Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1452 E. 2021/454 K. 08.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1452
KARAR NO: 2021/454
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/01/2020
NUMARASI: 2017/328 2020/60
DAVA: Tazminat
Taraflar arasında görülen bayilik sözleşmesinin haksız feshinden kaynaklı denkleştirme alacağı ve tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacılar ile davalılardan … A.Ş. arasında 20/12/2010 tarihinde bayilik sözleşmesi imzalandığını, sonrasında ise …, … ve … markaları ile “…” tek markası altında birleştiğini ve davacı ile 05/02/2015 tarihinde yeniden bir bayilik sözleşmesi imzalandığını, marka birleşmesi yapılırken tüzel kişilikler korunarak … ve … markalarının … olarak güncellendiğini, ortada haklı bir sebep yokken davalı şirketler tarafından Beyolğu … Noterliğinin 10/03/2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile davacılar ile aralarındaki 20/12/2010 tarihli sözleşmenin 10/06/2016 tarihi itibariyle feshedildiğinin bildirildiğini, davacının davalı şirketlere güvenerek bir takım yatırımlar yaptığını, bu haksız fesih nedeniyle davacının büyük zarara uğradığını, davacının davalı şirketlerden … A.Ş.’nin öngördüğü bütün şartları yerine getirdiğini, davalılar tarafından yapılan haksız fesih neticesinde davacıya portföy tazminatı ödenmesi gerektiğini, yine taraflar arasındaki sözleşmenin imzalandığı tarihten bugüne kadar davalılara verilen teminat mektuplarına komisyon ödendiğini, davacının talebine rağmen davalılar tarafından teminat mektuplarının iade edilmediğini, davacının halen komisyon ödemeye devam ettiğini, yine davalı şirketlerin davacı şirkete tutturulamayacak hedefler belirleyerek davacıya eksik prim ödediklerini, ortalama işlem sayısı 170 olan bir konuda davacıya 3800 işlem hedefi getirdiklerini, bu nedenlede eksik prim ödediklerini, ayrıca davacının sözleşme için ödemiş olduğu damga vergisi bulunduğunu, sözleşmenin haksız feshi ile birlikte davacıdan geri alınması gereken sim kartlar ve aksesuarlar bulunduğunu ve bunların geri alınmadığı gibi değerlerinin ve damga vergisinin de ödenmediğini, davacının hizmetlerinden haksız kesintiler yapıldığını ve sözleşmenin feshi ile davacının büyük zararlara uğradığını, anılan nedenlerle davacının davasının kabulü ile şimdilik 10.000,00 TL denkleştirme bedelinin, 5.000,00 TL rekabet sınırlaması nedeniyle tazminat bedelinin, 1.000,00 TL teminat mektubu komisyonu zararının, 1.000,00 TL prim alacağı bedelinin, 5.000,00 TL masraf ve yatırım bedelinin, 5.597,76 TL haksız yere ödenen damga vergisi bedeli, 1.000,00 TL iade alınmayan sim kart ve aksesuar bedeli, 5.000,00 TL kapatılan firma bedeli ve 5.000,00 TL davacıdan haksız yere kesilen hizmet bedelinin faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili sunmuş olduğu talep artırım dilekçesi ile; dosyaya sunulan bilirkişi raporu doğrultusunda dava değerini toplam 3.414.070,57 TL’ye yükselttiklerini beyan etmiş olup, artırılan kısma ilişkin harç mahkeme veznesine depo edilmiştir. Davalılar vekili savunmasında özetle; davacı şirketin 10/11/2010 tarihli … Saha Gücü Sözleşmesinin Elazığ … Noterliğinin 21/06/2012 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile haklı bir sebep olmaksızın ve üç aylık ihbar süresine uymaksızın kendi iradesi ile feshettiğini, davalı şirket ile davacı şirket arasında imzalanan sözleşmeler uyarınca davacı şirketin fesih nedeniyle hak, tazminat, zarar vb. talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının denkleştirme tazminatı isteminin süresinde olmadığını, yine davacı tarafından sözleşmenin haksız feshedildiğinden davacı şirketin denkleştirme tazminatı talebinde bulunamayacağını, yine taraflar arasındaki sözleşmelerde öngörülen rekabet yasağı süresinin sona erdiğini, davacı şirketin aynı faaliyet kolunda faaliyette bulunamadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacı şirketin prim alacağının davalı şirkete faturalandırılıp gönderildiği kadarı ile cari hesabına işlendiğini ve mahsup edildiğini, davalı şirket nezdinde hak etmiş olduğu başkaca prim alacağı bulunmadığını, yine sözleşmeye ilişkin davacının teminat mektubunun davalı şirketlerde olmadığını, teminat mektubunun davacıya iade edildiğini, ayrıca davacının