Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1658 E. 2023/1252 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1658
KARAR NO: 2023/1252
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24/06/2020
NUMARASI: 2019/383 E. – 2020/210 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.02.2019 tarih ve 2016/456 Esas sayılı dosyasında fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak haksız rekabetin önlenmesi ve tazminat talebinde bulunulduğunu, mahkemece bu davada 03.12.2018 tarihinde alınan bilirkişi raporu ile müvekkilinin uğradığı maddi zararın belirlendiğini, bu davada eksik kalan 791.066,00 TL maddi tazminatın tahsilinin talep edildiğini, bu davanın İstanbul Anadolu 4.ATM’nin 2016/456 Esas sayılı dosyasında verilen kabul kararının kesinleşmesi ile kisin delil niteliğini kazanan 03.12.2018 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen alacağın, ilk davada hüküm altına alınmayan kısmının ek dava yoluyla talep edildiğini, önceki davadaki raporla davalı şirketin haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle müvekkilinin 841.066,00 TL maddi zarara uğradığının belirlendiğini, o davada talep edilen tazminatın taleple bağlı kalınarak kabul edildiğini, önceki davada fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 50.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın talep edildiğini, mahkemece 14.02.2019 tarihinde davanın kabulüne karar verildiğini ve müvekkilinin maddi zararının rapor ve kesinleşen kararla belirlendiğini, bu nedenle yeniden alacağın varlığı ve miktarının araştırılmasına gerek bulunmadığını, mahkemece kesinleşen hüküm ve raporun esas alınarak karar verilebileceğini ileri sürerek, ilk davada belirlenen maddi zarardan eksik kalan791.066,00 TL’nin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; ilk davanın kısmi dava olarak açıldığını, kısmi dava konusu edilmeyen ve saklı tutulan kısım için zamanaşımı süresini kesmeyeceğini, davada TTK’nın 60. maddesisinde belirlenen zamanaşımı süresinin dolduğunu, ilk davadaki bilirkişi raporunda belirlenen miktarın, o davaya konu edilmeyen kısmının ek dava ile talep edilmesi nedeniyle ve ilk davanın fazlaya ilişkin haklarını saklı tutaularak kısmi dava şeklinde açılması nedeniyle zamanaşısı süresinin kesilmediğini, bu tür davaların bir ila üç yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacının ilk davada tespit edilen zararın bakiye kısmı için bu davada ileri sürdüğü tazminat talebinin, kampanyanın sona erdiği 25.03.2016 tarihinden itibaren bir yıllık sürenin geçmesiyle zamanaşımına uğradığını, kaldı ki üst sınır olan üç yıllık zamanaşımı süresinin dahi dolduğunu, esasa ilişkin olarak aıroptıx markalı ürünlerde uygulanan kampanyanın sınırlı bir süre ve miktarda ürün için getirildiğini ve tüm müşterilere eşit olarak uygulandığını, kampanyayı düzenlemenin davalı şirketin takdirinde olduğunu, kampanyadaki sınırlamanın haksız rekabet niteliğinde olmadığını, hiç bir müşteriye ayrıcalık tanınmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olaya zamaşımının başlangıcının tesbiti yönünden bakıldığında; davacının haksız rekabet olgusunu ve bunun kendisine verdiği zararı (belki net miktarı hariç olmak üzere) ayrıntıları ile bildiği, İstanbul Anadolu 4. ATM 2016/456 Esas sayılı dosyasına verdiği dava dilekçesi ile iddia ettiği zararının varlığını, niteliğini ve temel unsurlarını ortaya koyduğu görülmektedir. Davalı tarafından zararın bilindiği tarih, kampanyanın sonra erdiği 25/03/2016 olarak iddia edilmiş ise de, kampanyanın bitiş tarihinin davacı tarafından biliniyor olması zararın öğrenildiği tarihin de bu tarih olduğunu göstermemektedir. Az yukarıda değinildiği gibi, zararın öğrenilmiş sayılması için tazminat sorumlusunun bilinmesinin yanı sıra, zararın varlığını, niteliğini ve temel unsurlarını belirleyecek bilgilerin dava açacak derecede öğrenilmiş olması da gerekmektedir. Bu durumda, davacının en geç İstanbul Anadolu 4. ATM 2016/456 Esas dosyası ile dava açtığı 07/04/2016 tarihi itibarıyla zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekilinin zararı öğrenme tarihinin İstanbul Anadolu 4. ATM deki bilirkişi raporunun kendisine tebliğ tarihi olduğu yönündeki beyanları kabule şayan görülmemiştir. Bu durumda 07/04/2016 