Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/1418 E. 2023/1131 K. 20.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1418
KARAR NO: 2023/1131
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/02/2020
NUMARASI: 2017/235 E. – 2020/129 K.
DAVANIN KONUSU:Menfi Tespit (Bankacılık İşleminden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine davalının başvurusu üzerine İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1683 D.iş sayılı dosyasından kambiyo senedi nedeniyle ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu kararın İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konduğunu, talimat yoluyla dava dışı borçlu … San Tic.AŞ’nin merkezinde 09.11.2016 tarihinde haciz yapıldığını, müvekkilinin itirazı üzerine mahkemece ihtiyati haczin kaldırıldığını, ayrıca İstanbul … İcra Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile takibe itiraz edildiğini, itirazın kabul edilerek takibin yetkisizlik sebebi ile iptal edildiğini, ancak kararın halen kesinleşmemesine rağmen davalı bankanın mükerrrer şekilde yeniden İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile aynı kambiyo senedine ilişkin takip başlattığını, bu takibe de itiraz edildiğini ve dosyanın İstanbul Anadolu 15. İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/182 Esasında kayıtlı olduğunu, müvekkilinin takip tarihi itibari ile şirketi ile şirketle herhangi bir bağlantısı bulunmadığını ve şirketin karar organlarında görev yapmadığını, takibin şirketin kredi borçlarına ilişkin olduğunu, müvekkilinin borçluluğuna ilişkin sözleşmelere ve takibe konu senede ilişkin kredi borçlarının tamamının önceden ödenerek kapatıldığını, bu nedenle müvekkilinin kefaleti ya da senede dayalı borcu ile ilgili olarak herhangi bir borcu kalmadığını, kefaletin kaldırılmasına ve senetlerin iptaline ilişkin yazılı evrakların müvekkilinde bulunduğunu, kefaletin ve senedin borcun ödenmesi nedeniyle iptal edilmesine rağmen halen müvekkilinin sorumlu olmadığı borçtan sorumlu tutulmasının iyi niyetli olmadığı, kapatılan kredilerden sonra dava dışı şirketçe başka kredilerin çekildiğini ve bu kredilerin tamamının şirket tarafından ödenerek kapandığını, ayrıca takibe konu senedin davalı bankaya genel kredi sözleşmesine binaen teminat olarak verildiğini, dava dışı …San ve Tic Ltd Şti’nin unvanının 2014 yılı içinde …San Tic A.Ş olarak değiştirilmesi nedeniyle eski kredi sözleşmeleri ve bonoların geçersiz hale geldiğini, müvekkilinin 2011 yılında henüz limited şirket aşamasındayken sözlemeleri imzaladığını, tür değişikliği sonrası yapılan sözleşmelerde müvekkilinin imzasının bulunmadığını, kefil olan müvekkilinin sorumlu tutulabilmesi için verilen kredilerin eski genel kredi sözlemeleri ve teminat senetlerine istinaden verildiğinin bankaca kanıtlanması gerektiğini, 2014 yılındaki borçların ödendiğini ve bu tarihten sonraki sözleşmelerde müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, davalı bankaca gönderilen kat ihtarlarına itiraz edildiğini savunarak, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, haksız ve kötü niyetli takibin iptaline, davalının kötü niyetli olması nedeniyle %40 tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; takip konusu bononun teminat amacıyla verildiğine ilişkin iddiaların yersiz olduğunu, kredi müşterisi olan …San ve Tic A.Ş tarafından 375.000 EURO bedelli 03.11.2016 vadeli bir adet bono verildiğini, vadesinde ödenmeyen bono nedeniyle borçlular aleyhine ihtiyati haciz kararı alınarak İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, İstanbul 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/1426 E. ve 2016/1168 K.sayılı kararı ile yetkisizlik kararı verildiğini ve dosyanın Anadolu İcra Müdürlüğüne gönderildiğini, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından takibe devam edildiğini, mükerrer takip ve tahsil iddiasının kötü niyetli olduğu, davacının ihtiyati haciz sonrası taşınmazların devrettiğini, bu nedenle İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/89 Esas sayılı dosyası ile tasarrufun iptali davası açıldığını, takibe konu