Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1603 E. 2023/1226 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1603
KARAR NO: 2023/1226
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİİSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03.04.2019
NUMARASI: 2018/667 E. – 2019/262 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı dava dilekçesinde özetle; davalı ile 1980 yılından bu yana tanıştığını, davalının gümrük müşaviri olduğunu, kendisinin ise özel bir şirkette ithalat işleri ile uğraşan bir bölümde çalışırken davalının vermiş olduğu güvenden dolayı kendisine şirketin gümrük işlerini vermeye başladığını, … San. ve Tic. Ltd. Şti. ünvanlı şirketi Ocak 2003 yılında kurduklarını, şirketin hissedarlarının …, … ve kendisi olduğunu, şirketi temsil ve ilzama yetkili olarak tek müdür müvekkili olduğu halde, ısrarları sonucu …’ın da şirket ile ilgili tüm işlerde yetkili olduğuna dair genel vekaletname verdiğini, şirketin işlerinin gayet iyi olduğunu, bu durumu gören davalının ısrarlı bir şekilde şirket hisselerini almak için, nakit para ödemeyen …’un şirketten çıkarılmasını istediğini, neticede alınan 25/08/2014 tarihli karar ile …’un şirket ortaklığından çıkarıldığını, hisselerinin davalı adına geçtiğini, davalının hisseleri kendi adına alarak mal varlığını arttırdığını, hisselerin gerçek değerinin en az 2 kat daha fazla olduğunu, ortağı olduğu şirketi göz ardı ederek, şahsi menfaatini düşünerek hareket ettiğini, şirketi iflasa sürüklediğini, ama kendi mal varlığını kat kat arttırdığını, davalının şirket ortaklığını tehditle sona erdirdikten sonra, kira alacağını bahane ederek icra takiplerini başlattığını, kesinleşen icra takipleri neticesinde işyerindeki makinaları ve malzemeleri haczederek muhafaza altına aldırdığını, sonra icra ile sattırdığını, 09/10/2012 tarihinde de tahliye kararı aldırarak davacıyı işyerinden çıkartığını, şirketin davalı tarafından kıskaca alındığından iş yapamaz duruma geldiğini, davalının eylemleri nedeniyle cezalandırılması için Şarköy Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını, davalı aleyhine soruşturma başlatıldığını, davalının tehditleri ve yaptırımları aile düzenini bozduğunu ve eşinin olaylara dayanamayarak boşandığını belirterek uğramış olduğu manevi sıkıntıların kısmen giderilmesi için davalıdan 50.000TL manevi tazminatın tahsiline, maddi tazminat yönünden fazlaya ilişkin haklarını saklı kalması kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki iddia ve taleplerin, dava dışı müflis … Ltd. Şti.’nin, davalının eylemleri nedeni ile iflasa sürüklenmesi sonucu oluştuğu iddia olunan zararların ödenmesi istemine ilişkin olduğunu, haliyle zarara uğrayan şirket olduğuna göre, şirket ortağının kendi nam ve hesabına dava konusu talepleri ileri sürmesinin hukuken olanaklı olmadığını, bu nedenle öncelikle davanın aktif husumet yokluğundan reddi gerektiğini, davacının, işbu dava ile birebir aynı olan menfi tespit ve tapu iptal tescil davası açmış olduğunu, Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/41 esas sayılı dosyası ile görülen dava neticesinde davanın reddine karar verildiğini, kararın temyiz aşamasında olup henüz kesinleşmediğini, bu nedenle karar kesinleşmediğinden öncelikle davanın derdestlik nedeni ile, kararın kesinleşmesi ile birlikte kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiğini, ayrıca davacının taleplerinin zaman aşımına uğradığını, ileri sürdüğü sebepsiz zenginleşme iddiasının zaman aşımına uğradığını, davalının iddia olunan eylemleri ile dava dışı şirketin iflası ve davacının iddia olunan zararları arasında illiyet bağının kurulamayacağını, davalının davacıya veya davacının ortağı olduğu dava dışı şirkete herhangi bir borcu veya bu kişilere karşı zarar verici bir işlemi olmadığını, dava dışı şirkete asıl zarar verinin, davacının ticari basirete sığmayacak eylemleri olduğunu, iddiaların aksine şirketin çoğu borcunun, davalının şahsi hesapları ile karşılandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemenin 2016/1183 Esas, 2018/218 Karar ve 21.02.2018 tarihli kararı ile davanın sübut bulmadığından reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafça