Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1971 E. 2020/1467 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1971
KARAR NO: 2020/1467
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24.09.2020 tarihli ara karar
NUMARASI: 2020/549 Esas
DAVANIN KONUSU: Şirketin fesih ve tasfiyesi- İhtiyate tedbir.
Taraflar arasında görülen fesih ve tasfiye davasında, davalının yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir karara karşı, davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili tedbir talepli dilekçesinde özetle; … Ltd. Şti.’ nin 19.01.2012 tarihinde İstanbul Tuzla adresinde 300.000,00 TL sermaye ile kurulduğunu, davalı şirket ortaklarının davacının iyiniyetini kullanmış olduklarını, şirket müdürlüğünün davalı …’a verildiğini, ancak …’ın imza yetkisini kötüye kullanıldığını belirterek, davalı …’ın imza yetkilerinin kaldırılarak şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini, şirket ticari defter ve kayıtlarının yargılama süresince mahkeme kasasına alınmasını ve şirkete kayyum ve tasfiye memuru atanması talep ve dava etmiştir. Davalı vekili tarafından 24.09.2020 tarihinde verilen dilekçesinde; cevap süresinin uzatılmasını, davacının şirketteki üç ortaktan biri olduğunu, müdürün ortaklar kurulu kararı ile belirlendiğini, davacının eldeki davayı şirketler hukukuna özgü zorunlu yolları tüketmeksizin açmış olduğunu, davacının bugüne kadar şirkete ilişkin kayıtlarının, şirket karının nasıl paylaşıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin incelenmesi ve şirket müdürünün değişmesi yönünde müracaatının bulunmadığını, davacının her konuda düzenli olarak bilgilendirilmiş olduğunu, ortaklar kurulunun toplanması için gerekli prosedürün müvekkilleri tarafından tamamlanmaya çalışıldığını, davacının ortaklıktan ayrılma talebini ilettiğini ancak ayrılma payı değerine yönelik olarak fahiş talepte bulunduğunu, davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verilmesini ve tedbir talebinin reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince tedbir talebinin duruşmalı olarak değerlendirilmesine karar verilmiştir. Davacı vekili duruşmadaki beyanında; davacı ile davalı şirketin diğer ortakları arasında güven ilişkisinin zedelendiğini, 2015 yılından itibaren davacı şirket kayıtlarına ulaşılamadığını, o tarihten bugüne kadar genel kurul toplantılarının da yapılamadığını, bu sebeple tedbiren şirkete müdür olarak kayyım atanmasını talep etmiştir. Davalı vekili duruşmadaki beyanında; davanın şirkete karşı açılması gerekirken şirket yanında ortaklara karşı da açıldığını, ortaklar yönünden davanın reddinin gerektiğini, tedbir talebine ilişkin olarak ise bu talebin kötü niyetli olduğunu, davalı şirket tüm işlemlerini usulüne uygun yerine getirdiğini, bu aşamada şirkete kayyım atanması gerekmediğini, davacının iddialarının gerçekle bir alakasının bulunmadığını, davacının imzasının da bulunduğu ortaklar kurulu kararıyla … şirket temsilcisi olarak atandığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 24.09.2020 tarihli kararında; ”… Somut olayda; davacı taraf, 2015 yılından bu yana şirket kayıtlarına ulaşılamadığını ve o tarihten bugüne kadar genel kurul yapılmadığını, şirket müdürü olarak atanan …’ın yetkisini kötüye kullandığını bu sebeple tedbiren şirket müdürünün yönetim yetkisinin elinden alınmasını ve şirkete ait ticari defter ve belgelere el konulmasını talep etmiştir. Taraf beyanlarından anlaşıldığı üzere davacı ile diğer şirket ortakları ve şirket yetkilisi arasında uyuşmazlık çıktığı, güven ilişkisinin karşılıklı olarak zarar gördüğü anlaşılmaktadır. Dosya kapsamından yönetim yetkisinin kötüye kullanıldığı kesin olarak kanıtlanamamakla birlikte, buna ilişkin bazı belge ve deliller sunulmuştur. Haklı olarak dava süresince şirketin mevcut haliyle yönetimini devam ettirmesi davacı