Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1905 E. 2023/1716 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1905
KARAR NO: 2023/1716
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 10.03.2020
NUMARASI: 2018/1195 Esas – 2020/191 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davacı vekili ve davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı şirket arasında bulunan cari hesap ilişkisi çerçevesinde davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı tarafından ödenmemesi nedeniyle cari hesap alacağı olduğunu, İstanbul Anadolu … İcra Dairesi … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını davalının haksız olarak itiraz ettiğini, bu nedenle itirazın iptali ve alacağın % 20 sinden az olmamak üzere icra inkar taz. hükmedilmesi ve itirazın iptaline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; söz konusu faturaların davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişkiyi ispat edemeyeceğini, davalının usulüne uygun temerrüde düşürülmediğini ve davanın reddi ile % 20 den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, genel haciz yolu ile takipte ödeme emrine itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir.Davacı davalı ile aralarındaki açık hesap ilişkisinden kaynaklanan bakiye alacağının 9688,04 USD olduğunu iddia etmiştir.Davacının ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde son satış faturasının düzenlendiği 09/02/2017 tarihinde davacının davalıdan 9717,42 USD karşılığı 34125,16 TL alacaklı olduğu, bu miktara düzeltme kaydı ile 29,38 USD eklendiği, bu tarihten sonra yapılan tahsilatların da düşmesi sonucunda davacının davalıdan 33903,52 TL alacak kaydının bulunduğu, Davalının ticari defterlerinin incelenmesinde ise hesapların TL üzerinde tutulduğu ve neticede davacının davalıdan 32202,96 TL alacaklı olduğunun kayıtlı bulunduğu, bu durumda tarafların ticari defterlerindeki uyumsuzluğun 1700,56 TL olduğu, Yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda taraf defterleri arasındaki 1700,56 TL farklılığın değerlendirilmesinde:1-Taraflar arasındaki borcun döviz cinsinden ödeneceği hususunda anlaşma bulunup bulunmadığı: Taraflar arasında borcun dövizle ödeneceğine ilişkin yazılı bir sözleşme bulunmadığı, davalı şirketin 08/02/2017 tarihinde yapmış olduğu 12945,95 USD ödemenin ve davacının muhasebe kayıtlarını aynı zamanda döviz cinsinden de seçenekli olarak tutmuş olmasının, kayıtlı alacak ve borçlarının da döviz cinsinden değerlendirileceği ve tahsil edileceği anlamına gelmeyeceği, 2-Davalı tarafından 08/02/2017 tarihinde yapılan 12945,95 USD bedelin davalı tarafından kendi defterlerine 48182,24 TL olarak, davacı tarafından kendi defterlerine 48023,00 TL olarak kaydedilmesi sonucunda, yapılan bu ödeme ile ilgili davacının defterlerinde bu ödemenin 159,24 TL eksik olarak kayıtlı olduğu, bilirkişi tarafından kök raporda (sayfa 4, 1. Paragraf) yapılan değerlendirmede davalı şirketin kayıtlarında yer alan ödeme miktarının hesabının doğru olduğu, bu nedenle davalının defterlerinde yer alan kayda itibar etmek gerektiği, 3-Davalı şirketin 2016 devir bakiyesinin 42313,55 TL olduğu, davacı şirketin 2016 yılı devir bakiyesinin ise 43732,99 TL olduğu, devir bakiyeleri arasında 1419,44 TL fark bulunduğu, fakat davalı şirketin 2016 yılı cari hesap ekstreleri bulunmadığından bilirkişiler tarafından davacının lehine olan 1419,44 TL farkın kaynağının tespit edilemediği, davacının 1419,44 TL lehine olan alacağı ispat etmesi gerektiği, bu hususta ispat yükünün davacının üzerinde olduğu, davalının kayıtlarını eksik ibraz etmesinin davalının aleyhine değerlendirilemeyeceği, her ne kadar bilirkişi Veli Uluçam tarafından 1419,44 TL davacı lehine olarak değerlendirilmiş ise de, davacının ispat etmediği alacağın davacının lehine değerlendirilemeyeceği, 4-Davalı şirketin ticari defterlerinde yer alan fark 121,88 TL düzeltme kaydının dayanağı olmadığından hesaplama dışlanması gerektiği, Buna göre değerlendirme yapıldığında, davacının kayıtlarındaki 33903,52TL’den 159,24 TL ödeme farkı ve 1419,44 TL ispatlanamayan 2016 yılından devreden alacak farkının düşülmesi sonucunda davacının davalıdan (33903,52TL – 159,24TL – 1419,44TL) = 32324,84 TL alacaklı olduğu, davalının kayıtlarında yer alan 32202,96 TL.ye 121,88 TL.nin eklenmesi ile davalının kayıtlarında yer alan davacı alacağının 32324,84 TL olarak kabul edilmesi gerektiği, taraf defterleri arasındaki uyumsuzluğun bu şekilde giderileceği, (121,88 