istinaf edilmiştir. Dairemizin 2018/838 Esas, 2018/698 Karar ve 05.07.2018 tarihli kararı ile; “…Özetle, ilk derece mahkemesi, emredici yasal düzenlemelere rağmen dava şartları (kesin hüküm ve derdestlik), zamamaşımı defi ve husumet itirazı hakkında hiç bir değerlendirme yapmadan, bu konudaki beyan ve delilleri hiç değerlendirmeden ve bu konuları karara bağlamadan hüküm vermiştir. Bu konularda deliller hiç değerlendirilmemiştir. Bu durumda, istinaf incelemesine elverişli bir ilk derece mahkemesi kararının varlığından söz edilemez. HMK.m. 353/1.a.6 uyarınca, ilk derece mahkemesince tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri deliller hiç toplanmadan veya değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, bölge adliye mahkemesince işin esası incelenmeden, mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için, dosyanın kararı veren mahkemeye veya yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmaksızın kesin olarak karar verilir. Aynı maddenin 4. bendi uyarınca, ilk derece mahkemesinin dava şartlarına aykırı karar vermesi de kaldırma sebebidir…” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. İlk derece mahkemesinin iş bu istinaf incelemesine konu kararı, Dairemizin kaldırma kararından sonra verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Yukarıda anlatıldığı üzere davacı tarafından davalı ile birlikte bir dönem ortak oldukları …Tic.Ltd.Şti isimli şirketteki davalının iş ve işlemleri, yine şirketteki hissenin devrinden sonraki verdiği zararlar, yine şirketin fesih ve tasfiyesinden sonra davalı tarafından oluşturulduğu iddia edilen zararlar sebebiyle açılmış bulunan maddi ve manevi tazminat davasıdır. Davacı zarar kalemleri olarak birden fazla sebep ve zarar kalemi göstermiştir. Davacı vekili tarafından dava dilekçesinin açıklanması amacıyla yapılan açıklama göz önüne alındığında, davacının iddia ettiği zarar kalemlerine göre ayrı ayrı davanın değerlendirilmesi gerekmiştir. Buna göre; 1-Davacı tarafından şirket hesaplarına aktarılan ve şirket adına yatırdığı paraların cari hesaba kaydedilip daha sonra davalı uhdesine geçirildiği iddiası ile açılan dava yönünden; davacı, dava dilekçesi ile şirkete 2003 yılında 17.992,00 TL, 2004 yılında 40.316,94 TL, 2005 yılında 115.621,14 TL, 2006 yılında 114.205,36 TL, 2007 yılında 67.025,00 TL, 2008 yılında 36.475,00 TL para gönderdiğini, söz konusu paraların şirket muhasebecisi tarafından …’a gönderilmiş gibi şirket defterlerine kaydettiğini ileri sürmüş ve bundan dolayı tazminat isteminde bulunmuştur. Esasen bizzat dava dilekçesi içeriği dikkate alındığında söz konusu paraların, davalı uhdesine gönderilmediği, dava dışı şirkete gönderildiği, dolayısıyla davacı tarafça davalı aleyhine açılan bu davada, davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı, ancak bir an için gönderilen paraların şirket hesabından davalı uhdesine aktarıldığı iddiası gözönüne alındığında bu kez şirket yöneticisinin sorumluluğu bakımından davalının husumet ehliyetinin bulunduğu değerlendirilmiş, bu kapsamda husumet yönünden davanın reddine karar verilmiş, ancak para gönderimleri 2003 yılından 2008 yılına kadar yapıldığı, davanın ise 07/12/2016 tarihinde ilk para gönderimlerinden yaklaşık 13-14 sene sonra, son para gönderiminden sene yaklaşık 8 sonra açıldığı, işlem tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 309/4.maddesi uyarınca tazminat istem hakkının davacının zararı ve bu zarardan sorumlu olduğu kimseyi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve zararı doğuran fiil hukukundan itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağının düzenlendiği, davacının söz konusu zararı en geç davalıdan tüm hisselerini satın aldığı 29/07/2009 tarihinde öğrenmiş sayıldığı, bu itibarla öğrenme tarihinden itibaren en geç 29/07/2011 tarihine kadar, ödeme tarihi noktasında ise en geç 2008 yılında yapılan ödemeler için 2013 yılı sonuna kadar söz konusu davanın açılması gerektiği ve belirtilen süre içerisinde tazminat davasının açılmadığı anlaşıldığından ve davalı tarafça süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunulduğundan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Yine davacı tarafça bu kısım için davalının suç teşkil eden herhangi bir iddiası bulunmayıp, buna yönelik açılmış bir dava da bulunmadığından burada uzamış ceza zamanaşımının uygulanması da söz konusu değildir. Kaldı ki belirtilen dönemlerde bizzat davacı kendisi yönetici konumundadır ve davalının yöneticiliği iddia edilen olaylardan sonra gerçekleşmiştir. 