Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1433 E. 2023/1123 K. 20.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1433
KARAR NO: 2023/1123
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24/10/2019
NUMARASI: 2018/1203 E. – 2019/1024 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, taraflarca istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan 5.787,36 USD alacağın tahsili amacıyla İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu, borçlunun neye itiraz ettiğinin anlaşılmadığını, takibe konu faturalar ile ticari ilişkiye itiraz edilmediğini, borcun ödendiğine ilişkin delil sunulmadığını, davalı şirkete kayyım atanmasının borca itiraz nedeni olmadığını, ticari ilişkinin davalı şirkete kayyım atandıktan sonra da devam ettiğini, bir kısım ödemelerin de yapıldığını, davalının borçlu olduğunun ticari defterin incelenmesiyle anlaşılacağını ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davalı şirkete İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/4284 D. İş sayılı kararlarına istinaden Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu (TMSF) yetkililerinin kayyım olarak atandığını, davalının TSF’nin ilişkili olduğu bakanın atadığı yöneticiler tarafından yönetildiğini, şirket ve eski yetkili/ortaklarının adli makamlarca soruşturulması nedeniyle şirketin yönetici ve belgelerine ulaşılamadığını, şirketin belgelerinin bir kısmına adli ve idari makamlarca el konulması, bir kısmına ise ulaşılamaması nedeniyle inceleme yapılamadığını, davalı şirketin kayıtlarının bir kısmının bulunamadığını, davacının, ticari ilişki kuruldu, davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı tarafından ödenmediğine ilişkin iddiasının kanıtlanması gerektiğini ve davacının sözlemedeki edimlerini yerine getirdiğini kanıtlaması gerektiğini, buna ilişkin bir kanıt sunulmadığını savunarak, davanın reddi istenmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Hükme esas alınan 19/07/2019 tarihli bilirkişi raporu dayanak yapılarak davacı tarafın 2017-2018 yılı ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu ve davacı lehine delil vasfının haiz olduğu, davacı tarafın incelenen defterlerine göre taraflar arasında ticari ilişkinin mevcut olduğu, ticari ilişkinin 13/07/2017 tarihinde başladığı, davacı tarafça davalı tarafa 4 adet fatura düzenlendiği, taraflar arasında 27/06/2018 tarihinden sonra ticari ilişkinin olmadığı, faturaların incelenmesinde faturaların davacı şirket tarafından davalı şirket ünvanına düzenlenmiş olduğu, faturaların bedeli ödenmemiş fatura olduğu, faturaların konusunun hakediş bedeli 1-2-3 olduğu, faturaların teslim alan kısmında imza bulunmadığı, tarafların 2017 yılı BA/BS formu karşılaştırmasının mevcut olduğu form üzerinde yapılan incelemede davalı tarafından takibe konu bakiyeyi oluşturan faturaların beyan edildiği, tarafların 3 fatura için BA/BS formlarının örtüştüğü, faturaların taraflarca ilgili vergi dairelerine süresinde beyan edilmesi nedeni ile davalı tarafa teslimi konusunda ihtilaf olamayacağı, faturalara davalı tarafın 8 gün içinde itiraz ettiğine dair dosyada mevcut belge ya da bilgi olmadığı, faturaların usulüne uygun olarak düzenlendiği, davacı tarafın davalı taraftan takip tarihi olan 16/07/2018 tarihi itibari ile 5.654,99 USD alacaklı olmakla birlikte talebi ile bağlı olarak takip icra dosyasında takip talebinde bulunduğu, 5.363,32 USD alacaklı olduğu, takip tarihi 16/07/2018 tarihinde 04/09/2018 tarihine kadar %7, 05/09/2018 tarihinden itibaren %10 oranında faiz talep edebileceği anlaşılmakla davacının itirazın iptali davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Alacağın yargılamayı gerektirmesi nedeni ile asıl alacağın davalı tarafından belirli ve bilinebilir olmadığı, davacının alacağının hakediş nedeni ile faturaya dayalı alacaklı olması nedeni ile takibin de kötü niyetli olmadığından koşulları oluşmayan icra inkar tazminatı ve kötü niyet tazminatına yer olmadığından davacı ve davalı tarafın icra inkar ve kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazın iptaline, takibin 5.363,32 TL USD alacağa takip tarihinden itibaren 04.09.2018 tarihine kadar %7, 05.09.2018 tarihinden itibaren %10 oranında faiziyle birlikte devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, koşulları oluşmayan icra inkar tazminatı ve kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirkete İstanbul Anadolu 2.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/4284 D.