Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1918 E. 2023/1900 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1918
KARAR NO: 2023/1900
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 09.07.2020
NUMARASI: 2017/63 Esas – 2020/409 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın davalı banka yönünden reddine, diğer davalı gerçek kişi yönünden kabulüne dair verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalılardan … davacı iş merkezi yöneticiliğinin imza ve onayı olmadan onay alınmış gibi sahte imza ile davalı bankanın iş merkezi yöneticiliği hesabından 02/12/2011 tarihinde 8.000,00 TL, 21/01/2013 tarihinde 13.000,00 TL olmak üzere toplam 21.000,00 TL para çektiğini, davacı iş merkezinin yöneticisinin … olduğunu, … ait imza sirküleri incelendiğinde davalı … bankaya sunmuş olduğu evraklardaki imzanın … ait olmadığının görüleceğini, bu şekilde ödeme yapan davalı bankadan ve davalı … iş merkezi yöneticiliğine ait ve davacı tarafından çekilen 21.000,00 TL’nin ödemenin yapıldığı tarihten itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya ödenmesini talep etmiştir.Davalı … A.Ş.vekili, savunmasında özetle; öncelikle zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davalılardan … ‘ in davacı iş merkezinde sayman olarak görev yaptığını, daha öncede benzer şekilde talimatlarla para çekildiğini, yapılan ödemelerde bankanın herhangi bir kusuru olmadığını, öncelikle davanın zamanaşımından aksi halde esastan reddini talep etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; davayı kabul etmediğini, iddia olunan 8.000,00 TL ve 13.000,00 TL’lik paraların … talimatlarıyla çekildiğini, … daha önce vermiş olduğu talimatlarda imzaların birbirine benzemediğini, ayrıca zamanaşımı itirazında da bulunduğunu beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Esasında taraflar arasında iş merkezi yöneticiliğine ait hesaptan davalı … tarafından ibraz edilen dilekçelerle para çekilmesi konusunda bir uygulama oluşturulmuştur. Hatta daha önce imzası temsilciye ait olmayan dilekçelerle bir kısım paralarda çekilmiştir. Bunların bu şekilde davalı … tarafından çekildiği davacının malumudur. Ancak uyuşmazlığa konu olan toplamı 21.000,00 TL olan paraların çekimi konusunda davacının bilgisi ve muvafakati olmadığı iddia edilmektedir. Hesaptan paranın çekilmesi talebini içeren dilekçelerde imza incelemesi yapılmış bu imzaların iş merkezi yöneticiliği temsilcisine ait olmadığı anlaşılmıştır. Davacının kayıtları incelenmiş bu paranın davacı kayıtlarına aktarıldığı konusunda bir belirleme de bulunamamıştır. Davalı tarafça bu para çekildikten sonra davacıya teslim edildiği konusunda yazılı bir belge de sunulmamıştır. Hatta davalı asil …’in verdiği cevap dilekçesinde bu paraların kime teslim edildiği yahut ne şekilde kullanıldığı konusunda bir açıklama dahi yapılmamıştır. Davalı …’in çekilen bu iki kalem tutarı davacıya teslim ettiğini ispatlaması gerekir. Davalı …’in dava konusu bu tutardan sorumluluğu olduğuna hükmetmek gerekmiştir.Diğer bir temel sorun ise davalı bankanın kusurlu davranışı bulunup bulunmadığıdır. Esasında para çekme işlemi yetkili ve ilgili kişinin başvurusu üzerine bu kişiye yapılacak para teslimi ile yapılır. Davacı davalı banka nezdinde yetkili olmayan kişinin müracaatı ile yetkilinin imzasını taşıyan bir belge ile para tasarrufu konusunda bir uygulama geliştirmiştir. Bu uygulamanın dilekçe ile başvuru sonrası tasarruf sahibi ile iletişime geçildikten sonra gerçekleştirildiğinde şüphe yoktur zira taraflar arasındaki uygulama hep bu yönde olmuş hatta davacı yöneticiliğin temsilcisine ait olmayan imzalı belgelerle dahi para çekilmiş hatta bu çekilen paralar davacı kayıtlarına da işlenmiştir. Davacı tarafın bu yönüyle yapılan belirlemeye de itirazı bulunmamaktadır. Bu durum davacının kabulündedir. Her ne kadar alınan bilirkişi