Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1627 E. 2023/1848 K. 16.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1627
KARAR NO: 2023/1848
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/07/2019
NUMARASI: 2016/854 E. – 2019/793 K.
DAVANIN KONUSU: Genel Kurul Kararının İptali
Taraflar arasındaki genel kurul kararlarının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, davalı şirket ile … altında bulunan … AŞ’nin de ortakları olduklarını, müvekkillerinin şirketlerin mali yapısı hakkında bilgi istemeleri nedeniyle paya bağlı haklarının yok sayılmaya başlandığını, davacıların iş akdi ile çalıştıkları … Hastanesindeki görevlerine son verildiğini, müvekkillerinin bilgi alma ve inceleme hakkını kısıtlayan ve paya bağlı haklarını sınırlayan genel kurul kararlarının iptali gerektiğini, şirketin 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ilişkin genel kurullarının süresinde yapılmaması ve bilgi verilmesi nedeniyle Beyoğlu … Noterliğinin 18.05.2016 tarihli ihtarı ile genel kurulun toplantıya çağrılmasının talep edildiğini, 12.07.2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların yasaya, ana sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, müvekkillerinin ortaklık haklarının zedelendiğini, bilgi alma ve inceleme haklarının kısıtlandığını, toplantının 2. maddesi ile müzakere edilen faaliyet raporunun TTK’nın 514 ve devamı maddelerine uygun düzenlenmediğini, finansal tablolarından anlaşılacağı üzere şirketin son üç yıldır zarar ederek sermayesinin büyük kısmını kaybetmesine rağmen herhangi bir riskin bulunmadığı yönünde rapor düzenlendiğini, 3 nolu karar ile bilanço ve kar-zarar hesaplarının onaylandığını, ancak davacılar hariç diğer ortakların şirketi kendilerine borçlandırdıklarının belirlenmesine rağmen hangi ortağın ne zaman hangi amaçla şirkete borç verdiğinin açıklanamadığını, sipariş avansı adı altında şirketin hakim hissedarlarının başka şirketlerine para aktarıldığını, genel kurulun 4 numaralı kararı ile yönetim kurulunun ibrasına karar verilmesinin hatalı olduğunu, 5 nolu kararla eski yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçildiğini, bu kişilerin şirketi sürekli zarara uğratarak şirketi fesih ve iflasın eşiğine getirmesi nedeniyle kararın iptali gerektiğini, genel kurulun 7. maddesinde alınan sermaye artırımına ilişkin kararın hatalı olduğunu, ancak 31.12.2015 tarihli bilançoya göre davalı şirketin zarar nedeniyle sermayesinin üçte ikisinden fazlasını kaybettiğini, arttırılan 2.000.000 TL sermayenin yalnızca 622.940 TL’lik kısmının taahhüt edildiği şeklinde düzenlenen tadil metninin somut gerçeklere aykırı olduğu gibi kararın kendi içerisinde çelişkili olduğundan esas sözleşmeye de aykırılık teşkil ettiğini, toplantının 8 nolu kararıyla yönetim kurulunun iştirak taahhütnamesinin imzalanması, pay sahiplerine çağrıda bulunulması hususlarında yetkilendirildiğini, sermaye artırımı ve esas sözleşme değişikliğine ilişkin kararın yasaya ve esas sözleşmeye aykırı olduğundan sermaye artışı kararına dayanılarak alınan yönetim kuruluna yetki verilmesine ilişkin kararın dayanaksız kaldığını, genel kurulun 11 nolu kararla yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddeleri uyarınca şirketle işlem yapma ve rekabet yasağına aykırı işlemler yapma hususlarında izin verildiğini, oysa yönetim kurulu üyelerinin şirketi sürekli zarara uğrattıklarını, şirketin feshedilme noktasına geldiğini, yönetim kurulu üyelerine şirketle işlem yapma ve aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirkette görev alma imkanı tanınması halinde zaten zor durumda olan şirketin çok daha fazla zayıflatılacağını, ayrıca ortaklar cari hesabında kaydi işlemlerle şirketi borçlandırıp kendilerine alacak yaratan kişilere şirketle işlem yapma imkanı tanınması halinde bu tür muvazaalı işlemleri daha rahat yapma imkanı vereceğini ileri sürerek, davalı şirketin 12.07.2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan, 2, 3, 4, 5, 7, 8 ve 11 nolu kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; genel kurul toplantısının 2 nolu kararında müzakere edilen 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunun ilgili yönetmeliğe uygun olarak hazırlandığını, finansal tabloların, yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun genel kurul toplantısından 15 gün önce şirket merkezinde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğunun ilan edilerek ortaklara iadeli taahhütlü mektupla bildirildiğini, ancak davacıların şirket merkezinde pay sahiplerinin