Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1850 E. 2023/1682 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1850
KARAR NO: 2023/1682
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/02/2020
NUMARASI: 2016/861 E. – 2020/150 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün .. Esas (… Esas yenileme) sayılı dosyasında başlatılan takibin kesinleştiğini, takipteki alacağın 10.06.2013 tarihli 120.000 TL tutarında cari hesaptan kaynaklanan alacak olarak gösterildiğini, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığından cari hesaptan kaynaklanan bir alacağın söz konusu olmadığını, müvekkili ile davalı arasında Ceo Hizmet Sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmenin süresinden önce haksız şekilde davalı tarafından tek taraflı feshedildiğini, buna ilişkin dava ve takip haklarını saklı tuttuklarını, süresinde itiraz edilmeyen takibin kesinleştiğini ileri sürerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, Ceo Hizmet Sözleşmesi bulunduğu belirtilerek takip nedeniyle menfi tespit talep edildiğini, müvekkili şirketin muavin defterleriyle takip konusu alacağın varlığının kanıtlandığını, takibe itiraz edilmediğini, dava dilekçesinde iddiaları destekler kanıt bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…taraflar arasında ceo sözleşmesinin bulunmakta olup davacının yönetim kurulu başkanlığı görevi bulunduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık ispat yükü üzerinde bulunan davalının takip konusu borç kadar alacaklı olup olmadığı hususundadır. Davalı taraf yargılama boyunca alacağını cari hesaba dayandırmış, mahkememizce verilen kesin süreler içerisinde alacaklı olduğunu ispat edecek delillerini sunmamıştır. Davalının dayanak olarak gösterdiği ticari defterlerinde alacaklı olarak görünmesi tek başına alacağın ispatına elverişli değildir. Davalı ticari defterlerindeki alacağın dayanığını ispatla yükümlüdür. Davalı tarafından alacaklı olduğu ispatlanmadığı gibi, sözleşmenin yukarıda ücrete ilişkin ilgili maddelerinin incelenmesinde, sözleşmenin 01/12/2013 tarihinde kurulduğu, davacının görevine şirketin aldığı 25/04/2013 tarihli karar ile son verildiği nazara alındığında davalının alacaklı olması mümkün değildir. Ayrıca taraflar arasında ceo sözleşmesi bulunmakla beraber davalının dava konusu borcu cari hesap alacağına dayandırdığı, bu nedenle ceo sözleşmesinin ifasına ilişkin inceleme yapılmasına gerek olmadığı, bu kapsamda da taraflar arasında cari hesap ilişkisi de olamayacağı, davalının alacağını ispatlayamadığı kanaatiyle davanın kabulüne…. davacı, davalının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup….” gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde, müvekkilince İstanbul … İcra Müdürlüğünün … (yenilenen … esas) sayılı dosyadaki takip nedeniyle menfi tespit talep edildiğini, takipte 10.06.2013 tarihli 120.000 TL tutarında cari hesaptan kaynaklanan alacağın talep edildiği, oysa taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, taraflar arasında Ceo sözleşmesi bulunduğu ve sözleşmenin süresinden önce haksız şekilde davalı tarafından tek taraflı feshedildiği, bundan kaynaklı hakların saklı tutulduğunun belirtildiğini, mahkeme kabulünün aksine ispat yükünün davacıda olduğunu, icra takibi ile alakası olmayan bir şekilde borcun varlığını inkar ederek, başkaca bir hukuki işlem olan Ceo sözleşme üzerinden dava açılması nedeniyle ispat yükünün davacıya ait olduğunu, TTK’nın 89. maddesinde iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin “cari hesap sözleşmesi” düzenlemesine yer verildiğini, taraflar arasında açık hesap ilişkisi bulunduğunu, bilirkişi raporunda da açık hesap ilişkisinin kabul edildiğini ve müvekkilinin 120.000,00 TL alacaklı olduğunun belirlendiğini, davacının Ceo Hizmet Sözleşmesinde üstlendiği edimleri yerine getirip getirmediğine bakılmaksızın 5 ay süreyle davalı şirkette maaşla çalışmasına rağmen alacaklı olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu, bu süre içinde ne tür bir hizmet verildiği davacıdan sorulmayarak hatalı karar verildiğini, yapılan ödemelerin bir kısmının davacının kızının şirketine yapıldığı, bir kısmının elden nakit verildiği bir kısmının … hesabına yatırıldığı ve daha sonra davacı tarafından karşılıklı mahsuplaşıldığı anlaşıldığını, mahsup yapılarak cari hesaba ilişkin zımnen kabul edildiğinin açık