Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/187 E. 2021/432 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/187
KARAR NO: 2021/432
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/10/2019
NUMARASI: 2017/58 Esas – 2019/913 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik verilen karara karşı süresi içinde her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkillerinin 2008 yılı itibariyle …’ nin lisans sahibi … A.Ş. hisselerinin %99,9 oranında hissedarı olduğunu, 08/07/2004 tarihinde kurulan … A.Ş.’ye ait … ünvanlı TV. Kanalının kuruluşu, yönetimi, yayın politikası, çalışanları kanalın A’dan Z’ye tüm organizasyonunu müvekkillerinden gazeteci …’ ın yaptığını, ancak şirkette resmi olarak hissedar görünmediğini, hissedarlar içinde ekonomik olarak değeri bulunan şirket televizyon kanalının yayın izni sahibi ve işleteni olan … A.Ş. olduğunu, bu şirket … Ltd. Şti. ve … A.Ş.’nin de büyük hissedarı olduğunu, … A.Ş. … ünvanlı televizyonu kurduğunu, bu kanalın yayıncılıktaki başarısı ve kamuoyundaki bilinirliği vb. nedenlerle bu televizyon kanalının hak sahibi ve işleteni … A.Ş.’ nin 2008 yılı Nisan ayı itibariyle piyasa değerinin asgari 100.000.000 USD olduğunu, müvekkillerinin %99,9 oranında hissedarı olduğu şirkete ait …”nin Fetullah Terör Örgütünün ve faaliyetlerini deşifre ettiğini, geçmişte örgütün üst düzeyinde görev alanları yayına çıkarttığını, bu yayınların büyük yankı uyandırdığını, …’yi ele geçirmeye karar veren davalı şirketin hissedarı … ve yöneticisi bulunduğu FETÖ’nün müvekkillere, şirketlerine ve TV kanalına karşı organize ve sistematik olarak suç işleyerek müvekkillerinin irade serbestisini tümüyle ortadan kaldırdıklarını, FETÖ kontrolündeki davalı şirket ve yetkililerinin suç işlemek amacı ile örgüt kurmak ve yönetmek, örgüte üye olmak, FETÖ kapsamında faaliyet göstermek, yağma, nitelikli dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak, konut dokunulmazlığını ihlal, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arası konuşmaların dinlenmesi, kayda alınması, tehdit, şantaj, iftira ve suç uydurma vd. suçları işlediğini ve bu yollarla müvekkillerinin sözleşme özgürlüğü iradesinin tümüyle ortadan kaldırıldığını, yasa dışı incelemeler ile müvekkili şirketlere 2008 yılı itibariyle 12.000.000 TL vergi ve ceza kesildiğini, Kanal’a reklam verenlerin ise korkutularak caydırıldığını, gelir kaynakları tıkanan müvekkillerinin Kanal’ı gerçek piyasa değerinde satmak istediklerini, ancak Kanal’ı almak isteyen şirketlerin FETÖ mensubu davalı şirket yetkililerince caydırıldığını, müvekkillerinin ise kanalı gerçek değerinin üçte birinden bile ucuza devretmek mecburiyetinde kaldığını ve 70.000.000 USD zararına sattıklarını, 12/05/2008 tarihli sözleşme ile devir bedelinin 5.000.000 USD’lik kısmının ödenmesinin de şarta bağlandığını, sözleşmede öngörülen şart ile amaçlanan hususun ise o tarihte geçerli yasaya göre geçici yayın izni alınması ve bu sayede o tarihte ne zaman yapılacağı bilinmeyen sıralama ihalesine katılmak için yeterlilik belgesi alınması olduğunu, yaptıkları yasa dışı dinlemeler ile öğrendikleri diğer alıcılara kanalı sorunlu olarak gösterip almaktan vazgeçirmeleri, yaptıkları vergi, SGK, Masak denetimleri ile uygulandıkları büyük cezalar, gizli dinlemelerle, tespit ettikleri reklam verenleri tehdit ederek kaçırmaları nedeniyle müvekkillerini çıkmaz duruma düşüren davalı yetkilisi …’in fiyatı indirmeyi, müvekkillerinin satış bedelinden 2.500.000.USD’yi komisyon olarak iki kişiye ödemesini de yeterli bulmayarak 25 milyon USD’yi hemen ödeyip kalan 5 milyon USD’yi ise RTÜK ile olan geçici ulusal yayın sorunu çözülünce ödeyeceğini beyan ettiğini, böylece devir