incelemesine açık olan finansal tabloları incelemediklerini, müvekkilinin yükümlülüğünü yerine getirerek inceleme için tüm pay sahiplerine imkan sağladığını, mali tablo ve bilançonun kanuna uygun düzenlendiğini, sorulan soruların da yazılı olarak cevaplandırıldığını, 3 nolu karar ile bilanço ve kar-zarar hesaplarının onaylandığını, bilanço kayıtlarının yasaya uygun şekilde düzenlendiğini, inceleme yapmayan davacıların genel kurulda sordukları sorulara iyi niyet kuralları çerçevesinde Bakırköy …Noterliğinin 01.09.2016 tarihli ihtarıyla cevaplandırıldığını, toplantının 4 nolu karar ile yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini, davacının iddiasının aksine olağan genel kurul toplantısının zamanında veya hiç yapılmamış olmasının kanuni müeyyidesi olmadığını, yönetim kurulu üyelerinin en fazla 3 yıllık süre için seçilmelerinden dolayı görev süresi sona eren yönetim kurulu üyelerini yeniden atayabilmek adına 3 yılda bir dahi olsa genel kurul toplantılarının gerçekleştirildiğini, 5 nolu kararla eski yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçilmesinin yasaya uygun olduğunu, genel kurulun yönetim kuruluna seçilecek nitelikteki kişileri seçme yetkisinin bulunduğunu, 7 nolu karar ile TTK’nın 376. maddesi uyarınca sermayenin tamamlanmasına ilişkin kararın usulüne uygun olduğunu, 8 nolu kararın da usulüne uygun olarak sermaye tamamlama işleminin tamamlanmasınına ilişkin karar verildiğini, onbir nolu karar ile yönetim kurulu üyelerine verilen iznin yerinde olduğunu, kararın % 98 kabul oyuyla alındığını ve hukuka aykırı bir yön bulunmadığını, şirketin faaliyetini sürdürmesi için hakim ortaklar tarafından şirkete borç verildiği, bu paraların şirket menfaatlerine uygun olarak kullanıldığı, ödemelerin banka kanalıyla yapıldığını, davanın şirketi zarar uğratmak amacıyla açıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davaya konu davalı şirketin 12/07/2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan 2, 3, 4, 5, 7, 8 ve 11 nolu kararların yasaya, ana sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığı yönünden yapılan yargılama ve toplanan delillere göre (2) sayılı gündem maddesi yönünden her iki heyet raporunda da tespit edildiği üzere şirketin, 2013,2014 ve 2015 yıllarına ilişkin olarak yapılan genel kurul toplantısına sunulan faaliyet raporunun,biçimsel yönüyle, ilgili yönetmelik hükümlerine uygun yapıda göründüğü buna karşın yukarıda ayrıntılı olarak irdelendiği üzere, ilgili faaliyet raporunda davalı şirketin 3 yıllık faaliyet dönemine ilişkin temel süreçleri ile ilgili açıklama ve bilgiler ile eksikliklerin olduğu tespit edilmiş olup TTK md, 516 hükmü uyarınca yıllık faaliyet raporu, şirketin o yıla ait faaliyetlerinin akışı ile her durumunu, doğru, eksiksiz gerçeğe uygun ve dürüst bir şeklide yansıtır. Ancak şirketle ilgili hazırlanan raporda şirketin orta ve uzun vadede borca batıklık riski taşıdığına dair herhangi bir tespit veya emareye yer verilmediği tespit edilmiştir. Ayrıca şirkete ait Küçükçekmece ilçesindeki taşınmazın ipoteğe konu teşkil ettiği hususuna da faaliyet raporunda yer verilmemiştir. Ancak bu husus dahi başlı başına şirketin finonsal durumuna İlişkin bir riski bünyesinde barındırmakta ve finansal raporlar içerisinde bulunması gereken bir işlem niteliği taşımaktadır. Sonuç olarak anılan sebeplerle davaya konu 2 numaralı genel kurul kararının, konunda belirtilen geçerfilîk koşullarını taşımamasından dolayı iptali gerektiği kanaatine varılmıştır. (3) sayılı gündem maddesi yönünden; Genel kurul toplantısının bu maddesinde şirketin 2013-2014-2015 yıllarına ait bilanço ve kâr/zarar hesaplan tasdik edildiği görülmüş ve TTK md. 515’ye göre dürüst resim ilkesi uyarınca “Anonim şirketin finansal tabloları Türkiye Muhasebe Standartlarına göre şirketin malvarlığını borç ve yükümlülüklerini. Öz kaynaklarını ve faaliyet sonuçlarını tam, anlaşılabilir, karşılaştırılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun bir şekilde; şeffaf ve güvenilir olarak; gerçeği dürüst aynen ve aslına sadık surette yansıtacak şeklide çıkarılır. denmiş ve ayrıca Türkiye Muhasebe Standartlan Finansal Tabloların Sunuluşu” madde 15 uyarınca finansal tablolar, işletmenin finansal durumunu, performansını ve nakit akışlarım gerçeğe uygun olarak sunar, Gerçeğe uygun sunuş, işlemlerin sonuçlarının, diğer olayların ve koşulların Kavramsal Çerçeve’de belirtilen varlık, borç, gelir ve gider tanımlarına ve rnuhasebeleştirme kriterlerine sadık kalınarak sunulması anlamına gelir buradan hareketle