tarihi itibarıyla zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır. Zamanşamının başlangıç tarihi bu şekilde belirlendikten sonra, somut olaya TTK 60. maddesinin 1. cümlesinde düzenlenen 1 ve 3 yıllık sürenin mi yoksa 2. cümlesi ile düzenlenen uzamış ceza dava zamaşımına ilişkin sürenin mi uygulanması gerektiği sorununun çözülmesi gerekmektedir. Somut olayda ceza dava zamanaşımı hükümlerinin uygulanma yeri olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede; davalının haksız rekabet olarak nitelenen eyleminin, düzenlemiş olduğu kampanyalı satışın TTK 54 vd. düzenlenen haksız rekabete ilişkin hükümleri ihlal ettiği iddiasıdır. Uyuşmazlık konusu olaya ilişkin yürütülen bir ceza soruşturmasından bahsedilmemiş, bir iddiada da bulunulmamıştır. 6098 sayılı TBK 72/2 dolayısıyla da TTK 60. madde 2. cümlesinde düzenlenen uzamış ceza zamanışımının uygulanması için fiilin suç oluşturması yeterli olup, cezai takibat yapılması gerekmez. Cezai takibat yapılmayan durumlarda, yani eylemin suç teşkil edip-etmediği hususunun bir ceza mahkemesince belirlenmediği hallerde, tazminat davasına bakan hakim ceza hukuku kurallarına göre bu hususu tayin edecektir. Davalının eylemi piyasaya kampanyalı mal satmaktan ibarettir. Bu eylemin niteliğinin TTK’nun haksız rekabete ilişkin ceza hükümlerini düzenleyen 62. maddesinde tanımlanan ve suç sayılan eylemlerden birinin kapsamına girip-girmediği hususunda değerlendirme yapmak gerekmiştir. İlgili yasa maddesi şöyledir: Madde 62- (1) a) 55. maddede yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler, b) Kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine tercih edilmesi için kişisel durumu, ürünleri, iş ürünleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı bilgi verenler, c) Çalışanları, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, çalıştıranın veya müvekkillerinin üretim veya ticaret sırlarını ele geçirmelerini sağlamak için aldatanlar, d) Çalıştıranlar veya müvekkillerden, işçilerinin veya çalışanlarının ya da vekillerinin, işlerini gördükleri sırada cezayı gerektiren bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili önlemeyenler veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmeyenler, Fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, 56. madde gereğince hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikâyeti üzerine, her bir bent kapsamına giren fiiller dolayısıyla iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılırlar. Davalının kampanyalı satış eylemi ticari bir faaliyet olup, davalının bizzat iştigal konusudur. Eylemin az yukarda metni verilen TTK 62/1-b, c ve d bentlerinde düzenlenen hiçbir suç tipine vücut vermediği ortadır. Burada eylem aynı maddenin 1-a bendinde yer alan ’55. maddede yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler’ kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı tartışılmalıdır. TTK. 54. maddesi haksız rekabeti genel olarak tanımlamış, TTK. 55 maddesinde ise, özel haksız rekabet halleri düzenlenmiştir. Bir eylemin haksız rekabet hukuku yönünden öncelikle özel düzenleme niteliğinde olan TTK. 55. maddede sayılan özel düzenlemeyi ihlal edip etmediği belirlenmeli, bu düzenlemeleri ihlal etmediğinin belirlenmesi üzerine, genel hüküm niteliğindeki TTK. 54/2 kapsamında kalıp kalmadığı hususu değerlendirilmelidir. TTK. 62/1 yollaması gereği ve kanunilik prensibi gereği, bir eylem TTK. 55. maddede yazılı haksız rekabet fiilerinden birini oluşturuyor ve kasten işlenmiş ise, bu durumda TTK. 62/1 madde kapsamında kaldığı sonucuna varılarak uzamış ceza zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Davacının kampanya ile yaptığı satış eyleminin TTK. 55. maddesinde düzenlenen hiçbir haksız rekabet düzenlemesine tıpatıp uymadığı, genel düzenleme olan TTK. 54/2 kapsamında Müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen dürüstlük kuralına diğer şekillerde aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim asıl davaya bakan İstanbul Anadolu 4. ATM’nin yukarda bahsi geçen kararında da, eylemin TTK. 54/2 maddesi kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu durumda eldeki davaya uzamış ceza zamanaşımının uygulanma ihtimali bulunmamaktadır. Bu husus belirlendikten sonra, eldeki