bedelinden vergi, SGK pirimleri, çalışanların alacakları ve piyasa borçlarına ancak yetecek miktarı ödeyerek kalan 5 milyon USD’nin ödenmesi ile ilgili şartın ise ulusal geçici yayın izni bulunan kanalın devam eden davalarının satıcılar tarafından takip edilerek lehe sonuçlanmasının sağlanması akabinde alıcılar tarafından ödeneceğinin belirlendiğini, alıcıların temerrüt halinde tüm zararlarının karşılanacağının sözleşmede belirlendiğini, 12/05/2008 tarihli pay satım ve devir sözleşmesinde yazılı şartın gerçekleştiğini, RTÜK 3984 sayılı Yasa döneminde hisselerini devreden müvekkilleri döneminde açılan idari davaya istinaden kanalın geçici ulusal yayın izni verildiğini bu nedenle sıralama ihalesine katılma hakkının da temin edildiğini, devir sırasında derdest olan idari dava devam ederken 6122 sayılı Yasa’nın çıktığını, Kanal’ın elde ettiği geçici izin hakları yeni Yasa ile de müktesep hak olarak korunduğunu, Kanal’ın geçici yayın izni alındığı ve devralanların FETÖ kapsamındaki faaliyetleri nedeniyle Kanal’ın kapatıldığı tarihe kadar yayın yaptığını, bu hususu RTÜK yazıları ve YSK yazılarının kanıtladığını, ayrıca şartın gerçekleştiği hususunun davalı şirketin ticari defterleri ile de sabit olduğunu, elde edilen sıralama ihalesine katılma hakkının ortadan kalkması ve şirketin kapatılarak sicil kaydının terkinin müvekkilleri ile bir ilgisinin bulunmadığını beyan ederek, müvekkillerinin … A.Ş., … Ltd. Şti. ve … A.Ş.’ deki hisselerinin davalıya devrine ilişkin bakiye alacağının ödenmesine ilişkin şart gerçekleştiğinden, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 300.000,00 USD’nin, kamu bankalarınca bir yıl ve daha uzun vadeli USD mevduatına verilen yıllık %6 ve artan oranındaki USD faizi, yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle: Müvekkili şirket hakkında yürütülen soruşturmalar nedeniyle … Grubu bünyesinde bulunan 22 şirkete kayyum atandığını ve daha sonraki süreçte TMSF tarafından şirkete yönetim kurulu belirlendiğini ve şirketin ticari faaliyetlerine devam ettiğini, dava konusu sözleşmede satıcıların …, …, …, … ve … olduğunu, alıcının ise … A.Ş., …, …, … ve … olduğunu, 12/05/2008 tarihli sözleşme ile … A.Ş, … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., … A.Ş.’nin şirketlerinin pay satımları ve devrinin yapıldığını, sözleşmenin 7.2. maddesinin b bendine göre bakiye 5.000.000,00 USD’nin satıcılar tarafından halihazırda bulunan mahkeme kararıyla ulusal geçici yayın izni bulunan … kanalının ulusal karasal geçici yayın iznine ilişkin olarak Danıştay ve idare mahkemeleri nezdinde devam eden davaların satıcılar tarafından takip edilerek lehe sonuçlanmasının sağlanması akabinde alacılar tarafından ilk bildirimde satıcılara ödeneceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmede bahsi geçen davanın bozma öncesi 2007/580 olan Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2010/184 sayılı dosyası olduğunu bu davanın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu incelemesinden de geçerek sözleşmeye konu yayın hakkı sahibi şirket olan … A.Ş. aleyhine sonuçlandığını ve …’nin söz konusu davayla elde ettiği ulusal karasal yayın hakkının ortadan kalktığını ve tarafların kararlaştırdıkları taliki şartın tahakkuk etmediğini, taraflar arasındaki bu 5 milyon USD tutarın alacak borç ilişkisinin Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2010/184 esas sayılı dosyasının lehe sonuçlanması şartına bağlı olduğu hususunun da bir kesin hüküm ile sabit olduğunu, söz konusu satış işleminden sonra 06/02/2009 tarihinde RTÜK’e yeni bir başvurunun yapıldığını ve Ulusal Televizyon olma taleplerinin değerlendirilerek bu çerçevede frekans tahsis edilmesi ve ulusal-karasal