İş sayılı kararı ile TMSF’nin kayyım atandığını, şirketin halen TMSF’nin ilişkili olduğu Bakanın atadığı yöneticiler tarafından yönetildiğini, yaşanan süreçte şirketin bir kısım kayıtlarının bulunamadığını, bir kısım kayıtlara adli ve idari mercilerce el konulduğunu, şirketin eski çalışan ve yetkililerinin bir kısmının zorunlu olarak işten ayrılması nedeniyle kayıtların teyit edilemediğini ve bu nedenle takibe itiraz edildiğini, itirazın sürece göre haklı olması nedeniyle icra inkar tazminatı talebinin yersiz olduğunu, şirketin atanan yöneticilerinin kamu görevi yaptıklarını, TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması hakkında düzenlemenin yapıldığı 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 20. maddesinde yer alan “19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan şirketler ve bunların varlıkları ile ilgili olarak Fona verilen yetkiler, bu Kanun Hükmünde Kararname ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna verilen kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde, bu şirketlerin yahut bunların sahiplerinin Fona borçlu olup olmadığına ve varlıkları üzerinde Fon haczi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kıyasen uygulanır.” hükmü ile Fonun 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile sahip olduğu bir kısım yetkilerini bu kamu görevinin ifası esnasında kullanabilmesinin sağlandığını, alacağın yazılı delillerle kanıtlanamadığını, sadece fatura düzenlenmesi ve faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olmasının alacağın varlığı için yeterli olmadığını, faturaya konu hizmetin ifa edildiğinin bilirkişi raporu ile anlaşılamadığını, faturaların usulüne uygun şekilde davalıya tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmediğini, tebliğ alan … isimli şahsın müvekkili şirketin çalışanı olup olmadığının araştırılmadan karar verildiğini, faturaların teslim alan kısmında imza dahi bulunmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalının, dosyayı sürüncemede bırakmak için istinaf yoluna başvurduğunu, davalının ticari defterlerinin sunulmamasına rağmen, müvekkilinin ticari defterleri ile vergi dairesinde bulunan tarafların BA/BS formları ile alacağın belirlendiğini, davalının bir yandan hizmetin sunulup sunulmadığının ispatlanmasını isterken, diğer yandan hizmetin gereği gibi ifa edilip edilmediğinin bilirkişi tarafından tespitini istediğini, davalının da faturaları vergi dairesine ibraz etmesi nedeniyle alacağın varlığının kanıtlandığını; Alacağın likit olmasına rağmen icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, alacağın faturadan kaynaklanması nedeniyle likit olduğunu, davalı tarafından vergi dairesine sunulan kayıtlardan hizmetin ifası ile alacağın varlığının anlaşılacağını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulü ile icra inkar tazminatına, karar karar verilmesini istemiştir
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki ticari satım ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız takibe yönelik itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili ile katılma yoluyla ve davalı vekilince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünü … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı tarafından 4 adet faturaya dayalı 5.363,32 USD’nin faiziyle birlikte tahsilinin istenildiği, takibe konu alacağın 13.07.2017 düzenleme tarihli … nolu 5.960,05 USD bedelli faturanın 596,00 USD’lik kısmı, 13.09.2017 tarihli … nolu 1.896,10 USD bedelli fatura, 23.10.2017 tarih ve … nolu 2.349,49 USD bedelli fatura ile 27.06.2018 tarih, … nolu ve 521,73 USD bedelli faturalar olduğu, ödeme emrinin tebliğ üzerine süresinde borç ve ferilerine itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğu, itiraz ve davanın süresinde olduğu anlaşılmıştır. Düzenlenen faturalar Kazakistan Astana ADP Projisinin hakedişine ilişkin olup, hak edişin bölümler halinde faturalandırıldığı belirlenmiştir. Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Davalı ihtara rağmen ticari defter ve belgelerini sunmamıştır. Davacının ticari defterlerinde dava konusu faturalar kayıtlı olduğu gibi, takip ve dava konusu faturaların taraflarca BA/BS formları ile ilgili vergi dairelerine bildirildiği bilirkişi tarafından belirlenmiştir. Taraflar arasındaki sözleme ilişkisinde kural olarak davacının hizmeti verdiğini kanıtlaması gerekir. Sadece fatura düzenlenmesi ve bu faturanın davacının ticari defterlerinde kayıtlı olması, taraflar arasında bir sözleme ilişkisinin bulunduğunu ve davacının fatura konusu hizmeti ifa ettiği anlamına gelmez. Taraflar arasındaki ticari ilişkide, 13.07.2017 düzenleme tarihli 3338 nolu 5.960,05 USD bedelli faturanın 596,00 USD’lik kısmı da takibe konu edilmiştir. Bu faturanın büyük