Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1913 E. 2023/1814 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1913
KARAR NO: 2023/1814
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 09.09.2020
NUMARASI: 2019/406 Esas – 2020/484 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali istemli davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalının 29.06.2018 günlü genel kurulu toplantısında şirketin azlık oyu sahibi davacının temsilcisinin talebi üzerine gündemin fınansal tabloların müzakeresiyle ilişkili olan 3, 4, 5, 6, 8 ve 9. Maddeleri müzakere edilmeksizin TTK’nın 420. Maddesi uyarınca ertelendiğini, ertelenen toplantının 06.11.2018 günü yapıldığını, davacının karşı oylarıyla yıllık raporunun tasdik edilmesine bilanço ve kar-zarar hesaplarının tasdik edilmesine ve özel denetçi tayini isteklerinin reddine, karın dağıtılmamasına, yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesini, yönetim kurulu üyelerine 6102 sayılı TTK’nun 395 ve 396. Maddelerinde belirtilen işleri ifa edebilmeleri hususunda gerekli yetkinin verilmesine karar verildiğini, alınan kararların hukuka aykırı olduğunu, yönetim kurulu faaliyet raporunun gerçeğe ve şirket kayıtlarına aykırı olduğunu, bilanço ve kar-zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin karar kanuna, esas mukaveleye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, karın dağıtılmamasına ilişkin olarak alman kararın kanuna, esas mukaveleye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 395 ve 396. Maddelerince izin verilmesine ilişkin 8 numaralı kararın kanuna aykırı olduğunu, iptal edilmesi gerektiğini, kararların uygulanmasının geri bırakılmasını talep ettiklerini belirterek, Davalının 06.11.2018 günlü 2017 faaliyet yılı ertelenen olağan genel kurul toplantısında alınan 3, 4, 6, 7 ve 8 numaralı kararların TTK’nın 449. Maddesi uyarınca uygulanmasının geri bırakılmasını, dava konusu toplantıda alman 3,4, 6, 7 ve 8 numaralı kararların TTK 445. Madde uyarınca aykırılığı nedeniyle iptalini, ücret-i vekalet ve yargılama giderlerinin davalı tahmiline karar verilmesini arz ve talep ettikleri görülmüştür.Davalı vekili, savunmasında özetle; dava konusu genel kurul toplantısının 2017 yılına ilişkin ertelenen olağan genel kurul toplantısı olduğunu, davacının yıllık faaliyet raporunun onanmasına, fınansal tabloların onanmasına, kar dağıtımına, yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine ve yönetim kurulu üyelerine şirketle işlem yapma ve rekabet etme izninin verilmesine dair kararların iptalini talep ettiğini, söz konusu kararların hukuka ve kanuna uygun olduğunu, davanın reddinin gerektiğini, 3 numaralı karar yönünden yıllık faaliyet raporunun onaylanması TTK. m. 515 uyarınca dürüst resim ilkesine uygun olarak düzenlendiğini, davacının yıllık faaliyet raporunun eksik ve yanıltıcı olduğu yönünde beyanda bulunduğunu, eksikliğin ve hatanın hangi noktalarda oluştuğu konusunda herhangi bir açıklamada bulunmadığını, hazırlanan yıllık faaliyet raporunun, yıllık faaliyet raporunun asgari içeriğinin belirlenmesi hakkındaki yönetmeliğin belirlediği tüm unsurları taşıdığını, tüm verileri finansal tablolardaki fınansal bilgilere dayandıran rapor olduğunu, davacının ayrıntılı sorularına yanıt verildiğini, davacının genel kurulda yönelttiği tüm soruların genel kurul tutanağında belirtildiği üzere yazılı olarak yanıtlandığını, davalı tarafından davacıya Beyoğlu … Noterliğinin 22.11.2018 tarihli ve … yevmiye sayılı bildirimiyle bilgi iletildiğini, 4 numaralı karar yönünden bilanço ve kar-zarar hesaplarının onaylandığını, faaliyet raporundaki usulsüzlükten kar-zarar hesapları için mevcut olduğu iddiası ile bu kararın iptalini talep ettiğini, davacının bilançonun kasten gerçeğe aykırı düzenlendiğini iddia ettiğini, davacının tüm sorularının bildirimle karşılandığını, 6 numaralı karar yönünden kar dağıtılmaması