Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1926 E. 2023/1816 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1926
KARAR NO: 2023/1816
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 10.09.2020
NUMARASI: 2018/510 Esas – 2020/546 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
Taraflar arasındaki davalı şirketin fesihi istemli davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; yurt dışında müvekkilinin %15 payına sahip bulunduğu davalı …Ticaret A.Ş.’nin İstanbul Ticaret Sicilinin … sayısında tescilli 2.600.000 TL nominal sermayeli bir aile şirketi olup tekstil sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin uzun yıllardır paydaşlarına kâr dağıtmadığını, hem ticari performansı hem de organlarının yolsuz işlemleri sebebiyle paydaşlarına hiçbir fayda sağlamayan bu nedenle tasfiye edilmesi gereken bir yapıda olduğunu, davalı şirketin ticari faaliyetleri sonucu elde ettiği kârdan sadece şirketin hakim ortağı olan ve yönetimi elinde tutan … ve ailesinin yararlandığını, şirketin genel kurullarının toplanması ile yönetim kurulunun teşekkülü meseleyi ceza hukuku boyutuna sirayet ettirecek ölçüde yasa dışı olduğunu, genel kurulun çağrısız toplanmasına muvafakat ettiğine dair sözde yönetim kurulu üyeliğine atanmasının sağlandığını, müvekkilinin sahte imzası ile sözde atandığı yönetim kurulu üyeliği sebebiyle mali haklardan hiçbir pay almadığı gibi böyle bir arzu ve talebinin de hiç olmadığını, uzun yıllardır kâr dağıtmayan konusu suç teşkil eden yolsuz işlemlere yönetilen sadece hakim ortaklarına ekonomik fayda sağlayan davalı şirketin tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davalı şirketin kâr dağıtmamasının nedenlerinin şirket sermayesinin kifayetsiz olması ve son zamanlarda Türkiye genelinde ekonomik dar boğazlardan geçmesi nedeni ile şirketin kâr dağıtacak durumu olmadığını, şirkette kayyım tayini ile genel kurulların iptali hakkında dava açıldığını ve işbu davanın karara bağlandığını, sahte imzaların mevcut olduğu iddiasının da gerçek dışı olduğunu, dava ile ilgisinin bulunmadığını, sahte olarak atıldığı iddia edilen imzalar ile genel kurul ve yönetim kurulunun toplanması konusundaki olayların ve iddiaların bu dava ile ilgili olmayıp ayrı dava konuları olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut uyuşmazlıkta; Davacı haklı fesih sebebi olarak; davacının 31.12.2014 tarihli genel kurulda yönetim kurulu üyesi seçilmiş gözükmesine rağmen o toplantıda kendisinin hazır bulunmamasını ve yönetim kuruluna seçilmesine muvafakat etmediğini, davacı adına atılan imzaların davacı ya ait olmadığını ileri sürdüğü, şirketin hiçbir şekilde on seneyi aşkın süredir kar dağıtımı yönünde karar almadığı, davacının şirketin iktisadi faaliyeti sonucu elde etliği semerelerden o nedenle mahrum kaldığı iddiaları soyut iddia olarak kalmış olup, davacı adına diğer pay sahiplerine sahte imza atmak sureliyle ceza hukuku anlamında suç leşkil eder nitelikte davranışlarla şirketi yönetmeleri nedeniyle somut olayda haklı fesih sebebinin mevcut olduğunu ileri sürdüğü, ancak atılan bu imzaların sahteliğine dair kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararını dosyaya sunmadığı gibi ayrıca devam eden yargılama süreci ile ilgili de dosyada herhangi bir evrak bulunmadığından davacı tarafından ileri sürülen bu hususun sadece bir iddia olarak kalmıştır. Kaldı ki bu iddianın doğru olduğu kabul edilse bile Yargıtay uygulaması incelendiğinde anonim şirketin haklı sebeple feshi davalarında taraflar arasındaki şahsi uyuşmazlıkların haklı fesih sebebi olarak görülemeyeceği de dikkate alınmıştır.Her ne kadar haklı fesih sebebi olarak şirketin kar dağıtmaması gösterilmişse de, azınlık pay sahibi olarak davacının geçmişte bu yönde bir talebi olmadığı ticaret sicilden celb edilen kayıtlardan anlaşıldığı kar dağıtımı ile ilgili genel kurulda karar alınmamasına rağmen, daha sonra açılan haklı nedenle fesih davasında kar dağıtımında bulunamamasının haklı fesih nedeni olarak ileri sürülemeyeceği dikkate alınarak bir sermaye şirketi olan anonim şirkette ortaklığın feshini gerektirecek feshi meşru kılacak nitelikte ve ağırlıkta kabul edilemeyecektir.Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler karşısında; davalı şirketin haklı sebeple feshini gerektirecek yasal koşulların oluşmadığı, haklı nedenin mevcut olmaması nedeniyle başka bir çözüm tarzı olarak çıkmaya izinin de haklı sebebin ağırlığı dikkate alınarak bu olaya uygulanmasının mümkün bulunmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkilinin kâr dağıtımına ilişkin geriye doğru 10 yıldır itiraz etmediği bu yüzden de davalı şirketin tasfiyesini talep edemeyeceği yönündeki gerekçenin sadece hukuka değil maddi vakıaya da aykırı olduğunu, kaldı ki, TTK’nın 531.maddesi ve gerekçesinde ve/veya herhangi bir yasal düzenlemede kar dağıtımına itiraz edilmesi, şirketin feshi için açılacak davanın ön şartı olarak gösterilmediğini, kâr payı alma hakkının, öğretide altının çizildiği şekliyle paydaşların kazanılmış/müktesep ve vazgeçilmez hakkı olduğunu, müvekkilinin %15 payına sahip olduğu davalı şirketin kar dağıtması için bir talebin varlığının aranması gerekmeyeceğini, emsal nitelikteki Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin E.2005/10060 K.2006/13738 sayılı kararının da ekli olduğunu, Davalı şirketin tek fonksiyonu hakim ortaklarını maddi imkanlarından istifade ettirmek olduğunu, davalı şirketin, gerek müvekkilinin avukatı aracılığıyla haklarını aramaya başlamasından gerek 2016 yılı genel kurulunun kayyum vasıtasıyla toplanması için Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2017/483 sayılı dosyasında görülen davadan dolayı tasfiyesinin isteneceğini ön görerek huzurdaki davanın açılmasından hemen önce 02.04.2018 tarihinde sahibi olduğu fabrika binasını … Anonim Şirketine sattığını, bu satışın Türk Ticaret Kanununun şirketin önemli varlıklarının satışını genel kurul onayına tabi kılan 408.maddesine açıkça aykırı biçimde genel kurul kararı olmaksızın yapıldığını, Bunun da ötesinde dava dosyasında mevcut 2018 bilançosundan takip edilebileceği şekliyle davacı şirketin, finansal kiralama sözleşmesiyle sattığı taşınmaz karşılığında sanki hiç para almadığını, yalnızca finansal kiralama hakkı edinmiş gibi; şirket kayıtlarından taşınmazı çıkarıp bunu yerine “maddi olmayan duran varlık” hesabına finansal kiralamayı koyduğunu, satış bedelini de kayıtlarına hiç dahil etmeksizin hakim ortaklarına terk ettiğini, bu satış karşılığında alınan paranın hangi hesapta izlendiği 18.10.2020 tarihinde yapılan 2018 yılı olağan genel kurul toplantısında – ki bu genel kurul toplantısı da şirket yönetim kurulu genel kurulu toplamadığı için Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2019/881 K.2020/240 Sayılı ve 11.03.2020 Tarihli kararıyla kayyum vasıtasıyla toplanabilmiştir- yönetim kuruluna sorulmuş, verilen cevap ise “Bu para banka hesabında tutulmaktadır. Çekilen paraların nerelere harcandığı takip edilebilir” şeklinde olduğunu, oysa 31.12.2018 tarihli bilançoda banka hesabı yaklaşık 240.000 TL’den ibaret olduğunu, buna karşın anılan genel kurul toplantısı tutanağının 3. sayfasından takip edilebileceği üzere şirketin hesaplarında kalan tutar 823.712.50 Euro yani yaklaşık 8.000.000 TL