kısmının ödenmesi nedeniyle bu faturadan kaynaklanan alacağın bulunduğu sabittir. Bilirkişi incelemesi ile bu fatura ile takip konusu diğer faturaların da davalı tarafından BA formları ile ilgili vergi dairesine bildirildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının hizmeti verdiği, faturayı düzenleyerek davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilere faturalın tebliğ edildiği, davalı yetkililerince süresi içinde fatura içeriğine itiraz edilmemesi nedeniyle fatura içeriğinin kesinleştiği ve faturaların ilgili vergi dairesine bildirilerek benimsendiği anlaşılmaktadır. Davacı teslim edimini yerine getirdiğine göre, ödemenin yapıldığı veya başka bir nedenle yapılmaması gerektiğini kanıtlama yükümlülüğü davalıya aittir. TTK’nın 21/2. maddesinde, bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde fatura içeriği hakkında itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 03/03/2016 tarih ve 2015/18039 Esas, 2016/3759 Karar sayılı kararı). Bu nedenle, itiraz edilmeyen faturanın içeriği kesinleştiğinden bu yönde bir araştırma yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Bilirkişi raporundaki tespitlere göre taraflar arasındaki ticari ilişkinin ceza yargılamasında şirkete kayyım atanmasından sonra devam ettiği ve faturaların tarihi itibariyle kayyımın yönetimde olduğu döneme denk geldiği anlaşılmaktadır. Şirketin tüzel kişiliğinin bulunduğu, tüzel kişiliğin KHK kapsamında yönetimin devir edildiği TMSF’nin ilgili olduğu Bakan tarafından şirketin temsil edildiği, organ boşluğu bulunmadığı, bu şekildeki bir yönetimde de şirketin hak ve borçlara sahip olabileceği anlaşılmıştır. Davalı borcun ödendiğini veya başka bir nedenle ödenmemesi gerektiği ispat edemediğinden, ilk derece mahkemesince bakiye borçtan davalının sorumlu tutulması yerinde olup, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddine karar verilmiştir. Takip konusu alacak faturadan kaynaklanmaktadır. Anılan faturalar davalı tarafından itirazsız kabul edilerek BA formu ile vergi dairesine bildirildiğinden alacağın likit olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı yararına icra inkar tazminatı takdiri gerekirken, talebin reddine karar verilmesi yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin icra inkar tazminatına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün bu yönden düzeltilmek üzere kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacının takip talebi ile birlikte ferileri üzerinden harç yatırması nedeniyle esasen davanın reddedilecek bir kısmının bulunmadığı ve yabancı para cinsinden yürütülen ticari ilişkide temerrüt faizinin 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesine göre belirlenmesi gerektiği anlaşılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353.1.b.2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilmek üzere kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve neticede davanın kabulü ile davacı yararına icra inkar tazminatı takdirine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353.1.b.2 maddesi uyarınca kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın kabulü ile davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazın iptaline, takip konusu 5.363,32 TL USD ‘nin takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte ve tahsil tarihindeki TCMB efektif satış kuru TL karşılığının tahsili için takibin devamına, 2- Alacak likit olduğundan alacağın takip tarihindeki TL karşılığının % 20’si oranında hesaplanan 5.202,11 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Alınması gereken 2.087,71 TL harçtan başlangıçta peşin olarak alınan 436,26 TL harç ile takip sırasında alınan 130,06 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.521,39 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 4-Davacının ödediği 436,26 TL harç ile ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı posta ve tebligat gideri 168,55 TL ile bilirkişi ücreti 700,00 TL olmak üzere toplam 1.304,81 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,6-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine, 7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a- Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,b-Davacı tarafından harcanan 148,60 TL başvuru harcı gideri ile 53,50 TL posta gideri olmak üzere, toplam 202,10 TL kanun yolu giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,c-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,8-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.20.06.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava değeri itibariyle karar kesindir.