yönünde karar aldığını, davacının kar dağıtılmaması yönündeki kararın kanuna ve ana sözleşmeye aykırı olduğunu yönündeki iddiasını gerekçelendirmediğini, davacının genel kurulun kar dağıtımına karar verme yetkisini kötüye kullandığı yönündeki iddiasının temeli olmadığını, davacının şirketin 2017 yılında beyan edilen net dönem karının 6.209,31 TL olduğunu ve faaliyet raporunda yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur hakkı tutarının 252.000 TL olduğunu, huzur hakkı tutarının net dönem karının 40 katından fazla olduğunu beyan ettiğini, davalının geçmiş yıl zararlar ve ödenmemiş sermaye tutarları bulunduğunu, kar dağıtmamam kararının haklılığının açık olduğunu, TTK. M. 523 hükmünün izin verdiği üzere şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kar payı dağıtımı yönünden haklı olduğu müddetçe kar dağıtılamayacağına karar verilebileceğini, 7 numaralı karar yönünden huzur hakkı tespiti ile yönetim kurulu üyelerine sırasıyla 8.000 TL, 8.000 TL ve 3.000 TL huzur hakkı ödenmesinin kararlaştırıldığını, davacının bu oranda huzur hakkı verilmesinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu iddia ve iptalini talep ettiğini, şirketin sermayesi, hacmi ve faaliyetleri düşünüldüğünde takdir olunan huzur hakkının olağan olduğunu, benzer hacimdeki bir şirketin yöneticilerin alacağı ortalama bir ödemenin de önemli ölçüde altında olduğunu, davalı şirkette kar dağıtılmamasının ülkenin ekonomik durumunun yarattığı risklerin, diğer yandan davalı şirkette ortakların sermaye borçlarını ödenmemiş olması olduğu, karın dağıtılmamasıyla yönetim kurulu üyelerine makul ücretler tahakkuk ettirilmesinin çelişkili olmadığını, tutarlı olduğunu, 8 numaralı karar yönünden TTK m. 395 uyarınca yönetim kurulu üyelerinin şirketle kendisi veya başkası adına işlem yapmaları TTK. M. 396 uyarınca şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapması genel kurulun izninin alınması şartına bağlandığını, davaya konu 8 numaralı genel kurul kararında bu yönde izin kararı alındığını, davacının bu kararın alınmasında yönetim kurulu üyelerinin de oy kullanması olmaları sebebiyle kararın iptalini talep ettiğini, davacının yönetim kurulu üyelerini ibra etmediğini belirttiğini, davacının tercihini ibra etmemeden yana kullanmasıyla yönetim kurulu üyelerine karara konu iznin verilmesinin herhangi bir ilintisinin bulunmadığını, davacı tarafından başka bir … şirketine karşı ikame edilen genel kurul kararının iptali davasında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 2018 / 627 E, 2019 / 399 K. Sayılı kararı ile tamamen bu doğrultuda karar verdiğini, dava konusu genel kurul kararları TTK. M. 445 anlamında kanuna, ana sözleşmeye, dürüstlük kuralına aykırılık arz etmediğini, iptal davasının reddedilmesi gerektiğini, kararların uygulanmasını geri bırakmayı gerektiren herhangi bir sebep olmadığını, iptali talep edilen genel kurul kararları arasında uygulanması halinde şirketi ciddi bir zarara uğratacak herhangi bir karar olmadığını, davacının bu yönde somut bir iddiasının olmadığını, elde edilmesi zorlaşacak bir hakkın varlığından bahsedilemeyeceğini, ihtiyati tedbir talep edilmesini gerektirir ciddi bir durumun söz konusu olmadığını belirterek, davalının 06.11.2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan 3, 4, 6, 7 ve 8 numaralı karaların iptaline ilişkin haksız davanın usule ve esasa ilişkin sebeplerle reddini, kararın uygulanmasının geri bırakılmasına dair haksız istemin reddini, ücret-i vekalet ve yargılama giderlerinin davacı tahmiline karar verilmesini arz ve talep ettikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…-Bilirkişi Kurulumuzca yukarıda açıklanan nedenlerle TK m.445 çerçevesinde davalı şirketin ertelenen 16.11.2018 tarihli genel kurul toplantısında gündem m.7 ile alınan yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın iptali gerektiği Sayın Mahkemenin