Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1554 E. 2023/1494 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1554
KARAR NO: 2023/1494
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/02/2020
NUMARASI: 2019/243 E. – 2020/76 K.
DAVANIN KONUSU: Tespit
Taraflar arasındaki haksız rekabetin tespiti davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı ile müvekkili şirket arasında 23/09/2011 tarihinde edisyon sözleşmesi imzalandığını, sözleşme süresinin 23/09/2011 tarihinden başlamak üzere 7 yıl olarak belirlendiğini, sonrasında anılan sözleşmenin taraflar arasındaki protokollerle 23/09/2024 tarihine kadar uzatıldığını, taraflar arasındaki ilişki bu çerçevede devam etmekte iken davalı tarafın Beşiktaş … Noterliğinden keşide ettiği 14/11/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile taraflar arasındaki ilişkiyi TBK’nın ve taraflar arasındaki sözleşmenin hükümlerine aykırı olarak sona erdirmek istediğini, bunun üzerine İstanbul 1 Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/471 Esas sayılı dosyası nezdinde dava ikame edilerek, davalının fesih beyanının geçersizliği ile taraflar arasındaki edisyon sözleşmesi ve ek protokollerinin hukuken geçerli olduğunun tespiti, edisyon sözleşmesi ve ek protokolleri uyarınca müvekkili şirkete ödenmesi gereken telif bedellerine ilişkin alacağın davalı ve dava dışı Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği’nden tahsilinin talep edildiğini, dosyaya sunulan 18/06/2018 tarihli bilirkişi raporu ile feshin haklı bir gerekçeye dayandığının davalı tarafından ispatlanamaması sebebiyle dava konusu fesih işleminin haksız fesih olduğu, müvekkili şirketin sözleşmeye aykırılığa ve haksız feshe dayalı taleplerinin haklı olduğu şeklinde değerlendirmede bulunulduğu, taraflar arasındaki yargılama devam ederken davalı tarafın 21/03/2019 tarihinde katıldığı duruşma sonrasında basın mensuplarına yapmış olduğu “…bir Türk besteci olarak benim önümü tıkamak istediler, ben de bir Türk şirketi ile anlaştım ve şu anda çok daha huzurlu üretim yapıyorum, Türk eser sahiplerinin haklarının bir kölelik sözleşmesiyle Amerika menşeli bir şirketin suistimal etmesi üzerine karşılıklı açılmış bir dava, bu davada yüce Türk adaleti lehimize bir karar verirse tüm besteciler ve üreten herkes adına yerinde bir zafer elde etmiş olacağız.. vd.” şeklindeki beyanlarının, duruşmadaki beyanları ve davanın içeriği ile ilgisiz olmasının yanı sıra müvekkili şirketi gereksiz yere incitici nitelikte olup, müvekkilini ve ticari itibarını kötülemek maksadıyla ileri sürüldüğünü, davalının açıklamalarının yanlış ve yanıltıcı nitelikte olduğunu, davalının kölelik sözleşmesi olarak nitelendirdiği bir sözleşmeye imza atması, avans ödemeleri de talep ederek sözleşme süresini uzatmak istemesi, 5 yılı aşan bir süre sonrasında ise bu sözleşmenin kölelik sözleşmesi olduğunu, kendisinin sanatsal faaliyetlerinin engellendiğini iddia etmesinin somut gerçeklikten uzak ve son derece kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu, davalı tarafından anılan beyanların haksız, kötü niyetli ve gerçeğe aykırı olması, ayrıca müvekkili şirketin ticari itibarına ciddi zarar verebileceği ve süregelen faaliyetlerini sekteye uğratabileceği gerçeği karşısında, somut olayda haksız rekabetin mevcudiyetinin tartışmasız olduğunu, davalının, yıllardır Türk sanatçıların faaliyetlerine katkıda bulunmuş, Türkiye’de yerleşik en köklü edisyon firmalarından olan müvekkili şirketi, Amerika menşeli olması üzerinden Türk sanatçılarını sömürmek ile yaftalaması ve özellikle milli duygular üzerine yapmış olduğu vurgular ile yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını etkilemeye çalışmasının kabul edilemeyeceğini, burada yapılmak istenenin gereksiz bir incitme ve bu suretle kötüleme/ karalama niteliğinde olduğunu, dolayısıyla kanunun açık hükmü ve emsal karar ve görüşler çerçevesinde somut olayda haksız rekabetin mevcut olduğunun tartışmasız olduğunu ileri sürerek, davalı tarafından basın mensuplarına yapılan açıklamaların haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve masrafı davalı