Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1945 E. 2021/1071 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1945
KARAR NO: 2021/1071
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2018/253 Esas – 2020/185 Karar
TARİHİ: 03/03/2020
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükme karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıya ait Gebze’deki taşınmazın satışı hususunda taraflar arasında 17.10.2016 tarihli 120 gün süreli Gayrimenkul Aracılık Sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 6. maddesinde sözleşmenin sona ereceği tarihten 15 gün öncesine kadar taraflar yazılı bildirimde bulunmadığı takdirde sözleşmenin aynı koşullarda ve aynı süre için uzayacağının öngörüldüğünü, sözleşmenin imzalanması ile birlikte müvekkilinin taşınmazın satışı için aracılık faaliyetine başladığını, internet sitelerinden satış ilanları yayınladığını, sms ve e-posta yolu ile taşınmazın satışta olduğunu birçok firmaya duyurduğunu, tarafların sözleşmenin sona ereceği 14.02.2017 tarihinden 15 gün öncesine kadar yenilememe konusunda yazılı bildirimde bulunmadıklarını, dolayısıyla sözleşmenin kendiliğinden 120 gün daha 15.06.2017 tarihine kadar uzadığını, davalının 30/03/2017 tarihli e-posta bildirimi ile sözleşmeyi süresinin dolması ve bu süre zarfında satışın gerçekleşmemesi nedeniyle feshettiğini bildirdiğini, davalının 13.04.2017 tarihinde taşınmazı sattığının anlaşıldığını, sözleşme hükümleri gereğince davalının müvekkiline her halükarda hizmet bedeli ve cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, sözleşmenin 5.8 maddesinde davalının taahhüdüne aykırı davranması halinde müvekkiline hem sözleşmede belirlenen ücretin tamamını hem de ücret bedeli kadar cezai şartı ödeyeceğinin öngörüldüğünü, bu nedenle davalıdan sözleşmede öngörülen satış bedelinin % 2 + KDV’si olan 200.600 TL hizmet bedeli ile bu bedel kadar cezai şart olmak üzere toplam 401.200 TL talep etmeye hakkı bulunduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000 TL hizmet bedeli ve 10.000 TL cezai şart olmak üzere toplam 20.000 TL’nin 03.08.2017 fesih bildirimi tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; öncelikle usule ilişkin itirazlarının bulunduğunu, Mahkemenin görevsiz olduğunu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle öncelikle görev yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiş ve esas yönünden ise; taraflar arasında 17.10.2016 tarihinde imzalanan Gayrimenkul Aracılık Sözleşmesinin, davacının 19.01.2017 tarihinden sonra taşınmazın satışına yönelik faaliyet göstermemesi sebebiyle müvekkili tarafından 30.03.2017 tarihli yazı ile haklı olarak feshedildiğini, davacının sözleşmede belirlenen 120 günlük süre içinde taşınmazı satamadığını, 19.01.2017 tarihinden sonra da taşınmazın satışı için hiçbir faaliyet göstermediğini, müvekkilinin taşınmazı davacının hiçbir şekilde aracılık ettiği müşterilerinden olmayan ve sözleşmenin feshinden sonra kendisinin bulduğu bir firmaya sattığını, bu sebeple taşınmazın satışına hiçbir şekilde aracılık etmeyen davacının TBK’nın 521. maddesi hükmüne göre hiçbir şekilde ücret ve cezai şart talebinde bulunamayacağını, davacının sadece müvekkili ile arasındaki Gayrimenkul Aracılık Sözleşmesinin kurulmasıyla ücrete hak kazanacağı iddiasının hukuka aykırı olduğunu, kanun hükmüne göre davacı simsarın ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanacağını, dava konusu olayda davacının alıcı ile müvekkili arasında hiçbir aracılık yapmadığını ve sözleşme kurulmasında çalışması olmadığını, bu sebeple ücreti hak etmediğini, taşınmazın fesihten 14 gün sonra satıldığını, müvekkilinin hiçbir şekilde davacıyı aradan çıkarmak suretiyle üçüncü kişi ile işbirliği yapmadığını, öncelikle sözleşmeyi haklı olarak feshettiğini ve sonrasında kendi bulduğu bir kişiye sattığını belirterek, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin 03.03.2020 tarihli, 2018/253 Esas – 2020/185 Karar sayılı ilamıyla; “…Dosyadaki davacı delillerinin incelenmesinden davacının taşınmaz hakkında renkli resimli internet ilanları verdiği, İlanlarda taşınmazın satım bedeli 3.100.000 Amerikan Doları olarak belirlendiği, taraflar arasındaki sözleşmede ise satış bedeli 2.900.00 Amerikan Doları olarak yazılmış ise de davacı taraf 10.01.2017 tarihli