takdirindedir.” gerekçeleri ile kök rapordan dönmeyi gerektirecek bir neden olmadığını belirtmişlerdir. Davacının iptal nedeni olarak ileri sürdüğü gündem m. 3 e ilişkin yapılan değerlendirmede yönetim kurulunun faaliyet raporunda hukuka aykırılık bulunmadığı, gündem 4. Maddede ileri sürdüğü iptal nedenine ilişkin yapılan değerlendirmede davalı şirketin 2017 yılı bilanço – kar – zarar hesaplarında hukuka aykırılık tespit edilmemesi, Gündem 6. Maddeye ilişkin yapılan değerlendirmede Davalı şirketin kayıtlı sermayesinin öz kaynak içerisinde korunmaması, ortakların ödenmemiş sermayesinin bulunması ve 2017 yılı içerisinde 6.209,31 TL davalı net karının bulunması karşısında davalı şirkette kar dağıtılmaması yönünde verilen kararın doğru olduğu sonucuna varılmıştır. Bu maddelere ilişkin iptal istemleri red edilmiştir. Davacı gündemin 8. Maddesi ile yönetimi kurulu üyelerine TTK’nun 395 ve 396. Maddelerince izin verilmesine ilişkin kararda Yönetim kurulu üyelerinin oy kullanamayacağını, ancak oy kullanmış olmaları nedeni ile bu kararın hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir. Bu konu araştırılmış Uyap veri tabanından yapılan incelmede yine davacının davacısı olduğu bir davada İstanbul BAM 13. Hd. 2018/627 E, 2019/399 K. Sayılı ilamında “…. TTK’ nın 395 ve 396. maddeleri çerçevesinde alınan kararlarda, hakkında izin verilen yönetim kurulu üyesi oy kullanamayacağı gibi anılan kararlar, ortak ile şirket arasındaki şahsi bir iş niteliğinde bulunduğundan, somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 436/1. maddesinde sayılan yakınların da bu kararların alınmasında oy kullanmaları mümkün bulunmamaktadır. Bununla birlikte, 6102 sayılı TTK’ nın 436/1. maddesi gereğince yönetim kurulu üyesi TTK’ nın 395-396. maddesi gereğince izin verilmesi hususunda kendi lehine oy kullanamaz ise de, diğer yönetim kurulu üyeleri için yapılan oylamada oy kullanabilir. … numaralı kararda belirtilen husus yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işle ilgili olduğundan, toplantıya katılan yönetim kurulu üyeleri oydan yoksundurlar. Rekabet yasağının kaldırılması oylamasında bir yönetim kurulu üyesi kendisi ile kararın alınmasında oy hakkından yoksun ise de, bu halde diğer yönetim kurulu üyesi ile ilgili oylamaya katılabilir. İki yönetim kurulu üyesi kardeş olduklarından oydan yasaklı oldukları için geriye tek bir yönetim kurulu üyesi kalmaktadır ve O da payı 51 adet olan …’ tır. Şirketin … dışında aile fertlerinin oluşturduğu bir aile şirketi olduğu anlaşılmaktadır. Bu şekilde oluşan aile şirketlerinde dışarıdan birisi olmadığı sürece karar almak hiçbir zaman mümkün olmaz. …’ın kendisi için yapılacak oylamadan yoksun olduğu fakat, … ve … için yapılacak oylamada oy kullanabileceği ve oyun izin verilme yönünde olduğu, …’a izin verilmesi için, …’nun 134.931 adet olumsuz oyuna karşılık, … ve …’nun 435.018 adet toplamındaki olumlu oyunun yeterli olduğu anlaşılmakla oylama açısından bir iptal sebebi bulunmamaktadır. ” gerekçesi ile yönetim kurul üyesinin kendi lehine oy kullanamazsa da diğer yönetim kurulu üyeleri için oy kullanabileceğini belirtmiştir. Davacının hisse oranının %28,70, diğer pay sahibi … ve …’nun toplam paylarının 41,30 olduğu, diğer pay sahibi … A.Ş’nin de payının %30 olduğu nazara alındığında davacının bu iptal nedeni olarak ileri sürdüğü hususun da hukuki mesnedinin olmadığı anlaşılmıştır. Davacı son olarak bahsi geçen genel kurulda yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine dair alınan kararın iptalini istemiştir. Genel kurulda Yönetim kurulu Başkanı …’na aylık 8.000 TL net, yönetim kurulu üyesi …’a aylık 8.000 TL net ve …’a aylık net 3.000 TL huzur hakkı ödenmesine karar verilmiştir. Şirketin 01.01.2017-31.12.2017 tarihleri arasında 283.873,14 TL zarar ettiği ve faaliyet zararının şirketin genel yönetim giderlerinden kaynaklandığı,yönetim kurulu