talep etmiş olduğu masraf ve yatırım giderleri, iade alınmayan sim kart ve aksesuarlar için bayiliği devralan … bayi kodlu … Şirketi tarafından davacı şirkete 200.478,95 TL ödeme yapıldığını, davacı … ile davalı şirketler arasında yapılan tüm sözleşmelerde damga vergisinin davacı tarafından ödeneceğinin hüküm altına alındığını, yine davacının menfi ve müspet zararlar arasında şirket değeri adı altında hesaplanacak bir tazminatın yasal dayanağı bulunmadığını belirterek, savunmaları doğrultusunda davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalıların beyanları ibraz edilen deliller, mahkememiz yaptırılan bilirkişi incelemeleri sonucu ibraz edilen bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı ile davalı şirketler arasında 2010 tarihinden itibaren başlayan bayilik ilişkisinin bulunduğu, bu ilişkinin öncelikle … Saha Gücü Sözleşmesi, daha sonra … Sözleşmesi (… İletişim Merkezi) ve … Sözleşmelerinin (… Dağıtım Merkezi) akdedildiği, ilgili sözleşmelerin 2015 tarihinde yenilendiği, davalı şirketler tarafından Beyoğlu …Noterliği’nin 10/03/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile davalı şirketlerce feshedildiği, her ne kadar davalı şirketler tarafından, taraflar arasında akdedilen … Saha Gücü Sözleşmesinin 21/06/2012 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesi ile davacı tarafça feshedildiği iddia edilmiş ise de, söz konusu … Saha Gücü Sözleşmeleri sonrasında taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin … ve … Sözleşmeleri ile ve fiilen sürdürülmüş ve devam ettirilmiş olması nedeniyle, taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin ve bayilik sözleşmelerinin sürdürüldüğü, nitekim davalı şirketler tarafından çekilen 10/03/2016 tarih ve 3793 yevmiye nolu fesih ihbarnamesinde taraflar arasında akdedildiği belirtilen 20/12/2010 tarihli bayilik sözleşmelerinin feshedildiğinin belirtildiği, bunun da taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin davalılar tarafından yapılan fesihe kadar sürdürülmüş olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle davalı tarafın denkleştirme isteminin süresinde olmadığı yönündeki itirazlarının mahkememizce kabul görmediği, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler dikkate alındığında, ilgili sözleşmelerin davacıya münhasır acentelik yetkisini tanıyan nitelikte olduğu, bu kapsamda davacının gerek TTK 122.maddesindeki denkleştirme istemini, gerekse TTK 123.maddesindeki tazminat istemini talep edebileceği, yine davalılar tarafından taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin ilgili hükümlerinde, davacının sözleşmenin … tarafından sona erdirilmesi halinde denkleştirme istemi yada herhangi bir şekilde tazminat isteminde bulunamayacağı şekilde hükümler bulunduğu ileri sürülmüş ise de, TTK 122.maddesi uyarınca denkleştirme isteminden, önceden feragat edilemeyeceği, önceden yapılan bir feragat düzenlemesinin geçersiz olduğu, bu bağlamda sözleşmelerde davacının başlangıçta tazminat talep etmeyeceğine yönelik düzenlemelerin geçersiz bir düzenleme olması sebebiyle davacının tazminat isteminde bulunabileceği, davalılar tarafından belirtilen fesih ihbarnamesinde bir haklı neden bulunmadığı, davalılar tarafından gerek fesih ihbarında feshe bir gerekçe gösterilmediği gibi, yargılama aşamasında da feshin haklı olduğuna ilişkin herhangi bir iddianın da ileri sürülmediği, davalıların davacının portföyü ile sağladığı müşteriler ile ticari ilişkisini devam ettirdiği, bu kapsamda davacının portföy ve TTK 123.istemindeki tazminat istemlerinde bulunabileceği, ancak davacının bir kısım tazminat talepleri yönünden ise istemde bulunamayacağı kanaat edilmiş, yine bu taleplerinin ise aşağıda hangi taleplerin kabul edilebilir, hangi taleplerin ise reddi gerektiği yönünde hükmü açıklamak gerekmiş, ancak davacı tarafın başlangıçta açtığı davanın belirsiz alacak davası mı olduğu, yoksa kısmi dava mı olduğu hususunun da irdelenmesi gerekmiştir. HMK 107.maddesi uyarınca açılan belirsiz alacak davası, hukuk literatürümüze 6100 sayılı HMK ile girmiştir. Bir davanın belirsiz alacak davası mı olarak açıldığı, yoksa kısmi dava mı olarak açıldığı hususunun tespitinde, dava dilekçesinde kullanılan ibarelerin ve terimlerin büyük önemi mevcuttur. Bir davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının tespiti hususunda ya dava dilekçesinde açıkça davanın belirsiz alacak davası olduğunun yazılması gerektiği, yada HMK 107.maddesi uyarınca dava açıldığının bildirilmiş olması, yada en azından tazminat isteminin şu aşamada davacı tarafça belirlenemediği, belirlendiğinde talep arttırım sureti ile talebin arttırılacağı vs.gibi davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını gösterecek taleplerin olması gerektiği, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması yada şimdilik ibaresi ile açılmış bulunan davaların belirsiz alacak davası olarak nitelendirilemeyeceği, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak ve şimdilik ibaresi ile açılan davalar, kısmi dava kapsamında olduğu, nitekim Yargıtay uygulamalarının da benzer nitelikte olduğu görülmüş, bu bağlamda davacı tarafından açılan davanın kısmi dava olduğu sonucuna varılmıştır. Denkleştirme istemi yönünden; taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca, davacının Elazığ Bölgesinde üst bayi olarak davalıların bayiliğini yaptığı, davacının alt bayi sayısını arttırmak suretiyle davalılara ait satış ağını genişlettiği, sözleşmenin feshi sonrasında da davalıların davacı tarafından genişletilen satış ağından istifade etmeye devam ettiği, bu bağlamda davacının denkleştirme istemde (portföy tazminatı) bulunabileceği, davacının mahkememizce kabul gören ve …, … ile …’dan oluşan heyet tarafından hesaplanan rapora göre 1.393.275,17 TL miktarında portföy tazminatı talebinde bulunabileceği, davacının açmış olduğu kısmi dava ile 10.000,00 TL’lik portföy tazminatı isteminde bulunduğu, her ne kadar davacı tarafça 22/11/2019 tarihinde davasını portföy tazminatı yönünden 1.393.275,17 TL’ye ıslah etmiş ise de, ıslah edilen kısım yönünden davalıların süresi içinde zamanaşımı itirazında bulundukları, TTK 122/4.maddesi uyarınca denkleştirme isteminin sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren 1 yıl içinde ileri sürülmesi gerektiği, söz konusu sürenin hak düşürücü süre niteliğinde bulunduğu, davalıların zamanaşımı itirazı da dikkate alındığında sözleşmenin 10/03/2016 tarihinde feshedilmiş oluşu, ıslah dilekçesinin ise 22/11/2019 tarihinde sunulduğu, bu bağlamda ıslah ile arttırılan kısmın hak düşürücü (zamanaşımı) süreden sonra açıldığı anlaşıldığından, davacının denkleştirme istemi yönünden dava dilekçesi ile açılan 10.000,00 TL’lik kısım için, bu miktar yönünden açılan dava süresinde açıldığından 10.000,00 TL denkleştirme tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartı ile müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, ıslah ile arttırılan kısım yönünden ise talebin hak düşürücü süre (zamanaşımı) sebebi ile reddine karar vermek gerekmiştir.Rekabetten kaynaklanan tazminat istemi yönünden; TTK 123.maddesi uyarınca, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra acenteye rekabet yasağı hükmü getirilecek olursa, acentenin belirtilen rekabet yasağı dönemi için uygun bir tazminat isteminde bulunabileceği, taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca da acenteye rekabet yasağının öngörüldüğü, mahkememizce kabul gören bilirkişi raporuna göre davacının, davalılardan 1.860.240,86 TL tazminat talebinde bulunabileceği, ancak davacı tarafın dava tarihinde 5.000,00 TL talep ettiği, 29/11/2019 tarihinde ıslah dilekçesi ile talebini 1.860.240,86 TL’ye yükselttiği, fakat TTK 123.maddesinde tazminatın da denkleştirme istemi gibi 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, davalılar tarafından ıslah ile arttırılan kısım için zamanaşımı itirazında bulunulduğu, bu nedenle 5.000,00 TL’lik tazminat isteminin kabulü gerektiği, ıslah ile arttırılan kısım yönünden ise davanın hak düşürücü süre (zamanaşımı) nedeniyle reddi gerektiği anlaşıldığından 5.