raporlarında belgelerdeki imzanın aldatma kabiliyetine haiz olmadıkları ve davacı yöneticiliğin ve bankanın %50’şer oranında kusurluk oldukları belirlenmişse de davalı bankaya atfedilen %50 oranında kusur mahkememizce kabul görmemiştir. Bunun temel gerekçeleri de yukarıda açıklanan hususlardır. Hukuksal sorunun davacı ile davalı … arasında olduğu ve sorumluluğun bunlar arasında çözümlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Hatta ve hatta daha önce olduğu gibi davacının temsilcisine ait olmayan imzalarla çekilen ve davacı kayıtlarına işlenen paralar gibi davaya konu olan bu işlemlerin de önceki işlemler gibi olması muhtemeldir. Davacının bunu kayıtlarına işlememiş olması davalı … aleyhine bir sonuç doğurmalı mıdır sorusu da davalı …’in sorumluluğu olup olmadığını belirlemede ihtimal olarak dikkate alınması gereken bir husus olsa da davalı … bu paraların ne şekilde tasarruf edildiğine ve kime teslim edildiğine dair yargılama boyunca bir açıklamasının bulunmayışı ve ispat külfetinin davalı …’de olması dikkate alındığında… ” gerekçesiyle, davacının, davalı … A.Ş’ye yönelik davasının reddine, davacının davalı … yönelik davasının kabulü ile 21.000,00 TL alacağın 8.000,00 TL’sinin 02/12/2011 tarihinden 13.000,00 TL’sinin ise 21/01/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte adı geçen davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olup kaldırılması gerektiğini, hiçbir surette kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının iadesini talep ettiği, huzurdaki davaya konu edilen alacak kalemleri zamanaşımına uğradığını, Davacının iadesini talep ettiği tutarların hesaptan çekildiği tarihlerin 2011 ve 2013 yılları olup, iki yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, davacının iş bu tutarların hesaptan çekildiğini yeni öğrenmiş olduğu iddiasının hayatın olağan akışı içerisinde kabul edilemez olduğunu, zira, her yıl hesap döneminde hesaplar titizlikle incelenerek genel kurulun onayına sunulduğunu, dolayısıyla davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini,Diğer taraftan mahkemece müvekkili yönünden her ne kadar davanın kabulüne karar verilmiş ise de yargılama içeriği ve alınan bilirkişi raporlarında da bir çok kez değinildiği üzere davacının bir zararının, aktifinde azalma bulunmadığını, Müvekkili … çekilen davaya konu bedel ile diğer tüm işlemler yönetim ve denetim kurulunca genel kurulda ibra edildiğini, denetim raporları ve yıl sonu kar – zarar cetvelinde, banka dökümlerinde, yapılan ödemeler görülmüş olmasına rağmen herhangi bir usulsüzlük veya eksiklik beyanında bulunulmadığını, 15.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda davacı yanın gelir ve gider hesaplarının usulüne uygun olarak yapıldığını denetim raporu üzerinden tespit ettiğini, Davacı tarafça müvekkiline verilmiş olan bir talimatın olmadığını beyan etmişse de yönetimin 2011 ve 2013 tarihinden sonra yapılan GENEL KURUL TOPLANTILARINDA(YAKLAŞIK 4-5YILLIK GENEL KURUL TOPLANTILARINDA) herhangi bir finansal açık çıkmadığını, dolayısıyla ibra olunduğunu, davanın asıl ve esas konusu olan ve aynen bu rapordaki gibi 15.05.2017 tarihli bankacı/hukukcu bilirkişi tarafından tanzim edilen bilirkişi raporundada görüleceği üzere yönetimin ve dolayısıyla davacının herhangi bir tazminata konu zararı bulunmadığını, Bilirkişi raporunda sunulmuş olan Yargıtay 9. H. D. 17.09.2013 tarihli 2013/22699 sayılı kararda mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacıların hesaplarından çekilen paranın miktarı nazara alındığında bu paraların davacılar bilgisi dahilinde çekildiği, davalı banka tarafından davacılara aylık, üç aylık ve yıllık periyotlarda hesap ekstreleri gönderildiği halde davacılar tarafından bunlara itiraz edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, Dava konusu edilmeyen ve bugüne dek herhangi bir itirazda da bulunulmayan