mail mesajında 542 kişinin ilana baktığını, Dolar kuru yükseldikçe alıcıların uzaklaştığını, TL olarak 30 Kasım’da 7.500.000 TL fiyat verildiğini, fiyatın yüksek bulunduğunu, fiyatın TL olarak 7.900.0 TL olarak değiştirilmesini önerdiği, davalının 12.01.2017 tarihli mailinde satım bedelinin 8.500.000 TL olarak revize edilmesini kabul ettiği bu itibarla satışa konu taınmaszın değerinin 8.500.000 TL olduğu anlaşılmıştır. Sözleşmenin 5.8 maddesi uyarınca; davalının taahhüdüne aykırı davranması nedeni ile belirlenen cezai şartın sözleşmede belirlenen ücretin tamamı yanında ücret bedeli kadar cezai şartı ödeyeceğinin öngörüldüğü nazara alındığında davacının davalıdan sözleşmede öngörülen satış bedelinin % 2 + KDV’si olan 200.600 TL hizmet bedeli ile bu bedel kadar cezai şart olmak üzere toplam 401.200 TL talep etmeye hakkı bulunduğunu ancak TBK 182 maddesi uyarınca tacirler arasında sözleşme ile belirlense bile fahiş olan cezaların tenkisi ve bu hususun hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği nazara alınarak ve ibraz edilen mali müşavir bilirkişi raporu ile cezai şartın uygulanması halinde davalının ticari mahfına sebebiyet verme durumunun söz konusu da olmadığı gözetilerek 1/2 oranın da indirim uygulanması kanaatine varılmış taleple bağlı kalınarak 20.000 TL cezai şart alacağının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Her ne kadar ibraz edilen bilirkişi raporu ile ‘Sözleşmenini tümü davacı tarafından önceden hazırladığı, genel işlem koşullarından oluşan sözleşme hükümlerine dayanılarak sözleşmenin normal süresinin bitmesinden en az 15 gün öncesinde davalının yenilememe beyanında bulunmaması ile sözleşmenin aynı süre için yenilenmesi hükmünün (madde 6.2), dürüstlük kuralına aykırı olarak davalının aleyhine ve onun durumunu ağırlaştırıcı niteliği nedeniyle TBK.m.25 hükmüne aykırı ve kesin geçersiz bulunduğu yönündeki görüşüne yukarıda izah edilen nedenlerle itibar olunmayarak…” gerekçesiyle, taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 20.000 TL cezai şart bedelinin 03/08/2017 temerrüt tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin görevsiz olduğunu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle öncelikle görev yönünden davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini, Sözleşmenin 14.02.2017 tarihinde sona erdiğini, ancak aksi yönde bir kanaat olsa dahi, sözleşmenin müvekkilince haklı nedenle feshedildiğini, 19.01.2017 tarihinden sonra davacı şirketin müvekkiline ait taşınmazın satışına yönelik herhangi bir faaliyet göstermemesi sebebiyle sözleşme haklı nedenle feshedildiğini, müvekkili şirketin 30.03.2017 tarihli gönderdiği fesih yazısında da görüleceği üzere “süre zarfında satışın gerçekleşmemesi sebebiyle” şeklinde belirtilerek sözleşmenin feshedildiğini, ilk derece mahkemesinin davacının 19.01.2017 tarihinden sonra taşınmazın satışı için herhangi bir faaliyet yürütüp yürütmediği, yani müvekkilinin fesih sebebinin haklı olup olmadığı yönünde hiçbir araştırma yapmadan, doğrudan feshi haksız olarak nitelendirmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, TBK’nın 521. maddesi uyarınca davacının ücret talep etme hakkına sahip olmadığını, sözleşmenin 5.8 maddesinin ve davaya konu talebin tamamının cezai şart olarak değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu, cezai şart bedelinin 8.500.000 TL üzerinden hesaplanmasının haksız ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Yargıtay’ın bir çok emsal kararında da belirtildiği üzere tellaliye bedelinin gerçek satış bedeli üzerinden belirlenmesi gerektiğini, gerçek satış bedeli ile emsal satış bedeli arasında yüksek bir fark olması durumunda ise emsal satış bedelinin baz alınacağını, ilk derece mahkemesinin bu yönde bir araştırma yapmadan hatalı değerlendirmede bulunduğunu ve olması gerekenden yüksek bir cezai şart bedeli tespit ettiğini, mahkemenin bu değerlendirmesinin davacı lehine hukuka ve hakkaniyete aykırı bir şekilde sebepsiz zenginleşme yarattığını, Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TBK’nın 521. maddesinin düzenleyici hüküm mahiyetinde olduğu gözetildiğinde, davalının akdi ihlali ve haksız feshi nedeniyle sözleşme hükümlerine göre müvekkili şirketin davalıdan hizmet bedeli ile bu bedel kadar ifaya ekli cezai şartı talep etmesinde