tarafa ait olmak üzere kararın en yüksek tirajlı üç ulusal gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı tarafından, yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi sunulmamıştır. Davalı vekili, beyan dilekçesi ile özetle; müvekkiline karşı haksız yere açılan ve onu çok büyük zarara uğratabilecek taleplerle dolu bir dava olan İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/471 Esas numaralı dosyasında, müvekkilinin duruşmada hakimin önünde sözlü olarak yaptığı açıklamaların aynısını duruşma çıkışı basının soru sorması üzerine basına da anlatması, söz konusu dosyada gizlilik kararı bulunmaması ve basının kendiliğinden dosyadan aynı beyanlara ulaşabilecek olması huzurdaki davanın reddi için yeterli olsa da, bahsi geçen dosyaya huzurdaki davanın açılmasından sonra sunulan son bilirkişi raporunun müvekkilinin yaptığı feshin haklı fesih olduğu yönünde görüş içermesi, davacının açtığı iyi niyetli olmayan haksız dava hakkındaki müvekkilinin açıklamalarının yanlış olmadığını göstermesi açısından önemli olduğunu ve dikkate alınmasının gerektiğini, ayrıca anılan dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde taraflar arasında devam eden yargılamada, duruşma sonrası davalı tarafından basın mensuplarına yapılan ve internet siteleri ile gazetelerde de yer alan açıklamaların, Türk Ticaret Kanunu’nun 55. Maddesi kapsamında davacı açısından haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı hususunun tespiti ile kararın ilanı istemine ilişkindir. Mahkememizce, taraflar arasında devam eden İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/471 esas sayılı dosyasının bir örneği dosyamız arasına alınmıştır.Tüm dosya kapsamında yapılan değerlendirmede ;Davacının ; haksız rekabetin oluştuğuna ilişkin dava dilekçesinin odak noktasında, davalının aşağıda ele alınacak beyan ve açıklamalarının, davacı şirketin ticari itibarını zedeleyerek haksız rekabete neden olduğu düşüncesi yatmaktadır. Bir tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari itibarın zedelenmesi, şirketin iktisadi yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Her ne kadar saygınlık anlamında öznel bir boyuta sahip olsa da ticari itibar özünde ekonomik bir mal varlığı değerini ifade etmektedir. Dosyamızda, taraflar arasında 23.09.2011 tarihli Edisyon Sözleşmesi’nin imzalandığı ve yapılan protokollerle sözleşmenin 23.09.2024 tarihine kadar uzatıldığı tartışmasızdır. Sözleşme’nin sona ermesi için davalı tarafça 14.11.2016 tarihinde davacıya ihtarname gönderilmiş ve neticesinde taraflar arasında İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde süren, sözleşmenin feshine ilişkin yargılama vücut bulmuştur. Buradaki yargılama devam ederken icra olunan bir celseden sonra davalı, basın görevlilerine taraflar arasındaki davaya ilişkin açıklamalarda bulunarak anılan sözleşmeyi “kölelik sözleşmesi” olarak ifade etmiştir.“Kölelik” kelimesini Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük “Köle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret” olarak tanımlamaktadır. Davalının basın görevlilerine yapmış olduğu açıklamada, davacı ile aralarında var olan sözleşmeyi “kölelik sözleşmesi” olarak nitelendirmesinin ilgili şirket açısından toplumda olumsuz çağrışımlar yaptığı yadsınamaz. Yine davalının yapmış olduğu “.. bir Türk besteci olarak benim önümü tıkamak istediler, ben de bir Türk şirketi ile anlaştım ve şu anda çok daha huzurlu üretim yapıyorum, Türk eser sahiplerinin haklarının bir kölelik sözleşmesiyle Amerika menşeli bir şirketin suistimal etmesi üzerine karşılıklı açılmış bir dava, bu davada yüce Türk adaleti lehimize bir karar verirse tüm besteciler ve üreten herkes adına yerinde bir zafer elde etmiş olacağız .. ” şeklindeki açıklamaları da davacı açısından itibari zarar olarak değerlendirilebilir. Ancak AİHM içtihadına göre bir şirketin ticari itibarıyla bir bireyin toplumsal konumuyla ilgili itibarı arasında fark vardır. Şirket uğradığını düşündüğü itibari zararı bireye göre daha rahat kabullenebilir zira siyasi ve ticari ifade özgürlüklerini kullanarak eleştirilere cevap