diğer talimatlardaki imzaların da davacıya ait çıkmaması davacının açıkça kötü niyetini ispat ettiğini, adli tıp raporunda yapılan inceleme de daha önce davacının kötüniyetli şekilde imza inkarında bulunduğu açıkça ortaya konulduğunu, adli tıp raporunda davacının inkarı sebebiyle hatalı bir şekilde mukayese dışı tutulan 03/04/2012 tarihli yönetim kurulu kararı fotokopi belgenin imzalandığı aynı tarih olan 03/04/2012 tarihli karar defteri sayfa fotokopisindeki imza …’a ait çıktığını, bu sebeple aynı tarihli toplantıda atılan imzayı inkar eden davacının kötüniyeti işbu son alınan rapor ile yapılan tespitlerle de tekrar tekrar ispatlandığını, Bilirkişi raporunda tespit edilen hususların dahi davacının kötüniyetli olduğunun bir göstergesi olduğunu, davacının sebepsiz olarak zenginleşmek istediğini, Diğer davalının da yargılama sırasında bahsettiği ve Yargıtay uygulaması ile bilirkişi raporları ışığında öncelikle, mahkeme kabul gerekçesinde müvekkili …’in çekilen paralarla ilgili ne şekilde tasarrufta bulunduğuna ve kime teslim ettiğine bir beyanının bulunmadığından bahsederek taraflarını sorumlu tuttuğunu, oysa ki bir çok beyanlarında çekilen paraların davacı site yönetimine verildiği beyan edildiğini, bu iddiaların da yine iki şekilde ispatlamış bulunduklarını, ilk olarak hesaplarda tutarsızlık olmadığı ve hesap cüzdanına işlenmiş olduğu, yine bu hesap defterinin de yine davacının bilgi ve muhafazasında tutulduğu, ikinci olarak da aşağıda belirtildiği üzere 2011 ve 2013 yılı Genel Kurullarında ibra edilerek herhangi bir usulsüzlüğe ilişkin beyanın bulunmadığı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 20.03.2020 tarıhlı bilirkişi raporunu her ne kadar kabul etmeler dahi mahkemenin, bilirkişi raporndaki tarafların müterafik kusurlu olduğu yönündeki görüşü dahi hıçe saydığını, tüm kusuru müvekkiline atfederek tamamen hatalı hüküm kurduğunu, Mahkemenin müterafik kusuru dahi kabul etmeme gerekçesine göre müvekkili site yönetiminin yetkisiz birini görevlendirip yetkisiz birinin elinden yetkili imzası ile para çekme işlemi hususunda uygulama geliştirdiğini iddia ettiğini, sırf böyle bir uygulama geliştirmesi sebebiylede tüm kusuru müvekkili site yönetimine vererek külliyen hatalı hüküm kurduğunu, zira böyle bir uygulamanın müvekkili site yönetimine has bir uygulama olmayıp bankacılık işlemlerinde olabilecek bir durum olduğunu, ancak somut olayda yetkisiz birini görevlendirip yetkisiz birinin elinden mahkemenin iddiasının aksine yetkili imzası ile değil çıplak gözle dahi site yönetimine ait olmadığı bilirkişi raporu ile sabit hale gelen imza ile müvekkili site yönetimi adına para çekme işlemi olduğunu, iş bu para çekme işleminden müvekkil site yönetiminin haberi olmadığı gibi davalı banka da müvekkil site yönetiminden her hangi bir teyit almayarak tamamen kusurlu davrandığını, mahkemenin yetkili imzası ve teyit için aranarak para çekme işlemini, yetkisiz/sahte imza ile teyit için aranmadan para çekme işlemini aynı teammül olarak değerlendirip davalı bankaya kusur vermeyerek hatalı hüküm kurduğunu, Mahkemenin iş bu sözde teamülünün kabul anlamına gelmemek kaydı ile tek başına müvekkili site yönetimi oluşturmuş gibi düşünerek tüm kusuru müvekkili siteye vermesinin hakkaniyete tamamen aykırı olduğunu, Mahkemenin iş bu kararının, Yargıtay içtihatları değerlendirildiğinde sırf davalı bankanın kurumsal, yasalara kati surette uyan, güven veren kimliği dikkate alınarak kaldırılması gerektiğini, Davalı bankanın aldatma kabiliyeti bulunmayan imzalarla ilgili gerekli özeni göstermemesi ve müvekkili site yönetimine bildirim yapmaması nedenıyle ağır kusurlu ve dığer davalı … ile beraber tüm borçtan müteselsilen sorumlu olması gerekirken mahkemenin hatalı hüküm kurarak davalı bankaya hiçbir kusur atfetmediğini, 20.03.2020 tarihli bilirkişi raporundan da açıkça anlaşılacağı