herhangi bir hukuki engel bulunmadığını, Yargıtay’ın sapma göstermeyen yerleşik içtihatlarının da bu yönde olduğunu, davaya konu uyuşmazlıkla aynı davalara ilişkin Yargıtay içtihatlarında tellallık sözleşmesinin müşteri tarafından ihlali ve haksız feshi durumunda sözleşmede kararlaştırılmış olması halinde tellalın hem ücrete hem de cezai şartı talep hakkı bulunduğunun belirtildiğini, mahkemenin tüm talep sonucunu cezai şart alacağı olarak kabulü ile kurulan hüküm gerekçesinin isabetsiz olduğunu, Emsal nitelikteki yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 04.07.2013 tarihli, 2013/7180 E. – 2013/18470 K. sayılı kararında, tellallık sözleşmesinin müşteri tarafından feshi halinde sözleşmede yer alan hüküm nedeniyle sözleşmede yazılı satış bedelinin %3’ünün tellallık ücreti olarak herhangi bir indirime tabi olmaksızın tellala ödenmesine, diğer %3’ün ise cezai şart olduğuna (ve karara konu davadaki davalının tacir olmaması nedeniyle indirime tabi tutulamayacağına) karar verildiğini, davaya konu iş bu uyuşmazlıkta da durum benzer olup sözleşmenin 5.8. maddesinin yanı sıra 6.1. maddesin tam olarak geçerli ve bağlayıcı olduğunu, İlk Derece Mahkemesince cezai şarttan indirim yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gibi 1/2 indirim oranının da oldukça yüksek olduğunu, davalının tacir olması ve cezai şart tutarının davalının ticari mahvına sebep olmayacak miktarda olması durumunda cezai şarttan indirim yapılamayacağını, buna ilişkin Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.06.2013 tarih, 2013/5761 E. – 16085 K. Ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 19.04.2007 tarih, 2006/11401 E. – 2007/3998 K. sayılı emsal olup, kararların ekli olduğunu, Bilirkişi raporunda cezai şart tutarı 401.200 TL olarak değerlendirilip bu tutarın dahi davalının ticari mahvına sebep olmayacağı tespit edilmişken, 200.600 TL cezai şart tutarının (Diğer 200.600 TL’nin ücret olması nedeniyle indirime tabi tutulması söz konusu olamayacaktır) hiçbir şekilde davalının ticari mahvına sebep olmayacağını ve herhangi bir indirime tabi tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesince cezai şarttan 1/2 oranında indirim yapılması usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, cezai şart yönünden sözleşmede yazılı tutarın tamamı (200.600 TL) üzerinden müvekkili şirketin talep hakkı bulunduğunun kabulü gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın dava dilekçesindeki talepleri doğrultusunda kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, simsarlık sözleşmesi uyarınca ücret ve cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Taraflar tacir olup, simsarlık sözleşme konusu taşınmazın fabrika olduğu da gözetildiğinde, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklanması nedeniyle nispi ticari dava olduğu açık olup, uyuşmazlığa bakmakla görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi oldu anlaşıldığından, davalı vekilinin mahkemenin görevine yönelik istinaf nedeni yerinde değildir. Taraflar arasındaki 17.10.2016 tarihli Gayrımenkul Aracılık Sözleşmesinin 6.1 maddesinde sözleşme süresinin 120 gün olduğu belirlenip, sözleşmenin davalı yanca mücbir ve haklı neden olmaksızın feshedilemeyeceği, feshedilirse davacıya sözleşmenin 5.8 madesinde belirtildiği şekilde 3. maddede belirlenen ücretin tamamının ve bu ücret kadar ifaya eklenmiş cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığı, sözleşmenin 6.2 maddesinde ise tarafların sözleşmenin sona ereceği tarihten 15 gün öncesine kadar yazılı olarak bildirimde bulunmamaları halinde sözleşmenin aynı süre ve şartlar dahilinde uzayacağı, davalının sözleşme süresi boyunca sözleşmenin koşullarından herhangi birini değiştirmesi halinde, değiştirilmeyen hususların bağlayıcılığını koruyacağı, ancak sürenin yeniden başlayacağının düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu düzenlemeler dikkate alındığında sözleşmenin 6.2 maddesinde tarafların sözleşmenin sona ereceği tarihten 15 gün öncesine kadar yazılı olarak bildirimde bulunmamaları halinde sözleşmenin aynı süre ve şartlar dahilinde uzayacağına dair ve bağlı hükümlerin, her iki tarafın tacir olduğu ve her iki tarafa da sözleşmenin süre sonunda sona erdirilmesi veya uzatılması konusunda eşit hak ve yetki tanındığı, simsarlık