üyelerine ödenen ücretin genel yönetim giderlerindeki payının %50,20 olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 11. HD. 2016/5118 E, 2017/4360 K. Sayılı ilamında “….TTK 507/1.maddesi uyarınca “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış dönem kârına payı oranında katılma hakkını haizdir…”. Şirket yöneticilerine verilecek yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların payları oranında kâr payı alma haklarının zayıflatıldığı, belli ortaklara örtülü kâr dağıtılması sonucunu doğuracağı bir gerçektir. Dolayısıyla şirketin elde ettiği gelir ile yönetim kurulu üyelerine ödenmesine karar verilen ücretler nazara alındığında, yönetim kurulu üyelerine verilmesine karar verilen huzur hakkının şirketin geliri, yapılacak işler ve yönetim kurulunun görevleriyle orantılı olmadığı, dava konusu genel kurulun 5 numaralı maddesinde alınan kararın belli ortaklara örtülü kâr dağıtımı niteliğinde olduğu kabul edilmeli, bu kararın eşitlik dürüstlük kurallarına da aykırı bulunduğu nazara alınmalıdır. ” gerekçeleri ile bu tür durumlara ışık tutulmuştur.Somut olayda da davalı şirketin 01.01.2017-31.12.2017 tarihleri arasında 283.873,14 TL faaliyet zararı ettiği, ortakların taahhüt etmiş oldukları sermaye payını ödememiş olmaları, aynı genel kurulda kar dağıtımı yapılmaması yolunda karar alınmış olması, şirketin net karı birlikte değerlendirildiğinde yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı adı altında verilmesi kararlaştırılan ücretin şirketin geliri, yapılacak işler ve yönetim kurulunun görevleriyle orantılı olmadığı TTK’nun 445. Maddesine, esas sözleşmeye ve özellikle de dürüstlük kuralına uygun olmadığı…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı …’nin 06.11.2018 tarihinde yapılan 2017 Faaliyet yılı ertelenen olağan genel kurul toplantısında alınan gündem m.7 ile alınan yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın iptaline, davacının diğer maddelere ilişkin taleplerinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin, davanın kısmen reddine ilişkin kararını eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayandırıldığını, Gündemin 3 numaralı maddesinin, yönetim kurulu faaliyet raporu gerçeğe ve şirket kayıtlarına aykırı olduğunu, genel kurulun ilgili bulunduğu yıla ilişkin finansal tabloların, o yıldaki gerçekleşmeleri yansıtması gerektiğine göre,şirket yönetiminin faaliyet performansının değerlemesinde, dönem başında belirlenmiş gerek stratejik, gerekse taktik düzeydeki planlara dayalı olarak hedeflerle karşılaştırılması ve analizi önemli bulunduğunu, bu konuya yaklaşım kuramayan bilirkişi heyetinin faaliyet raporu ile ilgili notlara mali ve hukuki temelleri itibarıyla dahi değinmediğini, oysa faaliyet raporunun tamamen hatalı ve şirketin içinde bulunduğu duruma da aykırı olduğunu, bu nedenle faaliyet raporunda hukuka aykırılık bulunmadığı gibi bir değerlendirme yapılabilmiş olması, bilirkişi incelemesinin eksik ve tespitler yapılmadan geçiştirilerek yapıldığının kanıtı olduğunu, rapora göre verilen karar da bu nedenle hukuka aykırı olduğunu ve gündemin 3.maddesinde alınan kararların iptali gerektiğini, Gündemin 4 numaralı maddesinin; bilanço ve kar-zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin kararın, kanuna, esas mukaveleye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, dosya yeterince incelenmediğinden, bilirkişilerin tespitinin, “Davacının bilanço, kar-zarar hesaplarında hangi yönden hukuka aykırı olduğuna dair açıklaması dosyadan anlaşılamamıştır” şeklinden ibaret kaldığını, TTK hükümleri çerçevesinde olduğu kadar, muhasebenin “Tam Açıklama” temel kavramı başta olmak üzere temel kavramları ile birlikte, şeffaflık ve dürüstlük ilkeleri uyarınca bilanço ve kâr-zarar hesaplarının onaylanmamasının neden zorunlu hale geldiği gerek dava konusu genel kurul toplantısında gerekse dava dilekçesinde net olarak ortaya