Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/199 E. 2023/36 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/199
KARAR NO: 2023/36
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/09/2019
NUMARASI: 2013/19 E. – 2019/1027 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davacı vekili ile davalılar …, … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kendi adına kayıtlı olan … plakalı hatlı ticari minibüsü, Kartal … Noterliğinin 04.07.2007 tarihli … yevmiye numaralı satış işlemi ile davalılardan …’a sattığını, ancak bu kişinin kendi isteği ile satış işleminde …’in taraf gösterildiğini, taraflar arasında satış bedelinin 960.000,00 TL olarak kararlaştırıldığını, satış bedeline mahsuben … adına Üsküdar … Mahallesi, … pafta, … ada, … parselde kayıtlı taşınmazın davacı adına 18.06.2007’de devrinin verildiğini, taşınmazın 300.000,00 TL sayıldığını, geriye kalan 660.000,00 TL’lik bakiye bedel için 30.07.2007 tarihinde ödenmek üzere …’in keşidecisi, …’ın ise kefili bulunduğu senedin tanzim edildiğini, senet bedelinin ödenmediğini, davalıların davacıyı kandırarak senedi elinden aldıklarını, buna ilişkin olarak şikayetçi olduklarını, soruşturmanın devam ettiğini, davalılarca müvekkilinde samimi ortamlar yaratılarak, aracın devrini beklemeksizin satış bedeline mahsuben taşınmaz devri gerçekleştirilerek güven tesis edildiğini, buna dayalı olarak bakiye borcu için kredi çekip ödeme yapılacağı söylenerek kredi çıkana kadar bakiye borç için senet verildiğini, daha sonra da hileli hareketlerle davacının kandırıldığını, aracın bu süreçte 09.07.2007 tarihinde davalı … adına muvazaalı şekilde satılıp devredildiğini, adı geçenin diğer davalı …’ın kız kardeşinin eşi olduğunu, aracı bu davalı adınayken … isimli birine kiraya verdiğini, davacının, davalılardan satış bedelini kısmen alamadığını ileri sürerek, davalıların muvazaalı eylemleri ile satışı yapılan aracın satış işleminin iptali ile davacı adına tesciline, bu talepleri kabul edilmezse, maddi ve manevi tazminat ve fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile satış bedelinden bakiye kalan 660.000,00 TL’nin satış tarihi olan 04.07.2007 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …, … ve … vekili, savunmasında özetle; satış bedelinin taraflar arasında 1.200.000,00 TL olarak belirlendiğini, bu bedelin bir kısmını …’ın Libadiye’deki taşınmazının devri ile gerçekleştirilmesi, kalanının ise, senede bağlanmasının kararlaştırıldığını, taşınmazın değerinin 540.000,00 TL olarak belirlendiğini, kalanı için 30.07.2007 vadeli, 660.000,00 TL’lik senedin davacıya verildiğini, 80.000,00 TL’nin aracın kirasına sayıldığını, senedin 580.000,00 TL olarak düzeltildiğini, senet bedelinin davacıya ödendiğini, senedin keşidecisinin …, kefilinin … olduğunu, senedin aslının borçlularda olduğunu, bunun da senedin bedelinin ödendiğini gösterdiğini, taşınmaz devrinin sağlandığını, senedin ise bedeli ödenerek davacıdan alındığını, borcun kalmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava, satış sözleşmesinin iptali, aracın iadesi ve yeniden davacı adına tesciline ilişkindir. Davacı ile davalı … arasında … plakalı aracın satışı yönünden bir sözleşmenin gerçekleştiği ve aracın ticari plakası ile birlikte trafik tescilde devredildiği sabittir. Her ne kadar davacı ve davalı taraf, satış bedelini farklı farklı bildirmişler ise de, satış bedelinin bir kısmının …’a ait taşınmazın davacıya devredilmek suretiyle ödendiği; satış bedelinden 660.000,00 TL’nin kaldığı ihtilafsızdır. Bu nedenle, gayrimenkulün satış bedelinin davacının ileriye sürdüğü gibi 300.000,00 TL olmasının ya da davalının ileriye sürdüğü gibi 540.000,00 TL olmasının olaya etkisi yoktur, zira kalan satış bedeli 660.000,00 TL’dir. Taraflar arasında yazılı protokol olup, kalan satış bedeli 660.000,00 TL’nin 80.000,00 TL’sinin davalıların minibüsü kullanmalarından kaynaklanan kira bedeline sayıldığı protokol sebebiyle ihtilafsızdır. Bu nedenle senedin 580.000,00 TL’lik olduğu görülmektedir. Mahkememizce senet incelenmiş olup, senedin keşidecisinin … olduğu, lehtarının davacımız olduğu, …’ın ise senedin önünü kefil sıfatıyla imzaladığı görülmüştür. Bilindiği üzere senedin ön yüzünü kefil olarak imzalamayan senede aval veren gibi sorumludur. Senette vade tarihi bulunmamakta olup, bu husus senedin kambiyo senedi olma özelliğini kaybettirmez, senedin görüldüğünde ödenecek senet niteliğinde olduğunu gösterir. Söz konusu senet davalılar tarafından ibraz edilmiş olup, bu nedenle davalılar senedin bedelinin ödenerek davacıdan alındığını iddia etmektedir. Ancak, davacıda olayı ceza yargılamasına taşımış olup, İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/239 Esas – 2018/677 Karar sayılı dosyasında senedin davacıyı kandırmak suretiyle … ve … tarafından alındığına hükmedildiği, bu nedenle bu davalılarımız aleyhine mahkumiyet kararı verildiği ve kararın kesinleştiği belirlenmiştir. Ceza yargılaması sonunda verilen hüküm maddi vakıa olarak mahkememizi bağlayıcı nitelikte olup, bu nedenle 580.000,00 TL’lik senedin ödenmediği mahkememizce kabul edilmiştir. Davacı yan her ne kadar aracın satış akdinin iptalini talep etmişse de, satış anında taraf iradelerinin oluştuğu, bu iradelerden satış anı itibariyle herhangi bir irade fesadının söz konusu olmadığı, satış miktarınında bir kısmının taşınmaz devri ile sağlandığı, aracında devrinin alıcıya geçtiği nazara alınarak, mahkememizce artık satış akdinin feshine karar verilemeyeceği, sadece ödenmeyen senet bedeline hükmedilebileceği; hükmedilen senet bedeli yönünden taraflar arasında akdi ilişkinin bulunduğu, her ne kadar senedin kandırılarak alınma işleminde …’ün katılımı söz konusu ise de, bu şahsın ödenmeyen senet bedelinden sorumlu tutulamayacağı; onun aleyhine ancak manevi tazminat davası açılabileceği, ödenmeyen satış bedelinin üzerinde bir maddi zarar doğmuşsa, ondan dolayı da …’ün davalı edilebileceği değerlendirilmiş; bu davalının yargılama esnasında ölmesi sebebiyle mirasçılarının dahil edilmesi yönünde ara karar oluşturulmuşsa da davacı tarafın bu ara kararı yerine getirmeyeceğini açıkça bildirmesi ve diğer davalılar yönünden hüküm kurulmasını talep etmesi üzerine aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur. Mahkememizce, aracı …’den devir alan …’ın da kalan senet bedelinden sorumlu tutulamayacağı, bu şahsın bir miktar satışı bedelinin ödenmediğini bilerek minibüsü satın almış olsa dahi satış bedelinden kalan kısım için akçalı sorumluluğunun bulunamayacağı; kaldı ki, bilerek devir aldığınında ispat edilemediği nazara alınarak bu davalı yönünden de talebin reddine karar verilmiş; 580.000,00 TL’lik senedin keşidecisi olan … ve kefili olan ( avalist konumu ile ) …’ın senet bedelinden sorumlu oldukları kabul edilerek ancak senetten dolayı temerrüte düşürülmedikleri, senette vade tarihi olmadığı nazara alınarak her ne kadar 04/07/2007 olan satış tarihinden itibaren faiz istenmiş ise de; dava tarihi olan 31/07/2007’den itibaren işleyecek faize hükmedilmiş; Davacı taraf davadan evvel son dilekçesinde ( 11/09/2019 tarihli ) 600.000,00 TL maddi tazminat ile 60.000,00 TL manevi tazminat talep ettiğini bildirmişse de; ilk dava dilekçesinde manevi tazminat yönünden dava açmadığını, manevi tazminat yönünden fazlaya dair haklarını saklı tuttuğunu bildirdiği; bu nedenle manevi tazminat yönünden açılan bir davanın bulunmadığı; dava dilekçesinde açık açık toplam 660.000,00 TL kalan satış bedelinin talep edildiği nazara alınarak; mahkememizce manevi tazminat yönünden usulünce açılan bir dava olmadığından, bu talebin reddine karar verilmiş; Açılan davanın 660.000,00 TL kalan satış bedeline ilişkin olduğu kabul edilerek 580.000,00 TL yönünden kabulüne … ” gerekçesiyle, davacının … plakalı aracın iadesi ve satışına ilişkin sözleşmenin feshi ile davacı adına tesciline karar verilmesi yönündeki talebinin reddine, davacının maddi alacak talebinin davalılardan … ve … yönünden kısmen kabulü ile 580.000,00 TL’nin bu davalılardan dava tarihi olan 31.07.2007’den itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, bu davalılar yönünden fazlaya dair alacak talebinin reddine, davalı … Keskün