ortaklara borçlar hesabı başlığının altında incelendiği üzere fîktif kayıt şüphesinin oluşması sebebiyle şirketin gerçek finansal durumunun kesin olarak bilançodan anlaşılmadığı tespit edilmiştir. Genel kurulda onaylanan bilançonun şirketin gerçek durumuna ilişkin birtakım bilgileri hiç veya gereği gibi yansıtmamasının ilk sonucu, bilançonun onaylanmasına İlişkin karar TTK 424. maddeye göre yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurmayacağıdır. Dürüst resim ilkesine aykırı olan bilançoların onaylanmasına dair kararların geçerliliği değerlendirilmelidir. Dürüst resim ilkesin düzenleyen TK md. 515 hükmüne aykırı unsurlar barındıran bilançolara ilişkin verilen bir genel kurul onama kararının iptali gerektiği kanaatine varılmıştır.(7) ve (8) sayılı gündem maddeler yönünden; 31.10.2017 tarihli bilirkişi kök raporunda ve bu rapora ek olarak düzenlenen 08.11,2018 tarihli ek raporda şirketin sermayesinin üçte ikisinin kaybı sonuç ve kanaatine varılmış olup ayrıca bu hususta taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık sermayesinin 2/3’nü kaybetmiş şirketin sermaye artırım kararı alıp alamayacağı alınan kararın dürüstlük ilkesine aykırı olup olmayacağı noktasındadır.Konuyu düzenleyen 6102 sayılı TTK md. 376/ 2 uyarınca sermayesinin 2/3’ünü kaybetmiş bir şirketin sermaye artırımı karan alıp alamayacağı değerlendirildiğinde TK md. 376 f. 2’de anf edilen şekilde sermayesi ile kanuni yedek akçeleri toplamının 2/3’ünün zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılan bir şirket, doğrudan sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırım kararı alamamalıdır. Eğer şirketin içinde bulunduğu durumdan kurtarılması gerekiyorsa önceiikle genel . TK md. 376 f. 2’de belirtildiği üzere ya ‘yetinme’ ya da ‘tamamlanma’ karan verilmesi zorunludur. Yani sermaye artrrımı karan veya şirket mali durumunun iyileştirilmesine yönelik diğer kararlar ancak anılan iki alternatif karardan birini takiben alınabilir.Genel kurulun, TTK 376/2 hükmü gereği ya mevcut sermaye ile yetinme kararı ya da sermayenin tamamlanması kararı alması zorunludur. Pay sahiplerinin bir kısmı tarafından gönüllü olarak kapatılarak sermaye tamamlanabilir veya alternatif olarak açığı kapatacak tutarda alacak hakkı sahibi, alacaklarından karşılıksız olarak vazgeçebilir.Ancak somut olayda davalı şirket tarafından doğrudan sermaye artırımına gidilmiş ve sermayenin tamamlanmasına ya da yetinilmesine ilişkin ayrı bir karara yer verilmemiş, ayrıca sermaye artırımı öncesinde bilanço açığı oranında bir azaltım kararı da alınmamıştır. Anılan ilke ve yasal düzenlemenin amaca uygun yorumuna göre Burada söz konusu olan sermayenin azaltılmış olması değil, zararlar sebebiyle fiilen eksilmesi veya kaybedilmiş olmasıdır. Sermaye artırımı ifadesi de teknik anlamda sermaye artırımı değil, zararlar sebebiyle kaybedilen sermayenin en azından esas sermaye veya çıkarılmış sermaye miktarına tamamlanması olarak anlamak gerekmektedir. Bu sebeple davalı şirketin sermayesinin 2/3’ünün kaybedildiği tespit edildiği üzere anılan gerekçelerle 7 numaralı sermaye artırımı ve bu kararla bağlantılı şekilde iştirak taahhüdüne ilişkin 8 numaralı kararın da konusuz kalacağı dikkate alınarak 8 numaralı kararının iptaline karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.Alınan diğer kararlar yönünden ise Yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 4 numaralı genel kurul kararının mevcut dosyadaki veriler ışığında kanuna ve dürüstlük kuralarına aykırılık olarak ileri sürülmüş ise de şirketi belirli bir oranın üzerinde zarara uğratan yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesini engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Somut olay bakımından incelenmesi gereken asıl mesele ibra kararının dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığıdır.TK K md. 558 t. 2 uyarınca ibra kararı ibranın kapsadığı maddi olaylara ilişkin olarak ibraya olumfu oy veren pay sahiplerinin sorumluluk davası açma hakkını ortadan kaldırır, İbra kararına olumsuz oy kullanmış pay sahiplerinin dava hakkı ise ibra tarihinden itibaren 6 ay geçtikten sonra düşer, olayda anılan kararın dürüstlük kuralına aykırılığı sonucuna varılabilmesi için bu karann amacına aykırı olarak ve çoğunluğun azınlıkta bulunan pay sahiplerini kayba uğratmak üzere kullanılmış olması gerekir, Bununla birlikte dava konusu olayda ibra kararının tek başına ve doğrudan aoğruya azınlık konumda bulunan davacı pay sahiplerini kayba uğrattığını ifade etmek mümkün değildir, Zira