Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1805 E. 2023/1680 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1805
KARAR NO: 2023/1680
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/03/2020
NUMARASI: 2015/1859 E. – 2020/227 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin altmış yıldan beri inşaat ve iş makineleri alanında faaliyette bulunduğunu ve dünya genelinde önemli markaların Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, 2014 yılı başında müvekkilinin distiribütörlüğünü yaptığı … şirketlerinin aniden müvekkili şirket ile aralarındaki sözleşmeleri sona erdirdiklerine ilişkin ihtarnameler gönderdiklerini, iş ilişkisinin sona ermesinden sonra, işçinin önceki işverenin yanında edindiği bilgileri rakip bir işverenin işinde kullanması veya kendisinin açmış olduğu rakip işletmede söz konusu bilgilerden yararlanmasının işverene zarar vereceğini, bu nedenle taraflar arasında rekabet yasağı sözleşmesi düzenlendiğini, müvekkili ile iş yapan şirketlerin fesih ihtarlarının aynı sektörde faaliyet görmek üzere kurulan … AŞ. isimli rakip şirketin kuruluşundan itibaren başladığını, davalı şirket genel müdürü adına İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/628 Esas sayılı dosya ile tespit, maddi ve manevi zararın tazminat talepli dosya açıldığını, davalı ile müvekkili şirket arasında 08.08.2012 tarihinde imzalanan hizmet akdine istinaden davalının satış teknisyeni olarak hizmet verdiğini, 13.10.2014 tarihinde istifa ederek müvekkili ile imzaladığı iş akdini feshettiğini, ancak davalının mevcut rekabet etmeme yükümlülüğüne doğrudan aykırılık teşkil edecek şekilde müvekkili ile aynı faaliyet hatta aynı markalara ilişkin faaliyet gösteren … A.Ş’de işe başladığını, davalının istifasını takiben müvekkilinin tüm iş potansiyelini lehine çevirme maksadı taşıyan ve müvekkiline karşı neredeyse kanunda tanımlı her türlü haksız ve rekabet fiilini gerçekleştiren … A.Ş. isimli firmada işe başlamakla kalmadığını, firmanın stok, maliyet ve diğer ticari sırlarını rakip firma da ifşa ettiği gibi aynı zamanda uzun yıllarca ticari hayatta gösterilen faaliyetin getirmiş olduğu ve kendisine aktarılan know how ve müşteri portföyünü de rakip firmaya doğrudan aktarmakla hizmet sözleşmesinin 4D maddesinde yer alan rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini, davalının 08.08.2012 tarihli hizmet akdinin 4. maddesine aykırı davranması nedeniyle sözleşmede belirtilen 12 net maaş tutarında cezai şartı ödemesi gerektiğini ileri sürerek, şimdilik 10.000,00 TL’nin eylem tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; davanın görevsiz mahkemede açıldığını, davacı şirketin mali ve fınansal açıdan son yıllarda hızla düşüş gösterdiğini, kötüye gidişin davalının sebebiyet veremeyeceği kadar büyük ölçekte olduğunu, davacının bozulan mali yapısı nedeniyle küçülme kararı aldığını ve bu nedenle personel azaltımına gittiğini, davacı beyanlarının aksine davalı bireysel kararı neticesinde haklı nedenlere dayalı olarak istifa ettiğini, iş sözleşmesinin personel tarafından haklı sebeple feshi, işveren tarafından haksız ya da geçersiz sebeple feshedilmesi durumlarının istisna tutulduğunu ve bu durumlarda rekabet yasağı sözleşmenin sona erdiğinin TBK’nın 447/2.maddesinde ifade edildiğini, müvekkilinin haklı nedenle iş akdini feshederek istifa ettiğini, davacıdan kaynaklı nedenlerle …, …, …, …, …, … markaları ile ilgili olarak faaliyet alanını kaybettiğini, davacı şirketin bu markalar ile ilgili olarak korunmaya değer bir menfaati kalmadığını, davacının iddialarında yola çıkıldığında, illiyet bağının varlığından söz edilemeyeceğini, distribütörlüklerin sona erdirilmesinin davacı şirketin yönetim politikalarının ve yanlış stratejilerin sonucu olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişiden alınan denetime elverişli rapor içeriklerine göre; davalının, davacı şirket nezdinde; 08.08.2012-13.10.2014 tarihleri arasında satış teknisyeni olarak çalışması sırasında işyerinin müşteri çevresini ve işverenin yaptığı işleri bilebilecek bir pozisyonda çalıştığı; davalının istifa sonrası davacı için çalıştığı esnada faaliyet gösterdiği adres ile aynı adres ve bina ile aynı faaliyet alanında faaliyet gösteren dava dışı … A.