Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1916 E. 2023/1812 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1916
KARAR NO: 2023/1812
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 27.11.2023
NUMARASI: 2017/145 Esas – 2019/961 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında yapılmış 28/04/2011 tarihli bayilik sözleşmesi ve ekindeki taahhütname ile ariyet sözleşmesi imzalandığını, imzalanan sözleşme uyarınca müvekkili şirketin 28/04/2016 tarihine kadar davalının bayisi olarak faaliyette bulunduğunu, 31/03/2016 tarihinde gönderdiği ihtarname ile de davalıya aralarında imzalanan bayilik sözleşmesinin 28/04/2016 tarihinde sona ereceğini, sözleşmeyi tekrar yenilemeyeceğini ve istasyonda bulunan ariyetleri teslim almaları gerektiğini ihtar ettiğini, davalının da müvekkili şirket istasyonuna gelerek ariyetleri teslim aldığını, müvekkili şirket ile davalı arasındaki bayilik sözleşmesi sona erince davalının müvekkili şirketten likit bir alacağı olmamasına rağmen müvekkili şirketin DBS sistemi üzerinden 8.574,00-USD cezai şart bedeli, 17.586,69-TL kurumsal kimlik, pompa tank otomasyon, pompa ve market rafı söküm yansıtma bedeli, 62.068,00-TL ariyet menkul bedeli, 19.058,18-TL bina inşaat, saha betonu, alt yapı tesisat bedeli olmak üzere tahsilat yaptığını, müvekkili şirketin davalıya hiçbir borcu olmadığını, davalı tarafından söküm bedelleri, yansıtma bedelleri ve ariyet bedellerinin fahiş olduğunu ileri sürürek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle şimdilik 8.874-USD’nin dava tarihinden itibaren işleyecek olan bankaların yabancı paralara uyguladıkları en yüksek ticari temerrüt faizi ve 10.000-TL’nin de dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı tarafın imzaladığı taahhütname ile Bayilik Sözleşmesi süresince yılda asgari 2.300 ton ürün almayı eksik aldığı akaryakıt ürünleri için ton başına 60-USD cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davacı tarafın sözleşme döneminde toplam 11.500,00 ton ürün almayı taahhüt etmiş olmasına rağmen toplamda sadece 11.357,10 ton ürün ikmal ettiğini, davacının 142,90X60 USD=8.574,00-USD cezai şart tutarını ödemekle yükümlü olduğunu, davacının taahhütname uyarınca ödemekle yükümlü olduğu 8.574,00-USD tutarındaki cezai şart tutarının davacıya faturalandırıdığını ve davacıya tebliğ edildiğini, davacı tarafın söz konusu e-faturaya usulüne uygun olarak itiraz etmediğinden fatura muhteviyatı ve faturaya konu bedelin davacı tarafından kabul edildiğini, fatura bedelinin müvekkilinin davacıdan olan alacaklarının ödenmesini teminen oluşturulduğunu ve DBS sisteminden tahsil edilmesinde herhangi bir hukuka aykırılıkın söz konusu olmadığını, müvekkili tarafından davacı tarafa ariyet verilen tüm ekipmanın iade edilmesinin söz konusu olmadığını, taraflar arasında söz konusu ariyet ve sabit yatırımın davacıya satışı hususunda mutabakata varıldığından ariyet ve sabit yatırımların davacıya faturulandırıldığını, davacı tarafın kendisine sistem üzerinden usulüne uygun olarak ulaştırılan faturalara itiraz etmediğinden fatura muhteviyatı ve bedelinin davacı tarafından kabul edildiğini, davacı tarafın ariyet sözleşemesinin 1/g maddesi uyarınca kendisine ariyeten teslim edilen ekipmanın sökümünden mesül olduğunu, teslim alınamayanlar dışındaki ariyetlerin söküm bedellerinin davacıya faturulandırıldığını, davacı tarafın faturaya süresi içerisinde itiraz etmeyerek faturaya konu tutarı kabul ettiğini, davacının davaya konu ettiği tutarların taraflar arasındaki mutabakata, sözleşmelere ve taahhütnameye uygun olarak davacıya faturalandırıldığını ve faturaların sistem üzerinden davacıya tebliğ edildiğini, davacı tarafın söz konusu faturalara itiraz etmediğini ve faturaları iade etmediğini ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davacının hukuki ve maddi dayanaktan yoksun davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamının ve alınan bilirkişi kök ve ek raporları birlikte değerlendirilmesinde; taraflar arasında yapılmış bayilik sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle davalı tarafça cezai şart bedeli, ariyet menkul bedeli ve bir kısım yansıtma bedelleri davacı bayiden tahsil edilmiş ise de; benimsenen bilirkişi kurulu raporunda ve ek raporunda dayanak ve gerekçeleriyle ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, satış taahhüdünün tamamlanması nedeniyle davalı dağıtım şirketinin davacı bayiden cezai şart talebinde bulunulamayacağı, bu nedenle davalı tarafça davacı bayiden tahsil edilen 8.574,00-USD tutarındaki cezai şart bedelinin