konduğunu, öncelikle finansal tablolar ile ilgili olarak hiçbir açıklanması gereken hususlara açıklıkla ve yeterli cevap verilmediği sabit bulunmakla müvekkilinin ortaklık ve bilgi edinme hakları gasp edildiğini, oysaki ciddi bir incelemede net olarak ortaya çıkacağı üzere, bilanço ve kar-zarar hesapları çoğunluk tarafından, azınlık hakkı sahibi müvekkilinin şirketten kar payı alamaması için kasten gerçeğe aykırı düzenlendiğini, sonuç itibarıyla bu konularda muhasebenin temel kavramları ve finansal raporlama ilkeleri gereği en azından finansal tabloların dipnotlarda açıklanması gereken, hususlarda eksiklik olup olmadığına yönelik olarak bilirkişilerce hiçbir inceleme dolayısıyla da uyuşmazlığın özü itibarıyla hiçbir tespit ve değerlendirme yapılmamış olmasının kabul edilemez olduğunu, eğer bu hususlarda yeni bir inceleme yapılmasına karar verilmeyecekse, alınan kararın da iptali gerektiğini, Gündemin 6. numaralı maddesinin; kârın dağıtılmamasına ilişkin olarak alınan karar da, kanuna, esas mukaveleye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davaya konu olağan genel kurul toplantısının 6 numaralı gündem maddesi karın dağıtılmasına ilişkin olup, 6. maddenin müzakeresinde muhalif oylarına karşılık çoğunluk oylarıyla kar dağıtılmamasına karar verildiğini, oysa ki … A.Ş.’nin 2017 yılı kârının tüm yasal yükümlülük ve karşılıklar sonrasında tümünün dağıtılmasına elverişli bir … seviyesine sahip olduğunun, aslında finansal yönden tartışmasız olduğunu, bu keyfi uygulamanın gerekçeleri yönetimce açıklanmaz iken, kendilerine raporlanan yıllık net dönem kârının çok üstünde bir huzur hakkına karar verilmiş olmasının da iyi niyetle bağdaşmaktan tamamen uzak olduğu gibi, açıkça örtülü kazanç dağıtımı niteliğinde bulunduğunu, bilirkişi raporunda, şirketin 2017 yılında dönem net kârının 6.209,31 TL. ve 31.12.2017 tarihi itibarıyla 219.953,19 TL dağıtılabilir kârının bulunduğunun tespit edildiğini, dolayısıyla, en azından bu net kârın hepsinin dahi rahatça dağıtılabileceği aşikar olduğunu, ancak, davalı şirketin yönetim kurulu faaliyet raporunda kendilerine 2017 yılında ödendiğini alenen beyan ettikleri üzere huzur hakkı tutarının, 252.000 TL gibi çok aşırı bir seviyede olduğunu, yani, şirketin bu tutarın da tabii olarak düşülmesinden sonra geri kalan hem de “dağıtılmasın” tavsiyesini genel kurula getirebilen Yönetim Kurulu Üyelerinin, kendilerine ödenmesinden hiç de rahatsızlık hissetmedikleri huzur hakkı tutarının seviyesi, dağıtılmasın dedikleri ve bunu savunabildikleri dönem net karının 40 katından fazla olduğunu, üstelik de bilirkişilerin raporlarının 7.sayfasında 1.000.000 TL kayıtlı sermayenin 571.650,32 TL öz kaynaklar içerisinde korunmadığından söz ettiklerini, bilirkişilerin şirketin ödenmiş durumdaki 312.500,00 TL lik sermayesinin öz kaynaklarda korunup korunmadığına ise bakmadıklarını, şirketin zarar nedeniyle korunamayan sermayesi söz konusu olmadığını, davalı şirketin 31.12.2017 itibarıyla korunamayan sermayesi bulunmayıp, ortaklarca ödenmemiş durumdaki sermaye payları söz konusu olduğunu, ödenen sermayesinin ise 571.650,32 TL tutarındaki öz kaynaklar içerisinde fazlasıyla korunduğunu, taahhüt edilen sermayenin bir kısmının ödenmemesinin de gerekçe gösterilerek dürüstlük kuralına aykırı olmadığı yönündeki tespitin de hatalı olduğunu, kaldı ki, bilirkişilerin yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın, dürüstlük kuralına aykırı olduğunu haklı olarak tespit ettiklerini, bu tespitin doğal sonucunun ise yönetim kurulunun yaptığı gibi örtülü kâr transferi değil, ortaklara yasaya uygun bir şekilde kârın dağıtılması yönünde karar alınması olduğunu, dolayısıyla, bu husus hakkında da ayrıntılı bir inceleme yapılması ve kârın dağıtılmamasına ilişkin kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunun tespiti ve iptali gerektiğini, Gündemin 8 numaralı