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ıslahla arttırılan kısım yönünden talebin zaman aşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Komisyon tazminatı istemi yönünden; davacının sözleşmenin feshedildiği tarihten sonra davalılarda bulunan teminat mektuplarının iade edilmemesi sebebiyle toplam 2.750,00 TL komisyon ödediği, söz konusu komisyon alacağının sözleşmesel ilişkiye dayandığı, acentenin denkleştirme istemi ve rekabet yasağı tazminatı istemlerinde olduğu gibi burada özel bir zamanaşımı süresinin bulunmadığı, davalılar tarafından sözleşme feshedildikten sonra iadesi gereken teminat mektuplarının iade edilmediği gibi yargılama süresince teminat mektuplarının iade edilmeme sebebi ile ilgili dosyaya haklı bir nedende sunmadıkları, bu bağlamda davacının davalıların eylemi sebebi ile komisyon tazminatı ödeme zorunda kaldığı anlaşıldığından davacının komisyon tazminatı talebi yönünden davasının kabulü ile 1.000,00 TL’nin dava tarihi olan 04/04/2017 tarihinden, 1.750,00 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 22/11/2019 tarihinden itibaren olmak üzere toplam 2.750,00 TL’nin işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir. Prim alacağı tazminatı istemi yönünden; davacının, davalılarla akdetmiş olduğu sözleşme uyarınca mahkememizce kabul gören bilirkişi raporuna göre toplam 21.428,32 TL prim alacağının oluştuğu, prim alacağının dayanağının sözleşmesel ilişki olduğu, portföy tazminatı yada rekabet yasağı tazminatı gibi özel bir hak düşürücü süre yada zamanaşımı süresinin bulunmadığı, dolayısıyla açılan davanın süresinde açılmış olduğu, bu bağlamda davacının 21.428,32 TL’lik prim alacağının kabulünün gerektiği, bunun 1.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 04/04/2017 tarihinden, 20.428,32 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 22/11/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir. Masraf ve yatırım gideri istemi yönünden; davacı tarafça bayilik ilişkisi sebebiyle masraf ve yatırım gideri yaptığı, bu nedenle söz konusu masraf ve yatırım giderlerinin de davalılardan tahsili gerektiği iddiası ile dava açılmış ise de, söz konusu masraf ve yatırımların taraflar arasında akdedilen 2010 tarihli sözleşme uyarınca yapıldığı, davacının 6 yıl süre ile söz konusu sözleşme uyarınca davalıların acenteliğini yaptığı, acenteliğin sözleşmede aksi öngörülmemişse masraf ve giderlerinin acenteye ait olduğu, ticari hayatın gereği olarak davacının söz konusu masraf ve yatırım giderlerini zaten yapması gerektiği, bu kapsamda davacının davalılardan masraf ve yatırım gideri isteminde bulunamayacağı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Damga vergisi istemi yönünden; davacının diğer istemi damga vergisinin ödenmesi ise de, taraflar arasında akdedilen sözleşmede, damga vergilerinden davacının sorumlu olacağının düzenlendiği, bu itibarla damga vergilerini ödeme yükümlülüğü davacıda olduğu anlaşıldığından damga vergisi yönünden açılan davanın da reddine karar vermek gerekmiştir. Elde kalan stok ve malzeme bedeli istemi yönünden; davacının, davalı şirketin bayiliğini yaptığı, taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca davalıların elde kalan stokları geri iade alma yükümlülüğünün bulunduğu, davacının bayilik ilişkisinin sonlanması ve ticari işletmesini kapatması sebebiyle elinde kalan stokları başka bir şekilde değerlendirme yada elden çıkarma ihtimalinin bulunmadığı, bu kapsamda davalıların davacının elinde kalan stok malzemeyi alma yükümlülüğünün bulunduğu, stok malzeme bedellerinin de davacıya ödenmesi gerektiği, bu kapsamda mahkememizce kabul gören bilirkişi raporuna göre stok malzemelerin değeri olan 6.067,00 TL’nin işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili gerektiği, ancak edimlerin karşılık ifası kuralı gereği davacının söz konusu tazminatı hak edebilme şartının, elinde kalan stok malzemeleri davalılara (davalılardan herhangi birine) iade etmesi şartı bulunduğu, bu kapsamda aşağıda hükümde ayrıntıları gösterilen ve karşılığında da değerleri gösterilen stok malzemelerin davalılara iadesi halinde toplam 6.067,00TL davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiş, yine stok malzemelerden eksik ürün teslimi halinde ise karşılığında yazılan değerlere göre bu bedelden düşüm yapılması gerekmektedir. Kapatılan firma değerine yönelik istem yönünden; davacı tarafça her ne kadar davalıların bayilik ve acenteliğini aldıktan sonra kendisine ait başka bir firmayı kapattığı iddiası ile söz konusu firmanın bedeli olan bedelden 5.000TLlik kısmının tazmini için dava açmış ise de, ilgili firmanın kapatılışı ile davalıların bayiliğini alma arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı, söz