davanın TTK. 60. maddesinin 1. cümlesi ile düzenlenen 1 ve 3 yıllık zamanaşımı sürelerine tabi olduğu 1 yıllık zamanaşımı süresinin 07/04/2017 tarihi itibarıyla dolmuş bulunduğu, iddia edilen tazminatın esas davada talep edilmeyen ve eldeki davanın konusu olan kesimi yönünden zamanaşımı süresinin dava tarihi 11/10/2019 tarihi itibarıyla itibarıyla geçtiği anlaşılmıştır. Davalı tarafından süresinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu anlaşılmakla…” gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen kararın hukukun temel ilkelerine aykırı olduğunu, gerekçeli karardaki davacı şirketin, bu dava bakımından hakkın doğumu ve zararın öğrenilmesi kavramlarını hukuka açıkça aykırı yorumlandığını, hatalı şekilde davalı şirketin kampanyasının sona erme tarihinde, müvekkilinin zararı ve sorumlusunu bildiğinden ve zararın miktarının kesin olarak bilinmesi hususunun aranmamasından dolayı asıl davanın açıldığı 07.04.2016 tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde ek davanın açılmaması nedeniyle talebin zamanaşısına uğradığının belirtildiğini, Oysa zararın öğrenilmesinin mahkeme gerekçesinde belertilen şekilde olamayacağını, zararın öğrenilmesi hususunda …’in “zarar, zarar verici eylem veya olayın, zarar görenin hukuki varlığı ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlarıdır. Zararın öğrenilmesi demek, zarar verici olayın değil, zararın varlık ve niteliğinin, unsurlarının, kapsamının öğrenilmesi demektir. Bunlar öğrenilmedikçe, zarar gören dava yoluyla isteyebileceği tazminatın dayanaklarını ve koşullarını değerlendiremez. Öte yandan, zarar gerçekleşmedikçe, zarar verici eylem ve olay sona ermedikçe dava koşulları oluşamaz. Zarar verici eylemin sonuçları ve zarar ortaya çıkmadıkça zarar görenin zararı öğrenmesi olanaksızdır. Olayın oluşu veya zararın doğmuş olması dava açma hakkının doğumu için yeterli değildir. Zararın, dava açma hakkı olan kişi tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bilme (öğrenme) ancak gerçek bir bilme olmalıdır; bilmek zorunda olmak yeterli değildir. Bilmenin kesin olması gereklidir, kuşku duyulmamalıdır. Öğrenmek zorunda olma durumunun varlığı da öğrenme sayılamaz. Bazı kanıtların zararın varlığını ortaya koyacak biçimde bilgi taşımakta olması, gerçek zararın bilinmesi olarak nitelendirilemez ve bu kanıtların zarara uğrayana ulaşmış olması, zararı öğrenme olarak değerlendirilemez. Bir başka söyleyişe göre, zarar gören bir davaya dayanak olabilecek yeterlikte zararın varlığı, niteliği ve temel unsurları ile ilgili durumları öğrendiği zaman, zararı biliyor sayılır. Eğer zararın kapsamı, gelişen bir durumdan ileri geliyorsa, bu gelişme sona ermeden önce zamanaşımı işlemeye başlayamaz.” şeklinde görüş belirttiğini, Yargıtay kararlarında da belirtilen şekilde bu doğrultuda gelişme yaşandığını, Yargıtay kararlarında da genel olarak, bir dava açılabilmesi için yeterli ölçüde zararı öğrenmesi ve zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında dava açmaya ve davayı gerekçelendirmeye yeterli bütün hal ve şartları öğrenmesi gerektiğini, soyut öğrenme, kesin bir bilgi edinmeme ve zararın tüm unsurlarını bilmeme durumunda, zarar ve sonuçlarının henüz öğrenilmiş sayılmayacağından zamanaşımı süresinin işlemeye başlamadığını, zamanaşımının bu gibi durumlarda kesin öğrenmeden sonra işlemeye başlayacağını, aksi halde davanın rastgele açılmış olacağını ve gerçek zararı karşılamayan, istenmeyen sonuçlar ortaya çıkacağını, HMK’nın 119.maddesine göre dilekçede dava değerinin gösterilmesi gerektiğini ve bu eksikliğin bulunması halinde dilekçenin hekimce açıklattırılacağını, zararın tam olarak öğrenilmediği anda rast gele bir miktar yazılmasının ve reddedilecek kısım üzerinden yargılama giderlerine katlanılması gerektiğini, bu nedenle gerçek zararın öğrenilmesi ile zamanaşımı süresinin başlatılmasının hakkaniyete de uygun olduğunu; Asıl davanın 07.04.2016 tarihinde açıldığını, davalının haksız rekabet oluşturan eyleminin bu tarihte öğrenilmesine rağmen zararın ancak 03.12.2018 tarihli bilirkişi raporunun tebliği ile öğrenildiğini, raporda toplam zararın 841.066 TL olduğunun belirlenme si ile zarara tam olarak vakıf olunduğunu, asıl davada fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 