TL.nin hükümde sehven davalı yararına değerlendirildiği, bu durumda davacının alacağı olarak 32324,84 TL.ye hükmedilmesi gerekirken sehven 32202,96 TL.ye hükmedildiği) anlaşıldığı…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davalının itirazının kısmen iptali ile, takibin 32.202,96 TL asıl alacak bakımından devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/A maddesi uyarınca dolar üzerinden olan 1 yıllık mevduata kamu bankalarınca uygulanan en yüksek faiz oranını geçmemek üzere yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Her şeyden evvel kararın, davanın kabul edilmeyen kısmı için yani iptal edilen kısmı için herhangi bir itirazları söz konusu olmadığını, fakat mezkür kararın hukuka ve usule aykırı olan yönlerinin, kanaatlerince istinaf incelemesinden geçirilmesi zaruriyeti mecburi olduğunu, şöyle ki; firmalarına ait olduğu iddia olunan borç için yetkili icra dairesi Gaziantep İcra Dairesi olduğunu, itirazın iptali davasının takibe sıkı sıkıya bağlı dava olduğunu, zikredilen borcun, faturaya dayalı bir borç olduğunu, bu bağlamda söz konusu faturaların, davacı ile firmaları arasındaki hukuki ilişkiyi ispat edemeyeceği için söz konusu takibin firmanın ikametgâhı adresinde yapılması gerektiğini, bu nedenlerle davanın, öncelikle yetki ihtilafını çözüme kavuşturup yetki bakımından reddini istediklerini, ancak mahkemece bu itirazın değerlendirmeye alınmadığını, borçlunun temerrüdü için alacaklının borçluya kural olarak bir ihtarda bulunması gerektiğini, üstelik bu kişilerin tacir ise bunun noter vasıtasıyla yapılması şart olduğunu, bu bağlamda iddia olunan borç için firmanın usulüne uygun bir şekilde temerrüde de düşürülmediğini, yine bu itirazın da ilk derece mahkemesince değerlendirilmediğini, Yine alacaklı olduğunu iddia eden davacı ile firmaları arasındaki akdi ilişki de dosyaya sunulan deliller göz önüne alındığında ispat edilemediğini, Son olarak bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de belirtildiği üzere, bilirkişinin oluşturulan raporda, hesaplama yapılırken hukuki talep ve savunma kapsamında değerlendirme yapması beklenirken uzman kişinin, bu çizginin dışına çıkarak adeta karar merci gibi değerlendirme yaptığını ve çıkarımlarda bulunduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Öncelikle müvekkili şirketin, davalıdan alacak hakkının olduğuna ve takibin devamına ilişkin hükmedilen karara itirazları olmadığını fakat hükümdeki alacağın döviz-Amerikan Doları yerine Türk Lirası üzerinden hükmedilmiş olmasına itiraz etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, zira müvekkili şirketin, davalıdan alacağını tahsil edebilmek adına İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E.sayılı dosyası ile 9.785,35 USD üzerinden icra takibi başlattığını, müvekkilinin takip yolunda alacağını tahsil edebilmek adına Türk Lirası üzerinden değil, Amerikan Doları üzerinden takip yoluna başvurduğunu, iş bu hususun takip talebi ile ödeme emrinde açıkça görülebileceğini. mahkemenin ise görülmekte olan davada taleple bağlı olduğunu göz ardı ederek müvekkili şirketin Amerikan Doları üzerinden başlattığı takipte Türk Lirası üzerinden alacağa hükmettiğini, oysa ki HMK’nın 26.maddesi uyarınca hakimin tarafların talebi ile bağlı olduğunu, bu bağlamda mahkemenin taraflarca talep edilmeyen hususlarda re’sen hüküm kurma yetkisi bulunmadığını, dolayısıyla mahkemece taleple bağlılık ilkesini hiçe sayılarak Amerikan Doları üzerinden talep edilen alacağa Türk Lirası üzerinden hüküm kurulmasının ve takibin devamına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalı ile müvekkili arasındaki ilişkinin Amerikan Doları üzerinden yürütüldüğünü, öyle ki davalının yaptığı kısmi bazı ödemeleri dahi Amerikan Doları üzerinden gerçekleştirdiğini, taraflar arasında düzenlenen faturanın da Amerikan Dolarının Türk Lirası karşılığının gösterildiğini ve muhasebe kayıtlarının Türk Lirası üzerinden de tutulmuş olmasının Vergi Usul Kanunu gereğince bir zorunluluk olduğunu, kaldı ki müvekkili şirketin defter kayıtlarında ve faturasında asıl alacak Amerikan Doları üzerinden gösterildiğini, kaydın seçenekli olarak Türk Lirası üzerinden de gösterilmiş olmasının Vergi Usul Kanunun gerekliliği olduğunu, dolayısıyla kayıtlarda Türk Lirasının yer almasının taraflar arasında Türk Lirası ödemeninde yapılabileceğine delalet etmeyeceğini, taraflar arasındaki önceki muhasebe kayıtları incelendiğinde davalının kısmi ödemelerini dahi Amerikan