onlar ibra kararına rağmen kararın afrnmasından itibaren 6 aylık süre içerisinde sorumluluk davası açma haklarım kullanabilecekleri dikkate alındığında kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı anlaşılmıştır. Yönetim kurulu üyelerinin seçilmesine ilişkin 5 numaralı genel kurul karar yönünden ise genel kurul kararrnda eski yönetim kurulu üyeleri yeniden seçilmişlerdir. Davacılar şirketi kötü yönetimleriyle zarara uğratan pay sahiplerinin yeniden seçilmesine ilişkin kararın şirket ve davacı pay sahiplerinin menfaatlerinin ihlali sonucu doğuracağından bahisle kanuna ve objektif iyiniyet kurallarına aykırılıktan bahisle İptal edilmesini talep etmişler ise de talebin de dürüstlük kuralına aykırılık çerçevesinde incelemesinde TTK’da yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin gereklilikler arasında üyelerin daha önceden şirketi zarara uğratmamış olması gibi bir şart aranmamaktadır, Bir iptal davasında mahkemenin yetkisi, kararın hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlıdır, Dolayısıyla mahkeme, iptali istenen kararın isabetli, yerinde bir karar olup olmadığını hususunda bi inceleme yapamaz, Bu husus şirketler hukuku öğretisinde yerindelik denetimi yasağı olarak anılmaktadır-. Anılan yasak anonim şirketlerde çoğunluk ilkesinin bir sonucu olarak ortaya çımıştır. Somut olayda, genel kurulda çoğunluk tarafından alınan yönetim kurulu üyelerinin .eçimine dair kararın, üyelerin geçmişte şirketi zarara uğratıcı işlemler yapmış olmasından bahisle dürüstlük kuralına aykırı kabul edilerek iptali söz konusu olamayacaktır. Sonuç olarak Anonim şirketlerde çoğunluk ilkesinin bir sonucu olduğu, anılan kararın kanunu ve dürüstlük kurallarını ihlal etmediği anlaşılmıştır.11 no’lu genel kurul kararı yönünden ise Türk Ticaret Kanunu 395.ve 396 maddeleri;yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapmaya dair yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet yasaklarının kaldırılmasına ilişkin verilen izne dair genel kurul kararıdır. Zira davacı pay sahipleri şirketin sürekli zarara uğratılmasından ve şirketin feshedilmesi noktasına gelmesinden hareketle izin kararının zaten zor durumda olan şirketin daha da kötü durumda olacağını beyan ederek iptalini talep etmiş ise de somut olayda da davacı tarafından ileri sürülen iddialar mevcut dava kapsamında kararm geçerliliğini etkileyecek nitelikte olmayıp bu iddialar ancak yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin açılacak olası bir davada ileri sürülebileceği ve genel kurul kararının şirketteki çoğunluk ilkesinin bir sonucu olarak alındığı dikkate alınarak davacının iptal talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.Tüm bu nedenlerle; davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 12.07.2016 tarihli Genel Kurul Toplantısında gündemin Faaliyet raporuna ilişkin 2 no.lu kararı Finansal tabloların onaylanmasına ilişkin 3 no.lu kararı Gündemin sermaye artırımına ilişkin kararı 7 .no.lu karar ile bu kararla bağlantılı şekilde iştirak taahhüdüne ilişkin 8 no’lu kararı yönünden anılan ayrı ayrı iptallerine, davacıların genel kurulun diğer maddelerinin iptaline ilişkin talebinin esastan reddine karar vermek gerekmiş… ” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 12.07.2016 tarihli genel kurulunda alınan gündemin faaliyet raporuna ilişkin iki numaralı kararı, finansal tabloların onaylanmasına ilişkin üç numaralı kararı, sermaye artırımına ilişkin kararı yedi numaralı karar ile bu kararla bağlantılı şekilde iştirak taahhüdüne ilişkin sekiz numaralı kararının ayrı ayrı iptaline, diğer maddelerinin iptaline ilişkin talebinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar ve davalı vekilince ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İptali talep edilen 2, 3, 4, 5, 7, 8 ve 11 nolu kararlardan faaliyet raporuna ilişkin 2 numaralı kararı, finansal tabloların onaylanmasına ilişkin 3 numaralı kararı, sermaye artırımına ilişkin 7 numaralı kararı ile bu kararla bağlantılı şekilde iştirak taahhüdüne ilişkin 8 numaralı karlar yününden iptal kararı, diğer kararlar yününden ise davanın reddine karar verildiğini, kararda şirketin sermayesinin üçte ikisinden fazlasını kaybetmesine rağmen hazırlanan faaliyet raporunda borca batıklığa dair bir tespite yer verilmediği, şirkete ait taşınmazın ipoteğe konu edildiği hususuna dahi faaliyet raporunda yer verilmediği, şirket bilançosunun şirketin gerçek durumuna ilişkin bilgileri yansıtmadığının belirlendiğini, salt bu gerekçeler ile diğer kararların