olduğunu, davacının Ceo sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir edimi yerine getirmediğini, davacının cari hesap sözleşmesini kabul etmeyerek başka bir sözleşmeyi ileri sürmesi nedeniyle ispat yükünü üstüne aldığını,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacı tarafından cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan takip nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespiti istemine, ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne, karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı şirketçe 26.07.2013 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 120.000 TL cari hesap alacağının tahsili amacıyla takip başlatılmıştır. Takip dayanağı olarak 10.06.2013 tarihli 120.000 TL tutarlı cari hesap alacağı belirtilmiş ve takibin ekine cari hesap ekstresi eklenmiştir. Borçlunun itiraz etmemesi üzerine takibin kesinleştiği görülmüştür.Davacı, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, taraflar arasında Ceo hizmet sözleşmesi bulunduğunu ve bu sözleşmenin de davalı tarafından haksız fesih edildiğini, davalıya borcu bulunmadığını belirterek menfi tespit talep etmiştir. Cevaba cevap dilekçesinde ise, ilamsız takip nedeniyle alacak talebinde bulunan davalının alacağını ispatlaması gerektiği, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi değil, Ceo hizmet sözleşmesi bulunduğu bu sözleşmenin haksız feshi nedeniyle dava açılacağı, davalının muavin defterlerinin davacı aleyhine delil olarak kullanılamayacağını ileri sürmüştür. Davalı ise davacının muavin defter kaydına göre 120.000 TL alacaklı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.HMK’nın 190 ve TMK’nın 6.maddesine göre; bir vakadan kendi lehine hak çıkaran taraf kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça hakkını dayandırdığı olguları ispat etmekle yükümlüdür. Bu kapsamda, davalının cari hesap alacağını talep etmesi nedeniyle, ilamsız takibe karşı açılan bir menfi tespit davasında davalının takip konusu alacağını kanıtlaması gerekir. Davacının dava dilekçesinde taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, Ceo hizmet sözleşmesi bulunduğu ve bu sözleşmenin de haksız şekilde fesih edildiğini beyan etmiş olması HMK’nın 191.maddesindeki karşı ispat kurumu ile ilgili olup, karşı ispat kapsamında delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz. Bu nedenle mahkemece ispat yükünün davalıya yüklenmesi yerindedir. Bu durumda kanıtlanması gereken husus, taraflar arasındaki açık hesap ilişkisi kapsamında davalının davacıya fazladan bir ödeme yapıp yapmadığı ve bu ödemelerin usulüne uygun delillerle kanıtlanmasıdır. Bu kapsamda, davalı şirketin kayıtları usulüne uygun dayanakları bulunması koşuluyla geçerlidir. Herhangi bir dayanağı bulunmayan davalı tarafından tek taraflı düzenlenen kayıtların ise geçerli olduğu kabul edilemez. Taraflar arasında cari hesap sözleşmesi ilişkisi bulunmadığı açıktır. Zira cari hesap TTK’nın 89. maddesinde düzenlenmiş olup, belirtilen şekilde yazılı bir cari hesap sözleşmesi imzalanmadığı tarafların kabulündedir. Taraflar arasındaki ilişki iki tarafın karşılıklı borç ve alacaklarını izledikleri açık hesap ilişkisi olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle açık hesap ilişkisinde alacaklı görülen tarafa bu alacak farkını talep etmesi mümkündür. Bu nedenle takip talebinde cari hesap alacağının talep edilmiş olması taraflar arasında cari hesap sözleşmesi kurulduğu anlamına gelmez. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporlarında, davacının cari hesap alacağının dayanaklarının açıklanmadığı ve davalının usulüne uygun delillerle davacıdan alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı belirlenmiştir. Banka havalesiyle yapılan ödemelerin avans olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Sadece davacı defterlerinde alacak bulunması davacının alacaklı olduğunu kabule yeterli olmadığı gibi 54.000 TL alacak yönünden hesaplar arası virman yapılarak mahsuplaşma yapılması da avans verildiği şeklinde yorumlanamaz. Bu durumda banka aracılığıyla gönderilen miktarlar yönünden havaleye ilişkin genel kuraldan ayrılmayı gerektiren somut bir neden bulunmadığından, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 6.093,50 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline,3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.19.10.2023