2-Davacı tarafça şirke.t adına yatırdığı paralarla … ve …’ın hesaplarına aktarılarak bu suretle bu şahısların sermaye borcunun ödenmesi sebebiyle bu bedellerin tahsili amacı ile açılan dava yönünden; bu iddia ile ilgili davacı taraf yatırdığı paralarla ilgili olarak davacının 17/11/2003 tarihinde ..’a ait 5.000.000 TL kıymetindeki hisseyi satın almak suretiyle şirkete ortak olduğu, daha sonra şirkette sermaye arttırımı yapıldığı ve 13 Ekim 2004 tarihinde ortak …’un şirketten çıkarıldığı ve şirkette …’ın 35.000,00 TL, …’ın 35.000,00 TL, …’ın 30.000,00 TL hisse sahibi olduğu, belirtilen dönemlerde davacının aynı zamanda şirket müdürü olduğu ve 05/03/2009 tarihine kadar da şirket müdürü olarak görev yaptığı, davacı tarafından dava dışı şirkete gönderilip buradan … ve davalı …’ın hisse bedellerinin ödendiği iddiasının 2003 ve 2004 yıllarına ait olduğu, belirtilen dönem içerisinde davacının aynı zamanda kendisinin de müdür olduğu, söz konusu sermaye borçlarının 2003 ve 2004 tarihinde ödenmesinden sonra davacının bu zararı müdür olması sebebiyle işlem tarihinde öğrenebileceği, yine işlem tarihinde yürürlükte bulunan ve Türk Ticaret Kanunu’nun uygulanmasına dair 6103 sayılı Kanunun hükümleri uyarınca işlem tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Ticaret Kanunu 309.maddesi uyarınca zamanaşımına uğradığı, bu nedenle davanın zamanaşımı yönünden reddine karar vermek gerekmiştir. 3-Davacı tarafça şirket tarafından davalının satın alıp şirkete kiraladığı taşınmaza yapılan masraflar yönünden açılan dava yönünden; davacı tarafça tarafların bir dönem birlikte yer aldıkları, şirket tarafından satın alınan taşınmaza şirket tarafından yapılan masraflar yönünden istemde bulunulmuş ise de, söz konusu masrafların bizzat davacı beyanlarına göre dava dışı şirket tarafından yapıldığı, dava dışı şirketin iflasına karar verilmiş olduğu, dolayısıyla bu şekildeki bir davanın ancak iflas masası tarafından yada İİK 245.maddesi uyarınca alınmış yetki uyarınca açılabileceği, kaldı ki davacının da bu davayı iflas masasından alacaklı sıfatıyla açmadığı, doğrudan doğruya kendi adına açtığı, bu itibarla söz konusu davada davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı anlaşıldığından davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir. 4-Davacının ortağı olduğu şirketin alacaklı olduğu … Birliğinin borcuna karşılık davalı adına hisse alınması sebebiyle şirketin uğramış olduğu zarar sebebiyle açılan dava yönünden; söz konusu davada, davacı davalının şirket adına dava dışı … Birliğinden olan şirket alacağının davalı tarafından bu bedel karşılığında davalı adına hisse alınması sebebiyle şirketin uğramış olduğu zararın tazmini noktasında talepte bulunulmuş ise de, esasen söz konusu iddia gözönüne alındığında dava dışı … Üretici Birliğinin davacı ve davalının ortak olduğu …Ltd.Şti’de 23/11/2007 tarih 0128966 numaralı fatura ile satın almış olduğu makinelerin bedelinin ödenememesi neticesinde kalan borcun davalı … tarafından üstlenilmesi karşılığında kendisine … AŞ’nin 200.000,00 TL’lik hissesinin devredildiği, bu sözleşme ile davalının ortağı olduğu dava dışı şirkete borçlu bulunan … Birliğinin borcunu şirkete ödemeyi üstlendiği, burada davalının izinsiz olarak işlem tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 334 ve 335.maddeleri, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nun 395 ve 396.maddeleri uyarınca şirkette işlem yapma yasağına aykırı davrandığı, ancak söz konusu işlemin de gerek 6762 sayılı TTK 334 ve 335.maddeleri ve gerekse 6102 sayılı TTK 395 ve 396.maddeleri ile 6762 sayılı TTK 309/4.maddesi ve 6102 sayılı TTK 560.maddesi uyarınca da davanın zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. 