haksız olduğu ve davacı bayiye iade edilmesinin gerektiği, öte yandan ariyet sözleşmesine ilişkin olarak davalı tarafça davacıdan kesilen bedeller yönünden ise davacı tarafın bu yöndeki iddia ve taleplerini ispata yönelik olarak dosyaya yeterli delil, belge ve kayıt sunulmadığından, bu nedenle bu yöndeki taleplerini yasal delillerle ispatlayamadığından, bilirkişi raporundaki bu hususta yapılan değerlendirme de dikkate alındığında; davalı dağıtım şirketince davacı bayiden tahsil edilen kalemlerin rayiç değerlere uygun olduğu, davacı tarafın buna yönelik taleplerinin ise yerinde olmadığı… ” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile; 8.574,00-USD (Amerikan Doları)’nın dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı kanunun 4489 sayılı kanun ile değişik 4/a maddesi gereğince Devlet bankalarınca 1 yıl vadeli USD mevduat hesabına uygulanan en yüksek faizle ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı taraf imzaladığı taahhütname ile bayilik sözleşmesi süresince yılda asgari 2.300 ton ürün almayı eksik aldığı akaryakıt ürünleri için ton başına 60 USD cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davacı tarafın sözleşme döneminde toplam 11.500 ton ürün almayı taahhüt ettiğini, buna rağmen toplamda 11.357 ton ürün ikmal ettiğini, bu kapsamda davacı 142,90 X60 USD= 8.574,00 USD cezai şart tutarını ödemekle yükümlü olduklarını, müvekkili tarafından düzenlenen 28.04.2016 tarihli … nolu e-fatura ile 8.574,00 USD’nin davacıya faturalandırıldığını ve söz konusu faturanın sistem üzerinden davacıya tebliğ edildiğini, davacı taraf söz konusu e-faturaya usulüne uygun olarak itiraz etmediğinden fatura muhteviyatı ve faturaya konu bedel davacı tarafından kabul edildiğini ve bedelinin de davacıdan tahsil edildiğini, Hükme esas alınan 12.06.2018 tarihli bilirkişi raporunun 10. sayfasında davacının satış taahhüdünün 11.500 ton olduğu ancak alım miktarının ise 11.357,10 ton olduğu açıkça tespit edildiğini, ancak alım taahhüdünün %98’ini yerine getiren davacıdan eksik kalan kısım için bedel talep edilemeyeceği belirtildiğini, bilirkişi raporu ile sabit olduğu üzere davacı taraf taahhüdüne rağmen 142,90 ton eksik ürün alımında bulunduğunu, bu kapsamda mahkeme tarafından davacının taahhüdünü gerçekleştirdiği gerekçesi ile eksik alımdan kaynaklı 8.574,00 USD cezai şart tutarından sorumlu olmadığı ve bu tutarın davacıya iadesi gerektiğinin kabulünün açıkça maddi vakıaya ters düştüğünü, Öte yandan; hükme esas alınan bilirkişi raporuna dayanak yapılan TBK m. 179/2 hükmü emredici nitelikte olmadığını, dava konusu taleplerden olan kar mahrumiyeti talebine ilişkin sözleşmeyle farklı esas benimsendiğini, aksinin kararlaştırılabilmesinin, sözleşmelerin öncelikle bu açıdan incelenmesini ve tarafların iradesi tespit edildikten sonra olaya göre yargılama yapılmasını gerektirdiğini, tacir olan tarafların, ürün alım taahhüdünün içeriğini sözleşme serbestisi içerisinde kanundaki hükümden farklı olarak ve geçerli şekilde kararlaştırdığını, Sözleşmede belirlenen kar mahrumiyeti, niteliği bakımından sadece ifayla birlikte istenebilen cezai şart olmadığını, seçimlik olarak belirlendiğini, TBK’nın 179/2.maddesinde alacaklıya getirilen yükümlülüğün nedeninin, borçlunun hem ceza şartını ödeme hem de borcun ifası gerekliliğiyle karşılaştığı durumlarda yükünün daha fazla artmaması ve hukuki durumun netleşmesi için alacaklının iradesinin de açıkça ortaya çıkmasının gerekmesi olduğunu, Davacı dilekçemizin ekinde sunduğumuz Taahhütname’de davacı; “…satışa başlanılan birinci yıldan başlamak üzere her bir sözleşme yılında asgari 2.300 ton akaryakıtı satmayı… Taahhütname gereğince … lehine doğacak herhangi bir hakkın … tarafından uzun süre kullanılmamış olmasının, o hak ve alacaktan … tarafından vazgeçildiği anlamına gelmeyeceği…” kabul ve taahhüt ettiğini, kar mahrumiyetine ilişkin cezai şartın toplu istenememesinin şartı, cezai şart muhatabında haklı güven oluşması olduğunu, bu haklı güven olgusu aynı zamanda dürüstlük kuralının bir yansıması olduğunu, somut olayda davacının da cezai şartın istenmeyeceğine yönelik haklı bir güven oluşmadığını, bilakis müvekkili şirket nezdinde, davacının taahhüdüne ve basiretli bir tacir olduğuna inançla sözleşme sonunda tüm cezai şart alacaklarını bir kerede isteyebileceğine ilişkin haklı güven oluştuğunu, dolayısıyla güveninin korunması gereken tarafın müvekkili olduğunu, Bir an için yeni sözleşme yılında ihtirazi kayıt bildirmeden ürün tedarik edilmesi sebebiyle kar mahrumiyeti talep edilemeyeceğine ilişkin hüküm kurulsa dahi bu