da iptaline karar verilmesi gerekirken, yönetim kurulu üyelerinin ibrası, yeniden seçilmeleri ve üyelere TTK’nın 395 ile 396. maddeleri kapsamında izin verilmesine dair kararların iptalinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, tüm kararların batıl olduğunun tespiti gerekirken TTKnın 376/2. maddesinin emredici hükmüne rağmen bir kısım kararlar yönünden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu;Gerekçeli kararda emredici yasa hükmüne aykırılık nedeniyle genel kurul toplantısında alınan tüm kararların batıl olduğunun dikkate alınmadığını, genel kurul tarihinde sermayesinin %93’ünü kaybetmiş olan şirketin TTK’nın 376.maddesi gereğince genel kurulun derhal toplantıya çağrılarak, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi gerektiğini, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da sermayenin 2/3’ünün kaybedildiği durumda genel kurulun TTK 376/2. maddesi hükmü uyarınca sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanması kararı dışında karar alamayacağın benimsendiğini, bu nedenle tüm kararların batıl olduğunu, şirketin sermayesinin %93’ünün kaybedilmesi nedeniyle yasada gösterilen tedbirlerden başka, farklı bir karar alıp alamayacağı hususunun hiç incelenmediğini, TTK’nın 376/1-2.maddeleri uyarınca bir karar verilmeden alınan diğer tüm kararlar yasanın emredici hükmüne açıkça aykırı olduğundan tüm kararların batıl olduğunun tespiti gerektiğini, mahkemece bu hususun gözden kaçırılarak talebin “iptale tabi” olarak değerlendirilerek karar verilmesinin hatalı olduğunu;Bilirkişi raporlarında, faaliyet raporunun, bilançolar ile kâr-zarar hesaplarının gerçekleri yansıtmadığı, dürüst resim ilkesine aykırı şekilde düzenlendiği, şirketin mali durumu hakkında yeterli bilgi vermediği, bilançoda incelenen ‘Verilen Sipariş Avansları’ ile ‘Ortaklara Borçlar’ hesaplarının davadaki iddiaları doğruladığı, ‘Verilen Sipariş Avansları’ hesabına göre davalı şirketin dönen varlıklarını etkin kullanmadığı, hakim hissedarların başka şirketlerine para aktarıldığı, ‘Ortaklara Borçlar’ hesabına göre, toplam borcun %94,39’unun şirketin 3 hakim ortağına ait olduğu, ancak bu ortaklar için kaydedilen borçların anlamlı ve kesin dayanağı bulunmadığı, bu ortakların alacaklarının fiktif kayıt şüphesi oluşturduğu, şirketin sürekli zarar ettiği, sermayesinin 2/3’ünü kaybeden bir şirketin doğrudan sermaye artırım kararı almasının yasa hükmüne aykırı olduğu, fiktif oluşturulan alacakla yapılan sermaye artırımının dürüstlük kuralına da aykırı olduğunun belirlendiğini, hakim ortakların kendi şirketlerine para aktardığını, kendi lehlerine fiktif alacak oluşturduklarının sabit olduğunu, buna rağmen ibraya ilişkin karar, yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçimine ilişkin karar ile rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin kararın iptal edilmemesinin hatalı olduğunu, şirketi zarar ettirerek fesih noktasına getiren yöneticilerin ibra edilerek yeniden seçilmesi ve rekabet yasaklarının kaldırılmasının iptal nedeni olduğunu;Şirket yöneticileri tarafından hazırlanan faaliyet raporu, bilanço ve kâr-zarar hesaplarının gerçeği yansıtmadığını, dürüst resim ilkesine aykırı şekilde düzenlendiğini, şirketin mali durumu hakkında yeterli bilgi vermediğini, hakim hissedarların başka şirketlerine para aktarıldığını, bu ortakların alacaklarının fiktif kayıt şüphesi oluşturduğunu ayrıca şirketin taşınmazı üzerinde dava dışı bir şirket lehine 10.000.000,00TL bedelli ipotek bulunmasına rağmen bu durumun gizlendiğini, şirketin kısa ve uzun vadede borca batıklık riski bulunmasına rağmen bu husus hakkında da hiçbir bilgi verilmediğinin belirlenmesine rağmen mali tablolarda ve raporlarda bu hususlara yer verilmeyerek ortakların iradesinin sakatlandığını, şirket yönetim kurulunun kusurlu işlemleriyle şirketi zarara uğrattıklarının göz ardı edildiğini, şirketin sermayesinin neredeyse tamamını kaybettiği, şirketin borca batık durumda olduğu açık bir şekilde anlaşıldığını, kötü yönetim ile şirketi bu hale sokan ve hileli davranışları ile bu bilgileri rapor ve bilançoda göstermeyerek ortaklardan hile ile saklayan yöneticilerin ibrası ile yeniden seçilmesinin usulsüz olduğunu;Belirtilen gerekçelerle şirketin zararının artacak olması nedeniyle aynı yöneticilere rekabet izni verilmesinin de yerinde olmadığını, potansiyel olarak şirketin zararına neden olabilecek hususlarda izin verilmesinin açık bir şekilde objektif iyi niyet kuralına ve yasaya aykırı olduğunu;Mahkeme kararının aksine, bilirkişilerin