Ş.’nde işinden ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı; davalı ve dava dışı (66) çalışanla birlikte dava dışı şirkete geçiş yapması sonrasında, davacının satışlarında büyük oranda azalma/düşme bulunduğu; davalının, davacı ile rakip olan firmada rekabet sözleşmesine rağmen çalışmaya başladığı; taraflar arasında düzenlenen, dava konusu işçi sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağına dair 4. maddede rekabet yasağı faaliyet alanı ve yer yönünden sınırlarının açıkça belirlenmediğinden; yer ve faaliyet alanının davacı şirket nezdinde yapılan iş ve tüm ülke sınırları şeklinde kabulünün gerektiği; rekabet yasağının tüm ülke sınırlarını kapsaması sebebiyle aşırı nitelikte olduğu; ancak, TBK.nun. 445/2.maddesi uyarınca, süre ve coğrafi alan ile faaliyet alanı bakımından rekabet yasağının sınırlanmasında hakime takdir/uyarlama yetkisi verildiği de dikkate alındığında; taraflar arasındaki rekabet yasağının davalının çalıştığı Marmara ve Ege Bölgesi ile davacı işveren nezdinde yaptığı iş ile sınırlı bulunduğu kabulünün gerektiği; bu durumda, taraflar arasındaki rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin yasal unsurları aykırılığı bulunmadığından davacının, davalı aleyhine işbu davayı açmakta haklı ve hukuki yararının da bulunduğu görülmekle; davalının, davacıya ödemesi gereken hizmet akdinin 4/d maddesinde bulunan en son aylık net ücretinin (12) katına tekabül eden tutarın [2.777,98 TL x12=] 33.335,76 TL olarak hesaplandığı; bilirkişi raporunda ise [2.777,98 TL x3=] 8.333,94 TL cezai şarta hükmedilebileceğinin belirtildiği, davacı vekili mahkememize sunduğu ıslah dilekçesiyle talebini [2.777,98 TL x6=] 16.667,88 TL ye çıkardığı, cezai şartın davalı tarafından alınan en son aylık net ücretin 1/2’si olarak kabulünün taraflar arasındaki menfaatler dengesine/hakkaniyete uygun olacağı kabul edilerek; davacı tarafından, davalı aleyhine açılan işbu davanın sübut bulduğundan kabulü ile [2.777,98 TL x 12=33.335,76 TL/2=] 16.667,88 cezai şart alacağının, 23/11/2015 tarihinden itibaren yasal faizi…” gerekçesiyle davanın kabulü ile 16.677,88 TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkeme gerekçesinin yasaya aykırı olduğunu, taraflar arasında imzalanan iş iş sözleşmesinin 4.maddesinin rekabet yasağına ilişkin olduğunu, bu maddede yer alan “ceza koşulunun” geçerli olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, TBK’nın 420. maddesine göre hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersiz olduğunu, davacı tarafından 37 personele karşı aynı rekabet yasağı maddesinden dolayı İstanbul Anadolu Mahkemelerinde 37 adet dava açıldığını, bir çok davada İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesinin kararları ile (2018/1193 Esas 2019/802 Karar) davanın reddine karar verildiğini, ıslah tarihinden itibaren artırılan kısma faiz yürütülmesi gerekirken, tüm alacağa dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin hatalı olduğunu, rekabet yasağına ilişkin cezanın geçerli olması için getirilen sınırlamaların (yer,zaman ve tür) açık şekilde sözleşmede yer alması gerektiğini, oysa iş sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesi zorunlu unsur olan yer açısından sınırlama bulunmadığını, geniş coğrafi alan veya uzun süre içeren rekabet yasağı maddelerinde mahkemeye coğrafi alan veya süreyi makul sınırlara çekebilme yetkisi tanıdığını, mahkemenin, maddede bulunmayan coğrafi alan unsurunu varmış gibi kabul etmesinin kanuna aykırı olduğunu, feshin işverenin kusuru ile gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedeniyle, sözleşmede yer alan ceza koşulu alacağının tahsili istemiyle TBK’nın 446. maddesi uyarınca açılmış alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 08.08.2012 tarihinde düzenlenmiştir. Davalı 2014 yılında, hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. Akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde iki yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu nedenle Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin rekabet yasağına ilişkin hükümlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir.Olaya uygulanması gereken TBK’nın 445/1. maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. Rekabet yasağı içeren sözleşmende genel işlem koşullarının bulunduğu savunularak kanıtlanmamıştır. Kaldı ki sözleşmenin şekli anlamda da TBK’nın 20.maddesinde belirlenen unsurları içermediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki TBK’nın 445. maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının satış teknisyeni olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı ve dava dışı … unvanlı şirkette çalışmaya başladığı ihtilafsızdır. Davacının ve dava dışı … Şirketinin merkez adresleri İstanbul’dadır. Davalı, davacı şirketin İstanbul’daki işyerinde çalışmış, buradan istifa suretiyle ayrıldıktan