yönünden davanın usulden reddine, davalı … yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili ile davalılar … ve … vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde öncelikle sözleşmenin feshi ile dava konusu aracın davacı adına tescilinin, bunun mümkün olmaması halinde bedelin ödenmesinin talep edildiğini, ancak mahkemenin irade fesadı bulunmadığı yönündeki kabulünün dosya kapsamıyla bağdaşmadığını, dava dilekçesinde de ifade olunduğu üzere davalılarca müvekkilinde samimi ortamlar yaratılarak, aracın devrini beklemeksizin satış bedeline mahsuben taşınmaz devri gerçekleştirilerek güven tesis edildiğini, buna dayalı olarak bakiye borcu için kredi çekip ödeme yapılacağı söylenerek kredi çıkana kadar bakiye borç için senet verilmiş, daha sonra da verilen senet bedeli ödenmeksizin ceza mahkemesi kararıyla da sabit olduğu üzere hileli hareketlerle müvekkilinden alınarak yırtıldığını, tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde davalıların daha en başından itibaren müvekkilinin sözleşme yapma iradesini hileli hareketlerle fesada uğrattıklarını, bu nedenle mahkemece hile sebebiyle sözleşmenin iptali ile aracın müvekkili adına tesciline karar verilmesi gerekirken anılan şekilde karar oluşturulmasının hukuka aykırı olduğunu, irade fesadı olmadığı yönündeki mahkeme kabulüne göre dahi kararın hukuka aykırı olduğunu, davalılarca dava konusu aracın bedelinin ödenmediğinin dosya kapsamıyla sabit olduğunu, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan biri edim yükümlülüğüne riayet etmediği zaman diğer taraf sözleşmeden dönerek daha önce ifa ettiği edimleri geri isteyebileceğini, nitekim iş bu davada da öncelikli olarak bu hususun talep edildiğini, bedelinin ödenmediği, dolayısıyla sözleşmeye aykırı hareket edildiği, mütemerrit olunduğunun dosya kapsamı ile sabit olduğunu, dolayısıyla bu durumda davacının sözleşmeden dönerek edimlerin iadesini talep edebileceğini, buna rağmen satış akdinde irade fesadı bulunmaması sebebiyle artık satış akdinin feshine karar verilemeyeceği şeklindeki gerekçe ile tescil talebinin reddinin hatalı olduğunu, davalı …’a yapılan satış işleminin davalının akrabalık ilişkisi, devrin çok kısa süre sonra yapılması, davalı …’ın hiç bir gelirinin olmaması, ceza dosyasındaki beyanlardaki ikarar sebepleriyle muvazaalı olduğunun tüm dosya kapsamıyla sabit olduğunu, devrin muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzlükle batıl olduğunu, bu durumda hem davacının iradesi fesada uğratıldığından onun yapyığı satış işlemi, hem de davalı …’a yapılan satışın muvazaalı olması sebebiyle satışın iptal edilerek aracın müvekkili adına tesciline karar verilmesi gerektiğini, kaldı ki mahkemenin irade fesadı olmadığı yönündeki kabulüne göre dahi satış bedelinin ödenmemesi sebebiyle TBK’nın 125. maddesi uyarınca sözleşmeden dönme ile aracın müvekkiline iadesine karar verilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde ve diğer dilekçelerinde davalı …’a yapılan satışın muvazaalı olduğu belirtilerek bu sebeple satışın iptalinin talep edildiğini, Yargıtayın yerleşik içtihatları dolayısıyla TBK’nın 19. maddesine dayalı bu davada İİK’nın 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak, devredilen araç için haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin … aleyhine açılan davanın dosya kapsamıyla bağdaşmayan bir gerekçeyle reddine karar verilmesinin de hatalı olduğunu, manevi tazminat talebi yönünden usulüne uygun açılmış bir dava mevcut olmasına rağmen dosya kapsamına uymayan gerekçeyle talebin reddinin hatalı olduğunu, oysa ki 31.07.2007 tarihli dava dilekçesinde manevi tazminat talebinde bulunulduğunu, mahkemece 25.02.2008 tarihli ara kararla talebin açıklanmasının istenmesi üzerine de 14.04.2008 tarihli dilekçeyle talebin açıkça 600.000,00 TL maddi, 60.000,00 TL manevi tazminat olduğu belirtilerek tazminat isteminde bulunulduğunu, nitekim dosya kapsamı, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararı birlikte dikkate alındığında müvekkili lehine manevi tazminata hükmedilmesinin tüm şartlarının