yerinde inceleme yapmadıklarını, yerinde inceleme için belirlenen günün tebliğ edilmediğinin 16.05.2019 tarihli duruşmada beyan edildiğini, mahkemece bu oturumda “bilirkişilere yerinde inceleme yapmadan günsüz olarak mahkememiz duruşma salonunda defter ve belgeleri incelemesi için bilirkişilere muhtıra ile tebligat yapılmasına” karar verildiğini, bilirkişi heyetinin ek süre talep ettiğini, ancak ne yerinde incelemeye ne de duruşma salonunda inceleme yapılacağına ilişkin davacılara bilgi verilmediğini, bu nedenle defterlerin incelenip incelenmediği ve incelenmiş ise hangi belgelerin ne şekilde incelediğinin belli olmadığını, davacılara haber verilmeden yapılan inceleme ile düzenlenen raporun adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu;Sonuç olarak davalı şirketin, sermayesinin neredeyse tamamını kaybetmesine rağmen alınan bir kısım kararların iptal edilmemesinin ve bu kararlarla yönetim kurulunun ibrası, aynı kişilerin yeniden yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi ve kendilerine şirketle işlem yapma ve rekabet etme izin verilmesinin hatalı oludğu,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;12.07.2016 tarihli genel kurul toplantısının 2 numaralı kararı ile 2013-2014 ve 2015 yıllarına ait yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu okunarak müzakere edildiğini, mahkeme gerekçesinin aksine faaliyet raporunda genel hususlara ilişkin hükümlerin yer aldığını, ayrıntılı ve teknik açıklaya gerek bulunmadığını, iddia edilen bu eksikliklerin, faaliyet raporunun niteliğine halel getirmediğini, raporun 28.08.2012 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak hazırlandığını, toplantıya davet yazısında şirketin finansal tabloları, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunun genel kurul toplantısından 15 gün önce şirket merkezinde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğunun bildirilerek ilan edildiğini, sunulan mali tablo ve bilançonun kanunun aradığı şartları ihtiva ettiğini, bu nedenle gündemin ikinci maddesinin iptalinin hatalı olduğunu;Genel kurul toplantısının 3 numaralı kararı ile aynı yıllara ilişkin bilanço ve kâr/zarar hesaplarının onaylandığını, mahkemece fîktif kayıt şüphesinin oluşması sebebiyle şirketin gerçek finansal durumunun kesin olarak bilançodan anlaşılmadığı gerekçesiyle iptal kararı verdiğini, raporda şirket hakkında böyle bir tespitte bulunulmasının incelemenin eksik ve yeteriz yapıldığının kanıtladığını, müvekkili şirketin bir yatırım yaptığını, mahkemece eksik ve hatalı bilirkişi raporunun esas alınmasının yerinde olmadığını, bilirkişilerin genel geçer ifadelerle müvekkili aleyhine tespitte bulunduklarını, bilanço kayıtlarının yasaya uygun şekilde düzenlendiğini, şirketin şeffaf, denetlenebilir ve açık bir yönetim şeklini benimsediğini, pay sahiplerinin incelemeye sunulan kayıtları incelemediklerini, sorulan sorulara noter aracılığıyla cevap verildiğini; Genel kurul toplantısının 7 ve 8 numaralı kararları ile alınan sermaye artırımı ve tamamlayıcı işlemlerin iptalinin hatalı olduğunu, şirket tarafından doğrudan sermaye artırımına gidilmesi ve sermayenin tamamlanmasına ya da yetinilmesine ilişkin ayrı bir karara yer verilmesi, ayrıca sermaye artırımı öncesinde bilanço açığı oranında bir azaltım kararı da alınmadığı gerekçesiyle, müvekkili şirketin sermayesinin 2/3’ünün kaybedildiği belirlenerek kararların iptal edildiğini, oysa şirketin standartlarda kabul edilen cari oranın üzerinde bir finanasal yeterliliğie sahip olduğunu, oysa raporda uzun vadeli borçların kısa vadeye dönüşeceği, şirketin zor durumda olduğu gibi yorumlar yapılarak mevcut durum yerine gelecekteki ihtimallerin yorumlandığını, oysa şirketin borçlanma oranın da yatırım ile alakalı olduğunu, şirketi batık olarak gösterir bir değerledirme yanlış olduğunu, şirketin zaten bu durumu dikkate alarak ortaklara olan borçları sermaye artırımına dönüştürerek, ortakların alacaklarından vazgecerek sermaye artırında bulunduklarını, şirketin, yatırımın neden olduğu olumsuz rasyoları ortadan kaldırmak için sermaye artışına gittiğini, sermaye artışının da yasaya uygun olduğunu, raporda ise sürekli ileride meydana gelebilecek risklerden bahsedilmesine rağmen sermaye artışının da yerinde olmadığı tespitinde bulunulduğunu, rapordaki çelişkilerin giderilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, şirketin yapılan yatırımlar nedeniyle zarar ettiğini, yapılan inşaata para harcandığını, bunun için fatura düzenlenmemesinin usulsuz para aktarımı yapıldığına kanıt