nezdinde endişe yaratmaktadır. Bu sebeple tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması adına şirketin yönetimi ile ilgili olarak geçici hukuki korunma sağlanması için şartların bulunduğu kanaati oluşmuştur. Geçici hukuki koruma önlemi alınırken tarafların ve şirketin menfaatlerinin korunması gerekir. Halihazırdaki temsil yetkisine sahip şirket yöneticisinin temsil yetkisinin tedbiren tamamen kaldırılması ve defterlerine el konulması halinde, şirket yönetimindeki süreklilik aksayacak, şirketin menfaatlerinin tam anlamıyla sağlanması güçleşecektir. Halihazırdaki yöneticinin temsil ve ilzam yetkisi muhafaza edilmek suretiyle temsil ilzam yetkisinin kısıtlanması yönündeki tedbir talebi kabul edilerek, temsil ve ilzam yetkisinin kullanılmasının mahkememizce atanacak bir denetim ve onay kayyımının onayına bağlanmak suretiyle gerekli hukuki korumanın sağlanabileceği kanaatine varılmış ve fazlaya ilişkin talepleri yerinde görülmemiştir. Atanan kayyım denetim ve onay kayyımı olup şirketin mevcut yönetimi el çektirilmediğinden ve dosya kapsamı da dikkate alınarak, HMK’nın 392. maddesi uyarınca takdiren teminat alınmasına gerek görülmediği, …” gerekçesiyle, ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulü ile, davalı … Ltd. Şti.’ne denetim kayyumu olarak Mali müşavir …’in atanmasına, kayyımın yapacağı iş karşılığı için aylık 1.000,00’TL’nin kayyım ücreti olarak takdirine, kayyımın 5 aylık ücretinin peşin olarak (5.000,00 TL) yatırıldığında göreve başlamasına, bu ücretin davacı yanca karşılanmasına, denetim kayyumuna şirketin malvarlığını tespit ve raporlama konusunda yetki verilmesine, 3 ayda bir olmak üzere şirketin faaliyetlerine ilişkin rapor hazırlanarak dosyaya sunulmasına, İİK’nın 179/a2 maddesi gereğince iş bu kararın İİK’nın 166/2. maddesindeki usul ile ilanına ve ticaret siciline tesciline, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı. davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde: önceki beyanlarını tekrarla; Kayyım atanması kararının şirketin işleyişini ve amacına ulaşmasını engelleyecek ve şirketin zararına neden olacak mahiyette bulunduğunu, Müvekkilleri … ile …’in 2012 yılından itibaren bizzat şirkette çalışarak müşterilerin günlük ve diğer ihtiyaçlarının teminini kaliteli ürünler ile en hızlı şekilde sağladıklarını, davacının ise 2012 yılında kuruluş sırasında 100.000 TL sermaye koyarak şirkete ortak olduğunu, şirketin faaliyetine bizzat katılmadığını ve şirkette çalışmadığını, davalı müvekkillerin şirkette bizzat çalışmış olması ve üstün çabası sayesinde, … şirketinin sektörde tanınan bir marka haline geldiğini, bu bakımdan şirketin işleyişine ve gelişmesine hiçbir katkıda bulunmayan, sadece sermayedar olan davacının iddialarının haksız ve kötü niyetli olduğunu, Davacının belirttiği iddialar ile ilgili şirkete hiçbir ihtar çekmediğini, yazılı talepte bulunmadığını, iş bu davayı yasal haklarına kavuşmak amacıyla değil şirketi işlevsiz hale getirerek müvekkillerini zarara uğratmak amacıyla açmış olduğunu, Davacının dava dilekçesindeki iddialarının ve taleplerinin tümünün gerçek dışı ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava dilekçesinde 2015 yılından itibaren şirket kayıtlarının, şirketin gelir ve giderlerinin, şirketin karlılık durumunun ve söz konusu karın nasıl paylaşıldığına ilişkin kayıtların kendisi ile paylaşılmadığını iddia etmiş ise de yine dava dilekçesinin ekinde müvekkili şirkete ait kurumlar beyannamesini sunduğunu, 12/10/2020 tarihli dilekçesinin ekinde de hesap tablosunun mahkeme dosyasına ibraz etmiş olduğunu, Müvekkili şirketin gün içinde pek çok farklı firmadan ürünler satın almakta ve bunları bekletmeden müşterilerine satmak zorunda kaldığını, yapılan satın almaların genellikle peşin yapıldığını, bu nedenle kayyım onayının alınmasının gecikmelere ve