oluştuğunu, manevi tazminat yönünden maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu, 31.07.2007 tarihli dava dilekçesinde manevi tazminat talebinde bulunulduğunu, mahkemece 25.02.2008 tarihli ara kararla talebin açıklanmasının istenmesi üzerine 14.04.2008 tarihli dilekçeyle talebimin açıklanarak açıkça 60.000,00 TL manevi tazminat isteminde bulunulduğunu, dolayısıyla iş bu davada 600.000,00 TL maddi, 60.000,00 TL manevi tazminat talebi bulunduğunu, ilk derece mahkemesince manevi tazminat talebimiz usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği, maddi tazminat talebinin ise 20.000,00 TL’lik kısmının reddedilip davalılar lehine ise 9.150,00 TL vekalet ücretine hükmedildiğini, ilk derece mahkemesince 80.000,00 TL (60.000,00 manevi, 20.000,00 T maddi tazminat) red miktarı üzerinden davalılar lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, manevi tazminat talebinin tamamı reddedildiğinden AAÜT’nin 10/3’e göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına; öncelikle davalıların aracın satışlarının iptali ile her türlü takiyadattan (haciz vd.) ari olarak davacı adına tesciline, takyidattan arilik konusunda aksi kanı halinde, aracın davacı adına tescilinin yanında, müvekkilinin üzerine kayıtlı taşınmazın iadesinin, davalılarca aracın tüm takyidatların/ hacizlerinin kaldırılması şartına tabi tutulmasına, aksi kanı halinde davalı …’ a yapılan devrin satış işleminin TBK’nın 19. maddesi uyarınca iptaliyle, İİK 283.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın devredilen araç üzerinde alacağın tahsili için haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulmasına, aksi kanı halinde davalı … yönünden de davanın kabulüyle 600.000,00 TL maddi tazminatın 31.07.2007’den itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, 60.000,00 TL manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalılar …, … vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemenin tek gerekçesinin İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.10.2018 tarih ve 2018/239 Esas, 2018/677 Karar sayılı mahkumiyet kararı olduğunu, bu kararın da zamanaşımı süresi dolmak üzereyken verildiğini, eksik ve hatalı olduğunu, iş bu mahkumiyet kararındaki maddi vakıanın hukuk hakimini bağlayacağı belirtilmiş ise de TBK’nın 74.maddesinin genel bir düzenleme olmayıp haksız fiilden doğan tazminat talepleri için söz konusu olduğunu, hukuk mahkemesi için bağlayıcı olmayacağını, kararın kesin hüküm teşkil etmeyeceğini, ayrıca davalı …’in ceza davasında beraat ettiğini, buna rağmen bu davalı yönünden de davanın kabulünün hatalı olduğunu, talep edilmesine rağmen tehdit, iftira ve hakaret nedeniyle açılan İstanbul 30.Asliye Ceza Mahkemesi ve İstanbul Anadolu 3.Ağır Ceza Mahkemesi dosyalarının incelenmeden, ayrıca davalı …’ın davacıdan senedi kandırarak aldığı kabul edilen günde Mardin Kızıltepe’de olduğu, burada bir trafik kazasına karıştığı savunmasının değerlendirilmediğini, davalı …’ın devrettiği taşınmazın gerçek değerinin tespiti talep edilmesine rağmen bu talebin nazara alınmamasının da hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari minibüs ve minibüs hattı satış sözleşmesinden doğan borcun ödenmemesi sebebiyle sözleşmenin iptali ile aracın davacı adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde bakiye satış bedelinin davalılardan tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili ve davalılar … ile … vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekilinin istinaf istemi yönünden yapılan incelemede;Davacının adına kayıtlı … plakalı minibüs cinsi araç, 04.07.207 tarihli ve Kartal …Noterliğince düzenlenen kati satış sözleşmesi ile davalı …’e satılıp devredilmiş olup davacı vekili dava dilekçesinde, aracın satış bedelinin 960.000,00 TL olarak belirlendiğini, satış bedelinin 300.000,00 TL’sine karşılık olarak bir adet taşınmazın devrinin davalı … tarafından davacı adına yapıldığını, ancak bakiye bedel yönünden verilen 660.000,00 TL’lik senet bedelinin ödenmediğini ileri sürerek, öncelikle satışın iptali ile aracın davacı adına tescilini bu