50.000 TL maddi tazminat talep edildiğini, gerçek zararın bilinmeden rast gele dava açılması halinde davacının yargılama giderlerine mahkum olacağını ve davanın büyük ölçüde reddedileceğini, müvekkilinin talebinin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulan adil yargılanma hakkı kapsamında süresinde ileri sürüldüğünü, HMK’nın 107.maddeasinde de belirsiz alacak davası açılmasına olanak sağlanarak zararın gerçek mahiyetinin tam olarak öğrenilmesinden sonra ek dava açılmasına olanak sağlandığını ve müvekkilinin talebinin belirtilen maddedeki düzenlemelere uygun şekilde süresinde ileri sürüldüğünü; Mahkemece, davalının kampanya ile yaptığı satış eyleminin TTK’nın 55. maddesinde düzenlenen hiçbir haksız rekabet düzenlemesine tıpatıp uymadığı, genel düzenleme olan TTK’nın 54/2.maddesi kapsamında kaldığına ilişkin gerekçesinin de yerinde olmadığını, TTK’nın 62. ve 55. maddelerinin haksız rekabet suçunun kanuni unsurunu oluşturduğunu, 62.maddenin b, c, ve d bentlerinde düzenlenen eylemler ve 55. Maddede örnekleme şeklinde sayılan özel haksız rekabet eylemleri, tipiklik unsurunu oluşturduğunu, TTK’nın 62.maddisinde yapılan düzenleme ile TTK’nın 55.maddedesinde yazılı örnek bakımından sayılan eylemlere (a) bendi ile yollama yapılmışken, (b) ve (c) bendinde yeniden bu kapsamdaki eylemlerin suç olarak düzenlendiğini, TTK’nın 55.maddesine örnekleme usulü ile bazı haksız rekabet halleri ifade edilerek genel manada dürüstlük kuralına aykırı reklamların ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışların haksız rekabet suçunu oluşturduğunun belirlendiğini, TTK’nın 54/2.maddesi yönünden ise; haksız rekabetin genel olarak “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” şeklinde tanımlandığını, asıl davanın gerekçeli kararında da TTK’nın 54/2.maddesi kapsamında haksız rekabet yapıldığının belirlendiğini, bu nedenle davalının eyleminin haksız rekabet oluşturduğu ve davalının dürüstlük kurallarına aykırı eylemleri ile TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümlerini ihlal ettiğinin belirlendiğini, bu hali ile eyleminde suçun tipik unsurlarının bulunduğunu, Kanun’un basit şekilde okunması ile dahi davalı şirketin TTK’nin 54/2.maddesine uyan eylemlerinin tipik bir haksız rekabet suçunun oluşturduğu ve somut olay bakımından her halükarda ceza zamanaşımının uygulanması gerektiğinin açık olmasına rağmen buna aykırı karar verilmesinin hatalı olduğunu, Haksız rekabet oluşturan davanın aynı zamanda haksız fiil oluşturduğunu, haksız fiilin unsurlarının yasada açıklandığını, zamanaşımı süresinin başlanğıcına esas teşkil eden öğrenme anı “zararın varlığını ve hem de zarardan sorumlu olan şahsın kimliğini” öğrenme anı olduğunu, bundan kast edilenin zarar verici olayın (fiilin) varlığının öğrenilmesi olmayıp, zararın varlığı, niteliği, tam kapsamı, boyutu ve esaslı unsurları hakkında, zarardan sorumlu şahıs aleyhine dava açmaya, bu davayı güçlü bir şekilde desteklemeye ve davayı sağlam gerekçelere dayandırmaya imkan sağlayacak derecede yeterli bilgiye sahip olunması olduğunu, belirtilen koşulun ancak bilirkişi raporu ile sağlanabildiğini, olayda ceza zamaşanışımı süresinin de dolmadığı dikkate alınarak talebin kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Müvekkilinin talebinin esas yönünden de haklı olduğunu, davalının düzenlediği kampanyaların müvekkili şirket nezdindeki etkilerini hesaba katmakla yükümlü olduğunu, davalının sektördeki hakim konumunu kötüye kullanarak müvekkiline sattığından daha ucuza ürün satması ile müvekkilinin elinde ürün kalmasına neden olunduğunu ve müvekkilinin bu nedenle pazardan dışlandığını, davalı şirketin, kampanyaya konu ürünleri müvekkil şirkete kampanya başlamadan önce sattığını ve akabinde derhal daha müvekkilinin bu ürünleri ticarete konu etmeden belirli hacimli alıcılara ulaşma gayreti içerisine girerek ldukça ucuz fiyatlarla kampanya başlatarak zarara sebep olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, haksız rekabet nedeniyle uğranılan maddi zararın tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda zamanaşımı nedeniyle davanın reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekili, taraflar arasında daha önce görülerek kesinleşen İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.02.2019 tarih ve 2016/456 Esas 2019/151 Karar sayılı dosyasında alınan 03.12.2018 tarihli bilirkişi raporu ile verilen 841.066,00 TL maddi zarardan o davada dava konusu edilmeyen 791.066,00 TL’nin faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, eldeki davanın ek dava olarak açıldığını, önceki davanın kısmi dava olarak açılması nedeniyle zamanaşımının sadece dava konusu edilen miktar için kesildiğini, eldeki davaya konu edilen alacak yönünden zamanaşımının kesilmediğini ve TTK’nın 61.maddesinde belirlenen zamanaşamı süresinin dolduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davacı tarafından davalı aleyhine 07.04.2016 tarihinde İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/456 Esas sayılı dosyasında haksız rekabetin tespiti talebiyle dava açılmış ve bu davada 50.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat talep edilmiştir. Talep edilen tazminata ilişkin fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuş ve davanın HMK’nın 109.maddesinde düzenlenen kısmi dava şeklinde açıldığı görülmüştür. Gerek dava dilekçesi ve gerekse istinaf başvuru dilekçesinde davanın kısmi ek dava olduğu bu nedenle HMK’nın 107.maddesinde düzenlenen belirsiz alacak ve tespit davasına ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı, HMK’nın 109.maddesindeki kısmi davaya ilişkin hükümlerin uygulanacağı sonucuna varılmıştır. İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesince davalının eyleminin TTK’nın 54/2.maddesi kapsamında “tedarik edenle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen dürüstlük kurallına aykırı davranışlardan doğan ticari uygulamaların” haksız rekabet teşkil edeceği gerekçesiyle davalının eylemlerine haksız rekabet oluşturduğunun tespitine ve 50.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dosyanın istinaf incelemesinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13.Hukuk Dairesinin 2019/1107 Esas sayılı dosyası ile yapıldığı ve davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılmasına ve davanın reddine karar verildiği, gerekçeli karara davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturmadığının tespit edildiği görülmüştür. Bu karara karşı davacı tarafından temyiz yoluna başvurulmuş olup temyiz başvurusu Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 28.12.2022 tarih ve 2021/5146 Esas 2022/9605 Karar sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Eldeki dava zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olup TTK’nın 60.maddesi kapsamında zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Anılan maddeye göre 56. madde de yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde bunların doğumundan itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki haksız rekabet fiili aynı zamanda TCK gereğince daha uzun dava zamanaşımı süresine tabi olan cezayı gerektiren bir fiil niteliğinde ise, bu süre hukuk davaları içinde geçerli olur. Kısmi dava açılması halinde, zamanaşımının alacağın dava edilen kısmı için kesilecek, alacağın saklı tutulan kısmı için ise işlemeye devam edecektir. TTK’nın 60.maddesine göre bu tür davalarda zamanaşımı süresi bir veya üç yıldır. Haksız rekabet aynı zamanda haksız fiil teşkil ettiğinden TBK 72. maddesinde düzenlenen zamanşımına ilişkin hükümler ile eylemin suç teşkil etmesi halinde TTK’nın 62. Maddesindeki düzenlemenin de dikkate alınması gerekir. Bu nedenle zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin tespiti gerekmektedir. İlk derece mahkemesince somut olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanmayacağı belirtilmiş ise de davaya konu iddianın TTK’nın 55/1.a bendinde sayılan dürüstlük kurallarına aykırı satış yöntemi iddiasına ilişkin olması nedeniyle aynı Kanun’un 62. maddesindeki ceza zamanaşımı uygulanamayacağına ilişkin tesit hatalıdır. Bu nedenle ilk derece mahkemesice davanın ceza zamanaşımı içinde açıldığı da gözetilerek, davanın dayanağı olan esas davadaki hükmün akıbeti de araştırılarak uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı yönünden davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle:1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.13.07.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.