verebilir. Davalının açıklamaları ; davacı şirketin faaliyetleriyle ilgili olarak yanıltıcı, gereksiz yere incitici veya tamamen yanlış ve uydurma bilgiler içermemekte, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde taraflar arasında devam eden davada kişilerin durumlarını anlatan bilgilere yer vermektedir. Başka bir anlatımla burada en önemli husus, taraflar arasında var olan ve mahkememize getirilen uyuşmazlıkta bir “arka plan” yani “geçmiş” olmasıdır. Bu nedenle ilgili açıklamalarda yer alan konular değer yargısından ziyade olguya işaret etmektedir. Burada amaç davacıyı kötülemekten ziyade uğranıldığı ve haksız olduğu düşünülen şirket davranışlarını ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirmek, eleştirmek ve kamuoyuna bunları aktarmaktır.Somut olayımızla ilgili olarak, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, İşletme Faaliyetleri Çerçevesinde Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme Altında Devletin Yükümlülükleri başlığını taşıyan Genel Yorum 24’de “bireyler ve grupların, örneğin şirket itibarını zedeledikleri iddia edildiğinde şirketlerin buna dönük eylemleri bireyler ve grupların hak arama yolları üzerinde caydırıcı etkiye neden olmamalıdır” görüşüne yer vermiştir. ( … )Davacı şirket tarafından mağdur edildiğini düşünen ve sözleşmeyi feshetmek isteyen davalının yapmış olduğu açıklamaların “haksız rekabet” olarak değil, ifade özgürlüğü çerçevesinde şirketin bazı uygulamalarına yönelik eleştirisi olarak değerlendirilmelidir. Davalının beyanları ; davacı şirketle yaşadıkları iş ilişkisinden kaynaklanan sorunları kendi bakış açısına göre ifade etme ve yorumlama biçimidir. Davalı mağdur edildiğini düşünmektedir ve beyanlarının ilgili şirketin mağdur edilmesi veya zarara uğratılmasından ziyade, kendisine göre mağduriyetini ve bundan kaynaklanan deneyimlerini paylaşmak ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek amacı taşıdığı söylenebilir. Denebilir ki ; davalının herhangi bir mağduriyetinin olmaması “kölelik sözleşmesi” ve yukarıda yer verilen diğer beyanların kullanılmasını gereksiz hale getirmiştir.Bu noktada davalının ifadeleri ; taraflar arasında var olan dava ile ilgili kamuoyunun dikkatinin çekilmesinin çarpıcı ama biraz abartılı ve dramatik bir yolu olarak görülebilir. Yurttaşların, bir uyuşmazlıkta seslerini duyurabilmeleri, kendi görüşlerini kamuoyuna aktarabilmeleri demokratik toplum düzenin oluşması ve sürdürülmesinde hayati bir öneme haizdir.Ticari itibarın korunması amacıyla yapılan müdahaleler ifade özgürlüğünü kullanılamaz hale getirmemelidir. Ticari itibarın özel bir çıkar işlevi baskın gelirken ifade özgürlüğü kamusal yanı ağır basan bir çıkardır. Kamuyu ilgilendiren konularda en geniş ve farklı kaynaklara dayanan bilgiye ulaşma imkânına sahip olmak yurttaşların en doğal hakkıdır. Bir anonim şirket biçiminde tüzel kişilik alarak kamusal alanda var olmayı kabul eden şirketlerin faaliyetlerinin kamusal tartışma konusu olması neredeyse kaçınılmazdır. Toplumsal ve ekonomik birtakım faydalar yarattığı düşüncesiyle kamu gücü şirketlere tüzel kişilik bahşederek onlara bir takım imtiyazlar vermektedir. Bunun karşılığında toplumun da şirketlerden beklentilerinin olması gayet doğaldır. Şirketler, hukukun sağladığı bir takım haklardan nasıl yararlanıyorsa, bu hakların bir karşılığı olarak toplumsal bir organ niteliği taşımalarından ötürü kendilerine yönelik eleştirilere anayasal bir hak olan ifade özgürlüğü çerçevesinde açık olmalı ve hoşgörüyle yaklaşmalıdır. Özel hukuk tüzel kişisi olan şirketlerden insan haklarına saygı göstermelerini beklemek aynı zamanda toplumsal bir organ olmalarından kaynaklanmaktadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin Başlangıç Kısmında “…her birey ve toplumun her organı”na Bildirgedeki hak ve özgürlüklere saygının yerleşmesi için çaba göstermeleri çağrısında bulunulmuştur. Şüphesiz, şirketler de Bildirgede ifade edilen “toplumun her organı” ibaresinin bir parçasıdır.Belli bir büyüklüğe sahip, sektörünün önde gelen oyuncularından biri olan ve kamuoyunca tanınan büyük bir şirketin faaliyetleri