maddesinin, yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396.maddelerince izin verilmesine ilişkin kararın, kanuna aykırı olmakla iptal edilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde de arz edildiği üzere, 2016 faaliyet yılındaki çalışmalarından dolayı yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 5 numaralı kararda, “Yönetim Kurulu Üyelerinin ibra için oy kullanmaları söz konusu olmaksızın yapılan oylamada” denilerek bir oylama yapılmış ve müvekkilinin olumsuz oyuyla yönetim kurulunun ibra edilmediğini, ancak, gündemin 8. maddesinde yönetim kurulu üyeleri oy kullandığını, yönetim kurulu üyelerine izin verildiğini, ibraya ilişkin oylamada oylamaya katılamayan yönetim kurulu üyeleri, aynı şekilde kendi menfaatlerine olan yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 395 ve 396.maddelerince izin verilmesine ilişkin kararda da oy kullanamayacaklarını, dolayısıyla, bu hususta alınmış 8 numaralı karar da kanuna aykırı olup, aksi yöndeki bilirkişi raporunun bu maddeye ilişkin tespitinin de kabulünün mümkün olmadığını, anılan maddenin de iptali gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 7 numaralı gündem maddesine konu olan huzur hakkının tespitine ilişkin kararın kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına uygun olduğunu, ne var ki müvekkili şirketin 06.11.2018 tarihli genel kurulunda alınan huzur hakkına ilişkin karar TTK’nın 445 anlamında iptale tabi olmaması gerektiğini, zira yönetim kurulu üyelerine verilen huzur hakkının tespitine ilişkin kararın, müvekkili şirketin bilanço büyüklüğüyle, finansal imkanlarıyla ve işlem hacmiyle uyumlu olduğunu, doktronel görüşün de bu yönde olduğunu, müvekkili şirketin mali yapısı, yönetim kurulu üyelerinin eğitimi ve nitelikleri, harcadıkları emek ve mesailerle orantılı olan huzur hakkı ücreti, fahiş ya da dürüstlük kuralına da aykırı da olmadığını, yöneticiler için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde ortaklığın finansal durumu, geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve malî durum açısından ilgili ortaklıkla aynı veya benzer durumda bulunan diğer ortaklıkların yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulması gerektiğini, aksi halde Yargıtay’ın yalnızca davalı şirketin defter ve kayıtları celp edilip alınan bilirkişi raporunu yetersiz saydığını ve bozma kararına hükmettiklerini, mahkemece hükme esas alınan kök ve ek bilirkişi raporlarının mahkemece incelediğinde ise; bilirkişi raporlarının Yargıtay içtihatlarında yer alan kıstasları karşılamadığının görüleceğini, zira hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, müvekkili şirketin ortaklık yapısı ve mali durumu açısından aynı-benzer diğer şirketlerdeki huzur hakkı ücretleri yer almadığını, dolayısıyla hükme esas alınan raporların yönetici ücretlerinin makullüğünün değerlendirilmesi yönünden yetersiz olduğunu, ve ilk derece mahkemesince istinafa konu olan kesit yönünden eksik inceleme tesis edilerek hüküm kurulduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2017/2292, K. 2019/1682, T. 28.2.2019 sayılı kararında da davalı şirketin aynı-benzer durumda bulunan şirket yöneticilerinin aldığı emsal ücretlerin de araştırılması gerektiğine, bu yönde ayrıntılı inceleme bulunmayan bilirkişi raporunun yetersiz olduğuna açıkça hükmettiğini, ayrıca Yargıtay 11. HD., E. 2014/18093 K. 2015/12978 T. 03.12.2015 sayılı kararı kararının da ekli olduğunu, Yargıtay’ın emsal nitelikte başkaca kararlarını da dilekçe ekinde sunduklarını, Ayrıca, ilk derece mahkemesinin huzur hakkı ücretinin şirketin geliri, yapılacak işler ve yönetim kurulunun görevleriyle orantılı olmadığına hükmetmesi de hukuka aykırı olduğunu, zira ilk derece mahkemesince yalnızca davalı müvekkili şirketin 2017 yılındaki kârı ve ödenmediğini, sermaye miktarının incelendiğini, hükme esas alınan kök ve ek bilirkişi raporlarında da davalı müvekkili