5-Davacı tarafından açılan manevi tazminat davası yönünden; davacı manevi tazminat isteminin dayanağı haksız fiil hükümleridir. Haksız fiil tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu 60.maddesi uyarınca zarar gören, zararı veya faili öğrendiği tarihten itibaren 1 sene ve her halde zararın müstelzim fiilin vukuuğundan itibaren 10 sene geçmekle tazminat istemi zamanaşımına uğrayacaktır hükmü mevcut olup, davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği zarar oluşturduğunu iddia ettiği eylemlerin genel olarak 2003 ve 2008 yılları arasında olduğu, davacının zararı ve faili aynı tarihlerde öğrendiği, bu nedenle en geç 1 yıl içerisinde davanın açılması gerektiği, bu kapsamda tazminat isteminin zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği anlaşılmakla….” gerekçesiyle, davacı tarafından şirket hesaplarına aktarılan ve şirket adına yatırdığı paraların cari hesaba kaydedilip daha sonra davalı uhdesine geçirildiği iddiası ile açılan davanın zaman aşımı nedeniyle reddine , davacı tarafça şirket adına yatırdığı paralarla … ve …’ın hesaplarına aktarılarak bu suretle bu şahısların sermaye borcunun ödenmesi sebebiyle bu bedellerin tahsili amacı ile açılan davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, davacı tarafça şirket tarafından davalının satın alıp şirkete kiraladığı taşınmaza yapılan masraflar yönünden açılan davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davacının ortağı olduğu şirketin alacaklı olduğu … Birliğinin borcuna karşılık davalı adına hisse alınması sebebiyle şirketin uğramış olduğu zarar sebebiyle açılan davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, davacı tarafından açılan manevi tazminat davasının zaman aşımı nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; avukat …’ın 23.07.2020 tarihinden itibaren bu davada vekili olmadığını, hukuki sorumluluğunun bulunmadığını, davalı ile dava dışı … Ltd Şirketinin yetkili temsilci sıfatıyla kendi arasında üç protokol yapıldığını, sonradan yapmış olduğu araştırmalar ve hesaplamalar neticesinde 2013 yılı Ocak ayında bilançonun hileli ve aldatmacalı olduğunu tespit ettiğini ve davalı hakkında şikayette bulunduğunu, Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/255 Esas, 2013/31 Karar sayılı dosyasında 13.03.2013 tarihli karar ile … Ltd şirketinin iflasına karar verildiğini, davalı hakkında tapu iptal tescil davası açtığını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, Şarköy Cumhuriyet Başsavcılığının 19.09.2019 tarihli fezlekesine istinaden Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinde şahsı ve davalı hakkında 2014/266 Esas sayılı dosyasında ileri iflas davası açıldığını, 25.04.2012 tarihli yapılan protokolün geçersiz olduğunu belirterek önceki iddialarını tekrar ettikten sonra kamu davasında alınan bilirkişi raporunun ve gerekçeli kararın iddialarını doğrular nitelikte olduğunu, zararının dava edilebilir nitelik kazandığını, Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/266 Esas 2016/219 Karar sayılı 28.09.2016 tarihli kararının itiraz edilmeden 01.11.2016 tarihinde kesinleştiğini, görülmekte olan davanın hukuksal dayanağının haksız fiil olduğunu, tazminat davalarına uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında ceza davasının açılmasının ve mahkumiyet kararı verilmesinin gerekli olmadığını, 200/2008 yılları arasında şirket hesaplarına paralar gönderdiğini, bilirkişi raporu alınmadığından dolayı alacaklarının zamanaşımı nedeniyle reddinin hukuka aykırı olduğunu, Ağır Ceza Mahkemesinin kararının kesinleşmesi ile birlikte zararının dava edilebilir nitelik kazandığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi kararının hukuka aykırı olduğunu, TTK 556.maddesinde zarara uğrayan şirketin iflası halinde tazminatın şirkete ödenmesini istemesi hakkını şirket alacaklarına haiz olduğunu ancak pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının önce iflas idaresince ileri sürüleceği hususunun belirtildiğini, iflas idaresinin öngörülen davayı açmadığı takdirde her pay sahibi veya şirket alacaklısının davayı ikame edebileceğine dair İİK hükümlerine göre önce dava açan alacaklıların alacaklarının ödenmesine tahsis olunacağı hükmünü