senedin 375.000 Euro olmasına rağmen 274.428,00 Euro alacak için takibe konduğunu, bononun teminat senedi olmadığını, mücerretlik ilkesi gereği senette yer alan hak ile bu hakkın oluşumuna neden olan temel borç ilişkisi arasındaki bağın ortadan kalktığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalı banka tarafından 03/11/2016 tarihli vade tarihli 375.000 EURO bedelli senede dayalı olarak 274.428,00 EURO asıl alacak, 315.78 EURO işlemiş faiz olmak üzere toplam 274.743,78 EURO üzerinden davacı aleyhine icra takibi yapıldığı, davacı tarafından da senedin genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiği, kredi sözleşmesine ilişkin borcun tamamının kapatıldığı, kredilerin ödenmiş olması sebebiyle kefaletlerinin ve senetlerin iptal edilerek kaldırılmasına ilişkin dilekçelerin bankaya verildiği, borçtan sorumlu olmadığı iddia edilmiştir. İstanbul Anadolu 15 İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/182 E.sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucunda verilen 2018/1046 karar sayılı 01/11/2018 tarihli ilamda takibe konu bononun davacılar tarafından genel kredi sözleşmesine istinaden verilen teminat senedi niteliğinde olduğu ve bu nitelikteki bononun kayıtsız şartsız ödeme vaadini içermediği gerekçesiyle icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür. Mahkememizce İstanbul Anadolu 15 İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/182 E.sayılı , 2018/1046 Karar sayılı ilamının kesinleşmesi bekletici mesele yapılmış ise de; icra hukuk mahkemeleri dar yetkili mahkemeler olduğundan icra hukuk mahkemesince verilmiş olan kararın mahkememiz açısından bağlayıcılığı bulunmadığından İstanbul Anadolu 15 İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/182 E.sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenilmesinden rücu edilerek açık yargılamaya devam olunmuştur. Dava konusu 03/11/2016 vadeli 375.000 EURO bedelli bono vasfına haiz senet davacı … tarafından avalist sıfatıyla imzalanmış olup, TTK.nun 702.maddesinin 2.fıkrasında aval veren kişinin teminat altına aldığı borç şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhütü geçerlidir denilmiş olup( Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2018/1685 E, 2019/2273 Karar , 04/04/2019 tarihli ve Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2016/20662 E, 2017/6398 Karar sayılı 28/09/2017 tarihli ilamları bu yöndedir.) anılan madde hükmü uyarınca aval veren davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü sebeplerin bonoya ait şekil noksanına ait olmadığı, davacı ödeme iddiasında bulunmuş ise de; yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda davalı bankanın takip tarihi itibariyle 274.428,00 EURO asıl alacak, 213,44 EURO işlemiş faiz olarak 274.641,44 TL alacaklı olduğu, TTK.nun 702/2 maddesi uyarınca davacının bu alacaktan sorumlu bulunduğu anlaşıldığından…” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasındaki takip nedeniyle davalıya 102,34 Euro borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının ve davalının tazminat taleplerinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen kararın tümüne itiraz edildiğini, takibin mükerrer olmadığına ilişkin gerekçenin yerinde olmadığını, İstanbul 2.Asliye Ticcaret Mahkemesinin 2016/1683 D.İş sayılı dosyasında verilen ihtiyati haciz kararının, İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında takibe konduğunu, İstanbul 10.İcra Mahkemesinin 2016/1426 Esas sayılı dosyasında müvekkilinin itirazının kabulüne karar verilerek takibin yetkisizlik nedeniyle iptal edildiğini, karar kesinleşmeden önce davalı tarafından mükerrer şekilde İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile aynı senedin takibe konması nedeniyle mükerrer takip bulunduğunu, bu takibe karşı İstanbul Anadolu 15.İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/182 Esas sayılı dosyasında şikayette bulunulduğunu; Mahkemece bilirkişi raporu dikkate alınarak karar verilmesine rağmen, raporun ana para ve faiz miktarının hatalı olduğuna ilişkin itiraza rağmen, dikkate alınmadığını, İstanbul Anadolu 15. İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/182 Esas sayılı dosyasında faiz hususunun incelenerek talep edilen faiz miktarının fahiş bulunduğunu, kamu bankalarınca uygulanan fiili faiz oranlarının 10 katı değerinde faiz uygulandığını, kamu bankalarınca uygulanan 1 yıl ve daha uzun vadeli azami yıllık faiz oranının 1,70 olduğu nazara alındığında, mahkemece “takip tarihinden borç tamamen ödeninceye kadar %7 ve değişen oranlarda temerrüt faizi T.C Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden TL karşılığı istenebileceği” tespitinden hareketle varılan kararın hatalı olduğunu; İcra mahkemesi dosyasının kesinleşmesinin beklenmesinden vazgeçildiği belirtilmesine rağmen, karar tarihinde bu dosyanın kesinleştiğine ilişkin şerhin dosyaya sunulduğunu, mahkemece dosyanın yeterince incelenmeden karar verilmesi nedeniyle bu hususun fark edilmediğini, mahkemece karardan önce dosyanın beklenmesinden vazgeçildiğine ilişkin bir ara karar kurulmadığını, anılan dosya ile bu dosya arasında bağlantı bulunduğunu ve icra mahkemesince, senedin teminat senedi olduğu gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiğini, icra mahkemesince dosyanın incelenerek Yargıtay kararlarına uygun şekilde kredi sözleşmesinden bir gün sonra, aynı bedelde alınan bononun teminat bonosu olduğunun kabul edildiğini, buna rağmen menfi tespit talebinin kabul edilmemesinin hatalı olduğunu, icra mahkemesinin takibin iptaline ilişkin kararın istinaf incelemesinden geçerek kesinleştiğini, istinaf kararında keşide tarihinin 09.03.2011 olduğu, sözleşmenin ise 10.03.2011 tarihinde düzenlendiği, senet ve kredi sözlemesinin aynı miktarda olduğu, sözleşme ve senedin taraflarının aynı kişiler olduğu, taraflar arasında başka hukuki ilişki bulunmadığı belirlenerek iptal kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi karşısında, senedin teminat senedi olduğu olgusunun kesinleştiğini; Senedin keşide tarihi ile sözleşmenin düzenleme tarihinin aynı olduğu, senet ile kredi sözlemesinin aynı miktarda olduğu, senetteki aval verenlerin sözleşmede kefil oldukları, senette kredi sözleşmesinde yazılı müşteri numarasının bulunması nedeniyle teminat senedi olduğunun açık olduğunu; Bilirkişi raporuna yönelik itirazların değerlendirilerek ek rapor alınmadan karar verildiğini, banka ile borçlu şirket arasında birden fazla genel kredi sözleşmesi bulunmasına rağmen borcun hangi GKS’den kaynaklandığın dahi belirtilmediğini, oysa kredi bedellerinin hangi tarihli genel kredi sözleşmesine binaen kullandırıldığı ve sözleşmede davacının imzasının bulunup bulunmadığının önemli olduğunu, bu husus aydınlatılmadan karar verilemeyeceğini, raporda bononun teminat senedi olup olmadığına ilişkin inceleme yapılmadığını, yukarıda belirtilen sebepler ve icra mahkemesi kararının gözetilerek teminat senedi iddiasının raporda değerlendirilmesi gerektiğini, şirketin 2014 yılında tür değiştirmesi nedeniyle bu tarihten önceki eski kredi sözleşmelerinin geçersiz hale geldiği gerekçesiyle yeni sözleşmeler imzalatıldığını, oysa bilirkişice bu sözleşmelerin incelenmediğini, tür değişikliği sonrası düzenlenen sözleşmelerde müvekkilinin kefaletinin bulunmadığını, bu nedenle borcun hangi tarihli kredi sözleşmelerinden kaynaklandığının araştırılması gerektiğini; Bilirkişinin sadece banka şubesinde hesap bakiyeleri üzerinde inceleme yaptığını, bakiyenin neden kaynaklandığının dahi araştırılmadığını, oysa kefil sıfatı sona eren davacının borçtan sorumlu olup olmadığının, borcun hangi sözleşmeden kaynaklandığı da belirlenerek değerlendirilmesi gerektiğini, dayanaktan yoksun şekilde adete kefilin sonsuza kadar sorumlu olduğu kabul edilerek rapor düzenlendiğini, bu durumda kefilin imzası bulunmayan belgelere dayalı olarak da sürekli ye dayalı olarak sürekli borç tehdidi altında olacağını, borcun teminatı olarak verilen çeklerin, takip başlatılırken vadesi gelmemiş çeklerin borç miktarından mahsup edilmediği, teminat olarak verilen çeklerin bir kısmının tahsil edildiği belirtilmesine rağmen bu çeklere ilişkin bir inceleme yapılmadığını, kısaca hangi tarihte