Doları üzerinden yaptığı ve taraflar arasında aynen ödemeye ilişkin iradelerinin uyuştuğu görülebildiğini, tüm bu hususların mahkemece alınan bilirkişi raporunda sabit olduğunu, dolayısıyla kanuni hiçbir dayanağı olmaksızın Türk Lirası üzerinden hükmedilen alacak miktarına itiraz ettiklerini, Asıl alacağa Türk Lirası üzerinden karar verilmiş iken işletilen faizin “dolar üzerinden olan 1 yıllık mevduata kamu bankalarınca uygulanan en yüksek faiz oranını geçmemek üzere yasal faiz” şeklinde öngörülmesi abesle iştigal olduğunu, zira asıl alacağın Türk Lirası iken Türk Lirasına faiz olarak Amerikan Doları faizinin nasıl işletileceğinin taraflarınca anlaşılamadığını, garabet niteliğindeki hükümde yerel mahkemenin olayı nitelendiremediği ve döviz cinsi üzerinden hükmedilecek alacak kavramı konusunda değerlendirme yapamadığının izahtan vareste olduğunu, öyle ki kararın salt olarak faiz işletilmesine dair olan kısmı bile yerel mahkemenin kararının usul ve yasaya aykırı olduğu gösterir mahiyette olduğunu, emsal nitelikteki Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 12.12.2019 tarihli, 2018/380 E., 2019/5555 Sayılı Kararın da ekli olduğunu, Asla kabul anlamına gelmemekle birlikte takibin devamına karar verilen asıl alacak miktarında da hatalı hesaplama yapıldığını, takip çıkışı 9.785,35 USD olduğunu, bu alacağa Türk Lirası üzerinden hükmedilecekse dahi fiili ödeme günündeki kur esas alınarak hesaplama yapılması ve bu yönde hüküm kurulması gerektiğini, zira bilirkişi raporunda da izah olunduğu üzere 1.419, 44 TL’lik farkın kendileri lehine değerlendirildiğini, davalının hesap ekstresi sunamamasına rağmen 1.419, 44 TL’lik farkın davalı lehine değerlendirilmesinin abesle iştigal olduğunu, ek olarak yine kabul anlamına gelmemekle birlikte davalıdan 32.324,84 TL alacaklı olduklarının tespit edilmesine rağmen “32202,96 TL.ye 121,88 TL.nin eklenmesi ile davalının kayıtlarında yer alan davacı alacağının 32.324,84 TL olarak kabul edilmesi gerektiği, taraf defterleri arasındaki uyumsuzluğun bu şekilde giderileceği, (121,88 TL.nin hükümde sehven davalı yararına değerlendirildiği, bu durumda davacının alacağı olarak 32.324,84 TL.ye hükmedilmesi gerekirken sehven 32.202,96 TL.ye hükmedildiği)” denilmek suretiyle nasıl bir hesap yapıldığının taraflarınca anlaşılamadığını, bu tutar üzerinden kurulan hükmün hukuki bir dayanağı bulunmadığını, görüleceği üzere asla kabul anlamına gelmemekle birlikte mahkemenin Türk Lirası üzerinden hesapladığı alacağı dahi yanlış hesapladığını, zira hesapların birbirini tutmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın talepleri gibi kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satıma ilişkin açık hesaptan kaynaklanan alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yönelik itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ile davalı tarafından yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı yanca başlatılan takipte, icra takibine konu edilen anapara alacağı 9.688,04 USD olup, talebin yabancı para alacağının 3095 sayılı Kanun’un 4a maddesi uyarınca yürütülecek faizi ile ve tahsil tarihindeki TCMB efektif satış kuru karşılığı TL üzerinden tahsili istenmiştir. Açılan davada da 9.785,35 USD alacak yönünden takibe itirazın iptali istenmiştir. İcra takibinde açıkça USD cinsi alacağın fiili tahsil anında cari TCMB USD efektif kur karşılığı üzerinden tahsilinin talep edildiği anlaşılmakla, USD cinsi alacak için Türk Lirası karşılığı üzerinden hüküm kurulmuş olması HMK’nın 26. maddesi uyarınca taleple bağlılık ilkesi uyarınca doğru olmamıştır. Ayrıca, ana para döviz olduğuna göre, işletilecek faizin de 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesine göre belirlenmesi gerekir. İlk derece mahkemesince TL üzerinden asıl alacak bakımından hüküm kurulup aynı zamanda hüküm altına alınan asıl alacak TL iken alacağa 3095 sy 4/a maddesi uyarınca faiz yürütülerek tahsil kararı verilmiş olması da çelişkili olmuştur. Bu durumda ilk derece mahkemesince kurulan hükmün gerek HMK’nın 26 maddesi gerekse HMK’nın 297. maddesi uyarınca istinaf denetimine uygun bir karar olduğundan bahsedilemez.Bu değerlendirme ışığında, kararın bu haliyle istinaf denetimine elverişli bulunmadığı anlaşıldığından HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, tarafların esasa dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR Yukarıda açıklanan gerekçelerle:1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 26.10.2023