TV yayını lisans tipine uygun olarak yeni yerleşim yerlerine yönelik verici tesisine izin verilmesinin talep edildiği, ve sonuç olarak …’nin geçici ulusal karasal yayın hakkını kazandığını, usule ilişkin itirazlarının ise davacıların dava dilekçesinde satış bedelinden bakiye 5.000.000 USD olduğunu beyan etmelerine rağmen davayı 300.000 USD üzerinden kısmi olarak açmaları samimi olmadıklarının göstergesi olduğunu, ayrıca davacılardan …’ın iş bu davada taraf ehliyeti olmadığını, …’ın davaya dayanak sözleşmenin tarafı olmadığını, hiçbir resmi evrakta ismi olmadığını bu nedenle … yönünden dava şartı noksanlığından reddine karar verilmesi gerektiğini, diğer davacı …’ın ise iş bu davaya tek başına açmaya yetkili olmadığını satış sözleşmesi taraflarının mecburi dava arkadaşlığı bulunduğunu, davacılardan …’ın daha önceden İst 12.ATM’nin 2014/496 sayılı dava dosyası ile aynı sözleşmenin aynı maddesine dayanarak aynı taleple açtığı dava red olunarak kesinleştiğini, ayrıca davayı kabul anlamına gelmemekle beraber davacıların taleplerinin zamanaşımına uğradığını, esasa ilişkin beyanlarında ise davacıların satış sözleşmesi gereği yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, sözleşmenin 7.2. B maddesine göre 5.000.000 USD’nin ödenmesinin davaların satıcılar tarafından takip edilmesi ve davaların lehe sonuçlanması şartı olduğunu, söz konusu davanın satıcılar tarafından takip edilmediğini ve davanın aleyhe sonuçlandığını, davacıların ulusal yayın hakkının kazanılmasına ilişkin atıfta bulundukları Ankara 3. İdare Mahkemesi dosyasının davacıların ikame ettiği 9. İdare mahkemesindeki dava olmadığı, daha sonraki şirket vekillerinin ikame ettiği 2. İdare mahkemesi dosyasına atıf yapılarak davanın kabulü yönünde sonuçlandığını, yapılan ulusal karasal yayın ihalesi şartlarında hali hazırda geçici ulusal karasal yayın hakkı olması şartı olmadığını, … logolu TV’nin 668 sayılı KHK ile kapatıldığında bölgesel karasal yayın yapan bir TV olduğunu ve sonuç olarak da kanalın 668 sayılı KHK ile faaliyetlerinin durdurulduğu ve davacının dolaylı hissedarı olduğu … A.Ş.’nin ticaret sicilinden resen terkin edildiğini beyan ederek, davacılardan …’ın iş bu davada taraf ehliyetine sahip olmaması nedeniyle bu davacı bakımından HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu sebebiyle esasa girilmeksizin usulden reddine; haksız ve mesnetsiz davanın usulden reddine bu talepleri kabul olmadığı taktirde esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı dikkate alınarak; Davacı taraf özetle ; Davanın Tarafları ve dava dışı kişiler arasında … A.Ş., … Limited Şirketi, … limited Şirketi, … A.Ş.’nin paylarının satımı konusunda 12/05/2008 Tarihinde Pay Satım ve Devir Sözleşmesi düzenlendiği, Sözleşmenin 7.2/b maddesi uyarınca 5.000.000.USD. ödenmesinin şarta bağlandığı, şart gerçekleşmesine rağmen davalı tarafça ödeme yapılmadığı bu nedenle bu bedelin davalı taraftan tahsilinin gerektiği iddiasına dayandığı görülmüştür. Davalı taraf ise özetle; Sözleşmenin 7.2.b maddesinde belirlenen şart gerçekleşince 5.000.000.-$ lık kısmın ödeneceğinin belirlendiğini, sözleşmenin bu maddesinin davacı tarafından yanlış yorumlandığını, şartın Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2010/184 sayılı dosyasının lehe sonuçlanmasına bağlı olduğunu, ancak dava kaybedildiği için şartın gerçekleşmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında ki uyuşmazlık; 12/05/2008 Tarihinde düzenlenen Pay Satım ve Devir Sözleşmesinin 7.2/b maddesi uyarınca 5.000.000.USD. ödenmesine ilişkin şartın gerçekleşip gerçekleşmediği, davacı tarafın bakiye alacağı talep etme hakkının bulunup bulunmadığına yöneliktir.12/05/2008 Tarihinde düzenlenen Pay Satım ve Devir Sözleşmesinin Satın Alma Bedelinin Ödenmesine ilişkin 7.2/b maddesi aynen ‘Bakiye 5.000.000.