sonra dava dışı …’ye ait İstanbul’daki iş yerinde (Bu iş yeri davacının eski adresindedir) çalışmaya başlamıştır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşme coğrafi sınır içermemesi nedeniyle tüm Türkiye’yi kapsadığından TBK’nın 445/2. maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacının iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul İli için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davalı İstanbul’daki çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da rakip bir firmada çalışmaya başladığına göre, rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK.’nın 2.maddesine de aykırıdır. Dairemizin emsal gösterilen 2018/1193 Esas, 2019/802 Karar sayılı ilamında TBK’nın 420. maddesinin değerlendirilerek ceza koşulunun geçersiz olduğu belirtilmiştir. Dairemizce bu şekilde kararların verildiği, ancak Dairemizin benzer nitelikteki 02.01.2020 tarih ve 2019/2274 Esas, 2019/1535 karar sayılı ısrar kararına karşı temyiz yoluna başvurulmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2021/11-447 Esas ve 2023/179 Karar sayılı ilamı ile Dairemizin kararı bozulmuş ve sözleşmenin ihlali iddiasına davalı bu tür taleplerde cezai şart talep edilebileceği kabul edilmiştir. Bu nedenle, Dairemizce önceki görüşündün dönülerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı doğrultusuna inceleme yapılmıştır.Tüm bu açıklamalara göre; taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesi iş dalı ve zaman sınırı içermekte olup bu yönlerden bir aşırılık içermemektedir. Coğrafi sınır Türkiye olmakla, bu yönden aşırı olan rekabet yasağı kapsamı TBK’nın 455/2. maddesi uyarınca Dairemizce sınırlandırılmış olup coğrafi sınır İstanbul ili olarak belirlenmiştir. Davalının işten ayrıldıktan sonra, rekabet yasağı süresi içinde İstanbul’da, aynı faaliyet alanında çalışmaya başladığı dosya kapsamı ile sabit olup işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Davalı, istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradeleriyle iş akdine son vermişlerdir. Davalı, davacının ekonomik küçülmeye girdiğini, ekonomik sıkıntılar nedeniyle küçülme sürecine girmesi nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldığını savunmuşsa da dosyada alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, davalının çalıştığı dönemde davacı şirketin ekonomik darboğazda olmadığı, bilançosunun iyi durumda olduğu, davalının maaş ödemelerinin tam olarak ve zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının başka işçileri işten çıkarması, davalıların istifa etmesi için haklı sebep oluşturmaz. Davalı, davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldıklarına dair savunmasını kanıtlayamamışlardır. Davalının TTK’nın 447/2. maddesi anlamında iş akdini haklı nedenle feshettiğini kanıtlamaması nedeniyle anılan fıkra hükmüne göre rekabet yasağının sona erdiği savunması yerinde değildir. Davalı, davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan TSM Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal etmiş durumdadırlar. Davalının, davacı şirketteki pozisyonu göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketteki müşteri portföyünü iyi bildiği dikkate alındığında, TBK’nın 444/2. maddesi uyarınca davalının bu eylemli, davacıya önemli bir zarar verebilecek nitelikte olup davacının cezai şart talebi yerindedir. İş yerindeki pozisyonlu itibariyle davalının davacıya ait sırları bilmediği yönündeki savunmasına değer verilemez (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli kararı).Davacının cezai şart talep etme hakkı bulunmakla birlikte TBK’nın 182/son maddesi uyarınca, hâkim, fahiş bulduğu cezai şartı resen terkin edebilir. Davaya konu olayda, davalının rekabet yasağını ihlal etmesi halinde 12 aylık net maaşı cezai şart olarak kararlaştırılmıştır. Bu cezai şart karşılığında davacı işveren herhangi bir yükümlülük üstlenmemiş olup 12 aylık ücret tutarının fahiş olduğu kanaatine varılmıştır. İlk derece mahkemesince aylık net ücretine ilişkin belgeler göz önünde bulundurularak TBK’nın 445/2. maddesi gereğince takdiri indirim hakkı %50 kullanılmak suretiyle cezanın belirlenmesinden bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Son olarak, kısmi dava açılması halinde alacağın sonradan artırılan kısmı yönünden de dava dilekçesinde faiz talebi bulunması nedeniyle ıslahla artırılan miktara da dava tarihinden itibaren faiz uygulanması yerinde olup, davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 854,45 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.19.10.2023