konusu firmanın kapatılma kararının davacı tarafça verilmiş oluşu, ilgili firmanın kapatılıp yada devam ettirilme yönündeki iradenin davacıya ait olması, bu bağlamda davalıların buna yönelik her hangi bir kusurlu harekete yada davacıyı buna zorlayıcı bir işlemleri bulunmadığı ve bu hususun ispat edilemediği anlaşıldığından kapatılan firma değerine yönelik istemin reddine karar vermek gerekmiştir. Haksız yere kesilen hizmet bedeli istemi yönünden; davacı tarafça haksız yere kesilen hizmet bedeli ile ilgili talepte bulunulmuş ise de, mahkememizce yaptırılan bilirkişi raporunda bilirkişi heyetinin tespitleri içerisinde davacıdan haksız yere kesinti yapıldığına ilişkin herhangi bir tespit bulunmadığı, davacının kendisinden haksız yere kesinti yapıldığı iddialarını ispatlayamadığı anlaşıldığından, davacının bu isteminin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesiyle, davanın KISMEN KABUL – KISMEN REDDİ ile Denkleştirme tazminatı talebi yönünden; A) 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine, B) Islahla arttırılan kısım yönünden talebin zaman aşımı nedeniyle REDDİNE, 2-Rekabetten kaynaklanan tazminat talebi yönünden; A) 5.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine, B) Islahla arttırılan kısım yönünden talebin zaman aşımı nedeniyle REDDİNE, 3-Komisyon tazminatı talebi yönünden; A) 1.000,00 TL’nin dava tarihi olan 04/04/2017 tarihinden, 1.750,00 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 22/11/2019 tarihinden itibaren olmak üzere toplam 2.750,00 TL’nin işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 4-) Prim alacağı tazminatı talebi yönünden; A) 1.000,00 TL’nin dava tarihi olan 04/04/2017 tarihinden, 20.428,32 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 22/11/2019 tarihinden itibaren olmak üzere toplam 21.428,32 TL’nin işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince denkleştirme alacağı ve rekabet yasağından kaynaklanan tazminat alacakları yönünden, sonradan artırılan kısımlar hakkında hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, çünkü bu sürenin hak düşürücü süre olup bir yıllık süre içinde ileri sürülmüş olmasının yeterli olduğunu, talebin 5 yıllık zaman aşımına tabi olup süresi içinde talep artırımının yapıldığını, mahkemenin bir yıllık hak düşürücü süreyi yanlış yorumladığını, kaldı ki rekabet yasağı nedeniyle talep edilen tazminatın denkleştirme alacağı için öngörülen bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadığını, mahkemenin bu konudaki değerlendirmesinin de hatalı olduğunu, İlk derece mahkemesinin davayı kısmi dava olarak yorumlayıp zamanaşımı nedeniyle ret kararı vermesinin usule aykırı olduğunu, çünkü davanın belirsiz alacak davası olduğunu, davanın baştan beri belirsiz alacak davası olarak yürüdüğünü, mahkemenin bu konuda bir tereddütü varsa yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca mahkemece aydınlatma görevi kapsamında davanın türünün açıklattırılmasının gerektiğini, kaldı ki dosyada temel dilekçelerde yapılan açıklamalar ve ön inceleme tutanağındaki tespitlere göre davanın belirsiz alacak davası olduğunun açık olup aydınlatmaya da gerek olmadığını, müvekkilinin davaya konu denkleştirme alacağı, rekabet yasağından kaynaklanan alacağının belirlenmesinin yargılamaya ve bilirkişi incelemesine muhtaç kalemler olup belirsiz alacak davası koşullarının somut olayda mevcut olduğunu, bir yıllık hak düşürücü süre içinde belirsiz alacak davası açılmış olması nedeniyle mahkemenin kararının hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin reddettiği alacak kalemleri yönünden verdiği kararın dosya kapsamına ve hukuka aykırı olduğunu, tüm taleplerinin kabulü gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davadaki tüm taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince müvekkillerinin davacıyla olan sözleşme ilişkilerinin net olarak ortaya konulmadığını, İlk derece mahkemesi kararında feshin niteliğine ilişkin olarak … saha gücü sözleşmesinin davacı tarafça feshedildiğini, davacı tarafından 2012 yılında yapılmış olan feshe rağmen sözleşmenin 2016 yılında davalıların feshi sonucu sona erdiğine dair varılan sonucun hatalı olduğunu, Davacının taleplerinin hangi davalı yönünden, hangi