şirketin hacmi ve faaliyetleri dikkate alınarak huzur hakkı ücretinin makul olup olmadığı konusunda hiçbir değerlendirmeye yer verilmediğini, dolayısıyla ilk derece mahkemesince, huzur hakkı ücretinin şirketin geliri, yapılacak işler ve yönetim kurulunun görevleriyle orantılı olmadığına hükmederken; müvekkili şirketin geliri saptanmadığını, yönetim kurulu üyelerinin şirket için yapacağı işlerin ne olduğu izah edilmediğini, yönetim kurulu üyelerinin görevleri incelenmediğini, bu hususların yalnızca zikredilmekle yetinildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümden reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 445 ve devamı maddeleri uyarınca, davalı şirketin 06.11.2018 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan 3,4,6,7 ve 8 numaralı kararların iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın 7 nolu karar yönünden kabulü ve iptali ile, diğer kararlar yönünden davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 445. maddesinde ”446. maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler” hükmüne yer verilmiştir. TTK’nın 446. maddesinde ise iptal davası açabilecek kişiler sayılmış ve toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Buna göre genel kurul kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi için iptali istenen karara olumsuz oy vermenin dışında TTK’nın 446. maddesi gereğince muhalefet şerhinin de tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Davacı, dava konusu olan 06.11.2018 tarihli genel kurul toplantısında vekili tarafından temsil edilmiş, alınan 3,4,6,7 ve 8 numaralı kararların iptalini istemiş, muhalefet şerhlerini tutanağa geçirtmiş ve süresi içinde eldeki davayı açmışlardır.Dava konusu genel kurul toplantısının yapıldığı tarih itibariyle davalı şirketin ortaklarının ve pay miktarlarının; davacı … 287.000 … AŞ 30.000, … 125.999, … 287.001 şeklinde olduğu görülmektedir. Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Şirketin 2017 faaliyet yılı genel kurul toplantısında, ortakların talebi üzerine finansal tabloların görüşülmesi ile buna ilişkin maddelerinin TTK’nın 420. maddesine göre ertelenmesine karar verilmiş olup ertelenen toplantı 06.11.2018 tarihinde yapılmıştır.Genel kurulda alınan dava konusu 3 nolu karar ile Yönetim kurulunun faaliyet raporunun onaylanmasına karar verilmiştir. Toplantı sırasında faaliyet raporu müzakere edilmiş, davacı temsilcisi tarafından faaliyet raporu kapsamında sorular sorulmuş, yönetim kurulu başkanı … söz alarak sorulara ayrıntılı yanıtlar verilmesi gerektiğini belirterek, davacıya yazılı olarak yanıt verileceği bildirilmiş, bu doğrultuda davacının itarazları kapsamında 21.11.2018 tarihli noter ihtarı ile ayrıntılı cevaplar verilmiştir. Davalı şirketin yasal defterlerinin usule uygun tutulup tasdik edildiği de anlaşılmakla bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında 3 nolu kararın iptali nedenleri bulunmadığı sonucuyla kurulan hüküm isabetli görülmüştür. Finansal tabloların görüşülerek onaylanmasına ilişkin genel kurulun 4. maddesinde, alınan bilirkişi raporu içerikleriyle, mali inceleme bölümünde gelir ve gider tablosu ile bilançoda herhangi bir usulsüzlük tespit edilmediği ve anılan maddeye ilişkin talebin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Belirtilen madde önceki toplantıda azınlık talebi üzerine ertelenmiş olup, toplantı sırasında finansal tabloların müzakere edildiği, sorulan sorulara cevap verildiği, davacıların inceleme ve özel denetçi taleplerinin oylanarak reddedildiği, dosyada yapılan bilirkişi incelemesine göre, finansal tablolarda bir usulsüzlük bulunmadığı anlaşılmakla, bu karar yönünden iptal koşullarının oluşmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi tespiti yerindedir. Dava konusu 6 nolu karar ile kar dağıtılmamasına karar verilmiştir. Kâr dağıtım konusunda karar verme yetkisi genel kurula aittir. Yargılama