üzere davalı … tarafından atılan sahte imzaların aldatma kabiliyeti bulunmadığını, davalı tarafından atılan imzaların çıplak gözle dahi anlaşılabilecek nitelikte olup müvekkili site yönetimine ait olmadığının sabit olduğunu, iş bu hususta davalı banka tarafından gerekli dikkat ve özen gösterilmediği gibi müvekkili site yönetiminden de teyit alınmadığını, hal böyle iken davalı bankaya kusur atfesilmemesi hatalı olduğunu, dava konusu çekilen paraların müvekkili siteye verilmediğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tüm davalılar yönünden kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının davalı banka nezdindeki hesabından bilgisi ve onayı dışında sahte imzalarla diğer davalı tarafından çekilen tutarların davalılardan tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın davalı banka yönünden reddine, diğer davalı gerçek kişi yönünden kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalı … vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Kararı istinaf eden davalı … vekili, yapılan işlemler nedeniyle kusurlu görülmesinin mümkün olmadığını, davanın reddi gerektiği savunması dışında cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek zamanaşımı definde bulunmuş, ancak ilk derece mahkemesince gerek yargılama sürecinde gerekse gerekçeli kararda davalının zaman aşımı defi yönünden olumlu veya olumsuz bir karar vermediği gibi gerekçe de oluşturmamıştır. HMK’nın 137.maddesinde; “(1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.(2) Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez.” hükmü ile ön incelemenin kapsamı belirlenmiştir.Aynı Kanun’un 138/1. maddesinde de, “Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir.” hükmü ile dava şartları ve ilk itirazlar hakkında mahkemece verilecek karara ilişkin vurgulama yapılmıştır.Somut davada, ilk derece mahkemesince zamanaşımı defi değerlendirilmeden tahkikata geçildiği, tahkikat aşamasında da bu hususun karara bağlanmadığı görülmüştür.Bir dava hakkında mahkemece karar verilirken öncelikle usul, daha sonra da esas yönünden incelenir. Zamanaşımı defi, bir hakkın ileri sürülmesine engel olgulardandır. Bu nedenle de öncelikle hadise şeklinde çözümlenmesi gerekir. 11/01/1940 T. 15/70 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da “Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez,” denilmiştir. HMK’daki emredici usul kuralı ve İçtihatı Birleştirme Kararı’na göre mahkemenin tahkikatten önce zamanaşımı konusunda olumlu-olumsuz bir karar vermesi zorunludur.(Bknz: Yargıtay 19. HD. 20/06/2013 T. 2013/7760 E. 11536 K., Yargıtay 11. HD. 21/01/2014 T. 2012/10582 E. 2014/1283 K., Yargıtay 4. HD. 19/10/2016 T. 2016/8273 E. 2016/10213 K.) Mahkemece davalıların herbirinin sorumluluk sebebinin ( akit, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme…) ne olduğu belirlenerek zaman aşımı savunmalarının değerlendirilerek zaman aşımı defi yönünden olumlu vaya olumsuz karar verilmelidir.HMK’nın 297/2 maddesine göre mahkemenin tarafların taleplerinin her biri hakkında karar vereceği düzenlenmiş olup, yine 297/1-c. fıkrasına göre gerekçe yazılması zorunlu bulunmaktadır. HMK’nın 297. maddesine uygun olarak verilmeyen kararın istinaf aşamasında denetlenmesine imkân bulunmamaktadır. HMK’nın 353/1-a-6. maddesinde tarafların davanın esası ile gösterdikleri delillerin toplanmadan veya deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olmasını inceleme yapılmadan kararın kaldırılarak yeniden karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesi sebeplerinden saymıştır. Tarafların taleplerinin biri hakkında her hangi bir karar verilmemesi hâli de bu madde kapsamındadır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-İİK’nın 36. maddesi uyarınca yatırılan teminatların, yatıran taraflara iadesine,5-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 23.11.2023