sözleşmeye dayandırıldığının açıklanması gerektiğini, davacının dava dilekçesindeki iddialarını ve taleplerini … saha gücü sözleşmesine dayandırdığı anlaşılmakla birlikte ilk derece mahkemesince bu konuda gerekçeli bir değerlendirme yapılmadığını, Denkleştirme tazminatına ilişkin olarak yapılan hesaplamaların TTK’nın 122.maddesine ve sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporlarına yönelttikleri haklı itirazların mahkemece değerlendirilmediğini, bilirkişi raporlarındaki çelişkili noktalar giderilmeden ve itirazları değerlendirilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Rekabet yasağına ilişkin tazminat kalemiyle ilişkin itirazlarının değerlendirilmediğini, ilk derece mahkemesince hüküm altına alınan alacak kalemleri ile ilgili gerekçeli itirazlarının karşılanmadığını, davacının elde kalan malzeme ve stok giderleri talep etmesine ve mahkemece bu talebin hüküm altına alınmasın karşın davacının bayiliği dava dışı … firmasına devrederken ekipman ve malzemeler için 200.478,95 TL aldığını, böylece bir zararının kalmadığını, mahkemenin bu konudaki savunmayı dikkate almadan hüküm verdiğini, davacının prim alacağı talebinin performans düşüklüğü nedeniyle reddi gerekirken bu konudaki itirazlarının dikkate alınmadığını, komisyon tazminatı yönünden verilen kabul kararının da hukuka aykırı olduğunu, bu kalem yönünden de davanın reddi gerektiğini, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tüm talepler yönünden reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davacı vekilinin istinaf sebeplerine karşı verdiği cevap dilekçesinde; davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, taraflar arasındaki tek satıcılık yetkisi veren bayilik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği iddiasına dayalı olarak açılmış denkleştirme alacağının tahsili ve tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstinaf sebeplerinin incelenmesinden önce, öncelikle davanın türünün açıklığa kavuşturulması gerekir. Davacı vekili davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğunu iddia etmiş, ilk derece mahkemesi ise davanın kısmi dava olduğunu benimseyerek sonuca gitmiştir. Davanın türünün belirlenmesi zamanaşımı ve hak düşürücü süre açısından oldukça önemlidir. Çünkü kısmi dava sadece dava konusu edilen bölüm yönünden zamanaşımını kestiği halde belirsiz alacak davası tüm alacak yönünden zamanaşımını kestiği gibi hak düşürücü süre içinde hakkın ileri sürüldüğünün de kabulü gerekir. Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde alacak kalemlerini tek tek açıkladıktan sonra dava dilekçesinin 4. sayfasında “Zararların hesaplanması, sözleşmelerin davalı tarafından sunulması ve uzman bilirkişi tarafından hesaplanması gerektiğinden, fazlaya ilişkin haklarımız saklı tutulmuştur. Müvekkilim daha iyi bir hizmet sunmak amacıyla iş yerine yatırımlar yapmış, sözleşme feshedildiğinden, bu yapılan yatırımlar ile demirbaşlar boşa çıkmış kullanılmaz hale gelmiştir” şeklinde açıklama yapmıştır. Davalı vekili, davaya cevap dilekçesinin 5 ila 8. sayfalarında davacının belirsiz alacak davası açma hakkının bulunmadığını, davacıya dava türünün açıklatılması için süre verilmesini, belirsiz alacak davası olarak açıklama yapılması halinde HMK’nın 107. maddesindeki belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, çünkü davacının teminat mektubu komisyonu zararı, masraf ve yatırım gideri, iade alınmayan sim kart ve aksesuar değeri ve firma değeri kalemleri altında istediği tazminatın hesaplanabilir olduğunu, davanın bu nedenle usulden reddi gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine davacı vekili cevaba cevap dilekçesinin 3. sayfasında müvekkilinin belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunduğunu, davadaki talepler dikkate alındığında ayrı ayrı hesaplama yapılarak sonuca gidilmesinin elzem olduğunu, bu nedenle davalının, hukuki yararın bulunmadığına ilişkin savunmalarının mesnetsiz olduğunu belirtmiştir. Bu beyan, davacının belirsiz alacak davası açma iradesini açıkça ortaya koymaktadır. Yani davacı vekili belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yararının bulunduğunu farklı kelimelerle ifade etmiş olup eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı konusunda esasen