içerdiği, TTK 557.maddesine göre ortak olarak şirket borçlarından kendisi sorumlu olduğundan şirket ortağı davalının 05.03.2009 tarihinde şirket müdürü olup alacaklarını garanti altına aldıktan sonra hisselerini devri suretiyle şirketten ayrılmasının davacıyı zarara uğratacak bir işlem olduğunu, TTK 555.maddesi gereğince şirketin uğradığı zararın tazmini isteyebileceği her ne kadar şirketin idaresi iflas idaresine geçmiş olması nedeniyle iflas idaresine taleplerini ileri sürüldüğünü, dava açılması gerekli ise de Şarköy İcra Dairesi Müdürlüğünün 2013/01 İflas numaralı dosyasına bildirimde bulunulduğunu, buna rağmen dava açılmadığından davayı açma hakkının kanunen tanındığını iddia ederek, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin hukuken yanlış olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, kısmen şirket yöneticisinin sorumluluğu iddialarına, kısmen haksız fiile ve kısmen de şirket ortaklığından doğan yükümlülüklerin ihlali iddialarına dayanmaktadır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, davalının, şirket ortağı ve yöneticisi olduğu dönemde şirketi ve davacı ortağı zararlandırıcı bir takım usulsüzlükler yaptığını, davalının şirket ortaklığı sona erdikten sonra da şirketi taşınmazından tahliye etmek suretiyle şirkete ve davacıya zarar verdiğini iddia ederek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davalı taraf ise öncelikle derdestlik, kesin hüküm, husumet itirazlarında ve zamanaşımı definde bulunmuştur. Taraflar arasında, dava dışı … San ve Tic. Ltd şirketinin ortakları olduğu, şirketin 05.03.2009 tarihli Ortaklar Kurulu Kararı ile davalının 10 yıl süre ile şirket müdürü olarak seçildiği, münferit imza ile yetkili kılındığı, aynı kararla davacının şirket müdürlüğüne son verildiği, 29.07.2009 tarihinde davalı ile davacı arasında hisse devir protokolü düzenlendiği, dava dışı şirket hakkında iflas kararı verildiği ve taraflar hakkında hileli iflas iddiası ile kamu davası açıldığı ve verilen kararın kesinleşmiş olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık mevcut değildir. Uyuşmazlık, davacının iddia etmiş olduğu zararlarının ve maddi manevi tazminat taleplerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, hileli iflas ile ilgili olarak verilen kararın zamanaşımı süresinin uzatıp uzatmayacağı ve kararın usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından, dava dışı şirketin 2003 yılında kurulduğu, Temmuz 2009 tarihine kadar 3 ortaklı olduğu, dava dışı şirketten alacağını tahsil edemeyen yine dava dışı şirket tarafından Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan iflas davası neticesinde, 13.03.2013 tarihli kararla mahkemenin 2010/255 Esas ve 2013/31 Karar sayılı dosyasında iflas kararı verildiği, davalının 29.07.2009 tarihli Beyoğlu 29. Noterliğinde düzenlenen hisse devir sözleşmesi ile 20.000,00 TL hissesini davacıya devrettiği, şirketin 29.07.2009 tarihli ortaklar kurulu kararı alındığı, ayrıca aynı kararda davalının şirket müdürlüğünün sona ermesine, davacının 10 yıl için şirket müdürlüğüne seçilmesine dair karar alındığı, kararın ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği, dava dışı … (Portekiz firması) vekili tarafından müflis şirket ortak ve yetkilileri hakkında hileli iflas şikayetinde bulunulduğu, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcığılının 2014/8050 Soruşturma nolu dosyasında 21.10.2014 tarihinde dava dışı …, … ve davacı ve davalının şüpheli olarak yer aldığı iddianame ile hileli iflastan kaynaklı olarak kamu davası açıldığı, iddianamede dava dışı müşteki tarafından gerçekleştirilen şikayet üzerine yürütülen soruşturmada bilirkişi raporuna göre müflis şirkette alacağı olan 113.725,97 TL alacağını tahsil edemediği, başlatmış olduğu icra takibinde netice alamadığı iflas davası açtıkları ve kabul edilerek iflas kararı verildiği, müflis ortakları olarak şüphelilerin yasal sorumluluklarının tespit edildiği, şirket ortağı …’ın şirketin 2008 takvim yılı içinde banka şirket hesabına 36.475,00 TL yatırdığı ve ödeme belgesini sunmuş olduğu halde banka hesabında 23.300,00 TL görüldüğü, bankaya yatırılan 13.175,00 TL şirket kayıtlarına