kez de son sözleşme yılına ilişkin kar mahrumiyeti alacağına hükmedilmesi gerektiğini, Davacının davaya konu ettiği tutarlar taraflar arasındaki taahhütnameye uygun olarak davacıya faturalandırıldığını ve faturalar sistem üzerinden davacıya tebliğ edildiğini, davacı tarafın söz konusu faturalara itiraz etmediğini ve faturaları iade etmediğini, hal böyleyken faturalara konu mal ve hizmetin davacı tarafından alındığı, fatura muhteviyatının ve tutarının davacı tarafından kabul edildiği tartışma götürmez bir gerçek olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin feshi nedeniyle davalının davacıdan haksız tahsil ettiği ileri sürülen cezai şart tutarı ile ariyet, yansıtma ve söküm bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı yanca davalı aleyhine açılan davada, davacıdan eksik alım nedeniyle cezai şart olarak DBS sistemi ile tahsil edilen 8.574,00 USD nin haksız tahsil edildiği sonucu ile davanın bu alacak kalemi ve tutarı yönünden kabulüne , davadaki diğer istemlerin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı vekilince davada kabul edilen alacak ve tutarı yönünden karar istinaf edilmiş olup, davalı istinafı ile sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.Davalı vekilince taraflar arasındaki sözleşme uyarınca davacının yılda asgari 2.300 ton ürün almayı taahhüt ettiğini, eksik alınan ürün nedeniyle ton başına 60 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, buna rağmen davacının sözleşme süresi boyunca 142,90 Ton eksik alım gerçekleştirmesi nedeniyle cezai şart olarak tahsil edilen 8.574,00 USD yönünden de davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.Her ne kadar ilk derece mahkemesince bilirkişi raporundaki değerlendirme esas alınarak, satış taahhüdünün %98,7 sini tamamladığı, buna göre taahhüde uygun bir şekilde alış veriş yapıldığının kabul edilebileceği, kaldı ki TBK 179/2 maddesi uyarınca davalının ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin akaryakıt temin etmeye devam ettiği gözetildiğinde, ceza koşuluna dayalı yapılan tahsilatın yerinde olmadığı gerekçesiyle sonuca varılmış ise de;Taraflar arasında 28.04.2011 tarihli beş yıl süreli olmak üzere bayilik sözleşmesi imzalandığı, yine bayilik sözleşmesi ile birlikte taahhütname imzalandığı ihtilafsızdır. Bayilik sözleşmesinin 7. maddesi ile taahhütnamede satışa başlanılan yıldan itibaren bir sözleşme yılında 2.300 ton akaryakıt ürünü satılmasının taahhüt edildiği, eksik kalan yıllık satış miktarı üzerinden akaryakıt ürünleri ve Lpg için 60 USD kar mahrumiyeti ödenmesinin kabul edildiği anlaşılmaktadır.Taraflar arasındaki sözleşmenin süre sonunda feshedildiği, davacının sözleşme devamı süresi itibariyle 11.500 Ton akaryakıt alım taahhüdü bulunmasına rağmen beş yıllık sürede 11.357,10 Ton akaryakıt alımı yaptığı anlaşılmaktadır. Davalının cezai şarta ilişkin kesmiş olduğu uyuşmazlık konusu 8.574,00 USD’lik faturanın davacı defterlerinde de kayıtlı olduğu ve bu tutarın davalı yanca tahsil edildiği taraf ticari defter ve kayıtları ile sabittir.Kaldı ki taraflar arasındaki taahhütnamede, … lehine doğacak herhangi bir hakkın … tarafından uzun süre kullanılmamış olmasının o hak ve alacaktan … tarafından vazgeçildiği anlamına gelmeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. TBK’nın 179. maddesinin emredici düzenleme olmadığı ve taahhütnamedeki düzenleme de dikkate alındığında eksik alım nedeniyle davacıdan tahsil edilen tutar yönünden davanın kabulü isabetli olmayıp, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Yukarıda açıklanan gerekçelerle;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın reddine,2-Alınması gerekli 269,85 TL harcın, peşin olarak yatırılan 709,92 TL harçtan mahsubu ile artan 447,07 TL harcın, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, 3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,5-Karar tarihinde yürürlükteki AAÜT esaslar uyarınca belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,6-Artan gider avanslarının, yatıran taraflara iadesine,7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a)Davalı tarafça yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,b)Davalı tarafça sarf edilen 148,60 TL başvuru harcı gideri ile 45,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 193,60 TL kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,8-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,9-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353.1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.11.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.