kamunun ilgisini çeker. Buradan hareketle somut olaydaki şirketin büyüklüğü ve etkisi itibarıyla kamuya mal olmuş toplumsal ve kamusal bir figür olduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği üzere belirli kişiler kendi tercihleri doğrultusunda yaptıkları görev veya bulundukları konumdan dolayı kamusal bir figür olmayı kabul ederler. Bu durumda kendilerine yöneltilecek eleştirilere daha hoşgörüyle yaklaşmaları beklenir. Temelde politikacılar ve gündelik siyasi hayatın içinde bulunan kişiler için geçerli olan bu durum kamusal tanınırlığı yüksek diğer gerçek ve tüzel kişiler için de düşünülebilir. (bkz: Desai, Deven R. “Speech, Citizenry, and the Market: A Corporate Public Figure Doctrine” 98 Minnesota Law Review (2013) 455-510) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Steel and Morris v. the United Kingdom (B. No. 68416/01, 15 Şubat 2005) kararında “güçlü ticari varlıkların toplumsal eleştiriye açık olması ve faaliyetleri hakkında fikirlerin serbestçe yayılımının teşvik edilmesinde kamusal yarar” olduğunu vurgulamıştır (§ 95). Bu davada, Strasbourg Mahkemesi küresel düzeyde faaliyet gösteren ünlü bir fastfood zincirinin restaurantları önünde bu şirketin faaliyetlerini yer yer abartıya kaçan bir üslüpla suçlayıcı ifadelerle eleştiren bildiri dağıtan 2 kişinin şirket tarafından açılan bir dava sonucunda hakarette bulunma suçundan yüksek miktarlarda tazminat ödemeye mahkum edilmesinin bu kişilerin ifade özgürlüğü ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğine karar vermiştir. İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde taraflar arasında devam eden yargılamada, duruşma sonrası davalı tarafından yapılan değerlendirmelerin abartılı ve itham edici bir üslupla yapılması, yüksek düzeyde tanınırlığı olan şirketin demokratik toplum düzeni bakımından katlanması ve hoşgörüyle karşılaması gereken bir duruma işaret etmektedir. Şirketin faaliyetlerinin genelde toplum, özelde de paydaşları tarafından izleneceğini ve gerektiğinde ağır eleştirilerle karşılaşabileceğini öngörmesi, demokratik çoğulculuk açısından bunlara katlanması gerekir.Sonuç olarak, davalının yapmış olduğu -dava dilekçesinde anlatılan- tüm açıklamaların, Türk Ticaret Kanunu’nun 55. Maddesi kapsamında “yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalar” olarak değerlendirilemeyeceği, Anayasa’nın 26. maddesinde koruma altında olan ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir. ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalının “Sözleşme kurallarını yerine getirmediler. Bir finans şirketi gibi davrandılar…” ”Ruh olarak önümü kesmek istediler. Ben bir kölelik sözleşmesiyle karşı karşıya kaldım. Bu sözleşme adeta bir kölelik sözleşmesini andırıyor. Sözleşme uyarınca davacı … şirketi hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmedi. Benim önümü, sanatsal faaliyetlerimi kısıtlayan, iteleyen bir uygulama oldu.”, ”Sözleşme uyarınca davacı … şirketi hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmedi. Benim önümü, sanatsal faaliyetlerimi kısıtlayan, iteleyen bir uygulama oldu” şeklindeki beyanların tümünün yanlış ve yanıltıcı nitelikte olduğunu, zira davalının anılan beyanlarını destekleyen herhangi bir kanıtı bulunmadığı gibi bunun aksine davalı bu açıklamalarda bulunduğu esnada İstanbul 1. FSHHM’nin 2017/471 Esas sayılı dosyasında yalnızca müvekkili lehine değerlendirmelerin yer aldığı bir bilirkişi raporu bulunduğunu, bu raporda da davalının fesih beyanının haksız olduğunun açıkça tespit edildiğini, hatta anılan rapor sonrasında davalının yeni bir heyetten rapor alınmasına ilişkin taleplerinin İstanbul 1. FSHHM tarafından reddedildiğini, dolayısıyla davalının beyanlarının yanlış ve yanıltıcı nitelikte olduğu, bu açıklamalara konu olan İstanbul 1. FSHHM 2017/471 Esas sayılı dosyasının incelenmesi ile dahi kolaylıkla anlaşılabilecekken somut olayda yerel mahkemece bu yönde detaylı bir inceleme yapılmadığını, kaldı ki müvekkilinin kölelik sözleşmesi ile kendisinin önünü tıkadığını ileri süren davalının, müvekkili ile kendi iradesi çerçevesinde sözleşme imzalamasının