intikal ettirilmediğinin anlaşıldığı, … adına şirket kayıtlarında 2010 yılı sonuna kadar 67.420,72 TL para girişi olmasına rağmen …’ın 166.175,50 TL nakit çıkışı yaparak …’ın 99.294,78 TL haksız ödeme yapılmış olduğunun anlaşıldığı, şirketin 2012 tarihli defter ve kasa hesabında 55.441,76 TL nakit para olmasına rağmen bu paranın envanter defterinde görülmediği, nakit para çıkışına dair yasal belgeye ulaşılamadığı, rapora göre müflis şirketin 2008/ 13.03.2013 tarihleri arasında ortağı sıfatıyla yasal sorumlu olan şüphelilerin TCK 161.maddesinde düzenlenen şirketten alacaklı olan şahısların hileli işlemler ile alacaklarının azalmasına sebebiyet verdikleri usulsüz muhasebe işlemleri ile gerçekleştiren şüphelilerin eylemlerinin hileli iflas suçunun maddi unsurlarının oluştuğunun tespit edildiği gerekçesiyle cezalandırılmalarının talep edildiği, Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/266 Esas sayılı dosyasında alınan 01.02.2016 tarihli bilirkişi raporunda şirket alacaklarını tahsil edememesi üzerine firmanın yatırımcısı konumundaki gümrük müşaviri sanık …’ın 05.03.2009 tarihinde şirket müdürü olduğu, şahsi alacaklarını garanti altına alarak 25.08.2009 tarihinde hissesini devrettikten sonra … Ltd şirketinin mal sahibi olduğu taşınmazdan tahliye ettirmek ve faaliyetinin devamı için zorunlu makine teçhizatı haczettirmek suretiyle kurucusu olduğu firmanın iflasa sürüklenmesi şeklinde gelişen olayda sanık …’ın TCK 162.maddesinde düzenlenen tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflasa sebebiyet veren kişi kapsamında değerlendirilmesinin mahkemenin takdirine bağlı olduğunu belirtildiği, Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/266 Esas, 2016/219 Karar ve 28.09.2016 tarihli kararı ile 25.07.2016 tarihli bilirkişi raporunun daha önce aldırılan bilirkişi raporuyla aynı doğrultuda olduğu, raporlara göre iflasına karar verilen şirketin incelemeye ibraz edilen ticari defterlerinin birbirlerini doğruladığı, TCK’nın 161.maddesinde belirtilen hileli iflasın seçimlik hareketlerinin gerçekleştiğine dair herhangi bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla olayda hileli iflas suçunun oluşmadığı, ancak bahse konu şirketin ortağı olan sanık …’ın 05.03.2009 tarihinde şirket müdürü olduğu, alacaklarını garanti altına aldıktan sonra hisselerin devri suretiyle şirketten ayrıldığı, kendine ait binayı şirkete kiralayarak söz konusu binaya şirket kasasında 70.000,00 TL masraf yaptırılması ve sonrasında şirketten ayrılmak suretiyle şirketten olan alacaklarına karşılık şirket mallarını haczettirmek suretiyle kurucusu olduğu şirketin basiretli bir tacir gibi davranmayarak iflasa sürüklemiş olduğunun bildirildiği belirtilerek, sanıklar …, … ve … haklarında açılan hileli iflas suçundan dolayı ayrı ayrı beraatlarına, sanık … hakkında hileli iflas suçundan dolayı açılan dava nedeniyle şirketi basiretli bir tacir gibi davranmayarak tacir olmanın gerekli kıldığı dikkatli özeni göstermeyerek şirketi iflasa sürükleyerek iflasına sebebiyet verdiği bu şekilde taksirli iflas suçunun işlemiş olduğu gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği davacının söz konusu karar sonrasında 07.12.2016 tarihinde iş bu davayı açmış olduğu, davacı tarafça, davalının Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/41Esas sayılı dosyasında davacı hakkında 18.02.2013 tarihinde müdahalenin meni ve ecrimisil istemli açmış olduğu davada ise davacının karşı dava olarak, tapunun iptal ve tescili ile davanın şirketin iflası nedeniyle iflas masasına ihbarına ilişkin dava ve talepte bulunduğu, mahkemenin 25.02.2015 tarihli kararı ile asıl davanın kabulü ile müdahalenin menine, ecrimisil talebinin reddine, birleşen davanın ise reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 21.02.2018 tarihli duruşma zaptına , mahkemenin davayı kendi adına mı yoksa şirkete ödenmesi için mi açtığına dair soruya karşı davacının , davayı kendi adına açtığı, tazminatı da kendisine ödenmesini talep ettiğine dair beyanı yazılarak beyanı imzası ile teyit edilmiştir. İlk derece mahkemesince, Dairemizin kaldırma kararı sonrasında zamanaşımı defiyle ilgili olarak davacının