bir tereddüt kalmamıştır. Kaldı ki bir an için mahkemenin, davanın türü hakkında tereddüte düştüğü varsayılsa bile bu durumda mahkemece gerek HMK’nın 119/2. maddesi ve gerekse hakimin davayı aydınlatma ödevini düzenleyen HMK’nın 31.maddesi hükümleri uyarınca davacıdan izahat istenmesi ve davanın türü hakkındaki tereddütü gidermesi gerekir (Yargıtay 11.HD’nin 2019/2876 E. – 2020/3326 K.sayılı, 30.06.2020 tarihli ve Yargıtay HGK’nın 2016/22-1166 E. -2019/576 K.sayılı, 16.05.2019 tarihli emsal kararları). İlk derece mahkemesi davanın türü hakkında davacıdan bir izahat istemeden yargılamaya devam etmiş, bilirkişi raporları alındıktan sonra davacı tarafından talep sonucu artırılmak suretiyle harç ikmali yapılmıştır. Esasen yukarıda açıklandığı üzere, cevap ve cevaba cevap dilekçelerinin içeriğinden davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığına dair davacı iradesinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde ortaya konulduğu anlaşılmaktadır. Davacının denkleştirme alacağının ve rekabet yasağına dayalı tazminat talebinin miktarı, ancak bilirkişi incelemesi sonucunda belirlenebilecek nitelikte olup somut olayda belirsiz alacak davasının yasal koşulları da mevcuttur. Bu açıklamalar ışığında dava belirsiz alacak davası niteliğinde olmasına rağmen ilk derece mahkemesince kısmi dava olarak kabul edilip buna göre hak düşürücü süre ve zamanaşımı konularının karara bağlanması usul ve yasaya aykırı olmuştur. Belirsiz alacak davası açılmasının hukuki sonuçları dikkate alınarak bu konuların karara bağlanması gerekir. İlk derece mahkemesince, belirsiz alacak davasının hak düşürücü süre içinde açıldığı dikkatten kaçırılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gibi davacının rekabet yasağı hükmünden kaynaklanan tazminat talebinin de TTK’nın 122/4. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü süreye tabi kılınmasının da hukuki bir dayanağı gösterilmemiştir. Diğer taraftan ilk derece mahkemesince önce talimat yoluyla davacının ticari defterleri bir mali müşavir bilirkişi eliyle incelenerek 24.07.2018 tarihli rapor alınmış, ardından mahkemece oluşturulan bilirkişi kurulu eliyle dosyadaki deliller ve davalıların defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak heyet raporu alınmıştır. Bilirkişi raporuna karşı, taraf vekillerince gerekçeli ve teknik itirazlar yöneltildiği halde, bu itirazlar karşılanmadan hüküm verilmiştir. Somut olaydaki iddialar dikkate alındığında bilirkişi raporlarının hüküm vermeye elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Davalılar vekilinin rapora itirazında, davacının işletmeyi dava dışı bir firmaya devrederken devir bedeli aldığı, bu nedenle bazı kalemlere ilişkin zararın oluşmadığı savunması konusunda bilirkişi kurulunca ve mahkemece değerlendirme yapılmamıştır. Davalının ve davacının rapora itirazlarının önemli bir kısmı teknik nitelikte olup bilirkişi kurulunca değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda bilirkişi kurulunca yapılan hesaplamaların da hüküm vermeye elverişli olmadığı görülmektedir. Özellikle davacının denkleştirme alacağının hesaplanması son derece yetersizdir. Bilirkişi kurulu denkleştirme alacağının davacının son beş yıllık gelir ortalamasını almak suretiyle belirlemiştir. Oysa denkleştirme alacağının üst sınırını oluşturan bu rakamın davacının talep edebileceği tazminat olarak belirlenip hükmün bu rapor üzerinden kurulması usule aykırı olmuştur. Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd). Bu açıklamaya göre, mahkemece öncelikle bu dört koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmelidir. Bundan sonra, koşulları varsa, alacağın hesaplanmasına geçilmelidir. Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesindeki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır. Denkleştirme talebinin temelinde, acentenin (olayımızda bayinin) kendi çabasıyla oluşturduğu yeni müşteri çevresinin, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde müvekkile devredilmiş olması ve bu yeni müşteri çevresinin ekonomik bir değerinin olması yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle oluşturulan yeni müşteri çevresinin tespiti yapılmalıdır. Acentenin göreve başladığı tarihte mevcut olan müşteri çevresi hariç, yeni oluşturulan müşteri çevresi belirlenmelidir. Bundan sonra hesaplama üç aşamada yapılır: Birinci aşamada, acentenin kendi çabasıyla kazandırdığı yeni müşteri çevresinden müvekkilin elde ettiği/ elde etmesi muhtemel menfaatler/gelirler hesaplanır. Daha sonra, acentenin yeni müşteri çevresiyle işlem yapamayacak olması nedeniyle uğradığı gelir kaybı hesaplanır. Bu kayıp, acentelik sözleşmesi devam etseydi, acentenin temel edimleri karşılığında elde edeceği ücret (provizyon) gelirleridir.Burada temel bir kural vardır: Müvekkilin menfaati, acentenin ücret kaybı kadardır. Bu nedenle, müvekkilin elde edeceği menfaatin, acentenin gelir kaybı kadar olduğu ilkesinden hareketle, öncelikle acentenin gelir kaybının hesaplanması uygun olacaktır. Bu hesaplama yapılırken, acentenin temel ediminin karşılığı olan ücretler esas alınmalı ve maliyetler düşüldükten sonraki net gelir esas alınmalıdır. Acenteye arızi olarak ödenen ücretler bu hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Acentenin bir yıllık gelir kaybı bulunmalıdır. Gerek müvekkilin elde edeceği menfaat miktarının gerekse acentenin yoksun kaldığı toplam gelir miktarının hesaplanabilmesi için, yeni müşteri çevresinin müvekkille ne kadar süreyle ticari ilişkide bulunacağının, somut olayın özelliklerine göre tahmin edilmesi gerekir. Daha sonra, işin niteliğine ve acentelik ilişkisinin devam ettiği süredeki veriler dikkate alınarak, yıllık müşteri kayıp oranı belirlenir. Yeni müşterilerle müvekkilin tahmini ilişki süresi esas alınarak her yıl için belirlenen miktarlardan, müşteri kayıp oranında indirim yapılır. Her yıl için bulunan zararlar toplanır. Bulunan bu ham alacak üzerinden, acentenin denkleştirme alacağını peşin olarak alacağı düşünülerek, faiz indirimi yapılır ve birinci aşamadaki ham alacak bulunur. İkinci aşamada hakkaniyet denetimi yapılır. Bu aşamada üst sınır dikkate alınmaz. Somut olayın özelliklerine göre, hakkaniyet ilkesi gereğince alacak tutarında indirim veya artırım yapılabilir. Örneğin, müvekkilin markasının tanınmışlığı yeni müşteri çevresinin oluşumunda etkili olmuşsa, alacak miktarından uygun bir oranda indirim yapılmalıdır. Acente olağanüstü çaba göstermiş, önemli reklam ve tanıtım çalışmaları yapmışsa alacak miktarı hakkaniyet gereği artırılabilir. Hakkaniyet ölçüsü de uygulanarak, acentenin denkleştirme alacağı hesaplanmış olur. Üçüncü aşamada, hesaplanan denkleştirme alacağının, yasal üst sınırı aşıp aşmadığı denetlenir. Eğer üst sınırın altındaysa hesaplanan alacağa aynen hükmedilir; üst sınırı aşıyorsa, alacak tutarı üst sınıra indirilerek hüküm altına alınır. Denkleştirme talebinin üst sınırı, 6102 sayılı TTK’nın 122/2. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”. Üst sınırın hesaplanmasında, ilk basamaktaki hesaplamadan farklı olarak, acentenin her türlü geliri hesaplamaya dahil edilmeli ve bürüt gelir esas alınmalıdır. Üst sınır acentenin alacak talebini sınırlayan bir düzenleme olduğundan, hesaplamanın bu şekilde yapılması hakkaniyete uygun olacaktır. Yukarıda açıklandığı üzere, hesaplama aşamalarla yapılmalı ve üst sınır denetimi en son yapılmalıdır. İlk derece mahkemesinin hükme esas aldığı raporda böyle bir hesaplama yapılmamış, sadece 5 yıllık ortalama alınarak bunun talep edilebilecek bir tazminat olduğu belirtilmiş ve sonuca gidilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesinin denkleştirme alacağına ilişkin yaptığı inceleme hüküm vermeye elverişli değildir. Davacının diğer alacak kalemlerinden kabul ve reddedilenlere ilişkin olarak taraf vekillerinin itirazlarının da bilirkişi kurulunca değerlendirilmeden hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesince davanın türü hakkında yapılan usul hatasına dayalı olarak hüküm kurulduğu, davanın çözümünde etkili olacak önemli deliller toplanmadan ve tazminat kalemlerine ilişkin yeterli değerlendirme ve araştırma yapılmadan karar verildiği anlaşıldığından, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu hükmünün kaldırılarak, davanın yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yeniden görülmesi için kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6.maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 08.04.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.