-$ ise satıcılar tarafından, halihazırda mahkeme kararıyla ulusal geçici yayın İzni bulunan … kanalının ulusal- karasal geçici yayın iznine ilişkin olarak Danıştay ve İdare Mahkemeleri nezdinde (özellikle İdari Dava Daireleri Genel Kurulumda görülecek olan) devam eden davaların satıcılar tarafından takip edilerek lehe sonuçlanmasının sağlanması akabinde alıcılar tarafından ödenecektir. Alacaklıların temerrütü halinde satıcıların tüm zararları karşılanacaktır.’ şeklindedir. Düzenlenen Bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere; Dosyada bulunan ve taraflarca kabul edilen aşamalara göre; … kanalına geçici ulusal yayın izni talebinin reddedilmesi üzerine sözleşmeden önce 18/06/2007 tarihinde Ankara 9.İdare Mahkemesinin 2007/580 Esas sayılı dosyası üzeriden açılmış bulunan iptal davası, mahkemece 24/01/2008 Tarih ve 2007/580 E.- 2008/94 K sayılı ilamı ile kabul edilmiş ve idarenin yayın lisansını engelleyecek hukuki nedene sahip olmadığı belirtilmiştir. Bu karar Danıştay 13. Dairesinin 21.5.2009 tarih ve 2008/2988 E.-2009/5595 K sayılı kararı ile bozulmuştur. Ankara 9. İdare Mahkemesi 19.3.2010 tarih ve 2010/184 E.-324 K sayılı ilamı ile kararında diremiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 30.10.2013 tarih ve 2010/1316 E.-2013/3337 K sayılı ilamı ile Direnme kararını bozmuştur. Ankara 9. İdare Mahkemesi 28.10.2015 tarih ve 2015/2126 E.-1468 K sayılı ilamı ile davayı reddetmiştir. Ancak yukarıdaki süreç devam ederken sözleşme imzası ve hisse devir tarihinden sonra açılan dava sürecine göre; Ulusal yayın izni talebinin reddedilmesi üzerine 27.5.2009 tarihinde Ankara 2. İdare Mahkemesinde 2009/699 sayı ile açılan davada iptal davası, mahkemece 28.1.2010 tarih ve 2009/699 E.- 2010/94 K sayılı ilam ile reddedilmiş ve idarenin reddinin hukuki olduğu belirtilmiştir.Bu karar Danıştay 13. Dairesinin 21.1.2011 tarih ve 2010/1722 E -2011/150 K sayılı kararı ile bozulmuştur. Ankara 2. İdare Mahkemesi 5.10.2011 tarih ve 2011/1651 E.-1512 K sayılı ilamı ile davayı kabul etmiştir. Danıştay 13. Dairesi 4.6.2013 tarihli ve 2012/222 E.-2013/1662 K sayılı ilamı ile kararı onamıştır. Radyo Televizyon Üst Kurulu 14.3.2013 tarih ve 2013/17 sayılı toplantısında verdiği 4 nolu karar ile ulusal televizyon yayın lisansına başvuru İçin yeterlilik belgesi vermiştir. Davacı amaçlanan sonucun gerçekleştiğini ileri sürerek alacağını talep hakkı doğduğunu ileri sürmekte, davalı ise amaçlanan sonuca kendi çalışmaları sonucu ulaşıldığı ve sözleşmede anılan koşulun oluşmadığını ileri sürmektedir. Mahkememizce atanan Bilirkişi heyeti vasıtası ile düzenlenen rapor ile davalı tarafın iddiası doğrultusunda ‘…Sözleşmenin anılan maddesi incelendiğinde davacıların üstlendikleri bir işlemi olumlu sonuçlandırmaları sonucu kararlaştırılan meblağı talep edebilecekleri belirtilmektedir. Davacının davası olumsuz sonuçlanmış, yani davaların satıcılar tarafından takip edilerek lehe sonuçlanması şartı yerine gelmemiştir. Dosya içeriğinde, anılan lisans başvurusuna ilişkin sonuca ulaşılmasında davacının katkısının bulunmadığı sonucuna varılmış ise de, bu konuda kararın HMK 266. Madde gereği mahkemenin olduğu şüphesizdir. Her ne kadar davacı, hukuki sonuça ulaşmada kendi katkısı olmasa da, sonucun oluştuğunu, dolayısıyla alacaklarının doğduğunu ileri sürmekte ise de, sözleşmenin tamamının incelenmesinde, bu sonuca ulaşmanın davacı tarafından üstlenildiği, ancak üstlenilen mükellefiyetin yerine getirilmediği sonucuna varılmış ise de, bu sonuç, bilirkişi heyetinin görüşü olup, nihai karar mercii mahkemedir.’ görüşü ile davacının sözleşmenin 7.2.b. maddesindeki mükellefiyeti yerine getirmediğinden talep hakkının doğmadığı yönünde görüş bildirmiştir. Bilirkişi raporunda da değinildiği üzere sözleşmenin yorumlanmasında 6098 Sayılı Kanunun 19.md. sinin dikkate alınması gerekmektedir. 6098 Sayılı Kanunun 19./1mdsi aynen ‘MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.’ şeklindedir. Sözleşmenin 7.2.b maddesi Aynen ‘…Bakiye 5.000.000.USD….’ diyerek bakiye alacaktan bahsetmiştir. Sözleşmenin ana konusu … A.Ş., … Limited Şirketi, … limited Şirketi, … A.Ş.’ nin paylarının satımı ve Devridir. Sözleşme uyarınca devir karşılığı ödenecek toplam bedel belirlenmiştir. Bakiye kısım şarta bağlanmıştır. Sözleşme uyarınca hisse devri gerçekleşmiştir. Sözleşmenin 7.2 maddesinde ki 5.000.000.USD. lik bedel geçici yayın izninin alınabilmesi için geçerlilik şartı olarak konulduğu açıktır. Geçici yayın izninin alınamaması halinde Alıcı olan davalı tarafın ciddi bir mağduriyetinin doğabileceği endişesi ile konulmuş bir hüküm olduğu anlaşılmaktadır. Davacı taraf davaları takip etmese dava sonuçları ile geçici yayın izni alınamamış olsa dahi davalı tarafça geçici yayın izni alınmış, davalı taraf açısından sözleşme ile beklenen fayda sağlanmıştır. Sözleşmenin asıl konusu hisse devridir. Hisseler devir edilmiş, herne şekilde olursa olsun ilgili kanalın geçici yayın izninin alınması sağlanmıştır. Davalı tarafın bu hali ile sözleşmeden beklediği fayda gerçekleşmiştir. Geçici yayın hakkının dava yolu ile alınmadığı gerekçesi ile Satım bedelinden 5.000.000.USD. gibi yüksek bir bedelin davalı alıcı tarafından ödenmesinden imtina edilmesi Mahkememizce Dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ‘Dürüst Davranma’ alt başlıklı 2. maddesinde ‘Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır’ ilkesine yer verilmiş, devamında da ‘Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz’ kuralı getirilmiştir. Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. Objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nun 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanun’un korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hakime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır. Bu haliyle davalı tarafın Geçici Yayın İzni alınmasına yönelik yaptığı masrafları davacı (Satıcıdan) talep etme hakkı varken, hisse devir bedeli olarak bakiye kısmını Geçici Yayın İzninin dava sonucu ile alınmadığı gerekçesi ile reddetmesi MK.2 md. sinde ifadesini bulan dürüstlük kuralına aykırı olacaktır. Sunulu nedenlerle Sözleşme uyarınca Bakiye bedele hak kazanıldığı yönünde mahkememizce kesin kanaat hasıl olmuştur. Sözlemenin 7.2.c maddesi uyarınca satın Alma Bedelinin satıcıların tamamını temsilen …’ ın hesabına ödeneceği belirtildiğinden davacı …’ ın davasının Kabulüne karar verilmiştir. Davacı …’ alacak davası açmış ise de ; alacak iddiasının 12/05/2008 Tarihinde taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye dayandığı, davacının sözleşmeyi düzenleyen taraf olmadığı gibi dava konusu istemin Sözleşmenin 7.2.c maddesi uyarınca talep edildiği, bu bedelin …’ ın döviz hesabına yatırılacağı hususunun belirtildiği bu hali ile bu bedeli talep etme hakkının diğer davacıda olduğu anlaşılmakla, davacı Davacı …’ ın alacak davasının Aktif Husumet nedeni ile reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, Davacı …’ ın açtığı davanın Husumet nedeni ile REDDİNE; Davacı …’ ın davasının KABULÜ ile 300.000.USD’nin 3095 Sayılı Kanunun 4.md/a bendi uyarınca 18/01/2017 tarihinden Fiili ödeme gününe kadar Devlet Bankalarının USD ile açılmış bulunan bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranından faiz yüklenerek davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı şirket vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki iddiaların ve mahkeme kararını özetledikten sonra, davada ileri sürülmüş olan kesin hüküm itirazının dikkate alınmadığını, aynı konuda daha önce açılan İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/496 Esas sayılı dosyasıyla aynı davanın açılıp retle sonuçlandığını, bu nedenle davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddi gerektiğini, İlk derece mahkemesinin, zaman aşımı defini dikkate almadan karar verdiğini, davanın zaman aşımına uğradığını, Esas yönünden ise davacıların, sözleşmedeki şart gerçekleşmediğinden bakiye satış bedeli talep haklarının doğmadığını çünkü sözleşmede kararlaştırılan idare mahkemesindeki dava dosyasının aleyhe sonuçlandığını, dolayısıyla 5.000.000 USD’nin ödenmesi için geciktirici şartın gerçekleşmediğini, Dosyada alınan bilirkişi kök ve ek raporlarına göre davanın reddi gerekirken mahkemenin farklı bir yorumla ve tarafların gerçek iradelerini yok sayarak hüküm verdiğini, dürüstlük kuralının gerekçe yapıldığını, tarafların açık iradesini dürüstlük kuralıyla yok saymanın mümkün olmadığını, Bu nedenlerle davanın tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken davacı … tarafından açılan davanın da usul ve esasa ilişkin savunmaları doğrultusunda reddine karar verilmesi gerekirken, bu davacı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesindeki iddialarını tekrarlamış ve ilk derece mahkemesi kararının isabetli olduğunu, kesin hüküm itirazının yerinde olmadığını çünkü ilk açtıkları davanın erken açılan dava olduğun gerekçesiyle reddine karar verildiğini, zaman aşımı itirazının yerinde olmadığını çünkü davanın BK.146.maddesinde öngörülen 10 yıllık zaman aşımına tabi olup şartın gerçekleştiği 14.03.2013 tarihinden itibaren zaman aşımı süresinin dolmadığını, ilk derece mahkemesinin karar gerekçelerinin isabetli olduğunu, şartın gerçekleştiğini, ulusal- karasal yayın izninin alınmış olması nedeniyle müvekkilinin bakiye hisse bedelini talep hakkının doğduğunu, davalının keyfi olarak borcu ödemekten kaçındığını belirterek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, bakiye şirket hisse satış bedelinin tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacı … tarafından açılan davanın açılmamış sayılmasına, davacı … tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacıların alacak talebi 12.05.2008 tarihli “Pay Satım ve Devir” sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu sözleşmenin 7.2.b maddesinde düzenlenen 5.000.000 USD bakiye hisse devir bedeli talep edilmektedir.
Sözleşmenin incelenmesinde; pay devredenlerin (satıcıların) …, …, …, … ve …; hisse devir alanların (alıcıların) ise … A.Ş., …, …, … ve … olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşme uyarınca satıcılar tarafından alıcılara hisseleri devredilen şirketlerin ise … A.Ş. , … Limited Şirketi, … Limited Şirketi ve … Anonim Şirketi olduğu anlaşılmaktadır. Yani taraflar arasındaki sözleşmenin konusu, bu şirketlerin hisselerinin satıcılar tarafından alıcılara, bedeli karşılığında devredilmesidir. Sözleşmede devir bedelinin 30.000.000 USD olarak kararlaştırıldığı, bu bedelin 25.000.000 USD’lik kısmının ödenmiş olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, bakiye 5.000.000 USD’nin satıcılar tarafından talep edilip edilemeyeceği noktasındadır. İlk derece mahkemesince bilirkişi kök ve ek raporları alınmış, mahkeme bilirkişi raporlarında varılan sonuçlarla bağlı olmadığından ve hukuki değerlendirmeyi kendisi yaparak hüküm vermiştir. Davalı vekili davaya cevabında zaman aşımı definde bulunmuş, HMK’nın 142. maddesi uyarınca bu defi karara bağlanmamıştır. Anılan