yanı sıra yine kendi iradesi ile sözleşmenin süresinin uzatılmasına ilişkin protokoller imzaladığını, 2015 tarihli son protokol ile kendisine kendisinin talebi doğrultusunda yüklü meblağda avans ödemesi yapıldığını, akabinde bir yıl dahi geçmeden sözleşmeyi sona erdirmek istediğini, davalının sözleşmesini kölelik sözleşmesi niteliğinde olması nedeniyle sonlandırdığını ifade etmekte ise de davalının bu iddiasını, haksız fesih beyanını hukuki bir zemine oturtma gayesi ile ileri sürdüğünü düşündüklerini, davalının, haksız fesih beyanını hukuki bir zemine oturtmak adına taraflar arasındaki sözleşmeyi kölelik sözleşmesi gibi nitelendirmesi ve gerçek dışı, yanlış söylemler ile müvekkilini eser sahipleri nezdinde bu denli itibarsızlaştırmaya çalışmasının kabul edilemeyeceğini, yerel mahkemece davalının beyanları ve bu beyanların doğruluğu ve gereksiz incitici olup olmadığı ayrıntılı şekilde incelenmediği gibi devam eden davanın gidişatına da hiçbir şekilde değinilmediğini, beyanların ölçüsüz ve gereksiz yere incitici nitelikte olması, eleştiri sınırlarını ve uyarı niteliğini aşması karşısında haksız rekabetin varlığının sabit olduğunu, davaya konu ifadelerin ne denli karalayıcı ve gerçeğe aykırı olduğu da düşünülünce, müvekkili tarafından yapılacak bir basın açıklaması ile beyanların hukuka aykırılığı bertaraf edilemeyeceği gibi uğradığı itibar kaybının da ortadan kaldırılamayacağını, davalının “Türk eser sahiplerinin haklarının Amerika menşeli bir şirket tarafından suiistimal edildiği, burada Türk sanatçıları adına bir zafer alınacağı, kendisinin bir Türk şirket ile anlaşması akabinde huzurlu üretim yaptığı” şeklinde beyanları; yine “kölelik sözleşmesi ile karşı karşıya kaldığına” ve “Müvekkil şirketin kendisinin önünü kesmek istediğine” ilişkin beyanlarının artık eleştiri olmaktan çıkmış ve karalama/kötüleme faaliyetine dönüşmüş olduğunu, davalının açıklamalarında milli duygulara yaptığı vurgunun da karalama ve kötülemeye yönelik beyanda bulunduğuna işaret ettiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 56.maddesi uyarınca haksız rekabetin tespiti ile buna ilişkin kararın ilanı taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekili … Gazetesi internet sitesindeki davalının açıklamalarına dayanan ”Sözleşme kurallarını yerine getirmediler. Bir finans şirketi gibi davrandılar. Bir Türk besteci olarak benim önümü tıkamak istediler, ben de bir Türk şirketle anlaştım. Ben şu anda çok daha huzurlu üretim yapıyorum. Ruh olarak önümü kesmek istediler. Ben bir kölelik sözleşmesi ile karşı karşıya kaldım. Bu sözleşmede adeta bir kölelik sözleşmesini andırıyor. Sözleşme uyarınca davacı … şirketi hiç bir yükümlülüğünü yerine getirmedi. Benim önümü, sanatsal faaliyetimi kısıtlayan iteleyen bir uygulama oldu. Davanın reddini talep ediyorum dedi. Bu davadan lehine karar çıkması durumunda Türk edisyon tarihinde bu davanın bir ilk olacağını sözlerine ekleyen …; Eğer burada benim lehime karar çıkarsa Türk edisyon tarihinde benim üzerimden tüm ülkeye örnek olacağını düşünüyorum. Bu tarz şirketler bizim önümüzü sekteye uğratıyor. Tarihi ve emsali bir karar olacağını düşünüyorum dedi. Mahkeme dava dosyasının bilirkişiye gönderilmesine karar vererek duruşmayı erteledi. Duruşma çıkışı açıklama yapan … ; Bu telif hakları davasıdır. Türk eser sahiplerinin haklarının bir kölelik sözleşmesiyle Amerikan menşeli bir şirketin suistimal etmesi üzerine karşılıklı açılmış bir dava. Bu davada Yüce Türk adaleti lehimize bir karar verirse tüm besteciler ve üreten herkes adına yerinde bir zafer elde etmiş olacağız.” şeklindeki haberin müvekkilini hedef alan açıklamalar içerdiğini, davalının beyanlarının yanlış ve yanıltıcı, olduğunu, gereksiz yere incitici nitelikte olduğu ve müvekkilinin ticari faaliyetini kötüleme gayesi taşıdığını, haksız rekabet niteliğinde olduğunu ileri sürerek, açıklamaların haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile bunun ilanına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı tarafça sunulan delillerin incelenmesinde, yukarıdaki açıklamaların davalının davacı ile arasında İstanbul 