sözleşmesine yenilenme koşulunun eklenmesinin olağan olup sözleşmenin niteliğiyle bağdaşmayan sürpriz hüküm niteliğinde olmadığı dikkate alındığında, genel işlem koşulu niteliğinde düzenlenen sözleşme hükümlerinin, dürüstlük kuralına aykırı haksız işlem şartı niteliğinde olmadığı kanaatine varıldığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvuru nedeni de yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki 17.10.2016 tarihli Gayrımenkul Aracılık Sözleşmesinin yukarıda yer verilen 6.2 maddesi hükmü uyarınca, sözleşmenin 14.02.2017 tarihinden itibaren 120 gün süreyle ve 15.06.2017 tarihine kadar uzadığı, davalının ise mücbir ve haklı bir neden ileri sürmeksizin ve kanıtlamaksızın sözleşmeyi haksız şekilde fesh ettiği ve sözleşme süresi içinde taşınmazı davalıyı devre dışı bırakarak üçüncü kişiye sattığı anlaşılmaktadır. Davalı, sözleşmeyi fesihte haklı olduğunu kanıtlamamıştır. Davalı yanın davacıyı devre dışı bırakarak taşınmazı sözleşmenin yürürlük tarihi içinde sattığı anlaşılmakla, sözleşmenin 5.4 maddesindeki taahhüdüne aykırı davranmış olup, yine sözleşmenin 5.8 maddesi uyarınca davacı simsara karşı hizmet bedeli ve cezai şart ödeme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin sözleşmenin 14.02.2017 tarihinde sona erdiği, bunun kabul edilmemesi halinde ise sözleşmenin feshinin haklı nedene dayandığı yönündeki iddia ve istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalının 30.03.2017 tarihli fesih bildirim yazısının, sözleşmenin uzadığı 15.06.2017 tarihinden sonrası için hüküm ifade edebilecek bildirim niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. Bu bildirim yazısının davacı tarafında tebliğ alındığına ilişkin olarak davacı tarafından düşülen kaydın, derhal feshin ve davalının haklılık iddialarının davacı tarafından kabul edildiği şeklinde yorumlanamaz. Anılan yazılı bildirime ilişkin belge üzerine, davacı tarafından o zamana kadar taşınmazla ilgili olarak aracılık edilen müşteri isimlerinin yazılmış olması, taraflar arsındaki sözleşmenin 5.6 maddesi kapsamında bir açıklama niteliğinde kabul edilmelidir. Davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. TBK’nın 521/1. maddesi uyarınca simsarın ücrete hak kazanabilmesi için aracılık ettiği sözleşmenin kurulması gerekir. Ancak bu düzenleme emredici nitelikte olmayıp yedek hukuk kuralı niteliğindedir. Taraflarca aksi kararlaştırılabilir. Somut olayda sözleşme hükümlerine göre sözleşmeyi haklı ve mücbir nedenle fesh ettiğini kanıtlamayan davalının, uzayan sözleşme süresi içinde taşınmazı davacıyı devre dışı bırakarak satması nedeniyle davacı simsara karşı ücret ve cezai şarta ödeme yükümlülüğü altına girdiği kanaatine varıldığından, davalı vekilinin bu konuda ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin mahkeme gerekçesinde sözleşmenin 5.8 maddesi uyarınca davaya konu talebin tümünü cezai şart olarak kabulü ile sonuca gitmesinin yanlış olduğu yönündeki istinaf başvuru nedeni, aşağıda davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesi kısmında değerlendirilmiş olup, ulaşılan sonuca göre davalı vekilinin bu konudaki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki sözleşmede sözleşme konusu taşınmazın satış fiyatı belirlenerek davacı simsarın satış işleminde %2 + KDV ücret alacağı kararlaştırılmış olup, 12.01.2017 tarihinde ise davalı yanca satış bedelinin 8.500.000 TL olarak değiştirilmesi istenmiştir. Bu nedenle davacının ücret ve cezai şart alacağının sözleşmede belirtilmiş olup daha sonra artırılan bu tutar üzerinden hesaplanması isabetli olup, davalı vekilinin gerçek tapu satış değeri üzerinden hesaplama yapılması gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Taraflar arasındaki sözleşmenin 5.8 maddesinde, davalının taahhüdüne aykırı davranması halinde davacıya hem sözleşmede belirlenen ücretin tamamını hem de ücret bedeli kadar cezai şartı ödeyeceği öngörülmüş olup, davacı da dava dilekçesinde talebinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 10.000 TL ücret alacağı ile 10.000 TL cezai şart alacağı talep etmiştir. Mahkemece TBK’nın 521. maddesi hükmü uyarınca, davacı simsarın yaptığı bir faaliyet sonucunda satım sözleşmesi kurulmadığı, satış yapılan üçüncü kişinin davalı tarafından bulunduğu, buna göre davacının ücrete değil sözleşme