sıkıntılara neden olabileceğini, Ülkenin bulunduğu durum itibari ile son darbe girişiminden sonra şirkete kayyım atanması durumunda toplumda ve ticari hayatta, ceza soruşturması nedeni ile kayyım atandığı izlenimini doğuracağını ve bu durum müvekkili şirketin ticari itibarını zedeleyebileceğini, kayyım atanması yerine şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak davacı iddialarının değerlendirilmesinin diğer ortakların ve şirketin menfaati için daha doğru olacağını, Talep edilen kayyımın yönetim veya denetim kayyımından hangisi olacağı hususunun dava dilekçesine açıklanmadığını ve bu nedenler ile de denetim kayyımı atanmasına dair kararın usul veya yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin, ihtiyati tedbir talebinin kabulüne ve denetim kayyımı atanmasına dair 24.09.2020 tarihli ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Talep, limited şirketin fesih ve tasfiyesi davası içerisinde tedbiren şirketin ticari defter ve kayıtlarının yargılama süresince mahkeme kasasına alınması ve şirkete kayyım atanması talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulü kısmen reddine dair verilen ara karara karşı, davalılar vekili tarafından, yasal süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 636/4. Maddesinde, fesih ve tasfiye davası açıldığında mahkemece gerekli önlemlerin alınacağı belirtilmiştir. Alınacak önlemler konusunda ayrıntılı düzenleme bulunmadığından, tamamlayıcı hüküm olarak HMK’nın ihtiyati tedbire ilişkin hükümleri uygulanacaktır. HMK’nın 389. maddesi uyarınca; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “. Aynı Yasa’nın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Tüzel kişilerde asıl olan, tüzel kişiliğin seçilmiş yöneticileri tarafından yönetilmesidir. Herhangi bir organ boşluğu bulunmadığı gibi, tüzel kişinin mal varlığının azaltıldığına, yöneticinin şirkete zarar verici eylemlerde bulunduğunu ilişkin davacı iddialarının, mahkemece talebin değerlendirildiği tarih itibariyle yaklaşık ispat ölçüsünde ispatlandığından söz edilemez. Geçici hukuki koruma önlemi alınırken tarafların ve şirketin menfaatlerinin korunması gerekir. Ancak, geçici hukuki koruma kararı verebilmek için HMK’nın 390/3.maddesindeki yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmiş olması gerekir. Somut olayda karşılıklı iddia ve savunmaların içeriği ve dosya kapsamı göz önüne alındığında, şirket yöneticisi tarafından tarafların ortak olduğu şirketin amacına zarar verilip verilmediği, dürüstlük kuralına aykırı davranılıp davranılmadığı hususları ispata muhtaç görünmektedir. Bu açıklamalara göre, davacının iddiaları yönünden, bu aşamada yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden, davalı şirkete tedbiren denetim kayyımı atanması yönündeki ilk derece mahkemesi kararının isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle davalılar vekilinin istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2.ve 391/3. maddeleri uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir talebinin kabulüne dair verdiği 24.09.2020 tarihli tedbir ara kararının kaldırılarak ihtiyati tedbir talebinin reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; HMK’nın 353/1.b.2 ve 391/3. maddeleri uyarınca davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne ve davalı şirkete denetim kayyımı atanmasına dair yüze karşı verdiği 24/09/2020 tarihli ara kararın KALDIRILMASINA, davacının ihtiyati tedbir talebi hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davacının ihtiyati tedbir talebinin, HMK’nın 390/3. maddesi uyarınca, yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 54,40 TL istinaf peşin karar harcının talep halinde davalılara iadesine, 3-Davalılar tarafından harcanan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24/12/2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.