aşamasında alınan bilirkişi kök ve taraf itirazlarını gidermek için alınan bilirkişi kurulu ek raporunda, davalı şirketin 2017 ve öncesi yıllarına ilişkin yapılan analizlerinde, şirketin kayıtlı sermayesinin öz kaynak içinde korunmadığı, ortaklar tarafından taahhüt edilen ve ödenmemiş olan sermaye paylarından kaynaklandığı, davalı şirketin 2017 yılında net karının 6.209,31 TL olduğu tespitleri dikkate alındığında şirketin kârlarını dağıtmamasının finansal açıdan mantıklı görüldüğü, şirketin kârlılık durumuna bakıldığında brüt kâr marjlarının oldukça düşük olduğu, bu itibarla davacının 6.maddeyle ilgili ileri sürdüğü iptal sebeplerinin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu 8 nolu karar ile, TTK’nın 395 ve 396. maddeleri uyarınca maddede belirtilen izin ve yetkilerin yönetim kuruluna verilmesi hususunun oylamaya sunulduğu, davacının olumsuz oyuna karşılık davacının 28.700 olumsuz oyu ile diğer ortakların toplam 71.300 olumlu oyları ile ve oy çokluğu ile karar verildiği görülmektedir. Davacı, TTK’ nın 395. ve 396. maddelerindeki izin ve yetkilerin verilmesine ilişkin bu kararın TTK’nın 436/1 maddesi uyarınca oydan yoksunluk ilkesine aykırı şekilde alındığını ileri sürmüştür. Genel kurul tutanağı incelendiğinde, 8 nolu kararın davacının 28.700 olumsuz oyuna karşı, diğer ortakların toplam 71.300 adet olumlu oyuyla ve oy çokluğu ile alındığı, TTK’nın 436/1. maddesi uyarınca işbu oylamada pay sahibi yönetim kurulu üyelerinden … ile yönetim kurulu üyesi olmamakla birlikte yakını … tarafından da paylarına karşılık olumlu oy kullanıldığı anlaşılmaktadır.İptali istenen bu maddeye ilişkin uyuşmazlık, oy kullanan ortakların, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerine, TTK’nın 395. ve 396. maddeleri çerçevesinde izin verilmesi oylamasında oydan yoksun olup olmadıklarına ilişkindir. TTK’nın ”Oydan Yoksunluk” başlıklı 436.maddesinde ”Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz. Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.” hükmü yer almaktadır. Pay sahibi ortaklar … ve …nun oydan yoksun olmaları halinde dahi, Davacının 287.000 payına karşılık kullanılan olumsuz oya rağmen, diğer bir ortak olan … A.Ş nin 300.000 payına karşılık olumlu oy kullandığı dikkate alındığında, oyların toplamı ve basit çoğunlukla kararın alınmasının mümkün olması dikkate alındığında bu maddenin de iptalini gerektirir bir durum bulunmadığı kanaatine varılmıştır.Bu açıklamalar ışığında davacı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.Davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Dava konusu genel kurulun 7 nolu kararı ile yönetim kurulu başkanı …na aylık net 8.000 TL yönetim kurulu üyeleri …’ a 8.000 TL ve yönetim kurulu üyesi .. ‘ a aylık net 3.000 TL huzur hakkı ödenmesine oy çokluğu ile karar verilmiş, iş bu karar yönünden iptal istemi kabul edilmiştir. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu içeriğiyle bu maddeyle ilgili yeterli değerlendirme mevcuttur. Yönetim kuruluna yapılması kararlaştırılan aylık huzur hakkı ödeme tutarlarının, davalı şirketin 2017 yılı net karı , ortaklarının taahhüt etmiş oldukları sermaye payının ödenmemiş oluşu, davalı şirketin finansal durum itibariyle kar dağıtım kararı vermemiş oluşu dikkate alındığında, yönetim kuruluna ödenmesine karar verilen aylık ücretlerin kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına uygun olmadığı tespiti ile kurulan hüküm isabetli görülmüş olup, aksi yöndeki davalı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Yukarıdaki açıklamalar ve taraf vekillerinin istinaf başvuru nedenleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,3-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 215,45 TL istinafa karar harcının bu davalıdan tahsiline, 4-Taraflarca yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.11.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.