verilen hangi krediden ne miktarda borç kaldığının denetime elverişli şekilde belirlenmeden rapor düzenlendiğini, borcun teminatı olarak verilen bir kısım çekler nedeniyle 20.000,00 TL, 36.000,00 TL, 145.404,00 TL ve 201.404,00 TL tahsilat yapıldığı gibi, müvekkilince verilen 168.500,00 TL bedelli çekin de tahsil edilmesine rağmen mahkemece bir araştırma yapılmadığını; Kullanılan kredilere ilişkin kredi numaralarının, kredi ekstresi ve teminata alınan değerlerin (çek,senet..vs.) listesi ve bunların giriş ve ödeme tarihlerinin davalı bankadan sorularak gelecek cevaba göre inceleme yapılması gerekirken, bu talep hususunda inceleme yapılmamasının yerinde olmadığını, verilen çeklerin mahsup edilmeden var olan borcun çok üzerinde takip başlatıldığını, uygulanan faizin kamu bankalarınca uygulanan faizin 10 katı kadar olduğunu, bilirkişi raporundaki bu yönlere yönelik itirazların değerlendirilmeden ve ek rapor alınmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu; Müvekkilinin sorumlu olduğu kredi borçlarının önceden ödenerek hesapların kapatıldığını, müvekkilinin kefaleti yada senede dayalı borcu ile ilgili olarak herhangi bir borcunun kalmadığını, sonraki tarihli sözleşme ve alınan bonolarda müvekkilinin imzasının bulunmadığını, şirketin tür değiştirdiği ve kefaletinin sona erdiği 2014 tarihinden sonraki bir borçtan müvekkilinin sorumlu tutulamayacağın, 2011-2014 yılları arasında kullanılan kredilerin takipteki kadar olmadığını, senedin tanzim tarihinin 09.3.2011 tarihli olması nedeniyle senet miktarınca bir kredi verildiğinin bankaca kanıtlanması gerektiğini, kısaca senedin 2011 yılında tanzim edildiğini, aynı tarihte imzalanmış bir GKS’nin teminatı olarak verildiğini, şirketin 2014 yılında tür değiştirdiğini, bu nedenle bankaca eski sözleşmelerin geçersiz hale geldiğini belirterek şirketle yeni bir GKS imzalandığı, müvekkilinin sadece 2011 yılında imzalanan sözleşmede imzasının bulunduğunu, sonraki sözleşmelerde imzasının bulunmaması nedeniyle tür değişikliği sonrası kullandırılan kredi bedellerinden sorumlu tutulamayacağını, 2011 yılında imzalanan sözleşmeye ilişkin kredi borçlarının tamamının yeni GKS imzalanmadan önce kapatıldığı, bu sebeple müvekkilinin kefaleti ya da senede dayalı borcu ile ilgili olarak herhangi bir borcu kalmadığını, banka ile düzenlenen 4 adet genel kredi sözleşmesi bulunduğunu, 2011 tarihli GKS kapsamında …şirketine ne kadar kredi kullandırıldığının, kredinin hangi sözleşmeye binaen hangi tarihte verildiğinin, bu krediden davacının ne miktarda sorumlu olduğunun, alacağın hangi sözleşmelerden kaynaklandığının, şirketin tür değişikliği öncesi ve sonrası borçlarının ne kadar olduğunun, 2011 tarihli GKS’ye binaen tür değişikliği öncesinde ne kadar kredi kullandırıldığının, şirketçe kredi borcunu kapatmak maksadı ile ne kadar ödeme yapıldığının, tür değişikliği sonrası davacının imzasının bulunmadığının ve bu kapsamda ne kadar kredi kullandırıldığının belirlenerek karar verilmesi gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tam kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında kambiyo takibine konu bono nedeniyle davalıya borçlu olunmadığının tespiti istemiyle İİK’nın 72. madesi uyarınca açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava ve takibe konu 09.03.2011 düzenleme tarihli, 03.11.2016 vadeli, 375.000 Euro tutarlı bononun keşidecisinin …San. Tic. Ltd. Şti. Aval verenlerine … ve … olduğu, lehtarının … Bank .. .AŞ. olduğu, davacının bonoyu aval veren sıfatıyla imzaladığı ve bononun nakden kaydı taşıdığı anlaşılmaktadır. Davalı bankaca analan bonoya dayalı olarak ilk kez İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine mahsus yolla takip başlatılmıştır. Davacı/aval verenin İstanbul 10. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/1462 Esas sayılı dosyasında 14.11.2016 tarihinde yetki itirazında bulunduğu, mahkemece 17.11.2/17 tarihinde İstanbul İcra Dairelerinin yetkisizliğine, yetkili icra dairesinin İstanbul Anadolu İcra Daireleri olduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu karar üzerine davacı tarafından 23.11.2016 tarihinde muhafaza tedbirlerinin durdurulmasına ve dosyanın İstanbul Anadolu Nöbetçi İcra Müdürlüğüne gönderilmesi talep edilmiş olup, 01.12.2016 tarihli icra müdürlüğü talep ve kararı ile dosyanın yetkili icra müdürlüğüne gönderildiği ve İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında yeniden ödeme emri düzenlendiği anlaşıldığından, davacının mükerrerlik iddiaları yerinde görülmemiştir. Davacı bononun, dava dışı şirkete kullandırılan kredilerin teminatı olarak verilmiş teminat bonosu olduğunu ileri sürmüştür. İncelenen bonoda, bononun teminat amacıyla verildiğine ilişkin her hangi bir ibare bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargıtay HGK’nun 14.03.2001 tarih ve 12-233/257 sayılı ve yine 20.06.2001 tarih ve 12-496/534 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere; dayanak belgenin teminat senedi olduğu iddiası, hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da ayrıca hazırlanmış bir yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Yazılı belge sunulduğu takdirde, belgede takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunludur. Davacı tarafından bononun teminat bonosu olduğu kanıtlanmadığından aksi yöndeki isitnaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan, bonolara da uygulanması gereken TTK’nın 680. maddesi uyarınca, kambiyo senetlerinin açık şekilde düzenlemesi mümkündür. Açık senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının da yazılı delillerle kanıtlanması gerekir. Banka kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde, asıl kredi borçlusunun bankadan kullandığı kredi borçları nedeniyle, 958.000,44 TL alacağı bulunduğunu, kredi kullanımlarının 2016 yılında gerçekleştiğini borcun ödenmemesi üzerine 07.11.2016 tarihinde hesabın kat edilerek bir gün içerisinde ödenmesinin talep edildiğini, kat ihtarının sözleşmenin kefillerine tebliğ edildiğini, kat tarihi itibariyle geçerli olan efektif satış kuru üzerinden bankanın 274.428 Euro alacağı bulunduğu belirlenmiştir. Bilirkişi raporunun, taraflar arasındaki sözleşmede kesin delil olduğu belirtilen davalı bankanın ticari defterlerine uygun şekilde belirlendiği, ödenmeyen borçların tespitinde banka kayıtlarında tahsil edilen tüm tutarların dikkate alındığı, bankaca teminat olarak alınarak ancak henüz tahsil edilmemiş kıymetli evrakın tahsilde dikkate alınmamasının yerinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla bononun banka elinde bedelsiz olduğundan söz edilemez. Davacı bononun münhasıran ilk kredinin teminatı olduğu iddiasını da kanıtlayamamıştır. Takip konusu bono, davacını kefaletinden bağımsız olarak, bankanın dava dışı şirketten olan alacaklarının teminatı için alınması nedeniyle sonradan kullandırılan kredilerin de teminatını oluşturduğu kabul edilmelidir. Şirketin tür değiştirmiş olması önceki borçların sona erdiği anlamına gelmeyeceğinden davacının buna ilişkin istinaf başvuru nedenleri de yerinde değildir. Davacı, kredi sözleşmesinin kefili olduğunu, bu nedenle bonoyu avalist olarak imzaladığını, asıl borçlu ile sonradan yeni kredi sözleşmesi imzalandığını, iş bu bononun yenilenen sözleşme uyarınca kullandırılan kredi için verilmediğini, bu nedenle bonodan ötürü davacıya sorumlu olmadığını ileri sürmüştür. Kefalet sözleşmesi iki taraflı bir sözleşme olup, söz konusu sözleşmeden bir tarafın tek taraflı irade beyanı ile dönmesi mümkün olmamakla birlikte, icra takibinin kredi borcundaki kefalete ilişkin olmadığı, kambiyo senedi olan bonoya dayalı olduğu da gözetildiğinde davacı vekilinin bu yönündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. HMK’nın 282. maddesi uyarınca, hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre bilirkişi raporları takdiri delil mahiyetinde olup, mahkemece dosyaya sunu deliller icra dosyası, takibe konu bono ile tüm deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin yetersiz ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna dayalı karar verildiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 20.06.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.