kanun hükmü uyarınca, tahkikata geçmeden önce zaman aşımı definin karara bağlanması gerekir. Zamanaşımı definin tahkikat yapılmaksızın karara bağlanmasının mümkün olmadığı durumlarda en geç tahkikat tamamlanıncaya kadar zamanaşımı definin karara bağlanması gerekir. İlk derece mahkemesince zamanaşımı defi değerlendirirken öncelikle alacağın türü itibariyle hangi zamanaşımına tabi olduğu, alacağın hangi tarihte muaccel olduğu, zamanaşımını kesen bir işlem bulunup bulunmadığı ve buna göre zamanaşımı definin haklı olup olmadığı değerlendirilmeli, zamanaşımı defi haklı bulunmaz ise bu konuda bir ara karar oluşturularak tahkikata devam edilmelidir. Davalı vekili cevap dilekçesinde davacı …’ın tek başına dava açamayacağını, hisse devreden diğer satıcılarla birlikte dava açması gerektiğini belirterek davacının aktif dava ehliyetine itirazda bulunmuş, ilk derece mahkemesince bu hususun bir uyuşmazlık noktası olduğu, ön inceleme aşamasında tespit edilmesine rağmen ve ön inceleme ara kararında diğer itirazların daha sonra değerlendirilmesine karar verildiği, ilk derece mahkemesinin nihai karar gerekçesinin son paragrafından taraflar arasındaki sözleşmenin 7.2.c maddesi uyarınca …’ın hesabına ödeme yapılmasının kararlaştırıldığı, bu nedenle talep hakkının bu davacıya ait olduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin anılan maddesinde diğer satıcıların …’ı vekil tayin ettikleri ve ödemenin vekaleten onun hesabına yapılmasını kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde davacı …’ın kendi adına mı talepte bulunduğu, yoksa diğer davacılar adına da talepte bulunduğu konusunda bir açıklama bulunmadığı gibi TBK’nın 504/3. maddesi uyarınca vekil özel olarak yetkilendirilmedikçe dava açamayacağından, mahkemece, hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, davacıya talep ettiği bedelin tamamını kendi adına mı yoksa diğer davacılar adına da mı talep ettiği açıklattırılmalı, davacının kendi adına talebinin miktarının ne olduğu açıklatılarak, yapılacak açıklamaya göre davacının aktif dava ehliyetinin ve dava takip yetkisinin bulunup bulunmadığının gerekçeli olarak değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir. Dava dilekçesinde iki davacı yer almakta olup hangi davacı için ne kadar talepte bulunulduğu açıklanmaksızın toplam 300.000 USD talep edilmiş, mahkeme her bir davacının ne kadar talepte bulunduğunu açıklatmamış, davacılardan biri hakkındaki davayı husumetten reddettiği halde diğer davacı yönünden talebin tümüne hükmedilmiş olup, bu durum usul ve yasaya aykırı olmuştur. Yine, sözleşmede birden fazla alıcı bulunup sözleşme hükmü uyarınca, iş bu davada davalı gösterilen şirketin bedelin tamamından sorumlu olup olmadığının da denetlenebilir şekilde ortaya konulması gerekir. Tüm bu usuli konular çözüme kavuşturulduktan sonra, dosyaya celp edilen idari yargı kararları ve kararların içerikleri, RTÜK ‘ten celp edilen müzekkere cevapları, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin hüküm ve koşulları bir bütün olarak değerlendirilerek, sözleşme hükümlerine göre davacıların bakiye sözleşme bedelini talep haklarının doğup doğmadığı, her bir davacının talep hakkının bulunup bulunmadığı, talep hakkı varsa miktarının ne olduğu değerlendirilerek bir hüküm verilmesi gerekir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinaf incelemesine konu kararı istinaf incelemesine elverişli olmayıp yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece yargılamasının yeniden yapılması gerektiğinden, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin harcının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.04.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.