olduğunu, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama aşamasında bu muhasebe hilesinin altını çizdiklerini ancak bu hususun mahkemece nazara alınmadığını, bilirkişi raporlarında da tartışılmadığını, Yargılama sürecinde hazırlanan iki bilirkişi raporu bulunduğunu, bunlardan ilkinin … tarafından hazırlanan 18.06.2019 tarihli rapor olduğunu daha sonra bu heyete hukukçu bilirkişi … eklenerek 20.12.2019 tarihli ek rapor hazırlatıldığını, istinaf edilen kararın büyük kısmı itibariyle bu ek rapora dayandığını buna rağmen mahkemenin yeni bir bilirkişi raporu alınması doğrultusundaki taleplerini kabul ettiğini ve … tarafından 23.06.2020 Tarihli yeni bir bilirkişi raporu hazırlandığını, bu raporun da özü itibariyle 18.06.2019 Tarihli rapor gibi iddialarımızı destekler nitelikte olduğunu, buna rağmen mahkemenin 20.12.2019 Tarihli ek rapordan alıntılar yaparak, yani bu rapora geri dönerek hükmünü oluşturması karşısında niçin 23.06.2020 Tarihli raporun alınmasına ihtiyaç duyulduğu sorusunun yargılama açısından çelişkili bir duruma işaret ettiğini,Kasasında 1.416.000 TL olan ve 10 yıldır kar dağıtmayan davalı şirketin bilançodan takip edilebileceği üzere yaklaşık 433.000 TL faiz ödemiş olmasının ve bu durumun çok olumsuz etkisi olmayan bir şirket politikası olarak izah edilmesi aslında kasanın ne amaçla kullanıldığının izahını oluşturduğunu, Ayrıca; davalı şirketin 18.06.2019 Tarihli bilirkişi raporunda ortaya konulduğu şekliye yapılan faaliyetle mütenasip oldukları düşünülen ticari ve binek araçları dışında bir adet …, bir adet …, bir adet … bir adet … aracı bulunduğunu, tekstil alanında faaliyet gösteren bir şirketin, maddi duran varlıkları arasında özellikle … marka bir otomobilin ve … marka bir motosikletin yer almasının tek açıklamasının şirket kaynaklarının özel ihtiyaçları için hakim ortaklara aktarılıyor olması olduğunu, yalın gerçek olarak, dava tarihi itibariyle en mütevazı bir değerlendirmeyle dahi 17 milyon TL öz sermayeyle çalışan bir şirketin, geriye doğru 10 yıldır kar dağıtamaması karşısında mevcut yönetim kurulu üyelerinin daima pozisyonlarını muhafaza etmelerinin tek izahı şirketin hakim ortağı olmaları olduğunu, Tasfiye edilmesi gereken davalı şirketin gene de faaliyetine devam etmesinde bir fayda görülüyorsa müvekkilinin paylarının şirket tarafından satın alınması doğrultusunda bir çözüm oluşturulması gerekirken davanın reddinin bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, Türk Ticaret Kanunun haklı nedenle fesih kenar başlıklı 531.maddesi gereği duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verilmesi gerektiğini, davalı şirketin uzun yıllardır kâr dağıtmamasına rağmen varlığını sürdürmesinde mutlaka bir fayda görülüyorsa dahi bu fayda ile azınlık pay sahibi konumundaki müvekkilinin kar payı alamamasından kaynaklı hak kaybının denkleştirilmesinin icap ettiğini, Bu denkleştirme müvekkilime kanunun öngördüğü biçimde “….., paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin” ödenmesiyle yapılabileceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 531. maddesi uyarınca, davalı anonim şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. HMK’nın 282. maddesinde, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği hüküm altına alınmıştır. Bilirkişi raporu takdiri delil olup, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılarak karar verilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporlarında şirketin önceki yıllarda maddi duran varlığı olan taşınmazının bir finansal kiralama metodu olan sat-geri kirala yöntemiyle finansal kiralandığı, bu nedenle şirket defterlerinde ilgili kayıt maddi olmayan duran varlıklarda “haklar” hesap kaleminde görüldüğü tespit edilmiştir. Buna göre davacı vekilinin yargılama aşamasında alınan bilirkişi rapor içeriklerinde şirketin finansal kiralama sözleşmesi ile sattığı taşınmaz karşılığının maddi duran varlıklar hesabında kayıtlı görülmesi ile ilgili değerlendirme yapılmaksızın ve bu yönden itirazlarının raporlarda dikkate alınmaksızın hüküm sonucuna ulaşıldığı yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. 