1 Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/471 Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan edisyon sözleşmesinin feshi ve tazminat istemli dava sırasında davalının mahkemede yaptığı savunmanın haber sitelerinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Haksız rekabet TTK’nın 54 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup 54/2. maddede rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırı olarak nitelendirilmiştir. TTK’nın 55.maddesinde, ”Dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticari uygulamalar” kenar başlığı altında, altı ana başlık sayılmıştır. Bu ana başlığın ilk kategorisinde ”Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar” gelir (TTK md. 55/1.a-1). TTK’nın 55. maddesinde sayılanlarla sınırlı olmamak üzere başlıca haksız rekabet halleri düzenlenmiştir. Davacının iddiası TTK’nın 55/1.a.1 maddesi kapsamında ileri sürülmüştür. Anılan maddede, başkalarını veya onların mallarını, işlerin, ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini, yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek, başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak, kendisini mallarını iş ürünlerini faaliyetlerini, fiyatlarını gerçeğe aykırı, yanıltıcı rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde başkalarının malları, iş ürünleri veya fiyatları ile karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek filleri haksız rekabet olarak düzenlenmiştir. TTK’nin 55/(1)-a) maddesi gereğince; ”Başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek” haksız rekabettir. Buradaki ”kötüleme” kavramı, genel bir ifade ile bir kişinin ticari hayatı hakkında olumsuz intiba yaratılmasını ifade etmektedir. Görüldüğü üzere kötülemenin haksız rekabet olarak nitelendirilebilmesi için öncelikle bir beyanın (açıklamanın) olması; bu beyanın başkalarının şahsı, emtiası, iş mahsulleri, faaliyetleri yahut ticari işleri hakkında olması; nihayet bu beyanın yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici olması gerekir. Yanlış beyan, içeriği gerçekle bağdaşmayan, belirli bir vakıa veya olay ya da durum hakkında içeriği objektif olarak yanlış olan açıklamalardır. Yanıltıcı beyan, mahiyeti, tarzı ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde açıklamanın muhatabının hataya düşmesine sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek açıklamalardır. Lüzumsuz yere incitici beyan ise içeriği doğru olmakla birlikte ölçüsüz bir şekilde ve amacını aşarak kişi, faaliyetleri, iş ürünleri vb. hakkında olumsuz intiba yaratan açıklamalardır (Suluk, Cahit/Karasu, Rauf/Nal, Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2017, s. 428.). Açıklamanın “yanlış” olup olmadığını tespit bakımından yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Açıklama gerçek ise bu durumda haksız rekabetten bahsedilemez. Buna karşılık açıklamanın “yanıltıcı” olup olmadığı veya “lüzumsuz yere incitici” olup olmadığı tespit edilirken kullanılacak ölçüt açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabıdır. Başka bir deyişle açıklama hangi kişi grubuna yapılıyor ise o kişi grubuna mensup orta yetenekteki bir kişinin açıklamayı anlama biçimi esas alınacaktır. Dolayısıyla bir açıklamanın belirli kişi veya kişiler tarafından ne şekilde algılandığı değil, açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabının algılama şekli önemlidir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Aslan/Nomer Ertan, Füsun: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2015, s. 540.). Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davalının davacı ile arasında İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/471 Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan edisyon sözleşmesinin feshi ve tazminat istemli dava sırasında davalının mahkemede yaptığı savunmanın haber sitelerinde yer aldığı, haber sitelerinde yer alan bu açıklamanın “yanıltıcı” veya “lüzumsuz yere incitici” nitelikte kabul edilemeyeceği anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 215,45 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.28.09.2023