talep kabul görmez ise 660.000,00 TL’nin davalılardan tahsilini talep etmiştir. Dosya kapsamına göre taraflar arasındaki bu satışa ilişkin olarak davalı … tarafından davacı lehine 660.000,00 TL bedelli bir senedin düzenlendiği, senette davalı …’ın da kefil olarak yer aldığı, senet aslının davalılarda bulunduğu ve aslının dosyaya sunulduğu, davalılarca senet bedelinin ödendiğinin ve bu nedenle senedin kendilerince alındığının savunulduğu, senedin düzenleme tarihinin bulunmadığı görülmektedir. TTK’nın 778. maddesinin atfıyla uygulanması gereken aynı Kanunun 703. maddesinin 2. fıkrasına göre düzenleme tarihi bulunmayan söz konusu senedin kambiyo senedi vasfı bulunmadığı, bu durumda bono niteliğinde olmayan bu senedin imzası inkar edilmediğinden adi senet hükmünde olduğu anlaşılmaktadır. Davalılarca ödeme savunmasında bulunulmuş ise de ödemeye ilişkin herhangi yazılı bir belge dosya kapsamında bulunmamaktadır. Davalılar …, … hakkında davacının şikayetçi olması üzerine açılan ceza davasında İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/239 Esas, 2018/677 Karar sayılı dosyasında; dava konusu ödeme ve düzenleme tarihi yer almayan 660.0000,00 TL bedelli dava konusu senedin davacıyı kandırmak suretiyle … ve … tarafından alındığı, davalı …’ın TCK’nın 208.maddesi uyarınca özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçunu işlediği sabit görülerek bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, diğer davalı … yönünden ise suçun unsurları oluşmadığından beraat kararı verildiği, kararın 24.04.2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının aracını satış aşamasında hileli bir işlemin bulunmadığı, irade fesadı bulunmadığı ve sözleşmenin feshini gerektirecek bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle sözleşmenin feshi talebi kabul edilmeyerek bakiye satış bedeline hükmedilmiştir. Davacı vekili terditli talepte bulunarak öncelikle davalının temerrütü nedeniyle sözleşmeden dönüldüğünü, bu nedenle aracın davacı adına tescilini talep etmiş, bu hususu istinaf sebebi olarak da ileri sürmüştür. Araç satış sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 211/3. maddesi (6098 sayılı TBK 235/3. ) ”… Satılan, alıcıya teslim edilmişse satıcı bu hakkı sarahaten muhafaza etmiş olmadıkça satımı feshedip satılanı istirdat edemez …” hükmünü içermektedir. Somut olayda, davacı minibüsü davalıya satıp devretmiş olup satıcı davacının, sözleşmeyi bu hakkını saklı tutarak yaptığına dair bir delil bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece, davacının terditli taleplerinden aracın geri alınarak davacı adına tescili talebinin reddi ile bedele hükmedilmesi yerinde görünmektedir. Ayrıca davacı ile davalı … arasında yapılan araç satış sözleşmesinin kuruluşu aşamasında irade fesadı hallerinin bulunmadığı, satış yapıldıktan sonra ödeme için verilen senedin davacının elinden alınması sebebiyle davalı …’ın özel belgeyi bozmak suçu nedeniyle mahkumiyetine karar verildiği, bu vakıanın da sözleşmenin kuruluşu aşamasında bulunmadığı, sözleşmenin kuruluşu aşamasında irade sakatlığının konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu minibüs, davalı … adına devredilip tescil edildikten sonra bu kez 16.07.2007 tarihinde davalı …’a satılıp devredilmiştir. Davacı vekili, davalı …’a yapılan satışın muvazaalı olduğunu, bu nedenle bu davalı yönünden de davanın kabulü ile satışın iptaline ve İİK’nın 283.maddesi gereğince davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Eldeki davada davacı taraf dava dilekçesi ile terditli talepte bulunarak, dava konusu araç satış işlemine ilişkin olarak aracın davacı adına tescilini, bu talebin kabul edilmemesi halinde bakiye satış bedelinin tahsilini talep etmiştir. Davacı vekilinin belirttiği İİK’nın 283.maddesi uyarınca haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi istemi tasarrufun iptali davasına ilişkin olup eldeki dava konusu ve dava dilekçesindeki davacı talepleri nazara alındığında söz konusu maddenin somut olayda uygulanma yeri bulunmadığından ve dava da tasarrufun iptali davası olmadığından, ayrıca iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında dava ve cevaba cevap dilekçesinde ileri sürmediği bu talebi daha sonra ileri süremeyeceği de nazara alındığında mahkemece, davalı … yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi yerinde olmuştur. Bu nedenle aksi yöndeki davacı istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.Davacı vekili, manevi tazminat yönünden usulüne uygun açılmış bir davaları bulunduğunu, buna rağmen bu talebin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür. Dava dilekçesinde davacı vekilince, maddi ve manevi tazminat ve fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile satış bedelinden bakiye kalan 660.000,00 TL’nin satış tarihinden işleyecek faizi ile tahsilinin talep edildiği görülmektedir. Dava dilekçesinden, davacı vekilince herhangi bir manevi tazminat isteminde bulunulmadığı görülmektedir.Mahkemece 25.02.2008 tarihli duruşmada, davacı vekiline maddi ve manevi taleplerinin dayanağı vakıaların açıklanması ve buna göre istem sonucunun açıklanması için davacı vekiline süre verilmesi üzerine davacı vekilince sunulan 14.04.2008 tarihli beyan dilekçesinde ise; öncelikle aracın muvazaalı satışlarının iptali ile aracın davacı adına tesciline ve 60.000,00 TL manevi tazminatın, bu isteğin kabul görmemesi halinde ise 600.00,00 TL maddi tazminatın satış tarihinden işleyecek faizi ile davalılardan tahsili istemiştir. Davacı vekili bu isteğini 11.09.2019 tarihli dilekçesinde de tekrarlanmıştır. Davacı vekilince herhangi bir ıslah dilekçesi sunulmamış, ıslah talebinde de bulunulmamıştır. Dava dilekçesinde açıkça maddi, manevi tazminat ve fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile satış bedelinden bakiye kalan 660.000,00 TL’nin tahsili istenmiştir. Bu durumda, davacı tarafından usulüne uygun şekilde açılmış bir manevi tazminat davası bulunmadığından mahkemece bu talebin reddi de yerinde olmuştur. Yukarıda da açıklandığı üzere, dava dilekçesinde manevi tazminat isteminde bulunulmadığı, usulüne uygun şekilde açılmış bir manevi tazminat davası açılmadığı daha sonra davacı tarafça davanın bu yönde ıslah da edilmediği anlaşıldığından, mahkemece senet bedeli 660.000,00 TL kabul dilerek, taraflarca kabul edilen ve davacı tarafından istinaf konusu edilmeyen 80.000,00 TL düşüldüğünde 580.000,00 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi ve buna göre reddedilen ve kabul edilen miktarlar üzerinden taraflara lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık görünmediğinden davacı vekilinin vekalet ücretine ilişkin istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu sebeplerle, davacı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Davalılar … ve … vekilinin istinaf istemi yönünden yapılan istinaf incelenmesinde ; Ceza mahkemesi kararlarının, hukuk mahkemesine etkisi, hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında, esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. Ancak, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşik içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, ceza mahkemesi kararlarında saptanan maddi olgular, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Bundan ayrı, hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder. Buna göre somut olayda, davacı ile davalı … arasındaki bu satışa ilişkin olarak davalı … tarafından davacı lehine 660.000,00 TL bedelli bir senedin düzenlendiği, senette davalı …’ın da kefil olarak imzasının bulunduğu, senet aslının davalılarda bulunduğu ve aslının dosyaya sunulduğu, davalılarca senet bedelinin ödendiğinin ve bu nedenle senedin kendilerince alındığının savunulduğu ancak ödemeye ilişkin herhangi yazılı bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı görülmektedir. Davalılar … ve … hakkında davacının şikayetçi olması üzerine açılan ceza davasında İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/239 Esas, 2018/677 Karar sayılı kararı ile dava konusu ödeme ve düzenleme tarihi yer almayan 660.000,00 TL bedelli senedin davacıyı kandırmak suretiyle … ve … tarafından davacıdan alındığı, davalı …’ın TCK’nın 208.maddesi uyarınca özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçunu işlediği sabit görülerek bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, diğer davalı … yönünden ise suçun unsurları oluşmadığından beraat kararı verildiği, kararın 24.04.2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmkatdır.Davacıya araç satış bedelinden kalan bakiye kısım için verildiği tarafların kabulünden olan dava konusu senedin aslının, davacıya bakiye bedel ödenmeden davacıdan, davalı … tarafından davacıyı kandırmak suretiyle aldığı şeklindeki maddi vakıa ceza mahkemesi kararı ile kesinleşmiş olup eldeki davada bu karar kesin delil niteliğindedir ve hukuk hakimini bağlar. Bu durumda, ödeme iddiasını yazılı delille ispatlayamayan davalılar … ve … senet bedelinden davacıya karşı sorumludurlar. Bu nedenle, adı geçen davalılar vekilinin ceza mahkemesi kararının bağlayıcı olmadığı ve ceza mahkemesi kararının hatalı olduğu yönündeki istinaf sebepleri yerinde değildir.Davalı … hakkında beraat kararı verilmesine rağmen hakkındaki davanın kabul edilmesinin hatalı olduğu da istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür. Somut olayda dava konusu senet, taraflar arasındaki satışa ilişkin olarak davalı keşideci … tarafından davacı lehine düzenlenmiştir. TTK’nın 778. maddesinin atfıyla uygulanması gereken aynı Kanunun 703. maddesinin 2. fıkrasına göre düzenleme tarihi bulunmayan dava konusu senet kambiyo senedi vasfı bulunmamakla birlikte senet imzası inkar edilmediğinden adi senet hükmündedir. Adi senetler ise resmî bir makam veya memurun katılması olmaksızın düzenlenen senetlere adi senetler denir. Adi senetler genel olarak taraflarca düzenlenir. Fakat taraflar senedi bir başkasına yazdırarak altını imza etmekle de yetinebilirler. Senet metninin, belgelendirdiği husus (hukuki işlem) hakkında tam bir bilgiyi içermesi ve senedin altının, senet aleyhine delil teşkil edecek kişi tarafından el yazısıyla imza edilmesi gerekir. Bir adi senet, senet altında imzası bulunan (senet kendisine karşı delil teşkil edecek olan) kişi tarafından, mahkeme huzurunda ikrar edilir veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilirse, o senet “kesin delil” teşkil eder. Bu bakımdan davalı … tarafından imzalanan araç satışına ilişkin bakiye bedelin karşılığında düzenlendiği anlaşılan söz konusu senet nedeniyle davalının sorumlu olduğu ve bu davalı yönünden de davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalılar … ve … vekilince, taraflar arasındaki, hürriyeti tahdit, iftira, hakaret nedeniyle açılan dava dosyalarının da incelenmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de bu dosyaların eldeki dava yönünden sonuca bir etkisi bulunmadığından bu yöndeki istinaf sebebinin de reddi gerekmiştir. Kararı istinaf etmeyen davalı … vekilince 03.01.2023 tarihli dilekçeyle ihtiyati haczin kaldırılması istenmiştir. İİK’nın 266. maddesi uyarınca, “Borçlu para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat depo etmek veya taşınmaz rehin yahut muteber banka kefaleti göstermek şartı ile ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir. Takibe başlandıktan sonra yetki, icra Mahkemesine geçer” hükmünü içerir. Bu nedenle, adı geçen davalı vekilinin bu talebini icra mahkemesi nezdinde ileri sürmesi gerektiğinden bu talebin de reddine karar verilmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekili ile davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle 1-Davacı vekili ile davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına, 135,50 TL bakiye istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalılar … ve … tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 19.806,90 TL istinaf karar harcının davalılar … ve …’dan dan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına,5-Davalı … vekilinin 03.01.2023 tarihli talebinin İİK’nın 266. maddesi uyarınca reddine,6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,7-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 19.01.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.