olmadığını, bahsi geçen meblağların şahıs hesaplarında kalmadığını, müvekkili şirketin gayrımenkul üzerindeki harcanan paralara fatura kesilmemesini sipariş avansı adı altında kaynak aktarımı şekilinde değerlendirmesinin hatalı olduğunu, inşaatın yarım kalması nedeniyle fatura düzenlenmesinin de mümkün olmadığını, inşaatın imar durumu nedeniyle yarım kaldığını, şirketin bu nedenle maliyeti taşımak zorunda kaldığını, bu nedenle finansal desteğe ihtiyaç duyarak başka kişilerden kaynak bulmak yerine ortaklara başvurduğunu, alınan borçların fiktif olmadığını, genel kurulda bu nedenle usulüne uygun sermaye artırımı yapıldığını, şirketin üzerinde okul öncesi eğitim binası inşaatı bulunan arsasının yok sayılarak finansal rasyoların tespit edildiğini, bu nedenle taşınmazda keşif yapılarak finansal rasyonun tespitinin istenildiğini, mahkemece talebin reddedilerek eksik ve hatalı raporla karar verildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin 12.07.2016 tarihli olağan genel kurulunda alınan 2, 3, 4, 5, 7, 8 ve 11 nolu kararlarının iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulü ile genel kurulun 2, 3, 7, 8 nolu kararlarının iptaline, diğer kararlara yönelik iptal davasının reddine karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 445. maddesinde, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine TTK 446. maddede belirtilen kişilerce karar tarihinden itibaren üç ay içinde, iptal davası açılabilir. İptal davasını açabilecek kişiler TTK’nın 446. maddesinde toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve muhalefetini tutanağa geçirten veya toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve bu aykırılıkların kararın alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri veya Yönetim kurulu,veya kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri olarak belirlenmiştir. Davacıların genel kurula katıldıkları, iptali istenen genel kurul kararlara olumsuz oy vererek muhalefetlerini toplantı tutanağına yazdırdıkları anlaşıldığından dava şartının yerine getirildiği görülmüştür.İptali talep edilen 12.07.2016 tarihli genel kurulda davalı şirketin 2013 ile 2015 yıllarına ilişkin olağan genel kurul toplantısı yapılmıştır. Toplantı gündemini 2. maddesi ile yönetim kurulunun faaliyet raporu görüşülerek onaylanmıştır. Davacılar vekili, bu raporun yeterli içeriğine sahip olmadığını, şirket faaliyetleri hakkında yeterli ve her türlü bilgiye ortakların tam ve doğru şekilde ulaşabilecekleri şekilde hazırlanmadığını, şirketin son üç yılında zarar ederek sermayesinin büyük kısımını kaybetmesine rağmen bu hususun belirtilmediğini ileri sürmüştür. Mahkemece hükme esas alınan kök ve ek raporda faaliyet raporunun şekil olarak mevzuata uygun olmasına rağmen içerik açısından şirketin durumunu tam olarak yansıtmadığı belirlenmiştir. Tarafların itirazlarının değerlendirildiği ek raporda, faaliyet raporunda bulunması gerekmesine rağmen yönetim kurulunca düzenlenen faaliyet raporunda bulunmayan hususlar ayrıntılı olarak açıklanmış ve ortakların bilgilendirilmesine yetecek asgari içeriğin bulunmadığı belirlenmiştir. Bu nedenle mahkemece genel kurulda onaylanan faaliyet raporunun yasanın öngördüğü asgari içeriği içermemesi nedeniyle iptal edilmesi yerindedir.Genel kurulun 3 numaralı kararı ile 2013 ile 2015 yıllarına ilişkin bilanço ve kar zarar hesapları incelenerek onaylanmıştır. Ancak hazırlanan bilançoda, şirket açısından önemli olan bir kısım hususların mali tablolarda ar almadığı bilirkişi raporuyla belirlenmiştir. Düzenlenen bilançonun bu hali ile şirketin gerçek durumunu yansıtmadığı ve şirketin hali hazır durumunun dürüst resim ilkesine göre ortaya konmadığı, özellikle şirketin zararlarına ilişkin açıklama yapılmadığı, özellikle ortaklar ile ilgili nakit hareketlerin gerçek dışı olduğuna ilişkin tespitler karşısında anılan maddenin iptaline karar verilmesi yerindedir.Genel kurulun iptal edilen 7 ve 8.maddeleri yönünden yapılan değerlendirmede; mahkemece şirket kayıtları üzerinde inceleme yapılarak alınan kök ve ek raporlarda şirketin sermayesinin 2/3’ünü kayıp ettiği anlaşılmıştır. Bu durumda TTK’nın 376.maddesi uyarınca şirket yönetim kurulunun şirket genel kurulunu toplantıya çağırması ve genel kurulun öncelikle sermaye ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi gerekir. Anılan maddede düzenlenen bilançonun yönetim kurulunca düzenlenerek şirketçe sermaye konusunda bir karar verilmeden, şirket sermayesinin artırılması ve bu artırımının önemli bir kısmının şirket ortaklarının