6102 sayılı TTK’nın 531. maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mehkemisinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüm karar verebilir” düzenlemesi bulunmaktadır.Davacı vekili, şirketin uzun yıllardır kâr payı dağıtmadığını, bu durumun ve kâr dağıtımı yapılmamasının fesih nedeni sayılması gerektiğini, şirketin haklı nedenle feshine karar verilmesini istemiştir. Kanun, haklı nedenlerin bulunması halinde anonim şirketin feshinin talep edilebileceğini belirtmiş olup haklı nedenlerin nelerden ibaret olduğu açıklanmamıştır. Ancak öğretide ortağın kanuna aykırı şekilde bir çok kez toplantıya çağrılmamış olması, azınlık ve bireysel hakların sürekli şekilde ihlali, bilgi edinme ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, uzun süre haklı bir gerekçesi olmaksızın kâr payı dağıtılmaması, dağıtılan kâr paylarının düzenli şekilde azalması gibi sebepler, haklı sebepler olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda alınan bilirkişi rapor içerikleri de gözetildiğinde; şirketin devamlılığını sağlamak için en temel hedefin ana faaliyet konusunda nakit yaratmak olduğu düşünüldüğünde, 2018 yılında bürüt satış zararı verdiği, 2018 yılında ana faaliyetlerinde gelir elde edemediği, 2017 ve 2019 yıllarında da zarar ettiği, ancak sermayesini korumaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Davacı yanca uzun süredir kar dağıtılmaması fesih nedeni olarak gösterilmiş ise de, davacının geçmiş dönemler için bu yönde talep ve girişimi olduğunun kanıtlanmadığı gibi, kârın dağıtımı konusunda uzun yıllar tartışma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi rapor içeriğindeki davalı şirketin yıllar içindeki mali durumuna ilişkin tespitler ile birlikte, kâr dağıtımının genel kurulda alınacak karar ile mümkün olduğu da dikkate alındığında, davacı vekilinin uzun süre kâr dağıtılmaması nedeniyle davalı şirketin feshi nedeniyle haklı sebebin oluştuğunun kabulü gerektiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı yanca istinaf nedeni olarak ileri sürelen diğer bir iddia ise, davalı şirketin tek fonksiyonunun hakim ortakların maddi imkanlardan istifade etmesi olduğudur. Yargılama aşamasında alınan bilirkişi ropor içeriklerinden ( 18.06.2019 tarihli bilirkişi raporu) yönetim kurulu üyelerine aylık bazda yapılan ödemelerin fahiş ödemeler olmadığı da gözetildiğinde, davacı vekilinin bu yönden de haklı neden bulunduğu yönünündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Davacı vekilince şirketin faaliyetine devam etmesinin uygun görülmesi halinde ise davacı paylarının satın alınarak çözüm oluşturulması gerekirken davanın reddinin isabetli olmadığı ileri sürülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesince davalı şirketin feshi için ileri sürelen haklı nedenlerin yerinde olmadığı ve kanıtlanmadığı gerekçesiyle sonuca varıldığı ve davanın reddedildiği de gözetildiğinde, haklı neden varlığı kanıtlanmadığından fesih yerine davacı hisselerinin alınarak çıkma payı ödenmesi gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde değildir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.11.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.