uyarınca haksız fesihten kaynaklı olarak cezai şarta hak kazanacağı, bu nedenle davacının açtığı davadaki talebinin tamamının esasen cezai şart mahiyetinde olduğu kabulü ile hüküm kurulmuştur. Mahkeme gerekçesinde işaret edilen sözleşmenin 5.8 maddesindeki açık düzenleme uyarınca, davalı yanca sözleşmenin haklı nedenle feshinin kanıtlanmadığı ve sözleşme yenilendikten, yani süre uzaması gerçekleştikten sonra taşınmazın sözleşme süresi içinde davalı tarafından davacı devre dışı bırakılarak satıldığı anlaşıldığından, davacının gerek ücret ve gerekse cezai şart alacağı talebi yerinde olup, bu yöndeki mahkeme gerekçesi isabetsizdir. Bu nedenle davacının istinafı yerinde olup, kararın ve gerekçesinin HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dairemizce düzeltilmesi gerekmiştir. Yine mahkemenin kurduğu hüküm gerekçesinde, davacının dava dilekçesinde ücret ve cezai şart alacağı olarak talep ettiği tutarın tümüyle cezai şart talebi olduğu kabulü ile ve cezai şart alacağından TBK’nın 182. maddesi uyarınca tacirler arasında sözleşme ile belirlense bile fahiş olan cezaların tenkisi ve bu hususun hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği nazara alınarak ve ibraz edilen mali müşavir bilirkişi raporu ile cezai şartın uygulanması halinde davalının ticari mahfına sebebiyet verme durumunun söz konusu da olmadığı gözetilerek 1/2 oranında indirim uygulanması gerektiği kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Oysa, somut olayda her iki taraf tacirdir. Tacir olmanın hükümlerini düzenleyen TTK’nın 22.maddesi uyarınca cezai şartın tenkisini isteyemez. Ancak, yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca, cezai şartın ödenmesi tacirin mahvına sebebiyet verecekse, cezai şartın tenkisini talep edebilir. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda davalı tacirin cezai şartı ödemesi halinde mahvına sebebiyet vermeyeceği açıkça belirlenmiş olmasına rağmen cezai şart alacağının tenkise tabi tutulması kanuna ve yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olmuştur. Bu nedenle, somut olayda cezai şartın tenkis koşulları bulunmadığından cezai şart alacağından tenkis yapılamaz. Davalı, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tamamından sorumu kabul edilmiştir. Davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde bulunmuş ve ilk derece mahkemesinin karar gerekçesi bu şekilde düzeltilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, istinafa konu kararın HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın esası hakkında yukarıdaki gerekçeyle yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilmek üzere kaldırılmasına,davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın taleple bağlı kalınarak kabulü ile 10.000,00 TL simsarlık ücret alacağı ve 10.000,00 TL cezai şart alacağı olmak üzere toplam 20.000,00 TL alacağın, 03.08.2017 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Yasa’nın 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gerekli 1.366,20 TL nispi karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 341,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.024,65 TL harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından harcanan 377,45 TL ilk gider, 1.450,00 TL bilirkişi ücreti, 156,20 TL tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere toplam 1.983,65 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-HMK’nın 333. maddesi uyaırnca bakiye gider avanslarının, kararın kesinleşmesinden sonra, yatıran tarafa iadesine, 6- İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 54,40 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, b-Davalı tarafça yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına; davalının istinaf başvurusu esastan reddedildiğinden, bakiye 1.024,65 TL nispi istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, c-Davacı tarafından sarf edilen 148,60 TL istinaf başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 8-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 9-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16.09.2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: Dava, kısmi dava olarak olar açıldığından; HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren ikişer haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.