şirkete verdiği borçtan karşılanması nedeniyle sermaye artırımına ilişkin alınan kararın iptali gerektiği anlaşılmıştır. Sermaye artırımına ilişkin maddenin iptali nedeniyle bununla bağlantılı olan 8.maddenin iptali de yerindedir. Genel kurulun 4.maddesi ile önceki yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçilmesine ilişkin maddenin de iptali gerektiği davacı tarafından ileri sürülmektedir. Genel kurulda görüşülen yönetim kurulunun faaliyet raporunun iptal edildiği, ayrıca yönetim kurulunca düzenlenen mali tablo ve bilançonun da dürüst resim ilkesine aykırı olması nedeniyle iptal edildiği anlaşılmıştır. Ancak yönetim kurulu üyelerinin şirket yönetiminde kusurları bulunduğu ve gerçekleşen zararın yönetim kurulu üyelerinin kusurundan kaynaklandığına ilişkin bir kanıt bulunmamaktadır. Bir şirketin kar elde ederek bunu ortaklarına dağıtması esas amaç olup, yönetim kurulunun kusuru olmaksızın tamamen dış ekonomik nedenlerle şirketlerin kar elde etmemesi halinde yönetim kurulunun bir kusurundan söz edilemeyeceği gibi, şirkete finansman sağlanması için çeşitli yollar arasından daha ekonomik olacağı düşünülen ortaklardan borçlanma yolunun seçilmiş olmasının da başlı başına bir yönetim kusuru olduğundan söz edilemez. Genel kurulda yönetim kurulu üyeleri soyut olarak ibra edilmiş olup, bu ibranın, ibra kararına katılmayan davacıların tazminat haklarına zarar vermediği ve davacıların sorumluluk davası açabilecekleri dikkate alındığında ilk derece mahkemesince ibraya ilişkin kararın iptali isteminin reddine karar verilmesi yerindedir. Bu kararla bağlantılı olarak ibra edilen yönetim kurulu üyelerinin yeniden seçilmesi yerindedir. Şirketin yönetim kurulunu seçme yetkisi münhasıran genel kurula ait olup, şirket genel kurulunca ibra edilen yöneticilerin yeniden yönetim kurulu üyeliğine seçilmesinde yasa, anasözleşme ve iyiniyet kurullarına aykırı bir yön bulunmamaktadır. Genel kurulun 11.maddesi ile yönetim kurul üyelerine TTK’nın 395 ve 396.maddelerine uygun şekilde yetki verilmiştir. Bu yetkinin verilmesine ilişkin karar nisaba uygun alınmıştır. Anonim şirketlerdeki çoğunluk ilkesi ve rekabet yasağının şirketin tüzel kişiliğine ilişkin olması dikkate alındığında rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin karar yerindedir. Şirketin zarar etmesinde yönetim kurulu üyelerinin doğrudan bir kusuru bulunduğu ve alınan bu karar ile şirketin zarara uğratılacağına ilişkin herhangi bir kanıt sunulmaması nedeniyle mahkemece bu maddeye yenilik iptal isteminin reddine karar verilmesi yerindedir. TTK nın 414/1. maddesine göre genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildirenlere, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir. Ayrıca toplantının ertelenmesine dair TTK 420.maddesi uyarınca finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular, sermayenin onda birine, halka açık şirketlerde yirmide birine sahip pay sahiplerinin istemi üzerine, genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın, toplantı başkanının kararıyla bir ay sonraya bırakılmak zorundadır. Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 28. maddesine göre de Azlık pay sahipleri tarafından finansal tablolar hakkında ileri sürülecek tüm itirazların ilk toplantıda yapılması ve bunların tutanağa yazılması zorunludur. Anılan toplantının bu usule göre yapıldığı ve yokluk nedeni bulunmadığı anlaşılmıştır. Şirketin TTK’nın 376.maddesi anlamında borca batık olması halinde yönetim kurulunun yapacağı işlemler düzenlenmiş olup, bu durumlarda genel kurulun şirketin olağan işleyişine ilişkin kararları da alabileceği kabul edilmelidir. İlk daraca mahkemesince yapılan inceleme yeterli olup, hükme esas raporun şirket kayıtlarının incelenmesi ile düzenlendiği, tarafların itirazlarının ek raporla denetime elverişli şekilde karşılandığı, mahkemece bilirkişi raporunun diğer delillerle birlikte denetlendiği, şirketin kaydi bilançosu üzerinden inceleme yapıldığı, şirketçe yapılan imalatların da bilançoda bulunması nedeniyle ayrıca yapılan imalatların keşfen belirlenmesine gerek bulunmadığı, şirketçe yapılan inşaata faturasız şekilde para aktarılmasının da esasen yönetim kurulu faaliyet raporu ile bilançonun onaylanmasına ilişkin kararlarda dikkate alındığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddine karar verilmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, her iki taraf vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsiline,2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.16.11.2023