her bir talebi ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle, taleplerden birini aktif husumet yönünden, diğer talepleri ise zamanaşımı yönünden reddine dair hüküm tesis edilmiştir. Davacı tarafça şirket tarafından davalının satın alıp şirkete kiraladığı taşınmaza yapılan masraflar yönünden açılan davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu talep, niteliği itibariyle şirketin zararıdır. Davacının bu tazminatın şirkete ödenmesini talep hakkı mevcut ise de kendisine ödenmesini talep hakkı bulunmadığından, ilk derece mahkemesinin bu konudaki kararı isabetli olup aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dava tarihi 07.12.2016 ‘dır. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 573 vd maddelerinde limited şirket düzenlenmiştir. Tarafların ortak ve yetkili olarak görev yapmış oldukları ve daha sonra ise iflas kararı verilen dava dışı şirket limited şirkettir. TTK 626.maddede müdürlerin ve yönetimle görevli kişilerin görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kuralı çerçevesinde gözetmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Yasanın 644.maddesinde ise anonim şirkete ilişkin TTK’nın 553. maddesinde yer alan kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen maddenin limited şirketlere de uygulanacağı belirtilmiştir. Atıf yapılan 553. maddede kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu düzenlenmiştir. 1.fıkrada, kurucuların yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurlarının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olduğu ifade edilmiştir. 555.maddenin ilk fıkrasında, şirketin uğradığı zararın tazminini şirket ve her pay sahibinin isteyebileceği pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesinin isteyebileceği ifade edilmiştir. Yasanın 560.maddesinde zamanaşımı başlığı ile sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkının davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve herhalde zararı doğuran fiilin meydana gelen günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı, bu fiilin cezayı gerektirip TCK’ya göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa tazminat davasına da bu zamanaşımının uygulanacağı ifade edilmiştir. Ne var ki davalılardan dava dışı şirket ortaklığın ve yöneticiliğinin 6102 sayılı yasanın yürürlük tarihinden önce 29.07. 2009 yılında hisse devriyle sona erdiği dikkate alınarak 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki kanunun değerlendirilmesi isabetli olacaktır. Yasanın 2.maddesinde, TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise o kanun hükümlerinin uygulanacağı b bendinde ise TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleşmiş hukuki fiillerin bağlayıcılıkları ve hukuki sonuçları itibariyle bu tarihten sonra dahi gerçekleştikleri tarihte yürürlükte bulunan kanuna tabi olduğu belirtilmiştir. 6103 sayılı kanunun 6.maddesinde TTK’nın yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü sürelerin eski hukuka tabi olduğu düzenlenmiştir. 2009 yılında yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı TTK’nın 309/4.maddede mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkının davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vuku tarihinden itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı ancak bu fiilin cezayı gerektirmesi halinde ceza kanuna göre müddetin daha uzun zamanaşımı tabi bulunması durumunda tazminat davasınında o zamanaşımının tatbik olunacağı belirtilmiştir. Somut davada, davacı tarafın öğrenme tarihinden itibaren uygulanması gereken zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan davacı tarafça İİK’nın 245. maddesi gereğince masa tarafından neticelendirilmesine lüzum görülmeyen iddia ile ilgili olarak söz konusu iddiaya ilişkin dava açma hakkının kendisine devredildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge ibraz edilmemiştir. Bu nedenlerle, davacının aksine iddiaları yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 135,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,3-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 13.07.2023 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.