleri ve bankalarda yapılacak işlemlerde şirket müdürleri müşterek imzaları ile şirketi temsil ve ilzama, diğer konularda münferit imzaları ile temsil ve ilzama yetkili kılındıkları, davalı şirket tarafından diğer davalıya haricen tasfiye payı bedeli tutarın 5.570.500 TL’nin ödendiği, bu hususun davacı şirket ortak ve yetkilisi olan …’ in de kabul ve ikrarında olduğu, davalı …’in şirket yetkili temsilcisi sıfatıyla bu tahsilatı yapmaya yetkili olduğu, davalı şirketin yaptığı ödemenin geçerli ödeme olduğu dikkate alındığında, davalı ortak …’ in diğer davalıdan taşeronluk ve adi ortaklık tasfiye bedeli olarak haricen tahsil ettiği tutar yönünden diğer davalı şirketin de sorumlu olması gerektiği yönündeki davacı istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı şirketin, davacı şirket yetkilisine yaptığı geçerli ödemelerin sorumluluğu davalı şirkete yüklenemez. Davalı …’in davalı şirketten yaptığı tahsilatları davacı şirket hesaplarına aktarmak, davalı …’in sorumluluğudur. Davalı şirkete bu nedenle husumet yöneltimesi mümkün olmayıp, davalı şirket aleyhindeki davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddi isabetli olmuştur. Davacı eldeki davayı HMK’nın 107. maddesi kapsımında belirsiz alacak davası olarak açmış, talebini ileride artırmak üzere şimdilik 50.000 TL’nin dava tarihinden itibaren yürütülecek faizi ile birlimte tahsilini talep etmiştir. Yargılama sürecinde davacı vekili, 08.10.2019 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile talebini 5.520.500.29 TL artırarak, neticeten 5.570.500.29 TL’nin dava tarihinden işleyecek temerrüt faiziyle birlite tahsilini talep etmiştir. Davanın HMK’nın 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açıldığı gözetildiğinde, hüküm altına alınan tutar yönünden dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, arttırılan tutar yönünden bedel arttırım dilekçe tarihinden faiz yürütülmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle, davacı vekilinin bu konudaki istinafı yerinde görülmüş, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca Dairemizce hükmün düzeltilerek yeniden hüküm kurulması gerekmiştir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca temerrüt faizi yönünden düzeltilmek üzere kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; A-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine,2-Davalı tarafından yatırılmış olan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 285.389,79 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından sarfedilen kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Davacılar vekilinin istinaf başvurusu yönünden:HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının temerrüt faizi yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davalı … Ticaret A.Ş. aleyhine açılmış olan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, 2-Davalı … aleyhine açılmış olan ve adi ortaklığın tasfiyesinden kaynaklı alacağa ilişkin davanın kabulü ile 5.570.500 TL’nin, dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte, davalı …’tan alınarak davacı şirkete verilmesine, 3-Davacıların davalı … aleyhine açmış olduğu adi ortaklığın tasfiyesi dışındaki 50.000,00 TL alacakla ilgili talep geri alındığından, bu talep yönünden davanın açılmamış sayılmasına, 4-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 380.520,85 TL ilam harcından peşin alınan 1.707,75-TL + 94.276,35 TL tamamlama harcının mahsubu ile bakiye 284.536,75 TL harcın davalı …’tan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına, 5-Davacılar tarafından yapılan 106.167,60 TL (Yargılama gideri ayrıntısı “Tevzide dava açma gideri: 1.741,25-TL, tamamlama harcı: 94.276,35-TL, keşif harcı: 314,00-TL tebligat-posta gideri ve bilirkişi ücreti:9.836,00-TL”) yargılama giderinden, kabul-ret oranına göre (%99) hesaplanan 105.105,92TL ‘lik bölümünün davalı …’tan alınarak davacılara verilmesine, 6-Davalı … tarafından yapılan 3.400 TL yargılama giderinden, kabul-ret oranına göre (%1) hesaplanan 34,00TL’lik bölümünün davacıdan alınarak, bu davalıya verilmesine, 7-Davalı … A.Ş. tarafından yapılan 512,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak, bu davalıya verilmesine, 8-Davacılar vekili için AAÜT’ne göre belirlenen 144.330,00 TL nispi vekalet ücretinin davalı …’tan alınarak davacılara verilmesine, 9-Davalı … lehine AAÜT’ne göre belirlenen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak bu davalıya verilmesine, 10-Davalı … Ticaret A.Ş. lehine AAÜT’ne göre belirlenen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak iş bu davalıya verilmesine, 11- İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 54,40 TL istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b-Davacı tarafından sarf edilen 162,10 TL başvuru harcı gideri ile 100,00 TL istinaf posta gideri toplamı olan 262,10 TL kanun yolu giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,12-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 13-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 11.05.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, işbu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliği tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.